İnfaz Nedir? Nasıl Hesaplanır?

İnfaz kelimesi sözlük anlamı ile bir yargı yerine getirmektedir. Bununla birlikte infaz uygulama, yürütme anlamına da gelir. Öyle ki infaz hukuku mahkemeler tarafından verilmiş olan ve kesinleşen ceza ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi olarak tanımlandığı söylenebilir. İnfaz hukuku cezamı güvenlik tedbirlerine dair kesinleşmiş kararların yerine getirilmesine dair esasları göstermiş olan bağımsız bir hukuk dalı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gerçekten ceza hukuku yaptırımlarının infaz, yerine getirilmesi ile ilgili olarak ilke ve usulleri yerine getirir. İnfazın bir ceza davası ile alakasının olup olmadığı ayrı bir hukuksal kurum niteliği taşımaktadır. Bununla birlikte infazın hükmün bir devamı niteliğinde olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü suçun faili konumunda yer alan kişiye verilmiş olan cezanın infazı suçu meydana getiren bir eylemin Tipe uygun hukuka aykırı ve kusurlu bir insan davranışın mevcudiyetine söz konusu eylem için soruşturma ve kovuşturmadan meydana gelen ceza muhakemesi sürecinin neticesinde kanlı kimlerden görülmüş olan bir yaptırımı hükmedilmesi mi sonucunda bu hükmün kesinleşmesine bağlı olarak karşımıza çıkar. Öyle ki infaz hukuku bu bakımdan ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukuku ile bağlantılıdır. Fakat söz konusu durum enfes kokunu ceza hukuku ve ceza muhakemesinin bir kısmı haline getirmez. İnfaz hukukunun ayrı bir niteliği vardır.

İnfaz hukukunun tarihsel bir gelişiminin mevcudiyeti söz konusudur. Öyle ki cezanın ve ceza hukukunun tarihsel gelişiminden ayrılması zor olmaktadır. Suç meydana getiren fiillere karşı bir yaptırımın meydana gelmesi tarihin her zamanında söz konusu olmuş bir durumdur. Bununla birlikte suç ve ceza kavramları tarih içerisinde toplumlara göre farklı durumlarda anlam bulmuştur. Bu bakımdan en fazla kokuyla da ilişkilendirilmesi bakımından özellikle ceza kavramının geçirmiş olduğu evrim üzerinde kısaca durmak önem teşkil eder. Çünkü nüfusu korkunun tarihsel gelişiminde ceza kavramla yüklenmiş onun anlamını ciddi önemi mi etkisi söz konusu olmaktadır. Teknik bakımdan yaptırım yalnızca cezayı içine almaz. 5237 sayılı Türk ceza kanunun sistematik değerlendirildiğinde yaptırımdan bahsedilmiş olan ceza ve güvenlik tedbirlerinin tamamıdır. Bu bakımdan yaptırım ceza ve güvenlik tedbirini kapsayan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Çok eski tarihlerde suç kavramı toplumsal olmaktan ziyade bireysel bir içerik taşımaktaydı. Bundan kaynaklı olarak suç meydana getiren fiillerin toplumu değil doğrudan bireye bilgilendirilmiş olduğu kabul görmektedir. Öyle ki bir suç karşısında belirleyici nitelik taşıyan suç mağdurunun üç alması olarak karşımıza çıkmaktadır. Sonraları suç kavramına toplumsal bir içerik yüklenmeye başlanması ile suç işlemiş olan kişi toplumun düşmanı niteliğinde kabul görmeye başlandı. Bu durumun neticesinde bazı cezaların ön plana çıktığından bahsetmemiz mümkün oldu. Öyle ki bu cezalara ölüm cezası, sakat bırakma cezası sürgün ve benzeri cezalar örnek niteliği taşımaktadır.

5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infaz hakkında kanun hükümlerinde ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazını ilişkin usul ve esaslar düzenlenmektedir. Bu kanun kapsamı içerisinde ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazıyla oluşturmak istenilen amaçlardan bahsetmemiz mümkündür. 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun hükümlerinde ilk olarak genel ve öznel önlemeye sağlamak, bu amaçla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyen etkenleri sağlamlaştırmak, toplumu suç niteliği taşıyan durumlara karşı kurmak, hükümlü konumunda yer alan kişinin tekrardan sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanun hükümleri ile nizamları ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk altında olan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak olarak karşımıza çıkar.

Öyle ki 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun hükümlerinin ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılması istenen amaçları iki şekilde açıklamak mümkün olmaktadır. İlk husus önlemi amacı olarak karşımıza çıkar. İkinci husus ise tekrardan topluma kazandırmadı. Öyle ki hüküm infazın ilk olarak genel ve öznel önlemeyi sağlamak ve bulmasını hükümlünün tekrardan suç işlemesini engelleyen etkenlere güçlendirmek, toplumun suça karşı korumak ifadeleri ile önlemi amacını karşımıza çıkarır. Hükümlü konumunda yer alan kişinin tekrardan sosyalleşmişsin teşvik etmek, üretken ve kan hükümleri ile nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak şeklindeki ifadesi ile de tekrardan topluma kazandırmak amacı ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan İrfan Sokak onun özellikle de hapis cezasının infazına amacının yalnızca belirli bir yerde çekilmesi gereken cezanın devamlılığı için hükümlü konumunda yer alan kişinin İnfaz kurumunda muhafaza edilmesi olmadığı anlaşılır. Hükümlü konumunda yer alan kişinin büyük bir olasılık ile cezanın infazından sonra topluma tekrardan döneceğini göre modern enfes kokunun gelişim süreci içerisinde giderek artan bir durumda infaz esnasında hükümlü konumunda yer alan kişinin tekrardan toplumun bir üyesi olmasını sağlamak suç işlenmesini önlemek amacı taşıdığından iyileştirilmesi gerekli ön plana çıkmaktadır. Burada 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infaz hakkında kanun hükümleri içerisinde söz konusu olan önleme ve yeniden topluma kazandırma amaçlarıyla ilgili olarak açıklamalarda bulunmak mümkündür.

Önleme Amacı

Önleme amacı açısından cezalandırma geleceğe dönük bir nitelik taşımaktadır. Çünkü burada suç işlenmiş bir nitelik taşımaktadır. Yani suç daha önceden işlenmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan asıl söz konusu olan durum suçluyu değiştirme niteliği taşıyıp amaç onu iyileştirmek tekrardan suç işlemesine engel olmaktadır. Ceza tek bir nitelikli ama şimdi seni taşımaz. Ceza toplu meydana getiren bireyler üzerinde mevcut olan etkisi ile toplumu suçlu üstündeki önleme etkisi ile de suçluyor suç işlemekten Alıkoyan bir niteliğe sahip olacaktır. Genel önleme açısından cezanın amacı bir misilleme değildir. Genel önleme açısından cezanın amacı suçun faili konumunda yer alan kişi üzerinde etki sağlamak olarak karşımıza çıkmaktadır. Genel önleminin amacı ceza tehdidi ve cezanın infazı yolu ile yasadaki yasaklar öğretmek ve onların çiğnenmesinin önüne geçilmesini sağlamaktır. Öyle ki genel önleme düşüncesine göre suçun faili konumunda yer alan kişi farklı suçların işlenmesini engellemek amacıyla cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan cezanın kişiler üzerindeki genel önleme yetkisi iki şekilde karşımıza çıkar. İlk olarak cezanın kanunu kimlerin de bulunması ve gerektiğinde uygulanması, böylelikle toplumun hukuk düzeni içerisinde ve güvenin muhafazasını artırılması olarak karşımıza çıkar. İkinci olarak cezanın infaz edilmek suretiyle ileriki süreçlerde suç işleyecek kişiler için korkutucu bir etki yapması söz konusu olur. Buna rağmen cezanın, suç işlemiş olan kişinin toplum açısından zararsız hale getirilmesini amaçlamış olan etkisi neyse özel önleme etkisi denmektedir. Bu itibari ile özel önleme kişinin işlemiş olduğu eğilimin bir haksızlık meydana getirdiği ile ilgili olarak uyur da bulunmuyor yönelik olmaktadır. Ceza suçlu ıslah etmek suretiyle tekrardan suç işlenmesine engel olmaktır. Cezanın özel önleme amacı iki durumda meydana gelir. İlk olarak suçun faili konumunda giren kişinin topluma tekrardan kazandırılmasıdır. İkinci olarak topluma kazandırılmamış olan ya da üstünde cezanın korkutma etkisinden etkilenmeyen suçun faili konumunda yer alan kişinin toplum harici ne itilmesi mi bu durumda toplumun suçun faili konumunda yer alan kişiden korunması toplumun güvenlik altına alınmasıdır. Öyle ki bu bakımdan özel önlem ile tekrardan topluma kazandırma amaçları birbiri içerisinde yer almaktadır. Ceza veya güvenlik tedbirlerinin infaz edilebilmesi ne mümkün olabilmesi için kesinleşmiş bir mahkeme kararının söz konusu olması gereklilik teşkil etmektedir. Ceza Mahkemesi içerisinde bir özgürlüğü bağlayıcı ceza ya ceza kanunu hükümlerine göre hükmedilmesi gerekir. Öyle ki bir özgürlüğü bağlayıcı cezaya hükmedilip hükmedilmeyeceğini ve bunun süresinin ne olacağının hukuki menfaatin ihlal edilmesinin ağırlığı ve kusurun şekli belirlemektedir. Kusurun çerçevesi bu bakımdan belirlendikten sonra mahkeme tarafından cezanın belirlenmesi bakımından da özel önleme içeriği etkili bir nitelik taşıyacaktır. Bu içeriği belirlenmiş olan hususlar mahkûmiyetin suçun faili konumunda yer alan kişi bakımından meydana geleceği sonuçlar suçun faili konumunda yer alan kişinin özgürlüğünün kısıtlanmasıyla kamunun korunması ve cezalandırma ile amaçlanan tekrardan topluma kazandırmanın sonucu olarak karşımıza çıkar. Öyle ki infaz hukuku bakımından cezanın daha çok önleme önlemi amacı içerisinde özel önlem amacı öne çıkar. Suçun faili konumunda yer alan kişinin tekrardan topluma kazandırılması ve toplumun suçtan korunması öne çıkan hususlardır. Öyle ki nüfus kokunun önemli amacı suçun faili konumunda yer alan kişinin tekrardan suç işlemesine önlemek, hükümlünün gelecekte teker oradan uzak kalabilmesi yeteneğini sağlamaktır. Ceza ve ceza muhakemesi hukuku içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişi objenin teli taşıyarak değil hakları ve yükümlülükleri söz konusu olan bir muhakeme süresi olarak kabul edilmesi gerekir. Eğer bu kabul ediliyor ise infaz korku içerisinde de suçlu yalnızca suçlu niteliği taşımaz. İnfaz hukukunun suçlu konumunda yer olan kişinin insan yüzü ile de ilgilenmesi gerekmektedir. Onu öne çıkaracak kurumlar içermesi gerekir. Bu bakımdan suçlu veya hükümlü de hakları ve yükümlülükleri olan bir hukuk süjesi olarak karşımıza çıkar. Genel önleminin temeli içerisinde cezanın acı ve ıstırap verici olmasından kaynaklı olarak korkutuculuğu söz konusu olmaktadır. Cezanın korkutucu olması kanunu kimlerin de ceza yaptırımının açık bir şekilde belirtilmesi işlenmiş olan suçlar da kanuni kümlerini belirtilmiş olan cezanın verilmesi ve verilmiş olan bu cezanın infaz edilmesi suretiyle kendini göstermektedir. Özel önleme de ise işlenmiş olan suçun faili konumunda yer alan kişi başka suç işlemekten uzak tutmaya çalışılmaktadır. Cezalandırılmış olan bireyin kaydırılması suretiyle başka bir suç işlemesi önlenmiş olmaktadır.

Topluma Kazandırma Amacı

Sosyal bir alan içerisinde kaynaşma insanların sosyal hayatlarının davranışlar, kurallar ve değerler içerisinde şekillenmesi süreci olarak Açıklanabilmektedir. Burada sosyalleşme insanın içerisinde yaşamış olduğu topluma uyum sağlaması, toplum içerisinde kaynaşması veya özdeşleşmesi olarak Açıklanabilmektedir. Sosyalleşme esas itibari ile çocukluk içerisinde başlamış olan insanın çevresine ve kendisine yönelmiş olan sosyal bir davranışın bu kişiye öğretiyor olmasıdır. İnfazın asıl amacının haklı bir şekilde iyileştirme yani hükümlü konumunda yer alan kişinin eğitimi değil ona tekrar eden topluma kazandırılması, sosyalleştirilmesi olduğu söylenebilmektedir. Bu bakımdan hükümlü konumunda yer alan kişinin gelecekte sosyal sorumluk anlayışı içerisinde suçtan uzak bir hayat içerisinde yer alması ve suçtan uzak bir hayat sürdürebilme yeteneğine kazandırılması amacı infazın organizasyonu ve en fazla katılmış olan kişilerin yapısında meydana gelmesi bakımından zorunlu bir ölçü olarak kabul görmesi gerekir. Öyle ki cezaevi kurumu içerisindeki yaşama uyuma ve diğer hükümlülerle ilgili olarak meydana getirdiği alt kültür sosyalleşme sürecinde olumsuz bir şekilde etkiliyor olmaktadır. Tekrardan topluma kazandırma insan kişiliğinin değiştirilmesi çabası niteliği taşımıyor burada amaç yükümlü konumunda yer alan kişinin tekrardan özgürlüğüne kavuşması durumunda üretken ve kanun kümlerini, nizamları ve toplumsal hukuk kurallarına saygılı bir şekilde yaşamını sürdürmesinin kolaylaştırılmasıdır. Öyle ki infazın asıl amacı yalnızca genel ve öznel önlemeyi sağlamak ve bu amaçla hükümlü konumunda yer alan kişinin tekrardan suç işlemesine engelleyici etkenlere güçlendirmek ve toplumu suça karşı korumak değil hükümlü konumunda yer alan kişinin tekrardan sosyalleşmesini sağlamak, üretken mi kanun ve kümlerini hukuk kurallarına saygılı ve sorumluk altında olan uyumlu bir kişilik yaratmaktır. Burada yapılmış olan araştırmalar cezaevlerinin hükümlü konumunu yer alan kişiler ve bu kişilerin ailelerinin kişisel ve toplumsal yerlerine zararlı etki eden ve topluma tekrardan hücum sağlamayı zorlaştırmış olan kurumlar oldu gösterilmektedir. Bu durumda özgürlüğü bağlayıcı cezaya sadece son çare olarak başvurulması gerekmektedir. Sosyalleşmeyi ya da tekrardan topluma kazandırmaya bir infaz amacı olarak görmüş olan bir sistemde buna uygun şartlarında yaratılmış olması gerekli teşkil etmektedir. Bu bakımdan kurum içerisindeki yaşam şartları olanak sağladığınca normal yaşam şartlarına uydurulması gerekir. İnfazın sıkılığının azaltılması, açık cezaevleri, ziyaret, haberleşme hükümlü konumunda yer alan kişinin odasında kişisel eşyaları yer verilmesi hükümlü konumunda yer alan kişinin kendi hayatına müdahale de takdir yetkisinin olanak verdiğinde az kullanılması ve insan haysiyetinin dokunulmazlığı ilkesi içerisinde genel kurallara uyulması bu durumu sağlamaya yönelik bir amacı sahiptir. Bununla birlikte asıl amaç ceza evi içerisindeki sürecin hükümlü konumunda yer alan kişi üzerindeki etkisinin azaltılmasıdır. Öyle ki cezaevinde bulunan bireyin sadece hareket özgürlüğünün sıralanıyor olması neticesi değil cezaevi içerisinde yer alması zorlayıcı aşağılanmış ve dışlanmış davranış hissini meydana getirebilmektedir. Tekrardan topluma kazandırmanın tüm yükümlüler bakımından geçerli olduğu söylenmesi mümkün bir nitelik taşımaktadır. Bu bakımdan web tapu cezası ile cezalandırılmış onu kimlik konumunda yer alan kişinin infaz sonrası topluma tekrardan döneceği unutulmaması gerekir. İnfazın esaslara bu hususa göre düzenleme bulur. Öyle ki müebbet hapis cezası olan hükümlü konumunda yer alan kişinin Özgür kalabilme olasılığı her zaman açık tutulur.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer husus iyileştirmek suretiyle topluma kazandırma ile ilgili olan hususlardır. Hükümlü konumunda yer alan kişinin tekrardan topluma kazandırılmasının amacı idareye, infazın organizasyonu topluma kazandırma niteliğine uygun bir şekilde biçimlendirme yükümü getirmek olarak karşımıza çıkar. Öyle ki personel mi teçhizat olarak infaz karşımıza hükümlü konumunda yer alan kişinin tekrardan suç işlemeden sorumluluk altında olan bir yaşam biçimine uyumasının kolaylaştırılması ve bunun elverişli bir hale getirilmesidir. Bununla birlikte 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infaz hakkında kanun hükümleri içerisinde yer alan iyileştirme de başarı ölçütü başlığı içerisindeki yedinci maddede hapis cezalarının infazında hükümlü konumunda yer alan kişilerin iyileştirilmesi amacını güden programların başarısı elde etmiş oldukları yeni tutum ve becerilerle oranlı bir şekilde ölçülmekte olduğu söylenmektedir. Bu bakımdan iyileştirme çabalarına dair hükümlü konumunda yer alan kişinin istekli olması teşvik edilmektedir. Cezasının kendisinde mevcut olan zararlı etki yapıcı özelliğinin mümkün olduğu şekilde azaltacak biçimde düzenlenecek programlar usuller, araçlar ve zihniyet doğrultusunda yerine getirilmesi esasına uyulması gerekir. İyileştirme araçları hükümlü konumunda yer alan kişinin sağlığını ve kişiliğine olan saygısını kurmasını sağlayacak usul ve esaslara göre uygulama bulunmaktadır. Kanunu hükümlerdeki bu düzenleme kanun koyucu tarafından söz konusu olan amaçlara nasıl ulaşılacağını ifade etmek amacıyla getirilmiştir.

Burada iyileştirme kavramından anlaşılması gereken 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun hükümlerinde tanımlama bulmamıştır. Öyle ki iyileştirme ile anlaşılması gereken iyileştirme hem özel tedavi edici tedbirleri hem de hükümlü konumunda yer alan kişileri eğitmek yoluyla kişisel ve ekonomik problemlerin çözümü içerisinde danışma ve İnfaz Kurumu’nun sosyal ve ekonomik hayata dair birlikte söz konusu olan ödevlerine katılımı içerisine alan genel uzun içerisindeki tedbirleri kapsamanın yanı sıra suç işleme eğiliminin kaldırılması hizmet olarak tanımlama bulabilmektedir. Burada iyileştirme kavramı içeriksel bir kesinliğe sahip olmamaktadır. Bu bakımdan iyileştirme esnasında tedbirlerin mi faaliyetlerin tamamını ifade ettiği söylenebilmektedir. Bu tarz bir mi faaliyetler hükümlü konumunda yer alan kişinin toplum ile bütünleşmesi mi suç işlemek sizin sosyal bakımdan sorunu yaşama yeteneğini kazandırma maçlarını yerine getirme niteliği taşımaktadır. Burada cezanın infaz edilmesinden kaynaklanmış olan zararlı etkileri ortadan kaldırmaya uygun görülen tüm çaba ve aktiviteler iyileştirme kavramı içerisinde mevcut olmaktadır.

İnfaz Zaman Bakımından Nasıl Uygulanır?

Kanunu kimlerin de yapılan düzenlemelerle cezalar da değişiklikler söz konusu olmaktadır. Böyle bir durumda karşımıza hükümlü konumunda yer alan kişinin bu değişen Düzenlemelere göre cezasını etkinin mevcut olup olmayacağı sorunu çıkmaktadır. Bu bakımdan Zaman bakımından uygulamayı da hayır üç ülkenin mevcudiyeti söz konusu olmaktadır. Geriye yürüme, ileriye yürüme ve hemen uygulama ile ilgili uluslardan bahsetmemiz gerekiyor. Hemen uygulama ilk olarak kuralın geri yürümesi sonucunda karşımıza çıkarır. Gerçekten yürürlükte yer alan kanunun uygulanması kendi yürürlüğünden önce işlenmiş fakat henüz yargılanmamış ve bir hüküm ile sonuçlanmış eylemler açısından esasen bir geçmişe yürüme neticesini karşımıza çıkarır. Söz konusu durumda problem olay anında yürürlükte mevcut olan kanuni kümlerini sonradan yürürlüğe girmiş olan kanun arasında değişiklik olması sebebiyle çıkar. Bundan kaynaklı olarak ceza hukuku içerisinde kanunilik ilkesinde bir neticesi olarak aleyhi kanun geçmişe yürümesi yasağı ve lehe kanun geçmiş yorum ilkesi kabul görmektedir. Böyle bir durumda hemen uygulama ilkesinin kanunilik ilkesi ne aykırı neticeleri ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bunlara ama infaz hukuku kuralları hemen uygulama bulunmaktadır. Öyle ki kurulun aleyhine yani sonuç meydana getirmesi önem teşkil etmemektedir. 5377 sayılı kanun hükümleri ile değişik 5237 sayılı Türk ceza kanunun yedinci maddesinin üçüncü fıkrası içerisinde infaz rejimine dair hükümlerin derhal uygulanacağına yer verilmiştir. Bu kanunun getirmiş olduğu düzenlemenin cezanın amaçlara daha iyi hizmet edilebileceği düşüncesine dayanmaktadır. Burada infaz kanunlarının derhal uygulanmasındaki amaç yeni kanun hükümlü konumunda yer alan kişinin İslam’a ve topluma kazandırılmasında daha etkin yöntemlere, ceza İnfaz Kurumu’nun sağlıklı bir şartlar içerisinde yer almasına, ceza İnfaz Kurumu’nun disiplin mi düzenin iyileştirilmesi ve buna göre hükümlü konumunda yer alan kişilerin daha düzgün şartların ortaya çıkmasına dair kurallara yer vermesidir. Bundan kaynaklı olarak hükümlü konumunda yer alan kişilerin ceza İnfaz Kurumu içerisinde daha fazla kalmasını gerekli kılan ve koşullu salı verilme sürelerini uzatan hükümlerin derhal uygulama bulmasından bahsedilmesi mümkün nitelik taşımaz. Yeni kurulum infaz rejimine ağırlaştırmış olabileceği düşüncesi bu kurula istisna getirmesi neticesinde ortaya çıkarmıştır. 5377 sayılı kanun hükümleri ile yapılmış olan değişiklikle 5237 sayılı Türk ceza kanununun yedinci fıkrası içerisinde hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salı verilme mi tekerle ilgili olanlar hariç ibaresi eklenmiş olmaktadır. Böyle bir durumda 5237 sayılı Türk ceza kanunun erteleme, koşullu salı verme ve tekeri dair düzenlemeler açısından ve kanun hükümleri esas alınır.

Karşımıza çıkmış olan ilk sorun infaz rejimine dair hükümden anlaşılması gereken ne olduğudur. Bir hükmün maddi ceza hukukuna ait mi yoksa infaz hukukuna mı ait olduğu konusunda hükmün özelliğine bakılması gerekir. Hüküm sana konumunda yer alan kişiye verilecek olan ceza ile ilgili bir konu ile alakalı ise yani ceza verme düşüncesi içerisinde yer alıyorsa maddi ceza hukukuna ait bir nitelik taşıdığı kabul görmelidir. Başka bir ifade ile hükmün cezanın gerçekleştirilmek istenen amaçları için konulmuş ise maddi ceza hukukuna sadece infazın sağlanması ve infazı şekli için konulmuş ise infaz kokuna dâhil oldu kabul görülmesi gerekir. Bu bakımdan incelendiğinde kısa süreli hapis cezasının tedbirlerden biri geçiriliyor olması cezaların ertelenmesi mi tekerrür gibi kurumların maddi ceza hukukuna, koşullu salı verme kurumunun ise infaz hukukuna dâhil bir nitelik taşıdığı ileri sürülebilmektedir. Bununla birlikte cezaların ertelenmesi, kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaların tedbire çevriliyor olması gibi müesseseler önceden infaz kanunu hükümlerinde mevcut almakta iken 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri ile düzenlenmiş olmaktadır. Eski Türk ceza kanunu olan 765 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerinde tekerrür cezayı artıran bir sebep olarak yer almıştır. Yeni ceza kanunu olan 5237 sayılı Türk ceza kanununda yeni infaz kanunu ile bağlantı kurulmak suretiyle mükerrerlerin ceza İnfaz kurumunda kalma süreleri artırılmış olduğuna dikkat çekilmesi gerekir. Bu bakımdan ortaya çıkan diğer bir sorun önceden 647 sayılı infaz kanunu hükümlerinde düzenlenmiş olan kısa süreli hapis cezasının tedbirlerden birine çevrilmesi ve cezaların ertelenmesi kurumlarının artık 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerinde düzenleniyor olmasıdır. Öyle ki LH kanun belirlenmesi açısından hangi şekilde hareket edileceği önem teşkil eden bir durumdur. Bununla alakalı olarak bir neticeye varmak açısından 5237 sayılı Türk ceza kanunun yedinci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan düzenleme 5252 sayılı Türk ceza kanunun yürürlükte uygulama şekli hakkında kanunun dokuzuncu maddesinin üçüncü fıkrası ile beraber göz önünde bulundurulması gerekir. 5252 sayılı kanun hükümlerinin dokuzuncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre lehe olan hükmün önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanmak suretiyle ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmektedir. Bu bakımdan 765 sayılı eski Türk ceza kanunu hükümlerine ve 647 sayılı ceza İnfaz kanunu ile 5237 sayılı Türk ceza kanunu ve 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun hükümlerinin bütün hükümleri olaya ayrı ayrı uygulanmalı lehe olan hüküm ortaya çıkan sonuçların birbirleri ile karşılaştırılması suretiyle belirleniyor olmalıdır. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunun 647 sayılı ceza İnfaz kanunu veya 765 sayılı eski Türk ceza kanunu, 5275 sayılı ceza güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun karma bir şekilde uygulanmaması gerekir. Böyle bir halde hapis cezasının ertelenmesi koşullu salı verilme ve tekerrür ile ilgili olanlar hariç infaz rejimine dair hükümler derhal uygulama bulur hükmünü getirmiş olan 5237 sayılı Türk ceza kanunun yedinci maddesinin üçüncü fıkrası ile yürürlük kanununun dokuzuncu maddesinin üçüncü fıkrası karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki söz konusu düzenleme gereği erteleme koşullu salı verme ve tekerrür açısından LH kanun uygulama bulması söz konusu olacaktır. Böyle bir durumda iki aşamalı bir uygulamanın yapılması gerekli teşkil eder. İlk olarak yürürlük kanununun içerisinde yer alan dokuzuncu maddenin üçüncü fıkrası gereğin belirtilmesi gerekir. Sonradan onay erteleme, koşullu salı verme ve tekerrür bakımından ona açısından hangisi uygulama alanı bulacak ise tekrar incelemek suretiyle bu kurumlar açısından hangi konunun ne olduğu saptanması gerekir. LH kanun uygulama bulunması düşüncesi erteleme ve tekerinin bir ceza hukuku kurumu olması özelliği ile bağdaşmıyor olmaktadır. Diğer yandan koşullu salı verme bir İnfaz Kurumu olmanın yanı sıra yeni kuralın infaz rejimine ağırlaştırmış olabileceği düşüncesi bu kurala istisna getirilmesi neticesinde ortaya çıkarır.

İnfaz Hukuku’nun İlkeleri Nelerdir?

İnfaz hukukunun temel ilkeleri mevcuttur.

İnfaz hukukunun temel ilkeleri hukuk devleti ilkesi, eşitlik ilkesi, sosyal devlet ilkesi, kanunilik ilkesi, kesintisizlik ilkesi, gizlilikten kaçınma ilkesi, insanca infaz ilkesi, infazın bireyselleştirilmesi ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hukuk Devleti İlkesi

İnfaz hukukunun temel ilkelerinden hukuk devleti ilkesi ile ilgili olan hususlardan bahsetmemiz mümkündür. Hukuk devleti ilkesinin esaslı niteliği hukukun üstünlüğü sağlamaktır. Hukuk devleti hukukun üstünlüğünü sağlayan bir devlet olur. Hukukun üstünlüğü iki hususa ayrılmıştır. Hukuk devleti ilkesinde ilk olarak devletin sahip olduğu iktidar, hukuktan gelir ve ona uygun olarak kullanılmaktadır. İkinci olarak hukuk insan kişiliğine saygıya dayanmaktadır. Anayasa mahkemesi hukuk devleti kavramına vermiş olduğu bir karar içerisinde tanımlamıştır. Anayasa Mahkemesi’ne göre hukuk devleti insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kurum ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü kılan ve eylemlerin de hukuki bir anayasaya uygun tüm işlemleri uygun denetime bağlı olan, kanunların üstünde yasa koyucunun bozması mümkün olmayacağı temel hukuk ilkeleri ve anayasa söz konusu olduğu hususundan uzaklaştığında geçersiz kalacağını bilen devlet olarak karşımıza çıkar. Özgürlük ve insan kişiliği hukuk devletinin esas olarak karşımıza çıkmaktadır. Hukuk devleti insan haklarına saygılı bir devlet niteliği taşımaktadır. Böyle bir durumda hukukun üstünlüğü anlayışı içerisinde temel değer insan kişiliğinin haysiyeti olmaktadır. Hukukun üstünlüğünün mevcut olduğu yerde insan haysiyeti de en üstün yerde olmalıdır. Öyle ki hukukun üstünlüğünün kabul edildiği ülkelerde insan haysiyeti en yüksek yerde yer alır. Bu bakımdan hukuk devleti insan haklarını gerçekleştirmesi mümkün olacak adaleti sağlayacak ve hukuku güvenliği temin edecek olan devlet olmaktadır. Öyle ki hukuk devleti ilkesi infaz hukukunun da temel ilkesi olma niteliği gösterir. Enfes hukuku kuralları insan haklarına uygun ve adil olması gerekmektedir. Böyle bir durumda hukuk devleti ilkesinin altı ülkelerine ifade eden ilkleri mevcudiyeti söz konusudur. Hukuk devleti ilkesinin alt ilkeleri oranlılık, amaca uygunluk ve gereklilik ilkelerinden oluşmaktadır. Bir infaz işlemi içerisinde başvurulması ile elde edilmesi istenen fayda ve verilmesi olanak içerisinde olan zarar arasında makul bir oranda mevcudiyetini söz konusu olması gerekir. Böyle bir orana mevcudiyetini söz konusu olmaması halinde bu işleme başvurulmasını ifade eden ilkeye oranlılık ilkesi denmektedir. Enfes hukuku içerisinde kuralların amaca uygun olması gerekmektedir. Söz konusu olan kuranlar iyi bir infaz rejiminin sağlanması açısından gerekli olması gerekir.

İnsan Onurunun Dokunulmazlığı İlkesi

İnsanlar belirli hak ve özgürlüklere sahip oldukları zaman çevrelerinin şekillendirmeleri mümkün olabilir ve böylece bir kişilik sahibi olabilirler. İnsan onuruna yarışan bir hayatın mevcudiyeti özellikle düşünce özgürlüğünü zorunlu kılmaktadır. Bundan kaynaklı olarak insan olurum, özgürlükçü demokrasinin, hukuk devletinin sahip olduğu işlevi yerine getirebilmesi için vazgeçilmez bir niteliğe sahiptir. Bu bakımdan insan onurundan sadece bir hukuk devletinde söz edilmesi mümkün olabilir. Öyle ki hukuk devletinin insan onurunu koruyucusu olduğu söylenebilmektedir. İnsanın maddi ve manevi bakımdan kendine özgü bir diğer taşıması bir insan taşıdığı burada yerden vazgeçmesini mümkün olmasından bahsedilemez. Her nitelikte toplumsal, hukuksal ve Siyasal müdahaleye karşı yumuşak bir şekilde öne sürülmesi mümkün olabilmesi insan onurunun temel niteliklerinden meydana getirir. Onur kavramı yalnızca insanın özgürlüğünü ve eşitliğini ifade etmemektedir. Onur kavramı bağımsız insanın kişiliğini de ifade eder. Hukuk düzeni içerisinde veriye yalnızca kendisinin egemen olacağı dışardan müdahalelerde bulunması mümkün olmayacak özgür bir alan sağlanmadığı sürece insan onurunun gerçekleştirilmesi mümkün olmayacağı söylenebilmektedir. Her tutukla alınmış olan tedbirlerin infaz edilme üzülme yöntemlerinin kendisini, tutukluluğun doğasında mevcut olan kaçınılmaz acı düzeyini aşacak nitelikte bir sıkıntı ya da zorla maruz bırakılmasını temin edecek halde insan onuru ile bağdaşır tutukluluk şartlarına tabi olma hakkına sahip olmaktadır. Bundan dolayı hapse etmenin uygulamaya dair gereklilikleri değerlendirildiğinde tutuklunun sağlığı ile birlikte esenliğinin yeterli bir halde sağlanması gerekir.

Bu bakımdan devlet insan onuruna dokunmamak biçiminde yalnızca pasif bir davranış içerisinde kalmamaktadır. Öyle ki devlet insan onurunu aktif bir şekilde kurması gerekir. Devlet insan onuruna dair tehditleri önlemesi gerekmektedir. Böyle bir durum için gerekli nitelikteki tedbirleri devletin alması gerekir. Bu önleme güncel tehditlerin yanı sıra geleceğe dair potansiyel tehditleri içerisinde bulundurması gerekmektedir. Anayasa içerisinde her Türk vatandaşının onurlu bir hayatı devam ettirme hak ve yetkisine mevcut olduğu belirtilmiştir. Anayasa devletin temel amaç ve görevleri içerisinde kişiliğin temel hak ve özgürlüklerine sosyal hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacak surette sınırlamış olan engelleri kaldırmaya ve insanın maddi ve manevi varlığını gelişmesi bakımından gerekli koşulları hazırlamaya çalışmayı da saymıştır. Bir bakımdan kimsenin insan onuruyla bağdaşmayan bir ceza ve muameleye tabi tutulmayacağını belirtmek suretiyle diğer bakımdan insan onuruna vermiş olduğu önemi ifade etmiştir. Öyle ki kişinin hukuk devleti ile olan ilişkisi ortaya konulmuştur. Ceza muhakemesi kanununun 148. maddesinin üçüncü fıkrası içerisinde insan onuruna aykırılık getirecek bir işleme ve böyle bir durumda elde edilecek delillerin muhakeme içerisinde kullanılmasına gösterilecek izin kabul edilmemektedir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerinde de insan onuruna ihlal getiren işkence, hakaret bir suç şeklinde düzenlenmiştir. Bundan kaynaklı olarak ilk bakışta ahlaki bir değer gibi görünmüş olan insan haysiyetinin hukuki bir değere sahip olduğu söylenmesi gerekir. İnsan onuru sınırsız bir nitelik taşımaktadır. İnsan onurunun sınırı hukuk devleti olarak karşımıza çıkmaktadır. Hukuk devleti içerisinde yaşayan birey kanun hükümleri ile getirilmiş yükümlülükleri uyması gerekir. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun hükümleri içerisinde yarın 12. maddenin ikinci fıkrası içerisinde ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışların bulunmayacağını yer verilmiştir. Öyle ki söz konusu ilke ile ifade edildiği söylenebilir. Böylelikle infaz hukukunun amaçlarından hükümlü konumunda yer alan kişinin tekrardan topluma kazandırılması sağlanmış olur. Mevcut olan diğer hükümler tarafından şiddete maruz bırakılma, cinsel sömürü, saldırıya uğrama ve sağlık durumunun giderek kötüleşmesi, personel tarafından uygulanmış olan keyfi veya insanlık dışı hareketler hapsetme işleminden kaynaklanmış olan ve insan haysiyetinin dokunulmazlığı ilkesi açısından önem teşkil eden riskler olarak karşımıza çıkar. Öyle ki İnfaz Kurumu içerisinde hükümlü konumunda yer alan kişi ve İnfaz personeli arasındaki düzenli ve güvenli bir birlikte yaşam ile hükümlülerin fiziksel ve psikolojik huzurunun temin edilmesi gerekmektedir. Adil bir muamelenin yapılması gerekir. Keyfin davranışlar önlenmeli, etkin şikâyet onun hakları verilmek suretiyle personel tarafından verilmiş olan ve uygulanmış olan kararların gerekçelendirilmesi sağlanması gerekmektedir.

Eşitlik İlkesi

İnfaz hukukunun temel ilkelerinden bir diğeri eşitlik ilkesidir. Ceza hukuku içerisinde özgürlüğü kısıtlanan hiçbir kişi bundan kaynaklı olarak ayrımcılığa tabi tutulmamaktadır. Eşitliğin sağlanması adaletin bir gereği olarak karşımıza çıkar. Gerçekten ceza adalet ve değişik adalet kavramlarının bir bileşkesi halinde meydana gelmiştir. Her kişiye eşit olanın verilmesi denkleştirici adalet ifade etmektedir. Burada hiçbir ayrım gözetilmeksizin her eşit işleme tabi tutulmaktadır. Öyle ki genç yaşlı, zengin fakir gibi ırksal var Milliyete bağlı olarak her kişi aynı ceza hukuku kuralına tabi olur. Öyle ki bu durum objektif adalet olarak karşımıza çıkar. Anayasanın onuncu maddesinde her kişinin dil, ırk, renk cinsiyet, felsefi inanç, siyasi düşünce, din, mezhep ve benzeri nedenler ile ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu maddeye göre hiçbir kişiyi aileye zümre ya da sınıfa imtiyaz tanınması mümkün değildir. Devlet organları ve idari makamlara tüm işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun bir şekilde hareket etmek zorunda olmaktadır. Bu suretle eşitlik hususu dile getirilmiştir. Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun hükümlerinin ikinci maddesinin ilk fıkrasında eşitlik ilkesi ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına dair kurallar hükümlerinin ırk, dil, din mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, milli ya da sosyal köken ve siyasi ya da diğer fikir veya düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları bakımından ayrım yapılmaksızın ve hiçbir kişi ayrı tanımaksızın uygulanacağı belirtilmiştir. Öyle ki hükme esas suç tipi içerisinde infaz rejiminin benimsenmiş olmasının eşitlik ilkesi ile bağdaşabildiği tartışmalı bir nitelik taşır. Getirilmiş olan farklılık yaratan hükümler geçici nitelik taşımalı, ceza ile iç içe olan Üzüntü ve kederin etkisi artırılmamalıdır. Bununla birlikte ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanunun 110. maddesinin bazı özel infaz şekillerini yetişkin olmanın yanı sıra yalnızca kadın ve yaşlı hükümler bakımından kabul etmiş olmasının eşitlik ilkesine uygun nitelik taşıyıp taşımadığı tartışmalı bir niteliğe sahiptir.

Sosyal Devlet İlkesi

İnfaz hukukunun ilkelerinden bir diğeri sosyal devlet ilkesidir. Anayasa hükümlerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir devlet olduğu düzenlenmiştir. Sosyal bir devlet niteliği taşımak devleti görevi ödevler vermektedir. Böylelikle sosyal adalet ve sosyal güvenliğin sağlanması karşımıza çıkar. Sosyal adalet kişiler arasında sosyal eşitliğin sağlanması olarak karşımıza çıkarken sosyal güvenlik her kişiyi sosyal ve ekonomik baskılardan korumak ya da kurtarmak şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki anayasa Mahkemesi’ne göre sosyal adalet, insanlık haysiyetine yarışır bir hayat seviyesi insanca yaşamadır.

Kanunilik İlkesi

İnfazın kanuniliği ilkesi infaza ilişkin bir ilke niteliği taşımaktadır. Anayasanın 38. maddesinin birinci fıkrasına göre hiç kimse işlemiş olduğu zaman yürürlükte mevcut olan kanunun suç olarak gösterme diye bir eylemden kaynaklı olarak cezalandırılamaz. Hiç kimseye suç işlemiş olduğu zaman kanun hükümlerinde o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Öyle ki hüküm kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi ne düzenliyor olmaktadır. Anayasanın 38. maddesinin ikinci fıkrası hükümleri içerisinde mevcut olan ceza mahkûmiyetin neticeleri konusunda önceki fıkra hükümleri uygulanacağına dair düzenleme mevcuttur. Bu hüküm karşısında suçla ve ceza da kanun iyilik ilkesinin mi söz konusu ülkenin neticelerinin infaz hukuku bakımından geçerli nitelik taşıdığını söylemek mümkündür. Çünkü infaz kesinleşmiş mahkûmiyet kararının yerine getirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Böylelikle infaz işleminin de ceza mahkûmiyetin bir neticesi olduğu söylenmesi mümkündür. Bu bakımdan kanunsuz infaz olmaz. Böyle bir durumda infaza ilişkin hususların kanun hükümlerinde düzenlenmesi zorunluluk taşımaktadır. Farklı bir ifade ile infaza dair düzenlemeler temel hak ve özgürlüklere dair nitelik taşıdığına göre idarenin düzenleyici işlemleri ile düzenlenmesi mümkün bir nitelik taşımaktadır. İnfaza dair hükümlerin kısmen ya da tamamen değişmesi veya farklı yorumlanması neticesinde meydana gelecek hiçbir düzenleyici işlem yapılmaması gerekir. 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun hükümlerinin dördüncü maddesinde mahkûmiyet hükümleri kesinleşmedikçe infaz olunamaz düzenlemesini yerine getirmek suretiyle infazın kanuniliği belirtilmiştir. Mahkûmiyet hükümleri kesinleşmiş olmadıkça infaz edilememektedir. İnfaz edilmesi durumunda bu yasal bir nitelik taşımaz. Böyle bir durumda kanun yolu neticesinde hükmün bozulması, hükümlünün beraat etmesi veya daha az ceza olması olasılıkları karşısında telafisi mümkün olmayan neticelerin ortaya çıkmasının önüne geçilmektedir. İnfazın Kanuniliği ilkesinin diğer bir neticesi hükümlüye hüküm içerisinde yazılı olandan farklı bir cezanın çektirilememesi olmaktadır. Öyle ki kasten yaralama suçundan kaynaklı olarak mahkûmiyet altında olan kişiye kasten öldürme suçunun cezasını çektirilmesi mümkün olamaz. Çünkü her iki suça daire cezaların infazının şekilleri ve neticeleri birbirinden farklılık teşkil etmektedir.

Kesintisizlik İlkesi

5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun hükümlerinin beşinci maddesinde yer alan hükümlere göre mahkeme kesinleşen ve yerine getirilmesini onaylamış olduğu cezaya dair hükmü Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesi gerekir. Bu hükme göre cezanın infazı Cumhuriyet Savcısı tarafından izlenir ve denetlenir. Mevcut olan bu düzenleme esasen infazın derhal yapılmasını ve kesintisizliği ilkesini de dile getirmiş olur. Kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü içerisinde mevcut olan cezanın infazına başlanmasından sonra kanun hükümlerinde ki düzenlemelere de hayır ceza çekilince kadar en fazla ara verilmemesi zorunluluk taşımaktadır. Bununla birlikte ilkinin istisnaları mevcudiyeti söz konusudur. Erteleme gece ve hafta sonu infaz buna örnek teşkil edebilmektedir.

Gizlilikten Kaçınma İlkesi

Gizlilikten kaçınma ilkesinin anlamı cezanın infazının bilinmeyen bir yerde ve bilinmeyen bir yöntem ile yapılmasının mümkün olmamasıdır. Cezanın infazına dair kurallar örneğin infaz yere, zamanı, şekli, yöntemi gibi açık bir şekilde düzenlenmeli ve her kişi tarafından bilinebilir bir nitelik taşımalıdır. Cezaların infazına dair hükümler 5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun hükümlerinde düzenleme bulunmaktadır. Öyle ki bu ülke hiçbir şekilde cezanın açık bir şekilde infaz edilebileceği anlamına gelmez. Her türlü tutuklama ya da hapsetme kararıyla tutuklanmış olan ya da hapsedilmiş olan kişilerin insan hakları hiçbir şekilde etkilenmemelidir. Etkili için tedbirlere yargısal ya da diğer bir makam tarafından karar verilir ya da bu makamların etkili denetimine tabi tutulması gerekir.

İnsanca İnfaz İlkesi

Kişiye verilmiş olan cezanın infaz edilmesi bazı hak ve özgürlüklerden mahrum kalmayı gerektiriyor nitelik taşıyor ise hükümlü konumunda yer alan kişinin hiçbir hakkı mevcut olmadığı anlaşılmaz. Hükümlü bir insandır ve mahkûm olduğu süre içerisinde insanca ve adil bir muamele görmesi gerekir. Anayasanın 17. maddesi içerisinde yer alan hükümlere göre yaşam hakkı, işkence ve eziyet ise esasen bu ülkeyi ifade eder. Bu, haysiyetli yaşam hakkının bir uzantısı niteliği taşımaktadır. Hükümlü tüm haklarından yoksun bırakılmış bir kişi niteliği taşımaz. İnsan hakları Avrupa Sözleşmesi’nin üçüncü maddesinin içerisinde yer alan hükümlere göre hiç kimse işkenceye, insan dışı ya da onur kırıcı ceza ya da işleme tabi tutulamaz. Öyle ki infazın her aşamasında istisnasız insanca infaz ilkesine uyulması gerekmektedir. Hükümlü konumunda yer alan kişi infaz esnasında ceza ile bağdaşacak şekilde bazı hak ve özgürlükten yararlanmasına dair bir şekilde kısıtlamalar getirilmesi mümkündür. Fakat hiçbir şekilde eziyet ve işkence yapılamaz mı ya söz konusu kısıtlamalar eziyet ya da işkence boyutuna ulaşamaz. Disiplin ile ilgili konularda bile insan haysiyeti ile bağdaşmayan işlemler uygulanması mümkün değildir. Hükümlü konumunda yer alan kişinin hak ve özgürlüklerine getirilmesi mümkün olacak kısıtlamalar cezanın amaçları ile orantılı bir nitelik taşımalıdır. Cezaların insanca infaz ile ilgili olarak ortaya konulmuş olan ana ilkeler mevcuttur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir