Dolandırıcılık Suçu (TCK 157)

5237 sayılı Türk ceza kanununun mal varlığına karşı suçlar başlığındaki onuncu bölümünün 157. maddesinde dolandırıcılık suçu düzenlenmiştir. Kanun hükümlerine göre dolandırıcılık hileli davranış sergileyerek bir kimseyi aldatıp onun ya da başkasının zararına olarak kendisine ya da bir başkasına bir fayda sağlamaktır. Böylelikle hile davranışı ile bir kimseyi aldatıp onun ya da bir başkasının zararını olacak şekilde kendisine ya da bir başkasına fayda sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası verilir.

Dolandırıcılık suçunun nitelikli hallerine kanun hükümlerinde yer verilmiştir. Eğer dolandırıcılık suçu dini inanç ve duygularını istismar edilmesi yoluyla işlenir ise üç yıldan on yıla kadar ve 5000 güne kadar adli para cezasına hüküm olunur. Dolandırıcılık suçunun bir kişinin içinde bulunmuş olduğu tehlikeli durum ya da zor Koşullardan faydalanmak suretiyle işlenmesi durumunda bu kişi üç yıldan on yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezası verilir. Bununla birlikte Dolandırıcılık suçunun kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından faydalanmak suretiyle, kamu kurum ve kuruluşları içerisinde kama meslek kuruluşlarının siyasi parti vakıf ya da dernek tüzel kişilerinin araç olarak kullanılması suretiyle kamu kurum ve kuruluşların zararını olacak şekilde, bilişim sistemlerinin bankaya da kredi kurumlarının araç olarak kullanması suretiyle, basın ve yayın araçlarını sağlamış olduğu kolaylıktan faydalanmak suretiyle tacir ya da şirket yöneticisi konumunda olan kişinin veya şirket adına hareket etme yetkisi bulunan kişilerin ticari faaliyetleri esnasında, kooperatif yöneticilerinin kooperatif faaliyeti kapsamı içerisinde, serbest meslek sahibi konumunda yer alan kişilerin mesleklerinden kaynaklı olarak kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle, banka ya da diğer kredi kurumları tarafından tahsis edilmemesi gerekli olan bir kredinin açılması ne sağlamak suretiyle, sigorta bedelini almak suretiyle işlenmesi durumunda suçun faili konumunda yer alan kişi üç yıldan on yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezasına hüküm olunması gerekir. Yine bununla birlikte bir diğer nitelikli hali ise kişinin kendisini kamu görevlisi ya da banka sigorta veya kredi kurumlarının çalışanı şeklini tanıtması ya da bu kurum ve kuruluşlar ile ilişkili olduğunu söylemesi halinde meydana gelmektedir. Böyle bir durumda da suçun faili konumunda yer alan kişi üç yıldan on yıla kadar hapis ve 5000 güne kadar adli para cezasına hüküm olunur. Bunun yanı sıra eğer dolandırıcılık suçu kamu kurum ve kuruluşlarının zararını olacak şekilde de işleniyor ise böyle bir durumda suçun faili konumunda yer alan kişiye verilecek olan hapis cezasının alt sınırı dört yıldan adli para cezasının miktarı ise suç değil dinlen menfaatin iki katından az olmaması gerekir. Yine dolandırıcılık suçunun bilişim sistemlerinin banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanılması şeklinde ortaya çıkması durumunda verilecek olan hapis cezasının alt sınırının dört yıldan adli para cezasının miktarının suçta elde edilecek olan menfaatin iki katından az olmaması gerekir. Dolandırıcılık suçunun banka ya da diğer kredi kurumları tarafından tahsil edilmemesi gerekli olan bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla meydana gelmesi durumunda suçun faili konumunda yer alan kişiye verilecek olana kız cezasının alt sınırı dört yıldan adli para cezasının miktarı ise suçtan elde edilmiş olan menfaatin iki katından az olmaması gerekir. Bununla birlikte dolandırıcılık suçunun sigorta bedelini almak maksadıyla ve kişinin kendisini konumu görevlisi ya da banka sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı şeklinde tanıtıyor olması ya da kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle işlenmesi halinde verilecek olan hapis cezasının alt sınırı dört yıldan adli para cezasının miktarı suçtan elde edilmiş olan menfaatin iki katından az olmaması gerekir. Kamu görevlisi konumunda yaralan kişiler ile ilişkisinden kaynaklı olarak onlar nezdinde hatırının sayılmasından bahisle ve belli bir işin görüleceğinin var edilmesi ile aldatmak suretiyle bir başka kişiden menfaat temin eden kişi yine bu şekilde cezalandırılır. Dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak düzenleme bulmuş olan suçların üç ya da daha fazla kişi tarafından bir araya gelmek suretiyle işlenmesi durumunda verilecek olan ceza yarı oranında suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi durumunun söz konusu olması halinde ölecek olan ceza bir kat artırılması gerekir. 5237 sayılı Türk ceza kanununun onuncu bölümünde yer alan Malvarlığının karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiş olan dolandırıcılık suçunun daha az cezayı gerektiren hallerinde mevcudiyeti söz konusudur. Dolandırıcılık suçunun bir hukuki ilişkiye dayanan alıcı tahsil etmek amacıyla işlenmesi durumunda şikâyet edilmesi üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis ya da adli para cezasına hükme olunması gerekir.

İzmir’de dolandırıcılık suçu davalarına bakan avukat İdil Su Aydın’la iletişime geçerek danışmanlık hizmeti alabilirsiniz.

Dolandırıcılık suçunda şahsi cezasızlık sebepleri ya da cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplerin mevcudiyeti söz konusudur. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunun onuncu bölümün mal varlığına karşı suçlar başlığı altındaki 167. maddesinde dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak şahsi cezasızlık sebebi ya da cezada indirim yapılması gerektiren şahsi sebepler yer bulmuştur. Bu maddeye göre haklarında ayrılık kararı verilmemiş olan eşlerden birinin, üstsoy ya da alt soyunun ya da bu derecede kayın hısımlarından birinin ya da evlat edinenin ya da evlatlarının aynı konut içerisinde beraber yaşayan kardeşlerden birinin zararını şekilde işlenmesi durumunda ilgili akraba ile ilgili olarak ceza verilmez. Dolandırıcılık suçunun haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin aynı konut içerisinde beraber yaşamayan kardeşlerden birinin aynı konut içerisinde beraber yaşamakta olan amca dayı hala teyze yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi durumunda ilgili akraba ile ilgili olarak şikâyet yüzüne verecek olan cezanın yarı oranında indirilmesi gerekir.

Dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak etkin pişmanlık hallerinde düzenlenmiştir. Dolandırıcılık suçunun tamamlanmasından sonra ancak bundan kaynaklı olarak hakkında kovuşturma başlamadan önce suçun faili konumunda yer alan kişinin az metrenin ya da yardım edenin bizzat pişmanlık göstermek suretiyle mağdur konumunda yer alan kişinin uğramış olduğu zararın aynen geri verme ya da tazmin suretiyle tamamen gidermesi durumunda verilecek olan cezanın üçte ikisine kadar indirilmesi gereklidir. Etkin pişmanlığın kovuşturma başlamasından sonra ve hüküm verilmeden önce gösterilmesi durumunda verilecek cezanın yarı oranında indirilmesi gereklilik arz eder. Kısmen geri verme ya da tazmin durumunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulama bulmasına mümkün olabilmesi için ayriyeten de suçun mağduru konumunda yer alan kişinin rızası aranmaktadır. Burada 5237 sayılı Türk ceza kanununun onuncu bölümünün mal varlığına karşı suçlar başlığı altındaki 157. maddesinde düzenlenmiş olan dolandırıcılık suçunun işlenmesi ile birlikte eğer bu suçu işleyen bir tüzel kişi ise durumun ne olacağı ile ilgili olarak düzenleme yapılmıştır. Öyle ki dolandırıcılık suçunda tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması ile ilgili olan hususları mevcudiyeti söz konusudur. Dolandırıcılık suçunun işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanmış olan tüzel kişiler ile ilgili olarak bunlara özgü güvenlik tedbirleri hüküm olunması gerekir.

Dolandırıcılık Suçunun Hukuki Konusu Nedir?

Dolandırıcılık doğru davranış kurallarına ve iyi niyet kurallarına ihlal getirerek kişileri aldatıp iradelerini yanıltmak suretiyle bu kişilerin mal varlıkları üzerinde tasarruf etmelerini sağlamak olarak tanımlanabilir. 5237 sayılı Türk ceza kanunun gerekçesi içerisinde dolandırıcılık suçunun nitelikli dolandırıcılık hileli davranışlar ile bir kişi aldatarak onun ya da başkasına zarar verecek şekilde kişinin kendisine ya da başkasına yarar sağlaması olarak açıklama bulmuştur.

Dolandırıcılık suçunun hukuki konusu suçla korunmak istenen veya suçun ihlal etmiş olduğu hukuki varlık ya da menfaattir. Bundan kaynaklı olarak suçun dakika konusu yerine suç ile korunan hukuki değer veya menfaat ifadesinin kullanılmasından bahsetmek mümkün olabilir. 5237 sayılı Türk ceza kanununda düzenlenmiş olan dolandırıcılık suçu ilk olarak kurulmak istenen hukuki fayda kişinin Malvarlığı değerleridir. Fakat dolandırıcılık suçu ile kişinin irade özgürlüklerinin ve hukuksal işlemlerini yaparken sahip olduğu iyi niyetlerin de korunmasının söz konusu olduğunu söylemek gerekir. Bu bakımdan dolandırıcılık suçu birden fazla hukuki konunun korundu suçlar olarak karşımıza çıkar. Dolandırıcılık suçunun mal varlığına karşı işlenmiş olan diğer suçlardan ayıran husus suçun faili konumunda yer alan kişinin hileli davranışlar ile aldatmış olduğu mağdur konumunda yer alan kişinin mal varlığında tasarruf etmesini sağlıyor olmasıdır. Dolandırıcılık suçu mal varlığına karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiştir. Öyle ki mal varlığına karşı suçlar başlığı altında hırsızlık yağma gibi diğer mal varlığı söz konusu olan suçların mevcudiyeti de söz konusudur. Burada dolandırıcılık suçunun diğer suçlardan ne gibi farkının olduğunu açıklamak mümkündür. Dolandırıcılık suçunun 5237 sayılı Türk ceza kanununun mal varlığına karşı suçlar başlığı altında yaralan suçlardan farkı aldatma temeline dayanan bir suç niteliği taşımasıdır. Birden fazla hukuki konuya sahip olan dolandırıcılık suçu işlendiği sırada yalnızca Malvarlığı zarar görmemektedir. Dolandırıcılık suçunun işlenmesi ile suçun mağduru konumunda bulunan kişinin ya da suçtan zarar gören kişinin iradesi hileli davranışlar ile yanıltılmaktadır. 5237 sayılı Türk ceza kanunu düzenleyen dolandırıcılık suçunun maddesinin gerekçesi içerisinde de aldatıcı nitelik taşıyan hareketler ile eşler arasında bulunan ilişkilerde var olması gereken iyi niyet ve güvenin bozulmuş oldu bundan kaynaklı olarak kişinin irade serbestisin etkilenip irade özgürlüğünün de ihlal edilmiş olduğuna yer verilmiştir. Böylelikle dolandırıcılık suçu ile kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyi niyet ve güvenin de korunması durumunun mevcut olması gerektiğini dile getirmemiz mümkündür.

Dolandırıcılık Suçunda Fail Kimdir?

 5237 sayılı Türk ceza kanununun onuncu bölümünde mal varlığına karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiş olan dolandırıcılık suçu faili açısından bir özelliğe sahip değildir. Öyle ki sıradan bir gerçek kişi dolandırıcılık suçunun faili konumunda yer alabilir. Hileli davranışları sergilemesi ile kendi menfaatine fayda elde eden kişinin aynı kişi olması da gereklilik arz etmez. Öyle ki hileli davranışları gerçekleştiren kişinin farklı yararına menfaati sağlanan kişinin farklı olması mümkündür. Bu iki durumun farklı olması ile birlikte hileli davranışı meydana getiren kişi suçun faili konumunda yer alan kişi olmaktadır. Hileli davranışları sergilemesi ile birlikte kendi menfaatine fayda sağlanan kişi arasında iştirak iradesinin mevcudiyeti söz konusu olabilir. Yararına menfaat sağlanan kişi ile hileli davranışları meydana getiren kişi suçu beraber işlediklerinde müşterek faili niteliğinde olmaktadırlar. Kişinin yararına menfaat sağlanmış olması halinde suç işlemesi konusunda hileli davranışları işliğini ikna etmiş ise azmettiren konumunda yer alması mümkündür. Suçun ticari faaliyetleri esnasında tacir ya da şirket yöneticisi olan veya şirket adına hareket eden kişiler tarafından kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamı İçerisinde, serbest mesleğe sahip olan kişilerin sahip olduğu meslekleri duyulan güvenin kötüye kullanmak suretiyle işlenmesi halinde dolandırıcılık suçunun nitelikli halleri meydana gelmektedir. Dolandırıcılık suçunun kişi ile ilgili olarak ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, üstsoy ya da altsoy veya bu derecede insanlarından birinin ya da evlat edinen veya Evlatlığın, aynı konu içerisinde bir arada yaşayan kardeşlerim birinin zararını olacak şekilde işin var olması durumu ile ilgili olarak akraba ile ilgili cezaya hüküm olunmayacaktır. Böyle bir durumda suç söz konusudur ancak 5237 sayılı Türk ceza kanununda benimsenmiş olan hükümlerden kaynaklı olarak suçun faili konumunda yer alan kişiye ceza verilmeyecektir. Şahsi ceza sazlık sebebi ile ceza hukuku bakımından suçun faili konumunda yer alan kişinin sorumluluğunun söz konusu olmaması durumu olsa da özel hukuk içerisinde meydana gelen sorumluluğunun mevcudiyeti devam etmektedir.

Avukat dolandırıcılık suçları için bulmak ve destek almak istiyorsanız hukuk büromuza başvuru yapabilirsiniz.

Dolandırıcılık Suçunun Mağduru Kimdir?

5237 sayılı Türk ceza kanunun onuncu bölümünde mal varlığına karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiş olan dolandırıcılık suçu içerisinde aldatılan kişiyle Malvarlığı zarara uğrayan kişinin aynı olmasına gerekmediğini ulaşmak mümkündür. Dolandırıcılık suçu bakımından aldatılmış olan kişi ya da kişiler ile zarara uğramış olan kişi ya da kişilerin farklı olması durumu söz konusu olabilmektedir. Bununla birlikte birçok olay içerisinde aldatılmış olan kişiler Malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunması sağlanan kişinin aynı olduğunu söyleyebilmemiz mümkündür. Öyle ki dolandırıcılık suçunun pasif süresi suçun maddi konusunu meydana getirmiş olan mal varlığı değerlerinin sahibi niteliğinde olan kişi olduğunu söyleyebiliriz.

Aldatılmış olan kişiyle zarar uğramış olan kişinin farklı işler olması durumunda suç içerisinde aldatılmış olan kişinin suçun mağdur konumunda yer alan kişinin Malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi veren bir hukuki hal taşıması gerekmektedir. Sağlanmak İstenen mal varlığı haklarına tamamıyla yabancı olan ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi ne sahip olmayan kişinin aldatılması durumunda dolandırıcılık meydana gelmektedir. Öyle ki böyle bir durumda eğer şartlar mevcut ise hırsızlık suçu meydana gelmiş olabilir. Aldatılmış olan kişi ile mal varlığı zarara uğramış olan kişinin farklı kişiler olması durumunda aldatılmış olan kişinin dolandırıcılık suçunun mağduru konumunda yer aldığını söyleyebilmek mümkündür. Fakat dolandırıcılık suçunun söz konusu olması ile birlikte ilk olarak kurulmak istenen hukuki değer mal varlığı değeri olmasından kaynaklı olarak bu gibi durumlara mevcudiyeti halinde mal varlığı bakımından zarara uğramış olan kişi suçun mağduru konumunda yer alan kişi olarak nitelendirilebilmelidir. Öyle ki sadece aldatılmış olmak bu suç bakımından mağdur olmak için yeterli teşkil etmemektedir. Mal varlığı bakımından da bir zarar veya zarar tehlikesinin de meydana gelmiş olması gereklilik arz eder. Bu ayrım etkisine dolandırıcılık suçunun bir hukuki ilişkiye dayanmak suretiyle alacağı tahsil etmek için işlenmesi durumunda şikâyet ve kamu davasına katılma hakkına kimin kullanacağı ile ilgili olarak meydana getirmektedir. Böyle bir halde aldatılmış olan kişinin suçtan zarar görmemesi halinde şikâyet etme ve kamu davasına katılma hakkı mevcut değildir.

Tüzel kişilerin mağdur olmasının mümkün olmayacağını kabul eden bir görüşün mevcudiyeti söz konusudur. Bu görüşe göre gerçek kişilerin aldatılması yoluyla mal varlığı bakımından zarara uğramış olan tüzel kişiler bu suçtan kaynaklı olarak suçtan zarar gören niteliği taşımaktadır.  Fakat tüzel kişilerin bu suçun mağduru konumunda yer almasına mümkün olacağını söylenmektedir. Ceza muhakemesi kanunu hükümleri içerisinde suçun mağduru konumunda yer alan kişiyle birlikte suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile ilgili olarak kamu davasına katılmalarına mümkün olan bilecekleri durumu yer almaktadır. Kanun hükümlerinde söz konusu olan eylemin kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle işlenmesi durumu nitelikli haller arasında düzenleme bulmuştur öyle ki mağdur konumunda yer alan kişinin zayıf da olsa algılama yeteneği söz konusu olmalıdır. Suçun mağduru konumunda yer alan kişi algılama yeteneğinin olmaması durumunda aldatılması söz konusu olmamaktadır. Böyle bir durumda eğer şartlar mümkünse hırsızlık suçu meydana gelebilecektir. Dolandırıcılık suçunun meydana gelmesi mümkün olması bakımından aldatıcı davranışların bir gerçek kişiye yönelik olması gereklilik arz eder. Bilişim sistemlerinin işleyişinden yanıltıcı yöntemler kullanılmak suretiyle kişilerin zarar görmesine sebep olması durumunun mevcut olmasında koşullar var ise bilişim sistemine girme veya sistem engelleme bozma verileri yok etme ya da değiştirme, otomatlarda satışa sunulmuş olan hizmetin bedelsiz bir şekilde elde edilmesi halinde karşılıksız yararlanma suçunun meydana gelebileceği durumu söz konusu olabilecektir.

Dolandırıcılık Suçunun Konusu Nedir?

5237 sayılı Türk ceza kanunun onuncu bölümünde mal varlığına karşı suçlar başlığı altında 157. maddede düzenleme bulmuş olan dolandırıcılık suçunun konusunu mal varlığı değerleri meydana getirmektedir. Mal varlığı mülkiyeti kapsar nitelikte olan üstü bir kavram niteliğinde olmaktadır. Bundan kaynaklı olarak ekonomik bir değer taşımış olan taşınır ve taşınmaz malları ile birlikte alacak hakları, fikri haklar da suçun konusunu meydana getirebilecektir. Sözleşme, makbuz, ibraname ve taahhütname gibi hukuki sonuç meydana getirmeye elverişli nitelik taşıyan belgelerin alınması dolandırıcılığın konusunu meydana getirebilir nitelik taşımaktadırlar. Alacağın zamanaşımına uğramış olduğu, alacağın olmadığı veya ödenmiş olduğu ile ilgili olarak yanıltıcı aldatıcı davranışlardan kaynaklı bir şekilde mağdur konumunda yer alan kişinin hukuki yollara gitmemesini sağlıyor olmasının durumunun ortaya çıkması halinde suçun işlenmesi olanak dâhilindedir. Bununla birlikte ekonomik bir karşılığı söz konusu olduğundan kişisel hizmetlerin görülmesinin de suçun konusunu meydana getireceğini söylemek mümkün olmalıdır. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişiye bir bağ duyan ve ona güvenen kişinin ücretsiz bir şekilde işini yapması suretiyle ona kazanç elde etmesi durumunun mevcut olması halinde dolandırıcılık gündeme gelebilmektedir.

Dolandırıcılık Suçunda Maddi Unsurlar Nelerdir?

5237 sayılı Türk ceza kanunun onuncu bölümünün mal varlığına karşı suçlar başlığı altında düzenleme bulmuş olan dolandırıcılık suçunun maddi unsurları hileli davranışların mevcudiyeti, muhatabın aldatılması ve yararın sarılmış olması olarak açıklamaya dâhil edilebilir. Burada ilk olarak dolandırıcılık suçunun maddi unsurlarından hileli davranışların varlığı ile ilgili olan hususlardan bahsetmemiz mümkündür. Dolandırıcılık suçu 157. Maddedeki tanımıyla hileli davranışlar ile bir kimseyi aldatıp onun ve bir başkasının zararına olarak kendisine ya da başkasına bir yarar sağlanmasıdır. Kelime anlamı olarak dolandırıcılık birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun dalavere, entrika olarak tanımlanmıştır. Öyle ki hile aldatma yanıltma hataya düşünme sözcükleri aynı anlamlara taşımaktadır bundan kaynaklı olarak kanun hükümlerinde yapılan suçtan amının bu davranışlara karşılık geldiğini söylemek mümkündür. Kanun hükümlerinde hileli davranışlar ile denilmiş olsa da suçun meydana gelmesinin mümkün olabilmesi için birden çok ileri davranışın bulunmasına gerekmediğini söylememiz mümkündür. Bundan kaynaklı olarak hani kimlerin de bir kimseyi aldatıp ve onun ya da başka kişinin zararını olarak kendisini ya da başkasını bir menfaat sağlayan kişiye ceza verileceği yazılmıştır. Burada daha yılın bir ifadeni yer verilmesinin sebebi tipik fiili meydana koymak için yeterlilik teşkil etmesidir. Suçun gerçekleşmesi bakımından suçun faili konumunda yer alan kişinin davranışlarının hileli olması gereklilik arz etmektedir. Bundan kaynaklı olarak dolandırıcılık suçunu bağlı hareketli bir suç olduğunu söyleyebilmek gerekir. Hileli davranışlar ile ilgili olarak bir sınırlama mevcut değildir. Öyle ki mağdur konumunda yer alan kişinin hataya düşmek suretiyle Malvarlığı üzerinde tasarruf etmesi farklı davranışlar ile gerçekleştirilebilir niteliktedir. Dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak hile başka kişinin iradesi üzerinde etki edebilecek yanıltıcı nitelikteki her türlü davranışa karşılık gelmektedir. Suçun faili konumunda yer alan ki şehirli davranışları ile aldatılan kişinin iradesini kendi isteği biçiminde meydana getirmesi mi gerçek durumu bilseydi muhatabın kabul etmeyeceği yönde davranmasını sağlamaktadır. Öyle ki muhatabın iradesi üzerinde etki söz konusu olmadan yalnızca olguları veya gerçeği değiştiriyor olmak hileli mevcudiyeti için yeterlilik teşkil etmemektedir. Buna örnek olarak şunu verebiliriz ki Orijinal olmayan bir ayakkabıyı giyip bunun orijinal olduğunu söylemek doğruyu meydana getirmese de bir başkasının Malvarlığında tasarruf etmesini sağlamaya yönelik bir eylem olmadığından dolandırıcılık suçunu meydana getirmez. Ancak kişi ayakkabısının gerçek olmamasına rağmen gerçek olduğunu söyleyerek yüksek bir bedel ile satın almak isteyen suçun mağduru konumunda yer alan kişiye bunu söylemeyerek satış yapması durumunda aldatıcı bir davranış meydana getirdiğinden mağdurun iradesinin de değişmesini sağladığından suçun meydana geldiğini söylememiz mümkündür. Ticari ilişkiler içerisinde dürüstlük kuralına aykırı basit davranışlar hile olarak ortaya çıkmamaktadır. İyi cevabı kabul etmesini sağlamak için suçun mağduru konumunda yer alan kişi ikna etmeye yönelik olan basit sözler ve davranışların suçun mağduru konumunda yer alan kişinin iradesine hatanın oluşmasına meydan vermedikçe dolandırıcılık olarak meydana çıkmamaktadır. Öyle ki dolandırıcılığın meydana gelmesi mümkün olabilmesi için hileli davranışın suçun mağduru konumunda görünen kişinin iradesini hatalı meydana gelmesini mi bundan kaynaklı olarak bir menfaat sağlanmasını amaçlamış olması gereklilik arz eder. Söz konusu olan bir şeyi daha pahalı veya faydalı göstermek, satış vaadine uygun davranmıyor olmak, farklı alıcılar olduğuna dair yalan beyanlar ile alıcı ikna etmeye dair davranışlar dolandırıcılığı meydana getirmemektedir. Bu tür eylemlere özel hukuk kapsamı içerisinde söz konusu olan düzenlemeleri uygulama bulması gereklilik arz etmektedir. Öyle ki hileli davranışın söz konusu olduğu her olayın dolandırıcılık suçunun meydana getirmesinden bahsetmemiz mümkün olmayacaktır. Hile farklı bir suçun işlenmesine kolaylaştırılması ya da işlenmesinden sonra meydana getirilmesinin önlenmesi amacıyla kullanılabilir nitelikte taşımaktadır. Ancak dolandırıcılığın hareket unsuru olan hilenin suçun mağduru konumunda yer alan kişinin irade ve rızasını elde etmeye yönelik olması gereklilik arz etmektedir. Bundan kaynaklı olarak dolandırıcılık da kullanılmış olan hile mağdur konumunda yer alan kişinin kanmasına ve menfaati rızasıyla suçun faili konumunda yer alan kişi ya da göstereceği kişiyi teslim etmesini sağlayacak nitelikte olması gerekmektedir. Dolandırıcılık suçu içerisinde suçun mağduru konumunda yer alan kişinin malı tesliminde eğer rızası varsa ancak vurursa hile ile kullanılmış İse kişinin rızasını sakatlanma durumu meydana gelmektedir. Öyle ki dolandırıcılık suçunun söz konusu olabilmesi için irade milli davranış ile yanıtlıyor olması gerekir. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 503. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan husus yürürlükten kaldırılmıştır. Bu hususta eylemi suçun mağduru konumunda yer alan kişi de aslında var olan hatadan hile ve desise kullanmak suretiyle yararlanılarak gerçekleştiren kişi ile ilgili olarak hüküm de yaralan ceza uygulanır. Öylelikle mağdur konumunda yer alan kişi de söz konusu olan bir hatadan yararlanılmak suretiyle dolandırıcılar söz konusu olacağı kabul edilmektedir. Yürürlük içerisinde bulunan kanun hükümlerinde bu konu ile ilgili olarak açık bir düzenleme söz konusu olmamaktadır. Bunun sebebi ihmali davranışla hile meydana getiren durumların 5237 sayılı Türk ceza kanunun 157. maddesi kapsamı içerisinde değerlendirilmesinin gerekliliği olmaktadır. Kanun gerekçesi içerisinde hile, icrai bir davranış ile gerçekleştirilebileceğini gibi karşı tarafın içine düşmüş olduğu hatadan bir konuda yanlış bilgi sahibi olmasından yararlanmak suretiyle de yani ihmal davranış ve de gerçekleştirilebilir nitelik taşımaktadır. Ancak bu durum içerisinde kişinin hataya düşen karşı tarafı bilgilendirmek ile ilgili olarak yükümlülüğün olması gereklilik arz etmektedir. Bu durumda 5237 sayılı Türk ceza kanunun genel hükümleri içerisinde yer bulmuş olan ihmali davranış Yalnızca kasten öldürme ve kasten yaralama suçları bakımından açık bir şekilde düzenlenmesinden kaynaklı olarak gerekçe içerisindeki söz konusu olan ifadenin hukuken bağlayıcı olmasından bahsedilemeyecektir. Öyle ki kişinin içerisinde bulunmuş olduğu hatalı tasavvurdan yararlanma ya dolandırıcılık çerçevesi ile cezalandırma imkânının olmasından bahsedemeyiz. Fakat mağdur konumunda yer alan kişideki bilgisizlik veya eksik bilginin fırsata çeviriyor olması kimi durumlarda dolandırıcılığın meydana gelmesini sağlar nitelik taşıyabilir. Suçun faili konumunda yer alan kişinin mağduru aydınlatmak ile ilgili olarak kanunu filmlerinden sözleşmeden veya güvenli ilişkisinden meydana gelen bir yükümlülüğü varken bunu yerine getirmeyerek mağdur konumunda yer alan kişideki yanlış konudan hareketine mal varlığı yönünden zarara uğratacak tasarruflar yapmasın sağlamış olduğu durumlarda canın gerekçesi içerisinde belirtilmiş olduğu üzere İhmali davranışlar sergilenmesi ile dolandırıcılık suçunun meydana gelebileceği söylenebilmektedir.

Dolandırıcılık TCK 157 için İzmir’de bulunan dolandırıcılık suçları avukatlık büromuzla temasa geçebilirsiniz.

Yazarlardan bazıları Hilenin çok iyi bir şekilde hazırlanıyor olmasını ve belirli bir ağırlık taşıması ne gerekli olarak görmektedir. Ortalama bir kişi bakımından nesnel olarak aldatıcı bir nitelik taşımayan davranışlar bir başkası üzerinde etki meydana getirdiğinde hile söz konusu olabilmektedir. Öyle ki kendine olmadığı biri gibi tanıtan kişiler sadece ortalama kişilerden değil iyi bir eğitim alan kişileri de maddi menfaat sağlamak amacıyla hileli davranışı ile kandırmışlardır. Söz konusu olan Helen’in mevcut olay içerisinde muhatap tarafından ciddiye alınmıyor olması durumunda suçun teşebbüs aşamasında kaldığı söz konusu olan hilenin muhatabı aldatma yeterliliğine sahip olmaması nedeniyle işlenemez suçun mevcudiyeti kabul edilmesi gerekmektedir. Hilenin ortalama bir kişiye aldatır nitelik taşıyıp taşımadığı ile ilgili olarak yürürlükten kaldırılmış olan 765 sayılı eski Türk ceza kanunu dönemi içerisinde bazı yazarlar İtalyan ceza hukukunun etkisiyle İtalyan ceza hukuku içerisinde yapılan özel hukuk hilesi ceza hukuku hilesi ayrımına ileri sürmekte idiler. Bu tartışma içerisinde Hilenin ortalama bir insanın iradesini etkiler nitelik taşıyıp taşımadığına ilişkin içeriği barındırıyordu. Fakat Hilmi’nin aldatmaya yeterlilik teşkil Edip etmeyeceği her olayda hilenin özelliğine mi ilgili kişinin özel durumuna göre saptanmaktadır. Böylelikle suçun kişilerin dini inanç ve duygularını istismar etmesi ile içinde bulunmuş olduğu tehlikeli durumdan kötü şartlardan veya kişinin algılama yeteneğinin zayıf olmasından faydalanmak ile işlenmesi durumunda nitelikli haller düzenlenmiştir. Bu düzenlemeden kaynaklı olarak yürürlük içerisinde kanun bakımından bu tartışmanın bir önemi söz konusu olmamaktadır. Önemli olan durumu somut olayda şeylerin muhatabı aldatır nitelik taşımasıdır. Yargıtay kararı içerisinde davranışın aldatmaya elverişli olup olmadığına dair mevcut olayın şartlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Öyle ki Yargıtay’a göre aslında hangi davranışların şiiri bir nitelik taşıyıp taşımadığı ile ilgili olarak genel bir kural koymak oldukça zor olmaktadır. Bununla birlikte bu konu içerisinde olan insan olarak değerlendirmenin yapılması gerekmektedir. Olayın niteliği mağdur konumunda yer alan kişinin durumu eylem ile olan ilişkisi kullanılmış ise gizlenen ya değiştirin şuna Belgin nitelikleri ayrı ayrı göz önünde bulundurulmak suretiyle sonuca ulaşılması gerekmektedir. Hilenin ortalama nitelikte bir insan aldatmaya yeterlilik teşkil Edip etmediğini ile ilgili olarak yargılama ile ilgili olarak bir durum söz konusu dur. Öyle ki yargılama ya da usul dolandırıcılığı ile adlandırılan yargı süjelerinin bir davada uzatılması durumu bazı durumlarda söz konusu olmaktadır.

Yargılama dolandırıcılığı bir hukuk davası ile ilgili olarak söz konusu olan yargılama esnasında davanın tarafı konumunda yer alan kişilerden birinin kasti olarak gerçek ile ilgili olmayan iddia bilgi ya da deliller ile yargı süjelerini aldatmak suretiyle davanın diğer tarafı ya da üçüncü bir kişinin Malvarlığında zarar meydana getirebilecek bir karar ortaya çıkmasına neden olması olarak tanımlama bulunmaktadır. Öyle ki ortalama bir insan İle birlikte somut olay içerisinde yargılamayın yapmış olan hâkimin de aldatılmasına mümkün olması durumu meydana gelebilmektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişinin bu niteliği taşıyan eylemleri ile birlikte yargılamanın doğru üretilmesine engellemiş olmasından kaynaklı olarak yargılamayı yanıltmış olduğu ortadadır. Taraf konumunda yer alan kişilerin yargılama esnasında mahkeme ya da hâkimi etkilemek suretiyle karşı tarafın mal varlığı içerisinde zarar meydana getirebilecek bir kararın alınmasına neden olmaları sahte belge kullanmak, yalan tanıklık yapmak gibi davranışlar ile meydana gelmiş ise suçun faili konumunda yer alan kişi bundan dolayı sorumluluk altında olmaktadır. Böyle bir durumda söz konusu olan davranış ve birden fazla farklı suçun meydana geldiğini söylemek mümkündür. Burada fikri içtima hükümlerinin uygulama bulması ve suçun faili konumunda yer alan kişinin en ağır olan ceza ile ilgili olarak cezalandırılması durumu meydana gelecektir. Birçok durumda hileli nitelik taşıyan davranış suçun faili konumunda yer alan kişinin sözlü açıklamalarında meydana gelmiş olsa bile bu her zaman zorunluluk teşkil etmemektedir. İlgili olayda şartlar mevcut ise suçun faili konumunda yer alan kişi susuyor olsa da hile olarak değerlendirilebilir bir nitelik taşımaktadır. Susma eylemi bazı durumlarda Hileli davranışı ile dolandırıcılık olarak da nitelenebilir. Dolandırıcılığın susarak işleniyor olması suçun mağduru konumunda yer alan kişinin aydınlatılması İle ilgili olarak kanunu kimlerinden sözleşmeden veya güven ilişkisinden meydana gelen bir yükümlülük söz konusu iken suçun faili konumunda yer alan kişi bunu sağlamayarak suçun mağduru konumunda yer alan kişiyi hataya düşürmesi gerekmektedir. Fakat farklı bir yanıltıcı davranış içerisinde olmadan yalnızca susmanın basit bir aldatma veya yalan olduğu durumlarda hileden söz etmek mümkün olmamaktadır. Ödeme yeteneğine sahip olmadığını biliyor olmasına rağmen bu durumu gizlemek suretiyle bir hizmetten yararlanan kişinin dolandırıcılıktan sorumluluk altında olup olmadığına dair tartışmalı mevcudiyeti söz konusudur. Suçun faili konumunda yer alan kişinin ödeme gücünü gizlemek suretiyle bir hizmetten yararlanıyor olması durumunda hilenin mevcut olduğunu söylemek mümkündür. Fakat bunun için suçun faili konumunda yer alan kişinin bir gerçek kişi aldatmış olması gereklik arz etmektedir. Öyle ki ödeme yeteneği söz konusu olmamasına rağmen kendisini varlıklı bir kişi gibi göstermek suretiyle pahalı bir otel içerisinde konaklayan kişi dolandırıcılık eyleminden sorumluluk altında bulunmaktadır. Suçun faili konumunda yer alan kişi otomatlar aracılığı ile sunulmuş olan ve bedeli ödendiği durumlarda yararlanması mümkün olabilen bir hizmetten ödeme yapılmadan yararlanması durumunda 5237 sayılı Türk ceza kanunun 163. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiş olan karşılıksız yararlanma suçunu meydana getirmiş olacaklardır. Suçun faili konumunda yer alan kişinin ölümü getiriyor olmadığını göstermek suretiyle bir şeyi alması ya da bir şey kullanıyor olması durumunda dolandırıcılık suçu ile karşı karşıya kalmaktadır.

Dolandırıcılık suçunun maddi unsurları ile ilgili olarak hileli davranışın mevcudiyeti ile ilgili hususlardan bahsettik. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum muhatabın aldatılıyor olması halidir. Dolandırıcılığı mevcudiyetinin söz konusu olması bakımından suçun faili konumunda yer alan kişinin hileli davranışlar ile muhatap aldatıyor olması durumunu mevcudiyeti gerekmektedir. Muhatabın aldatılıyor olması, iradesinin yanıltıcı davranışlarına etkisi ile hataya düşürülmesidir. Bundan kaynaklı olarak kanuni günlerinde kişinin aldatılmasından değil hatayı düşürülmesinden söz edilmesi daha doğru olacaktır. Bunun sebebi hileli davranışın niteliği aldatıcı olmasıdır. Şiirleri davranış ile aldatıcı davranış eş anlamlı olmakla birlikte bunun sonucunda muhatap hataya düşünülmektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişi tarafından ileri sürülmüş olan olguların gerçek olduğuna inanarak Malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunmasının sağlanıyor olmasa dolandırıcılık bakımından nedensellik bağını meydana getirmektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişinin hileli davranışlarına rağmen mağdur konumunda yer alan kişinin aldanmamış olması durumunda teşebbüs hükümleri uygulama bulunmalıdır. Suçun mağduru konumunda yer alan kişinin aldanmaması üzerine suçun faili konumunda yer alan kişi suçun mağduru konumunda yer alan kişiye karşı zor kullanmak suretiyle yarar elde etmiş ise yağma, mağdurun rızası olmadan taşının malından faydalanmak amacıyla almış ise hırsızlık suçu söz konusu olacaktır. Özel beceri veya el çabukluğunun kullanılması ile bir başka kişiye ait olan taşınır malın alınması durumunun söz konusu olması halinde dolandırıcılık suçu söz konusu olmamaktadır. Burada hırsızlık suçunun mevcudiyetinin söz konusu olduğundan bahsedebiliriz.

Dolandırıcılık suçunun maddi unsurları ile ilgili olarak hileli davranışın mevcudiyeti ve muhatabın aldatılması İle ilgili olan hususlardan bahsettik. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer maddi unsur yararın sağlanmış olmasıdır. Suçun faili konumunda yer alan kişinin veya üçüncü bir kişinin hukuka aykırı bir şekilde maddi fayda sağlamasını meydana getirdiğinden dolayı dolandırıcılığın zarar suçu olduğu ile ilgili olarak bir tereddüt söz konusu değildir. Öyle ki dolandırıcılık suçu bir tereddüt suçudur. Suçun faili konumunda yer alan kişinin kendisi veya üçüncü bir kişi lehine sağlamış olduğu fayda suçtan kaynaklı olarak suçun mağduru konumunda yer alan kişinin uğramış olduğu zararın meydana getirmektedir. Dolandırıcılığın meydana gelmesine mümkün olabilmesi bakımından suçun faili konumunda yer alan kişinin hataya düşürüldü kişiye ya da bir başkası aleyhine olarak kendisi veya üçüncü bir kişi lehine haksız bir fayda sağlamış olması gerekliliği arz etmektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişi aldatıcı davranışlarına inanan kişi, özel hukuk açısından geçersiz bir işlem de bulunmak suretiyle kendisine ya da bir başkasına ait mal varlığı üzerinde tasarruf da bulunuyor olmaktadır. Bu tasarruf işlemi kimin Malvarlığının pasifi içerisinde bir artışa sebep olmuşsa suçun mağduru o kişi olmaktadır. Bundan kaynaklı olarak aldatılan kişi ile mağdur konumunda yer alan kişinin aynı kişi olması zorunluluk teşkil etmek zorunda değildir. Bununla birlikte aldatılan kişinin mağdur konumunda yer alan kişinin bir başkasının Malvarlığı üzerinde tasarruf da bulunma yetkisi olması gereklidir. Bu suç bakımından zarar Malvarlığı üzerinde meydana gelmesi gereklidir. Öyle ki ekonomik nitelikte bir zarar söz konusu olması gereklidir. Zarar suçun mağduru konumunda yer alan kişinin Malvarlığının pasif içerisinde bir artışa aktif içerisinde bir azalmaya sebep olması gereklidir. Aldatıcı davranışın sonucunda hataya düşünmesi suretiyle gerçekleşmesi kesin olan bir gelirden yoksun kalmakta zarar kapsamı içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Fakat gerçekleşmesi olası bir kazanç bu kapsam içerisinde yer almamaktadır. Suçun mevcudiyeti bakımından zararın gerçekleşmiş olması zorunluluk teşkil etmektedir. Zarar görme tehlikesi suçun mevcudiyeti için yeterlilik teşkil etmemektedir. Zararın belirli veya belirlenebilir bir niteliği taşıması da gereklidir. Zararın miktarının önemi yoktur. Malın değerinin az olması hırsızlık ve yağma suçunda indirimi meydana getirmişken dolandırıcılık suçunda zararın az olması dikkate alınmamaktadır. Zararın az olması suça etki eden bir sebep olarak düzenlenmemiştir. Ancak zararın az ya da çok olması temel cezanın verilenmesi esnasında dikkate değerdir. Bununla birlikte kendisine muhtaçmış gibi gösterip kişilerden bağışlar Alan kişi dolandırıcılık kapsamı içerisinde yer almamaktadır. Bu tür davranışlar kabahatler kanunu içerisinde dilencilik olarak düzenlenmektedir. Bu koşulların gerçekleşmesi halinde kabahatler kanunundaki dilencilikle ilgili olan hükümlerin uygulama bulması durumu söz konusu olacaktır. Zarardan söz edilmesinin mümkün olabilmesi bakımından suçun mağduru konumunda yer alan kişinin mutlaka meşru amaçlar içinde olması gereklilik arz etmemektedir. Bunun sebebi ne tür bir amaç ile hareket etmiş olursa olsun suçun mağduru konumunda yer alan kişinin iradesini hukuka aykırı olarak yanıltmasının cezalandırılıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Önem teşkil eden durum aldatılan kişinin objektif bir şekilde zarara uğramış olmasının gereklilik arz ettiğidir. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişi bakımından ortaya çıkarılmış olan zarar taşınır ya da taşınmaz mallar üzerinde tasarrufta bulunmak şeklinde olması mümkünken fikri haklar ve alacak hakları üzerinde de meydana gelebilir nitelik taşımaktadır. Eski Türk ceza kanunu olan 765 sayılı Türk ceza kanununda haksız bir menfaat sağlayan ibaresine yer verilmişken yararım haksız olması aranmaktadır. Yeni kanunumuz olan 5237 sayılı Türk ceza kanununda sağlanan yararın haksız olması aranmamaktadır. Bundan kaynaklı olarak suçun faili konumunda yer alan kişi aldatarak haklı bir yarar elde ettiğinde dolandırıcılık meydana gelmiş olacaktır. Öyle ki böyle bir durumda alacağı tahsil amacıyla dolandırıcılık hükümlerinin uygulama bulması da söz konusu olabilir. Sosyal güvenceye sahip olmayan bir kişinin bir başka kişinin kimlik bilgileri ile acil sağlık hizmetlerinden yaralanmış olduğu veya tedavi olduğu olaylar içerisinde bir zararın meydana gelmesinden dolayı suçun unsurlarının meydana gelmediğine dair bir kararın mevcudiyeti söz konusudur. Bununla birlikte şartların mevcudiyeti söz konusuysa böyle bir halin zorunluluk hali içerisinde değerlendirilmesinin gerekli olduğunu söylememiz mümkündür.

Dolandırıcılık Suçunda Manevi Unsurlar Nelerdir?

5237 sayılı Türk ceza kanunun onuncu bölümünde mal varlığına karşı suçlar başlığı altındaki 157. maddede düzenlenmiş olan dolandırıcılık suçunun manevi unsurunu kasıt meydana getirmektedir. Kastım hileli davranışa ve mağdurun hataya düşürülmesine ve maddi yarar sağlamaya yönelik olması gerekli karşı etmektedir. Maddeyle ilgili olan gerekçe içerisinde dolandırıcılık suçu kasten işlenebilen bir suç olarak tanımlama bulmuştur. Burada söz konusu olan kasıt dolandırıcılık suçunun maddi unsurlarının her birinin suçun faili konumunda yer alan kişi tarafından biliniyor olmasıdır. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişi gerçekleştirmiş olduğu davranışlarının hile teşkil ettiğini farklı birini aldatıcı nitelikte olduğunu bilmesi gerekmektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişi bu hileli davranışlar sonucunda bunların etkisi ile hileye maruz kalan kişinin ya da bir başka kişinin mal varlığında bir eksilme ortaya çıkardığını zarar gördüğünü ve bununla birlikte kendisinin ya da bir kişinin Malvarlığında bir artma meydana geldiğini biliyor olması gerekmektedir. Dolandırıcılık suçu bakımından suçun faili konumunda yer alan kişinin kastının hileli davranışlar ile birlikte muhatabın aldatılması ve mağdur konumunda yer alan kişinin Malvarlığının azalmasına dair olması gerekliliği vurgulanmıştır. Söz konusu olan bu suç ayni kasıtlı işlenmesi mümkün olabilen suçlar içerisinde yer almaktadır. Kastın mevcudiyeti için suçun faili konumunda yer alan kişinin önceden karar vermiş plan yapmış olması gereklilik arz etmemektedir. Burada suçun faili konumunda yer alan kişinin muhatabı hatayı düşürmek ve hileli davranışların inandırıcılığını artırmak amacıyla önceden çeşitli çalışmalar ve hazırlıklar da yapmış olması durumu söz konusu olmaktadır. Böyle bir durumda bu davranışlar suçunu ulaştırıcı sebeplerinden birinin meydana getirebileceğinden suçun faili konumunda yer alan kişiye söz konusu ulaştırıcı sebepten dolayı sorumlu olacaktır. Aksi durumda muhatabı aldatmak amacıyla yapılan ustaca plan hazırlıklar ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi ile failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı ile ilgili olarak dikkate alınması gerekir. Suçun faili konumunda yer alan kişi hileli davranışları yaptığında yarar sağlamış olabileceği gibi hileli davranışlarından sonraki bir zamanda faydalanmış olabilir. Bunun sebebi dolandırıcıların genel olarak ani bir suç olmasının yanı sıra bazı zamanlar yarar hileli davranıştan sonra sağlanır nitelikte şey bilmektedir. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişi hileli davranışları ile aldatmış olduğu kişiden ekonomik değeri bir hafta sonra aldığında suç bu yarar elde ettiği zaman tamamlama bulacaktır. Hileli davranışın yapılmış olduğu zaman ile yararın elde edilmiş olduğu zaman farklılık teşkil etmesi durumunda suçun faili konumunda yer alan kişideki kastın bu süre boyunca devam etmesi gerekmektedir. Böyle hallerde suçun faili konumunda yer alan kişinin fayda elde etmekten kendi hareketleri ile vazgeçmesi durumu gönüllü vazgeçme suçun faili konumunda yer alan kişinin elinde olmayan sebeplerle yarar sağlamaması durumunda da suçu teşebbüs meydana gelmektedir suçun mevcudiyeti için genel kasının yeterli teşkil ettiğini söylememiz mümkündür. Öyle ki dolandırıcılık suçu için suçun faili konumunda yer alan kişinin özel kas hareket etmesi gereklilik arz etmez. Fakat suçun banka ya da diğer kredi kurumlarınca tahsil edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak veya sigorta bedelini almak maksadıyla işlendiğinden bahisle söz konusu nitelikli durumların uygulanması bakımından suçun faili konumunda yer alan kişinin bu özel kastla hareket etmesi gereklilik arz etmektedir. Dolandırıcılık suçunun olası kastla işlenmesi sınırlı bir şekilde de olsa söz konusu olabilir niteliktedir. Suçun faili konumunda yer alan kişinin aldatıcı davranışlarının mağduru konumunda yer alan kişiyi hataya düşürerek mal varlığı üzerinde tasarruf etmesi mümkün olabileceği gibi bu olasılığını öngörmesine karşın bu nitelikteki davranışlarını sürdürmesi durumunda olası kast söz konusu olabilecektir. Susmak ve muhatap kişinin sorularını açık bir şekilde yanıtlamamak suçun olası kastla işlenmesi örneğini meydana getirmektedir. Gerekçe hükümleri içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişi mağdur konumunda yer alan kişinin Malvarlığı içerisindeki eksilmenin mağdur konumunda yer alan kişinin gördüğü zararın kendi hileli davranışları sonucunda meydana geldiğini bilmesi gerektiğine yer verilmektedir. Hile ile zarar arasındaki illiyet bağının mevcudiyetinin bilincinde olması da gereklilik arz etmektedir. İlgili hususlara dair kast doğrudan kast olabileceği gibi olası kasta olabilmektedir. Öyle ki gerekçedeki bu durumlarla suçun olası kastla işlenmesinin de mümkün olabileceğini söylememiz mümkündür. Genel olarak birçok suç içerisinde söz konusu olduğu gibi dolandırıcılık suçu bakımından kastın suçu meydana getiren hareketten önce ya da onunla aynı anda mevcut olması gerekir. Bundan kaynaklı olarak sonradan meydana gelen kast dolandırıcılıktan dolayı sorumluluk ortaya çıkarmaz.

Dolandırıcılık Suçunda Cezaya Etki Eden Nedenler Nelerdir?

5237 sayılı Türk ceza kanununun mal varlığına karşı suçlar başlığı altındaki onuncu bölümünün 157. maddesinde düzenleme bulmuş olan dolandırıcılık suçunun ceza sorumluluğuna etki eden sebeplerinin mevcudiyeti söz konusudur. Bunlar hukuka uygunluk sebepleri ve kusuruna etki eden sebepler olarak açıklamaya tabi tutulabilir.

İlk olarak dolandırıcılık suçu bakımından ceza sorumluluk etki eden sebeplerden hukuka uygunluk sebepleri ile ilgili olan hususlardan bahsedebiliriz. Dolandırıcılık suçu bakımından hukuk uygunluk sebeplerinden birinin olay içerisinde gerçekleştiğini kabul edilmesi bakımından hileli davranışın hukuk düzeni ile çatışmaların ortaya konması gereklilik arz etmektedir. Bundan kaynaklı olarak dolandırıcılık suçu bakımından hukuka uygunluk sebeplerinin gerçekleşmesi çok sınırlı biçimde de olsa zorunluluk hali niteliği taşıyabilmektedir. Ağır ve acil bir ihtiyacın karşılanıyor olması veya bir başka tehlikeden kurtulmak amacıyla kişilerin aldatılmak suretiyle ihtiyaç duyulan şeyini verilmesini sağlanması durumunda 5237 sayılı Türk ceza kanununun 25. maddesinin ikinci fıkrasındaki sorumluk halinin koşullarının meydana gelmesini kabul etmek gerekmektedir. Hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak suretiyle işlenmesi mümkün olabileceğini kabul edilerek özel bir zorunluluk haline Yer verilmişken dolandırıcılık suçu bakımından bu şekilde özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Fakat şartlar meydana geldiğinde ilgili olaya 5237 sayılı Türk ceza kanunun 25. maddesinin ikinci fıkrası içerisinde söz konusu olan hükmün uygulama bulması ortaya çıkabilir. Bir görüş içerisinde mağdur konumunda yer alan kişinin rızası bu suç açısından bir hukuk uygunluk sebebi olarak sayılmaktadır. Kişinin kendi izniyle mal varlığı üzerinde tasarruf etmesi durumunda suçun meydana geldiğinden bahsedilemez. Dolandırıcılık suçu içerisinde özelliğini veren ise mağdur konumunda yer alan kişinin iradesinin yanılmış olması durumudur. Bundan kaynaklı olarak bu suçu bakımından mağdur konumunda yer alan kişinin iradesi yanıltılmış olması gerekir. Böylelikle bu suç bakımından mağdur konumunda yer alan kişinin rızasından söz etmek olanaklı olmaz.

Dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak ceza sorumluluğuna etki eden sebeplerden ilk olarak hukuka uygunluk sebepleri ile ilgili olan suçlardan bahsettik. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer husus kusuruna etki eden sebeplerdir. Dolandırıcılık suçu bakımından kusurlu etki eden sebepler sınırlı bir şekilde karşımıza çıkabilir. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre bir suçun daha ağır ya da daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin mevcudiyetini söz konusu olması halinde hataya düşen kişi bu hatasından faydalanmaktadır. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişi varlığını bilmediği ağırlatıcı sebepler olaya uygulanmayacak fakat hafifletici sebepler uygulama bulacaktır. Kanun hükümlerine göre dolandırıcılık suçu bakımından suçun nitelikli durumunda hata yalnızca kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak şeklinde işlenmesi durumunda önem teşkil etmektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişi aklın sağlıklı ve algılama yeteneğinin tam olduğunu zannetmek suretiyle gerçekte algılama yeteneği zayıflamış birini dolandırmış olması halinde olaya ağırlaştırıcı sebep uygulama bulmayacaktır. Suçun faili konumunda yer alan kişi hukuki ilişkiye dayanan alacağın varlığı veya alacağın geçerli bir hukuki ilişkiden meydana geldiğine dair hatası da meydana gelebilir. Bu nitelikli hali içerisindeki hata da 5237 sayılı Türk ceza kanununun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası için değerlendirilmelidir. Böyle bir durumda suçun faili konumunda yer alan kişi alacağı tahsil amacıyla dolandırıcılık hükümlerine göre sorumlu olması gerekir. Bir görüş içerisinde kendisinde doğaüstü güçler ve büyü yeteneği olduğuna inanan kişinin hakkı olduğunu düşündüğü bir parayı bu özelliklerini kullanmak suretiyle alması durumunda fiil de hata meydana gelebilmektedir. Fakat bu durumu gerçekçi kabul etme olanağı söz konusu değildir. Böyle bir durumda eylemde hatadan öte suçun faili konumunda yer alan kişinin kusuru yeteneğinin olup olmadığı araştırılması gerekir.

Dolandırıcılık Suçunda Teşebbüs İle İlgili Hükümler Nelerdir?

5237 sayılı Türk ceza kanununun onuncu bölümündeki mal varlığına karşı suçlar başlığı altında yer alan dolandırıcılık suçunun zarar suçu olduğunu burada belirtmek gerekir. Bu suç içerisindeki zarar hileli davranışlar neticesinde bir başka kişinin zararını olarak suçun faili konumunda yer alan kişi veya bir başkasına yarar sağlanmasıdır. Suçun faili konumunda yer alan kişinin aldatmaya yönelik olan hileli davranışlarında bulunmuş olmasıyla suçun icra hareketine başlandı yarın elde edilmesinde suçun tamamlandığı kabul edilmesi gerekir. Somut olay içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişinin davranışları hileli nitelik taşımıyorsa olayın niteliğine göre bir başka suç söz konusu olsa da dolandırıcılık veya dolandırıcılığa teşebbüs meydana gelmektedir. Hileli davranışlar ile muhatap aldatılmamış veya herhangi bir yarar elde edilmemiş olması durumunda suçun teşebbüs derecesinde kaldığı kabul edilmesi gerekir. Örneğin kendisini savcı olarak tanıtmış olan suçun faili konumunda yer alan kişi telefon etmiş olduğu kişinin hesabının terör örgütü tarafından ele geçirildiğine hesaptaki paranın bir süreliğine kendisine getirilip verilmesini söylemiş ancak durumdan şüphelenen mağdurun yetkili makamlara başvurusu üzerine suçun faili konumunda yer alan kişi kolluk görevlileri tarafından parayı teslim alırken yakalanmış ise bu suçun teşebbüs içerisinde değerlendirilebileceğini söylemek mümkün olur. Suçun faili konumunda yer alan kişi icra hareketlerinin başlamasından sonra kendi çabaları ile suçun tamamlanmasını önlemiş ise gönüllü vazgeçme hükümleri uygulama bulacaktır. Yararın sağlanmış olması ile birlikte suç tamamlanacağından bu aşamadan sonra zararın giderilmesi durumunda teşebbüs hükümlerinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Burada etkin pişmanlık meydana gelecektir. Dolandırıcılığa teşebbüsten bahsedebilmenin mümkün olabilmesi için ilk olarak hileli davranışların objektif bir şekilde muhatabı kandırabilir nitelikte olması gerekmektedir. Teşebbüsün mümkün olabilmesi açısından hileli davranışların Muhataba veya mağdur konumunda yer alan kişiye iletilmesi önem teşkil etmektedir.

Dolandırıcılık Suçunda İştirak ile İlgili Olan Hükümler Nelerdir?

5237 sayılı Türk ceza kanununun onuncu bölümünün mal varlığına karşı suçlar başlığı altında 157. maddede düzenleme konuşulan dolandırıcılık suçu iştirak hükümleri bakımından bir özelliğe sahip değildir. Öyle ki suça iştirakin bütün biçimleri söz konusu olabilir. Suçun tipik hareketlerini kısmi bir şekilde dahi olsa meydana getiren kişiler suçun faili konumunda yer alan kişi olarak sorumluluk altında olurlar. Kimi durumlarda bir grup bir şey yaptıkları iş bölümüne gitmek suretiyle suçu birlikte işleyebilmektedirler. Böyle bir halde müşterek faillik meydana gelebilir. Hileli davranışları meydana getiren kişi ile yararına fayda elde edilen kişinin farklı kişiler olması durumunda da bu kişiler bakımından iştirak iradesi söz konusu olabilir. Kendisi faydasına menfaat temin edilmiş olan kişi ile hilal davranışları meydana getiren kişi suçu beraber işlediklerinde her biri müşterek fail konumunda sorumlu olmaktadır. Yararına menfaat temin edilmiş olan kişi suç işlemesi hakkında hileli davranışları işlerini ikna etmiş ise aralarında azmettiren ve azmettiren şeklinde bir iştirak ilişkisi meydana gelecektir. Sınırlı bir şekilde de olsa bu suçun işlenmesi esnasında bir başka kişinin araç olarak kullanılması meydana gelebilir. Böyle bir halde çevrilerek veya hatayı düşülerek aldatıcı davranışları yapması sağlanmış olan kişiye ceza verilmeden arka planda bu kişi yönlendirmiş olan 5237 sayılı Türk ceza kanunun 37. maddesinin ikinci fıkrasına göre dolaylı failli durumu ortaya çıkacaktır. Dolandırıcılık suçundan elde edildiği bilinen bir menfaati satın alan veya kabul edilen kişiler ise iştirak hükümlerine göre değil suç eşyasını satın alınması ya da kabul edilmesi suçundan dolayı sorumluluk altında olacaktırlar.

Dolandırıcılık Suçunda İçtima ile İlgili Olan Hükümler Nelerdir?

5237 sayılı Türk ceza kanunun onuncu bölümünde yaralan mal varlığına karşı suçlar başlığı altındaki 157. maddedeki dolandırıcılık suçu bakımından zincirleme suç ve fikri içtima hükümlerinin uygulama bulması durumundan bahsetmek mümkün olabilmektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişinin hileli davranışlar sergilemesi ile birlikte değişik zamanlarda aynı kişiyi dolandırmak suretiyle menfaat elde etmesi durumunun ortaya çıkması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulama bulmasından bahsetmemiz mümkün olacaktır. Zincirleme suç ile ilgili olan hükümler 5237 sayılı Türk ceza kanununun 43. maddesinin birinci fıkrasında yer bulmaktadır. Dolandırıcılık suçu bakımından zincirleme suçu hükümlerine uygulama bulmasına dair kararları mevcudiyeti de söz konusudur. Aynı hileli davranışın devamı kapsamı içerisinde mağdur konumunda yer alan kişilerden birden fazla haksız yarar elde edilmesi halinde ise faili konumunda yer alan kişi tek bir dolandırıcılık suçundan sorumluluk altında olmaktadır. Suçun faili konumunda yer alan kişiyle dolandırıcılık suçunun mağduru konumunda yer alan kişi arasında devam eden ilişkiden birden fazla haksız yarar sağlanması hali dolandırıcılık suçunun birden fazla işlendiği anlamına gelmemektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişinin aynı hileli davranışları sergilemesi ile birlikte veya daha önceki davranışların devamı özelliğini taşıyan davranışlarıyla ancak tek başına dolandırıcılık suçunun oluşmasına geçmeyen eylemlerle suçun mağduru konumunda yer alan kişiden birden fazla haksız yarar elde etmesi halinde faile tek bir dolandırıcılık suçundan cezalandırılmayı tabi olacaktır. Basın ilanı veya bilişim sistemi kullanılması gibi yöntemler ile birden fazla kişinin tek bir davranışı ile dolandırılması durumunun meydana gelmesinden de bahsetmek mümkündür. Tek bir hileli eylem ile birden fazla farklı kişi dolandırılması durumu içinde suçun faili konumunda yer alan kişinin zincirleme suç hükümlerine göre cezalandırılması gerekmektedir. Bununla birlikte dolandırıcılık suçu zarar suçu özelliğini taşımasından kaynaklı olarak tek bir davranış ile birden fazla farklı kişinin aldatılması suretiyle dolandırılması durumunda suçun faili konumunda yer alan kişi her bir mağdur yönünden sorumlu olmalı ve gerçek içtimaya gidilmesi gerekmektedir.  Dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak başvurulan hileli davranışlar bazı durumlarda farklı suçların oluşmasına sebep olabilmektedirler. İnandırıcılığın artması amacıyla yapılan davranışlar suçun unsuru veya ağırlaştırıcı sebeplerinden biri değil de farklı bir suçu meydana getiriyor ise gerçek içtimaya gidilmesi gerekmektedir. Dolandırıcılık içerisinde sıklıkla başvurulan yöntemlerden biri belgede sahtecilik yapılmak suretiyle fiilin işlenmesi halidir. Belgede sahtecilik dolandırıcılık suçunun unsuru veya nitelikli hal olarak düzenlenmemiştir. İçtima ile ilgili olarak 5237 sayılı Türk ceza kanununun 212. maddesinde düzenleme bulmuş olan hükümler de sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi esnasında kullanılıyor olması durumunda hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hüküm olmayacağına dair husus söz konusudur. Böyle bir halde gerçek içtima edilmek suretiyle suçun faili konumunda yer alan kişi ile ilgili olarak dolandırıcılık suçu ile birlikte belgede sahtecilik suçundan de ceza verilmesi gerekmektedir. Dolandırıcılık suçunda kişilerin aldatılması bakımından sahte belge düzenlenmesi oldukça sık meydana geldiği için bu durumun suçun öyle atıcı sebep olarak düzenlenmesi söz konusu olabilecektir.

Dolandırıcılık Suçunda Nitelikli Haller Nelerdir?

5237 sayılı Türk ceza kanununun onuncu bölümünde mal varlığına karşı suçlar başlığı altında 157. maddede düzenlenmiş olan dolandırıcılık suçunun nitelikli halleri de 158. madde içerisinde düzenleme bulmuştur. Dolandırıcılık suçunun nitelikli halleri suçun dini inanç ve duygularını istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, suçun kişinin içinde bulunmuş olduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, suçun kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle işleniyor olması, suçun kamu kurum kuruluşlarında, kamu meslek kuruluşlarına, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, suçun kamu kurum ve kuruluşlarının zararını olarak işlenmesi, suçun bilişim sistemlerinin banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, suçun basın ve yayın araçlarını sağlamış olduğu kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi, suçun tacir veya şirket yöneticisi olan veya şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri esnasında, kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi, suçun serbest meslek sahibi kişiler tarafından mesleklerinden dolayı kendilerini duyulan güveni kötüye kullanma suretiyle işlenmesi, suçun banka ya da diğer kredi kurumlarınca tahsil edilmesi gereken bir krediye açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmesi, suçun sigorta bedelini almak maksadıyla işlenmesi, suçun kişinin kendisini kamu görevlisi ya da banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtıyor olması ya da bu kurum ve kuruluşlar içerisinde olduğunu söylemesi suretiyle işlenmesi, suçun kamu görevlileri ilişkisi olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle mi milli bir işin görüleceği vade ile aldatmak suretiyle başkasına menfaat temin etmek suretiyle işlenmesi, suçun üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi veya suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi Olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolandırıcılık suçunun nitelikli hallerin oldukça fazla olduğunu söylememiz mümkündür. Bunları 5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesindeki sırayla açıklamak mümkündür.

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanunu 158. maddesinin birinci fıkrasının a bendi içerisinde suçun dini inanç ve duygularını istismar edilmesi suretiyle işlenmesi hali Nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu bir ağırlaştırıcı sebeptir. Burada bunun nitelikli hal olarak düzenlenmesinin nedeni kişilerin inançlarını aldatma aracı olarak kullanılmasının önlenmesinin hedeflenmesidir. Kişilerin dinsel inançlarını bağlı bir şekilde bazı olguların mevcudiyetine bazı olayların gerçekleşeceğine inanıyor olmaları daha kolay niteliktedir. Bundan kaynaklı olarak mağdur konumunda yer alan kişinin inanmış olduğu dinin belirli inançlarının biliniyor olması veya yaygın olması gereklilik arz etmez. Bundan kaynaklı olarak ortalama bir kişinin veya ilgili dinin mensupları tarafından inandırıcı nitelikte olmayan davranışlar bir başka kişi için aldatma sonucunu meydana getirebilir. Öyle ki bazen bahaneler ile kişilerin aldatılmak suretiyle dolandırıldığı durumu ülkemizde yaygın konumdadır.

b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasında b bendinde düzenlenmiş olan suçun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi nitelikli halinin amacı içerisinde bulunduğu tehlikenin veya zor şartların etkisiyle bir başka kişiye güvenme ihtiyacı olan kişinin aldatılmasının önlenmesi olarak karşımıza çıkar. Bu koşullar içerisindeki bir kişinin olayları gerçekçi bir şekilde değerlendirip araştırma yapma imkânı sınırlı olmasından dolayı ikna edilmesi ve aldatıyor olması daha kolay bir şekildedir. Öyle ki madde gerekçesi içerisinde kişinin içinde bulunmuş olduğu tehlikeli durum ya da zor şartlar başka kişilere güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin doğal bir afete ya da trafik kazasına maruz kalmasından veya içerisinde bulunduğu hastalıkla durumdan kaynaklı lira olarak söz konusu olan Çaresizlikten faydalanmak suretiyle aldatılması daha kolaydır. Bu durum gerekçe içerisinde belirtilmiştir. Bununla birlikte madde hükmü içerisinde belirtilmiş olan zor şartlar suçun mağduru konumunda yer alan kişi esas alınarak değerlendirilmelidir. Bununla birlikte suçun mağduru konumunda yer alan kişinin zor şartlarda bulunup bulunmadığının açıklanması gerekmektedir. Öyle ki burada mağdur konumunda yer alan kişinin zor şartlar ilgili olarak asıl incelenmesi gereken kişi olduğu söylenebilir.

c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasında c beğendinde suçun kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle işlenmesi nitelikli hale düzenlenmiştir. Bu nitelikli halin uygulama bulması için somut olay içerisinde aldatılan kişinin algılama yeteneğinin mevcut olması gereklilik arz etmektedir. Kişinin algılama yeteneğinin mevcut olmadığı durumlarda anlatılmasından bahsedilmesi mümkün olmayacağından dolayı dolandırıcılık suçunun meydana geldiğini söylememiz mümkün olmaz. Anlatılan kişinin zayıflamış da olsa algılama yeteneğinin mevcudiyeti söz konusu olmalıdır. Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığı farklı sebeplerden meydana gelmiş olabilmektedir. Algılama yeteneğini zayıflatan sebepler yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, ilerlemiş yaşlılık gibi sebepler olabilmektedir. Bununla birlikte sarhoşluk uyuşturucu madde etkisinde olmakta geçici nedenler içerisinde bulunmaktadır. Algılama yeteneğinin bulunup bulunmadığı ile ilgili olarak Tereddüdün söz konusu olması durumunda bilirkişinin görüşüne başvurulması gerekmektedir. Kişinin algılama yeteneğinin olup olmadığı ile ilgili olarak suçun faili konumunda yer alan kişinin hileli davranışları yaptığının esas alınması gerekmektedir. Söz konusu olan bu nitelikli halin uygununu bulması bakımından algılama yeteneğindeki zayıflığın geçici olabileceği gibi sürekli olması durumunda söz konusu olabilmektedir. Kişinin kendi kusuru ile algılama yeteneğinin zayıflamasına sebep olmasının bir önemi mevcut değildir. Fakat suçun faili konumunda yer alan kişi mağdurun algılama yeteneğini ilaç uyuşturucu madde gibi bir şeyle ortadan kaldırmak suretiyle kendisinin Malvarlığı üzerinde tasarruf etmesini sağlıyor ise burada yağma suçunun meydana geldiğini söylememiz gerekmektedir. Yani böyle bir durumda dolandırıcılık suçunun mevcudiyetinden bahsetmek doğru olmaz.

d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci sırasında d bendinde suçun kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli halin düzenlenmesi ile söz konusu olan tüzel kişiliklerin kamusal niteliğini duyulan güvenin korunması amaçlanmıştır. Somut olay içerisinde kullanılmış olan tüzel kişilerin kamu kurum ve kuruluşları özelliğine sahip olup olmadığı idari ve anayasa hukuku esaslarına göre belirlenmesi gerekmektedir.

e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasında e bendinde suçun kamu kurum ve kuruluşlarının zararını olarak işlenmesi hali nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli halin düzenlenmesine sebep ve dolandırıcılığın kamu kurum ve kuruluşlarının zararını olarak meydana gelmesinin önlenmesidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının aldatılıyor olması durumu söz konusu olmayacağından burada belirtilmiş olan gerçek kişinin mevcudiyetidir. Suçtan zarar görmüş olan tüzel kişiliğin kamu kurum ve kuruluşu niteliği taşıyıp taşımadığı ile ilgili mevzuata göre belirlenmesi gerekir. Burada söz konusu olan ağırlaştırıcı sebeplerin uygulama bulması bakımından araç olarak kullanılıp kullanılmadığı önem teşkil etmeksizin suçtan kaynaklı olarak kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmüş olması nitelikli Hal olarak düzenleme bulmuştur. Bundan kaynaklı olarak ilgili kurum veya kuruluşun maddi yönden zarara uğruyor olmaması gerekir. Sahte bir şekilde düzenlenmiş belgelerin ibraz edilmek suretiyle Sosyal güvenlik kurumundan maaş, kredi ve Yurtlar kurumundan eğitim Bursu alınması durumu bunu meydana getirir nitelik taşımaktadır. Yaşamını yitirmiş olan sigortalı babasından kalan ölüm aylığını almasını sağlamak için resmi bir şekilde boşanmış olan fakat aynı evde birlikte yaşamayı sürdüren kişi ve bu süre içerisinde Sosyal güvenlik kurumundan ölüm aylığı alan kişilerin dolandırıcılık suçu ile sorumluluk altında olup olmadığı ile ilgili olarak bir tartışmanın mevcudiyeti söz konusudur.

f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasında f bendinde bilişim sistemlerinin, banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi durumu nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Bu sistemlerin günlük işler içerisinde yaygınlaşıyor olması ve aldatmayı kolaylaştırıyor olması nitelikli halin düzenlenmesinin sebebini oluşturmaktadır. Bununla birlikte banka ve kredi kurumlarının araç olmasının ağırlaştırıcı sebep olarak düzenleme sebebinden bir diğeri buraya duyulan güvenin kötüye kullanılmasının ünlenmek isteniyor olmasıdır. Bilişim sistemlerinin kullanımının yaygınlaşması ile birlikte dolandırıcıların interneti araç olarak kullanmaya başlamaları durumu söz konusu olmaktadır. Bilişim sistemi bilgileri otomatik bir şekilde işleyen sistem olarak tanımla anlayabilmektedir. Bu nitelikli halin uygulama bulunması bakımından suçun faili konumunda yer alan kişi ile mağdur konumunda yer alan kişinin yüz yüze gelmeden bilişim sisteminin hile olarak kullanılması gereklilik arz etmektedir.

g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasında g bendinde suçun basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Basın ve yayın araçları içermiş olduğu bilgileri geniş kitlelere ulaşıyor olmasıyla sağlamış oldu ve bunların inandırıcılığını artırdığı için fiilin işlenmesinde kolaylık meydana getirmektedir. Burada basın ve yayın araçları denenmiş olmasından dolayı basılı yayınları yapan araçların yanı sıra internet radyo televizyon diğer çevrimiçi platformlarda bu özelliği içerisinde barındırmaktadır.

h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasında h bendinde suçun tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri esnasında, kooperatif yöneticilerinin kooperatif faaliyeti kapsamında işlenmesi halinde nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

Burada iki ağırlaştırıcı nitelikli hal bir arada düzenlenmiştir. İlk olarak düzenlenmiş olan nitelikli hali tacir ya da şirket yöneticisi olan veya şirket adına hareket eden kişinin dolandırıcılığı ticari faaliyetleri esnasında işliyor olmasıdır. Bunun için suçun faili konumunda yer alan kişinin tacir ya da şirket yöneticisi veya şirket adına hareket eden kişi olması zorunluluğu teşkil etmektedir. Suçun faili konumunda yer alan kişinin aldatıcı davranışları ile ilgili olarak hareket ettiği şirketin ticari faaliyetler esnasında işlemesi şart olmaktadır. Suçun faili konumunda yer alan kişinin tacir olup olmadığı ile ilgili olarak ve adına hareket ettiği tüzel kişinin şirket olup olmadığı ile ilgili olarak Türk ticaret kanunu ile ilgili olan düzenlemeleri bakılması gerekmektedir. Buradaki nitelikli halin uygulama bulması bakımından suçun faili konumunda yer alan kişinin yararı ilgili şirket menfaatini sağlamış olması gerekli kart etmemektedir. Burada önemli olan durum aldatıcı davranışların şirket faaliyetleri kapsamında meydana getirilmesidir. Düzenlenmiş olan ikinci nitelikli hal kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında dolandırıcılık suçunu meydana getiriyor olmalarıdır.

i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasında i bendinde suçun serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

Serbest meslek sahibi kişiler 193 sayılı gelir Vergisi kanununun 65. ve 66. maddeleri içerisinde belirlenmişlerdir. Avukatlar Dişçiler, muhasebeciler, özel muayenehaneleri olan doktorlar gibi bağımsız olarak mesleklerini icra eden kişilerin serbest meslek mensubu olduğunu söylememiz mümkündür. Bu kişiler mesleğe giriş ve meslek faaliyetleri içerisinde tamamen bağımsız nitelikte değillerdir. Bu meslek mensupları ilgili mevzuat hükümleri ile ilgili olarak söz konusu meslek birliklerini üye olmak zorunluluğu altındadırlar. Öyle ki bu kişiler meslek birlikleri tarafından denetleme altında bulunmaktadırlar. Bu durumun nitelikli hal olarak düzenlenmesini sebebi mesleğin sağlamış olduğu güvenin kötüye kullanılıyor olmasıdır. Öyle ki nitelikli halin uygulanması için suçun faili konumunda yer alan kişinin serbest meslek mensubu olması veya aldatıcı davranışları mesleği esnasında yapması yeterli teşkil etmez. Suçun faili konumunda yer alan kişinin sağlamış olduğu güveni kötüye kullanmak suretiyle Aldatıcı davranışlarda bulunmuş olması gereklilik arz eder.

j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasında j bendinde Suçun banka ya da diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

Bu nitelikli halin düzenlenmesini sebebi bankanın ya da kredi kurumlarının yanıltılarak maddi yönden zarara uğratılmaların önlenmesinin amaçlanmasıdır. Burada söz konusu olan banka ve kredi kurumu kamuya ya da özel kişilere ait bir Nitelik taşıyabilmektedir. 5411 sayılı bankacılık kanunu hükümlerine göre banka, mevduat bankaları ve katılım bankaları ile yatırım bankalarına karşılık gelmektedir. Kredi ise yine 5411 sayılı bankacılık kanunu hükümlerine göre tanımlama bulunmaktadır. Karşılıksız olarak verilmiş olan bir Bursun alınması bakımından bankanın yanıltılması durumunda böyle bir nitelikli halin mevcut olduğundan bahsedemeyeceğiz. Bankada usulüne uygun bir şekilde alınmış olan kredinin geri ödenmesi esnasında söz konusu olan güçlükten kaynaklı olarak daha sonradan bankaya sahte belgeler verilmesi durumunda yine bu ağırlaştırıcı nitelikli halin uygulama bulmasından bahsedemeyiz. Burada söz konusu olan nitelikli halini uygulama bulması bakımından banka ya da diğer kredi kurumları tarafından tahsil edilmemesi gerekli olan bir kredinin açılmasını sağlamak veya sigorta bedelini almak amacıyla hareket edilmesi gereklilik arz ettiğinden suçun faili konumunda yer alan kişinin bu konuyla ilgili olarak özel kast ile hareket etmesi gerekmektedir.

k) Sigorta bedelini almak maksadıyla işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasında k bendinde suçun sigorta bedelini almak maksadıyla işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

Burada sigorta dolandırıcılığı ayrı bir nitelikli hal olarak düzenleme bulmuştur. Bu nitelikli halin düzenlenmesine sebebi sigorta şirketlerinin zarar görmesinin engellenmesidir. Nitelikli halin uygulama bulması bakımından sigorta şirketinin veya sigortanın türünün önem teşkil ettiğini söylemek mümkün değildir. Mal, hayat veya başka Bir şey sigorta biçimine dâhil olabilmektedir. Dolandırıcılık suçu içerisinde başkası menfaatine işlenmesi mümkün olabileceğinden suçun faili konumunda yer alan kişi mutlaka sigorta yeten veya sigorta bedelini alacak kişi olması gerekmemektedir. Trafik kazasının gerçekleşmesi halinde burada söz konusu olan zararın gerçekten yüksek olarak gösteriliyor olması 5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin birinci fıkrasındaki k bendinin uygulama bulacağı bir alan olarak söylenebilir. Bununla birlikte yine sigorta işyerlerinin yakılıyor olması, hırsızlık veya yangın gibi risklere karşı söz konusu olan sigortaların sanki malların çalınmış gibi gösteriliyor olmasıyla yine bahsetmiş olduğumuz bu nitelikli halin uygulama bulması karşımıza çıkabilir. Sigortalanmış olan risk meydana gelmemişken hileli davranışlar ile riski meydana getirmiş gibi gösterip sigorta bedelinin alınması halinde suçun tamamlama bulacağını söylememiz mümkündür. Öyle ki banka veya kredi kurumlarının zararını işlenmiş olan dolandırıcılıklar da söz konusu olduğu gibi bu durumda da sigorta bedelini almak amacıyla sigorta şirketine başvuru oluncaya kadar söz konusu olan hareketler hazırlık hareketleri şeklinde değerlendirmeye tabi olmaktadır. Böyle bir halde hazırlık hareketleri ayrı bir suç meydana getirmiyorsa cezalandırıla bilir nitelik taşımaktadır. Sigorta şirketine başvurulmuş olduğunda doğrudan doğruya suçun icrasına başlanmış olacaktır. Sigorta şirketinin durumu fark ederek ödeme yapmaması durumunda suçun teşebbüs derecesinde kaldı kabul edilmesi gerekir.

l) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle işlenmesi

5237 sayılı Türk ceza kanununun 158. maddesinin Birinci fıkrasında l bendinde suçun kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlar ilişkili olduğunu söyleme suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.

Bu nitelikli halin daha sonradan eklenmiş olduğunu söylememiz mümkündür. Burada kendisini hâkim savcı gibi veya polis gibi tanıtmak suretiyle kişilerden menfaat sağlanması durumları son zamanlarda gündemde olduğu için böyle bir düzenlemeye girildiğini söylemek mümkün olmaktadır.

Dolandırıcılık Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebebi Nelerdir?

5237 sayılı Türk ceza kanunun onuncu bölümünün mal varlığına karşı suçlar başlığı altındaki 157. maddesinde dolandırıcılık suçu düzenlenmiştir. Bu dolandırıcılık suçunun şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepleri de mal varlığına karşı suçlar başlığı altında 167. maddede düzenleme bulmuştur. Evlilik Birliği’nin ve belirli derecede akrabalık ilişkisine söz konusu olmasa, mal varlığına karşı işlenen suçlar bakımından 5237 sayılı Türk ceza kanunundaki 167. maddede şahsi cezasızlık sebebi ya da cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep olarak düzenleme bulmuştur. Öyle ki dolandırıcılık suçunun haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, üstsoy ya da alt soyunun ya da bu derece içerisindeki kayın hısımlarından birinin ya da evlat edinen ya da Evlatlığın, aynı konut içerisinde beraber yaşayan kardeşlerden birinin zararın olacak şekilde işlenmiş olması halinde şahsi cezasızlık sebebi olmaktadır. Böyle bir durumda ilgili akraba ile ilgili olarak ceza hükmolunmaz. Dolandırıcılık suçunun haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin aynı konu içerisinde beraber yaşamayan eşlerden birinin aynı konut içerisinde beraber yaşamakta olan amca dayı hala teyze yiyen ya da ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi durumunda ilgili akraba ile ilgili olarak şikâyet üzerine verilecek olan cezanın yararına indirilmesi gerekmektedir. Kanun hükümleri içerisinde gösterilen bağların tespiti bakımından Türk medeni kanunu hükümlerinin esas alınması gerekli kart etmektedir. Evlilik veya evlilikten meydana gelen hısımlık ilişkisinin söz konusu olup olmadığına dair suçun işlenmiş olduğu tarihin esas alınması suretiyle belirlenmesi gerekmektedir. Şahsi cezasızlık bir şahsa indirim sebebi olarak yalnızca ilgili sanık ile ilgili olarak hüküm Doğurması söz konusu olacağından diğer sanıklara sirayet ettiğinden bahsedemeyiz.

Dolandırıcılık Suçunda Etkin Pişmanlık ile İlgili Olan Hükümler Nelerdir?

Etkin pişmanlık suçun faili konumunda yer alan kişinin suç işlemesinden sonra suçun etkilerine, suçtan ortaya çıkan zararı kendi çabaları ile ortadan kaldırmaya dair olumlu davranışları olarak ortaya çıkmaktadır. Etkin pişmanlığı meydana gelmesinin mümkün olabilmesi için suçun tamamlanmasından sonra suçun faili konumunda yer alan kişinin kendi isteğiyle ortaya çıkan zararı gidermiş olması gerekmektedir. Dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak etkin pişmanlık 5237 sayılı Türk ceza kanunun 168. maddesi içerisinde düzenleme bulmuştur. 168. madde 5237 sayılı Türk ceza kanununun onuncu bölümünde mal varlığına karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiştir. Türk ceza kanununun 168. maddesinin birinci fıkrası ve ikinci fıkrasına göre dolandırıcılık suçunun tamamlanmasından sonra suçun faili konumunda yer alan kişinin azmettirenin ya da yardım edenin bizzat pişmanlık göstermek suretiyle soruşturma veya kovuşturma evresi içerisinde mağdur konumunda yer alan kişinin vurulmuş olduğu zarara aynen geri vermesi ya da tazmin etmek suretiyle tamamen gidermiş olması durumunda ceza bir miktar indiriliyor olmaktadır. Malın geri verilmesi ve zararın git verilmesinin cebri icra yoluyla gerçekleştiriliyor olması durumunda zararın suçun faili konumunda yer alan kişinin rızası ve bilgisi olmadan üçüncü kişiler tarafından giderilmiş olması durumunda etkin pişmanlıktan söz edilmesinden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Fakat etkin pişmanlığın meydana gelmesinin mümkün olabilmesi bakımından zararın mutlaka suçun faili konumunda yer alan kişi tarafından şahsen getirilmesi gereklilik arz etmemektedir. Önemli olan durum suçun mağduru konumunda yer alan kişinin uğramış olduğu zararın giderilmiş olması ve suçun faili konumunda yer alan kişinin buna karşı çıkmıyor olmasıdır. Bundan kaynaklı olarak suçun faili konumunda yer alan bir kişinin bilgisi ve onayı olmak koşuluyla avukatının bir yakınının, arkadaşının meydana gelen zarar gidermesi veya suça konu olan mali geri vermesi söz konusu olabilmektedir. Etkin pişmanlık hükümlerinin uygulama bulmasına mümkün olabilmesi bakımından zararın giderildiği ile ilgili olarak tarafların beyanları yeterli teşkil etmemektedir. Bu konuyla ilgili olarak duruşmada ortaya konulmuş etkin pişmanlığın meydana getirilmesinin ispatlanmış olması gereklik arz etmektedir. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 168. maddesinin dördüncü fıkrasına göre kısmen geri verme ya da tazmin durumunda etkin pişmanlık hükümlerinin Uygulama bulması bakımından ayriyeten mağdur konumunda yer alan kişinin rızası aranmaktadır. Kısmen geri verme veya kısmen giderim halleri durumunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulama bulmak suretiyle cezanın indirilmesini mağdur konumunda yer alan kişinin bu konu hakkındaki onayının yargılamanın hangi aşılması içerisinde meydana geldiğine bağlı olarak değişiyor olmaktadır.

Dolandırıcılık Suçunda Görevli Ve Yetkili Mahkeme Neresidir?

5237 sayılı Türk ceza kanununun onuncu bölümünde mal varlığına karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiş olan 157. maddedeki dolandırıcılık suçu ile 5237 sayılı Türk ceza kanunun onuncu bölümünde yer alan mal varlığına karşı suçlar başlığı altındaki 159. maddedeki daha az cezayı gerektiren hali bakımından görevli mahkeme asliye ceza Mahkemesidir. Ancak nitelikli dolandırıcılık suçunun meydana gelmesi durumunda görevli konumda yer alan Mahkeme ağır Ceza Mahkemesidir.

Dolandırıcılık suçu içerisinde aldatıcı davranışların yapılmış olduğu yer ile söz konusu olan faydanın sağlanmış olduğu yer aynı olmasından kaynaklı olarak bu yer mahkemesinin yetkili olduğunu söylemek mümkündür. Dolandırıcılık suçu sonucunda eylemden ayrılması mümkün olabilen bir suç olmasından kaynaklı olarak mesafe suçu şeklinde işlenmesi mümkün niteliktedir. Aldatıcı nitelikteki davranışların gerçekleşmiş olduğu yer ile yararın elde edilmiş olduğu yerin farklı olduğu bu tür hallerde suçun faili konumunda yer alan kişinin yararı sağladığı yer neticenin meydana geldiği yer mahkemece yetkili nitelikte olmaktadır.

İzmir ceza avukatı İdil Su Aydın, dolandırıcılık suçları ile ilgili tüm davalara bakmakta ve TCK 157’den yargılandığınız tüm dosyalar için danışmanlık hizmeti vermektedir.

3 thoughts on “Dolandırıcılık Suçu (TCK 157)

  1. osman kaç Reply

    TCK 158/1-A maddesi medyum ve falcılarla ilgili olup davacı olunduğunda en az üç yıl hapis cezası var.web sitesi,sosyal medya hesabı,banka hesap hareketi,hts kaydı-whatsap yazışmaları gibi… medyum falcı tarafından dolandırıldım, ne yapmam lazım?

    • Avukat Reply

      Merhaba, 05370388208 nolu telefondan arayarak dolandırıcılık suçu ve cezası hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.

  2. resul Reply

    Dolandırıcılık suçundan dolayı hakkımda dava açıldı. İzmir’de davam var. Bana yardımcı olur musunuz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir