Tazminat Hukuku

Tazminat hukuku haksız fiiller ya da farklı sebeplerden dolayı ortaya çıkan tazminat anlaşmazlıklarına konu olur. Tazminat hukuku ile ilgili olarak maddi tazminat davası ve manevi tazminat davası olan iki tür tazminat davasından bahsedebiliriz. Öncelikle maddi tazminat davasının ölüm sonucunda meydana gelen destekten yoksun kalma malûliyet ve işgücü kaybı gibi bedensel zararlardan ortaya çıkabileceği gibi mal varlığında meydana gelen zararlardan da kaynaklanması mümkündür. Manevi tazminat davası ise haksız bir fiil veya eylem sonucunda davacı olan kişinin ruhsal bütünlüğünde meydana gelen ıstırabın giderilmesi amacıyla açılır.

Tazminat hukuku ile ilgili olan davalar ile ise Tazminat Davası Avukatları ilgilenir. İzmir tazminat davası avukatı olarak hizmet veren hukuk büromuza ulaşarak destek alabilirsiniz.

Tazminat Nedir?

Tazminat kavramı hukuka aykırı bir hareket sonucunda meydana gelen veya haksız bir eylem ile meydan gelen ya da kasıtlı veya kasıtsız olarak maddi ve manevi zararların ortaya çıkması sonucunda bu zararların ödenmesine durumuna karşılık gelir. Tazminat ile ilgili olan en önemli kavram zarar kavramdır. Tazminat genellikle zarar ile bir arada anılır. Zarar bir kişinin hukuk tarafından korunan maddi ve manevi varlıkların da kendi isteği dışarısında ortaya çıkan olumsuz değişiklikler, eksilmeler ve kayıplardır. Zarar sorumluluk hukukunda borcu doğuran koşullar arasında yer alan en önemli kavramdır. Bir eylemin hukuka aykırılık oluşturmasını rağmen bir zarar meydana gelmemişse tazminatın söz konusu olması durumundan bahsedilemez. Yani hukuka aykırılık oluşturan bir durum zarar doğurmamış ise bu tazminatı gerektirmez. Zararın meydana gelmesi önemlidir. Mevcut durumda hukuka aykırılık bulunsa dahi ortada bulunan herhangi bir zarar için tazminata gidilmez. Bununla birlikte eğer bir zarar söz konusuysa ama hukuka aykırı bir olay ortada yoksa yine tazminata gidilmez. Burada da diğer durumun aksine zararın varlığının mevcudiyeti söz konusu ancak hukuka aykırılık yoktur. Böyle bir durumda da yine tazminat istenmesi mümkün olmayacaktır. Eğer hukuka aykırı olay ile zarar arasında neden sonuç ilişkisi bulunmuyorsa yine tazminatın istenilmesinden bahsedilemez. Burada hukuka aykırı bir durumda mevcuttur zarar da mevcuttur. Ancak burada hukuka aykırı durum ile zarar arasında nedensellik bağı bulunmamaktadır. İki durumun arasında bir nedensellik bağının bulunamaması da tazminatın istenmesine engel teşkil eder. Bir başka durum ise zarar gören kişinin ağır kusurunun bulunmasıdır. Eğer zarar gören kişinin ağır kusuru bulunuyor ise bu kişinin tazminat istemesi durumundan bahsedilemez. Kişi ortaya çıkan durumda ağır kusura sahip olduğu için mevcut zarar sebebiyle tazminata gidemez. Bununla birlikte eğer doğa olayı gibi bir durumun mevcudiyeti ile nedensellik bağının kesilmesi söz konusuysa da tazminat istenmesi mümkün olmayacaktır.

İzmir tazminat avukatı ile görüşerek açmak istediğiniz tazminat davası veya size karşı açılan tazminat davası konusunda bilgi alabilirsiniz.

Zararın bazı türleri mevcuttur. Zarar türleri bazı kavramlar ile Hukukumuzda yer almaktadır. Bu zarar türlerinden bahsetmek mümkündür. Hukukumuzda yer olan bazı zarar türleri maddi zarar manevi zarar, kişilere ilişkin zarar nesneleri ilişkin zarar, doğrudan zarar dolaylı zarar, doğrudan etkilenen zarar dolayısıyla etkilenen zarar, gerçekleşmiş zarar gerçekleşecek zarar, olumlu zarar olumsuz zarar, somut zarar soyut zarar olarak sıralanabilir.

Öncelikle maddi zarar ve manevi zarar ayrımından bahsetmek mümkündür. Maddi zarar kişilerin kendileriyle veya nesnelerle İlgili olan zararların söz konusu olmasıdır. Manevi zarar ise sadece kişinin varlığına ilişkin zararları içerir. Maddi zarar da zarar veren haksız fiile maruz kalmış olan kişinin mal varlığında haksız fiil sonucunda meydana gelen bir durum vardır. Meydana gelen bu durum ile bu eylemden daha önceki durum arasındaki fark maddi zararı oluşturur. Mal varlığı para ile ölçülmesi mümkün olan hukuki değerlerin ortaya çıkardığı bir bütünü oluşturur. Bununla birlikte zarar gören kişinin gelecekte sahip olacağı kazanç ve gelir ihtimalinin mal varlığı içerisinde yer alması söz konusu olduğundan bunlar da mal varlığı içerisinde sayılır. Bu yüzden maddi zarar için iki durumdan bahsetmek mümkündür. Maddi zarar içerisinde fiili zarar ve mahrum kalınan kar olarak iki durum yer alır. Öncelikle fiili zarardan bahsetmek mümkündür. Fiili zarar, zarara uğrayan kişinin kendi iradesi dışarısında, haksız fiil sonucunda bu kişinin Malvarlığının aktifi içerisinde meydana gelen azalmadır. Bununla birlikte zarara uğrayan kişinin kendi iradesi dışarısında ve haksız fiil sonucunda Kişinin Malvarlığının pasifinde meydana gelen çoğalma da fiili zararı tanımlar. Fiili zararda zarar verici olay sonucunda kişinin malvarlığının miktarı ve değerinde fiili olarak azalma söz konusudur. Maddi zarar içerisinde yer alan Bir diğer durum ise mahrum kalınan kardır. Mahrum kalınan kar kişinin Malvarlığında meydana gelmesi mümkün olan artışların zarar veren eylem sonucunda meydana gelememesi nedeniyle ortaya çıkan zarardır. Mahrum kalınan kar durumunda eğer zarar veren eylem meydana gelmeseydi kişinin gelecekte kar etmesi durumu söz konusu olacaktır. Kişi gelecekte sahip olması muhtemel olan karını zarar veren eylem neticesinde kaybetmiştir. Yani kişi zarar verici eylem neticesinde gelecekte sahip olacağı kardan mahrum kalmıştır. Böylece kişinin mal varlığında zarar veren eylem neticesinde meydana gelen durum ile eğer zarar verici eylem söz konusu olmasaydı mal varlığının alabileceği durumun saptanması ile yapılan kıyaslama sonucunda ortaya çıkan fark mahrum kalınan kârı oluşturacaktır. Mahrum kalınan karda hesaplanacak olan tazminat fiili zarardaki kadar net olmayabilir. Bu yüzden fiili zarar ile mahrum kılman karın hesaplanmasında böyle bir farkın mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Yapılan hesap hâkim tarafından mevcut durumun koşullarına göre belirlenir.

Maddi zarardan fiili zarar ve mahrum kalınan kar olarak ikiye ayırarak bahsettik. İlk yaptığımız ayrımda bir diğer durum ise manevi zarardır.

Tazminat davası avukatı İzmir için bize ulaşın, detaylı bilgi alın.

Manevi zarar haksız bir fiil sonucunda kişilik haklarında meydan gelen zarardır. Bir kişinin şahıs varlığı maddi nitelikte olan ve maddi nitelikte olmayan kişisel değerlerinden meydan gelir. Bir kişinin maddi kişisel değerleri bedensel bütünlüğüdür. Bir kişinin maddi olmayan kişisel değerleri ise şeref haysiyet gibi kişisel hak ve değerleridir.

Zarar türlerinde bir diğer ayrım kişilere ilişkin zarar ve nesnelere ilişkin zarardır. Nesnelere ilişkin zararlar taşınmaz mallara eşyaya ve bunun gibi diğer şeylerde meydana gelen zararlardır.

Zarar türlerinde bir diğer ayrım doğrudan zarar dolaylı zarar ve yansıma zarar arasındadır. Öncelikle doğrudan zarardan bahsetmek mümkündür. Doğrudan zararda kişinin Malvarlığının doğrudan doğruya haksız fiil neticesinde zarara uğraması durumu söz konusu dur. Örneğin bir kişinin sahip olduğu arabayı bir başkasının gelip yakması sonucunda ortaya çıkan zarar kişinin uğramış olduğu doğrudan zarardır. Doğrudan zarar ile dolaylı zarar ayrımı yapılırken haksız eylem sebebiyle zarar gören kişi göz önünde bulundurulur. Zarar veren eylemin sonucu olan her zarar doğrudan zarar olarak nitelendirilmesi mümkündür. Yani doğrudan zarar haksız fiilin doğrudan doğruya neden olmuş olduğu zararlardır.

Doğrudan zarar dolaylı zarar yansıma zarar ayrımları arasında bahsetmemiz gereken ikinci durum ise dolaylı zarardır. Dolaylı zarar ihlal edilmiş olan normun koruma amacı dışarısında kalan başka kişilerin uğramış oldukları zararı temsil eder. Zararın tazminini isteme hakkına doğrudan doğruya zarar görmüş olan kişi sahiptir. Üçüncü kişiler böyle bir durumda zarar veren kişiden tazminat isteme hakkına sahip değildir. Haksız fiil de bulunmuş olan kişi hareketleri sonucunda meydana gelen durum ile uygun illiyet bağı bulunmayan dolaylı zararlardan sorumlu olmaz.

Doğrudan zarar dolaylı zarar yansıma zarar ayrımında bir diğer durum yansıma zarardır. Yansıma zarar bir olayda haksız fiile maruz kalan kişinin kendisinin uğradığı zarar dışında bu zarardan etkilenen üçüncü kişilerin mevcut olması durumunda meydana gelen zarardır. Bunu örnek olarak bir kişinin yakınları ve onunla birlikte işini sürdüren Bu kişinin maddi desteğe ihtiyaç duyan kişilerin varlığının söz konusu olmasıdır. Aslında bu durum destekten yoksun kalma tazminatı olarak da adlandırılır. 6098 sayılı Türk Borçlar kanunun 53. maddesinin üçüncü fıkrasında tipik bir yansıma zarar örneği ile karşı karşıya gelmek mümkündür. Örneğin çocuklarına bakan bir babanın ölmesi sonucunda bu çocukların bakımları için babalarının maddi desteğini alamayacak duruma gelmelerinden dolayı ortaya çıkan zarar yansıma zarardır. Babanın ölmesi sonucunda çocukların bakım giderlerini karşılayacak kişiyi kaybettikleri için yansıma zarar yoluyla zarara uğramış olurlar.

Zarar türlerinde bir diğer ayrım gerçekleşmiş zarar ve gerçekleşecek zarar ayrımıdır. Gerçekleşmiş zarar ve gerçekleşecek zarar ayrımının yapılması tazminatın hesaplanmasında önemli bir yere sahiptir. Gerçekleşmiş zarar ve gerçekleşecek zarar ayrımı tazminat hesapları için bir ölçü niteliği taşır. Haksız bir eylem sonucunda bedensel zarar uğramış olan kişinin zararı bir gerçekleşmiş zarardır. Bununla birlikte haksız bir eylem sonucunda zarara uğramış olan kişinin sahip olduğu yaşam süresine kadar ortaya çıkmış olan zararlar da gelecekte olmasına rağmen gerçekleşmiş zarar olarak nitelendirilir. Gelecekte meydana gelecek olan zararların gerçekleşmiş zarar olarak nitelendirilmesini sebebi bunun mutlaka gelecek için gerçekleşmiş olmasıdır. Kişinin uğramış olduğu bedensel zarar ile gelecekteki hakları şimdi zarara uğramış olur ve gerçekleşir. Gerçekleşecek zarar ise belirlenmesi mümkün olmayan ilerde yapılması olası olan masraflar için söz konusu olur. Örneğin bedensel bir zarar söz konusu olduğunda tıbbi ve düzeltme yapılması mümkün değilse ileriki zamanlarda yapılacak olan ameliyat sonucunda ortaya çıkan masraflar ömür boyu alınması gereken ilaçlar gerçekleşecek zararları meydana getirir.

Zarar türlerinde bir diğer ayrım somut zarar ve soyut zarar ayrımıdır. Somut zarar ve soyut zarar ayrımı maddi zarar ve manevi zarar ayrımına karşılık geldiğini söylemek mümkündür.

Somut zarar yani sübjektif zarar, zarar gören kişinin zarar veren olay sonucunda eğer zarar veren olay ile meydana gelmiş olmasaydı sahip olmuş olacağı menfaati olduğu söylenebilir. Soyut zarar yani objektif zarar ise ihlal edilmiş olan varlık tek başına değerlendirilir ve sonrasında zararın hesabı için bu varlığın piyasadaki objektif değeri göz önünde bulundurulur.

Tazminatta Sorumluluk

6098 sayılı Türk Borçlar kanununda sorumluluk ile ilgili olan durumları yer verilmiştir. Kanun içerisinde kusurlu sorumluluk ve kusursuz sorumluluktan ve bunların içinde yer alan kavramlardan bahsedilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar kanunu içerisinde haksız fiillerden doğan borç ilişkileri başlığı altında sorumluluk ile ilgili olan hükümlere ulaşmak mümkündür. Sorumluluk ile ilgili olarak ilk başta haksız fiilden bahsetmek kavramların anlaşılmasını kolaylaştırır. Hukuka aykırı bir fiili bir kişinin bir başka kişiye zarar vermiş olduğu durumda bu zararın giderilmesi gerekir. Burada öncelikle hukuka aykırı bir fiilin söz konusu olması gerekir. Sonra bu hukuka aykırı fiil ile zarar arasında neden sonuç bağlantısı olması gerekir. İlliyet bağının mevcudiyeti söz konusu olması gerekir. Haksız fiil zarar veren kişinin hukuka aykırı bir fiille başkasının zarara uğramasına yol açması ile oluşuyor. Bunu örnek olarak Mağaza durumlardan bahsetmek mümkündür. Eğer bir kişi bir diğerinin aracına çarpar ve o kişinin aracının zarar görmesine sebep olursa burada haksız fiilin mevcut olduğundan bahsetmek mümkün olur. Bir diğer örnek olarak bir kişi bir başka kişinin bedensel zarara uğramasına sebep olursa yine burada da haksız fiil oluşur. Kanunumuzda bu haksız fiiller sebebiyle meydana gelen borç ilişkileri ile ilgili hükümlere yer vermiştir. Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil ile bir başkasının zararına yol açan kişi bu zarara giderme yükümlülüğü altındadır. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralının olmaması hali mevcut olsa dahi ahlaka aykırı bir fiil ile Bir başkasına kasten zarar veren kişi bu zararı giderme yükümlülüğü altındadır. Burada öncelikle kusurlu olan kişinin hukuka aykırı bir fiille bir başkasına verdiği zararın giderilmesinden bahsedilmiştir. Haksız fiilin söz konusu olduğu durumlarda öncelikle bu durumun anlaşılması gerekir. Haksız fiil sonucunda meydana gelen sorumlulukta ilk durum kusur sorumluluğudur. Kusur temel bir kavram niteliğindedir. Haksız fiil içerisinde kişilerin sorumlu olmadıkları bazı durumlarda ortaya çıkan zararlar sebebiyle sorumlu tutulmaları mümkündür. Böyle bir durumun söz konusu olması kusursuz sorumluluğu meydana getirir. Her ne kadar ilk durum kusuru sorumluluğu olsa da kusursuz sorumluluk halleri de mevcuttur.

Zarar ve kusurun ispatını kim yapar?

Zarar gören kişi zararın değil mi kendisine zarar uğratan kişinin kusurunu ispat etmek zorundadır. Yani zarar gören kişi zararını ve ona zarar verenin kusurunu ispat yükümlülüğü altındadır. Kişinin uğramış oldu zararın miktarı eğer tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim olayların olağan akışına ve zarar gören kişinin almış olduğu önlemleri göz önünde bulundurarak zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak bilirler. Burada burundan zararın miktarının belli olmaması durumunda hâkim önemli bir rol oynar. Belirli olmayan miktarın belirlenmesi hâkim tarafından hakkaniyet uygun bir şekilde yapılır.

Tazminat nasıl belirlenir?

Hâkim tazminatın kapsamına ve ödeme biçimine bazı durumları göz önünde bulundurarak belirler. Hâkim durumun gereğini ve bununla birlikte kusurun ağırlığına göz önünde bulundurur. Yani tazminatın belirlenmesinde durumun gereği ve kusurun ağırlığı önem taşır. Tazminat bu durumların değerlendirilmesi ile belirlenir.

Tazminat hangi durumlarda indirilir?

Bazı durumlarda tazminatın indirilmesi durumu söz konusu olabilir. Eğer zarar gören kişi zarar doğuran fiili rıza göstermiş ise ya da zararın doğmasında veya bu zararın artmasında etkili olmuşsa Hâkim tarafından tazminatın indirilmesi ya da bu tazminatın tamamen kaldırılması mümkün olabilir. Bununla birlikte zarar gören kişinin tazminat yükümlüsü olan kişinin durumunu ağırlaştırmış olması durumunda da hâkim tazminatı indirilmesine veya tamamen kaldırılmasına karar verebilir. Zararın meydana gelmesinde hafif kusuru bulunan tazminat yükümlülüğü olan kişi tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olursa ve hakkaniyet gerektirirse hâkim tazminatı indirebilir.

Kusursuz sorumluluk halleri nelerdir?

6098 sayılı Türk Borçlar kanunu içerisinde kusuru aranmayan sorumluluk halleri mevcuttur. Bununla birlikte başka kanunlarda da kusuru aranmaksızın hatta hukuku aykırılık söz konusu olmaksızın sorumluluğun düzenlendiği durumlar bulunmaktadır. Bu kusuru aranmayan sorumluluk halleri objektif sorumluluk olarak da adlandırılır. Kusuru aranmayan sorumluluk hallerinde bazı ortak noktalar mevcuttur. Sorumluluk şartları sorumluluğu düzenlemiş olan hükümlerin her birinde ayrı ayrı belirtilmiştir. Yani sorumluluğu gerektiren şartlar düzenlenen hükümlerin her birinde ayrı olarak belirtilmiştir. Sorumluluğun kapsamı bu hususta ki şartları belirleyen hükmün koruma amacı ile sınırlıdır. Bu sınırın dışında kalan zararların tazmin edilebilmesi hükmün kapsamı dışında kalır. Kanunun koruma amacı ile zarar arasında bir bağın bulunması gerekir. Bu bağı Sorumluluğa yol açan onaylar arasındaki nedensellik bağı ile karıştırmamak gerekir. Kusursuz sorumluluğu gerektiren şartların varlığı halinde ispat mağdur olan kişiye düşer. Yani eğer kusursuz sorumluluk söz konusuysa kusursuz sorumluluğun meydana gelmesini sağlayan koşulların mevcut olduğunu ispat etmek mağdur olan kişiye düşer. Davacı olan kişi ispat yükünü yerine getirdiği kabul edilen hallerde davalı kişinin sorumluluktan kurtulmasını sağlayacak bir sebebin varlığını iddia ederse bu iddiasını ispat etmesi gerekir. Böyle bir durumda kanun özen yükümlülüğüne dayanan sorumluluklar da gerekli özeni gösterseydi dahi zararın yine de meydana geleceğini ispat eden davalının sorumlu olmayacağını kabul etmektedir. Eğer özen yükümlülüğüne dayanan bir sorumluluk söz konusuysa kişiler gerekli özeni gösterse bile zarar yine de ortaya çıkacaksa Ve bu durum ispat edilmişse davalı olan kişi sorumlu olmaz. Böyle bir kurtuluş imkânı tanımamış olan durumlarda dahi zararın bir mücbir sebepten mağdurun ya da bir üçüncüsü şahsın ağır kusurundan ileri geldiği durumunun ispati genellikle davalı olan kişiyi sorumluluktan kurtarır. Zararın belirlenmesi tazminatın belirlenmesi ve yetkili mahkeme zamanaşımı konularında kusursuz sorumluluğu düzenleyen hükümlerde eğer aksi belirtilmemişse 6098 sayılı Türk Borçlar kanunun kusura dayanan sorumluluk yükümlülüklerine tabi olur. Kusuru aranmıyor sorumluluk hükümlerine göre gerek maddi gerekse manevi tazminat talep edilmesi mümkündür. Manevi tazminata ilişkin özel hükümler kusursuz sorumluluk hallerine ilişkin hükümlerin şartlarının gerçekleşmesi üzerine manevi tazminat talep etme imkânı bakımından bir fark yaratmaz.

Yukarıda kusursuz sorumluluk hallerinden bazılarının Türk Borçlar kanunu içerisinde bazılarının da özel kanunlar içerisinde düzenlendiğini söylemiştik. Burada 6098 sayılı Türk Borçlar kanunu içerisinde düzenlenmiş olan kusursuz sorumluluk hallerinden bahsetmek mümkündür. 6098 sayılı Türk Borçlar kanunu içerisinde düzenlenmiş olan kusursuz sorumluluk halleri adam çalıştıranın sorumluluğu, hayvan idare edilen sorumluluğu, yapı Maliki’nin sorumluluğu, ayırt etme gücü bulunmayanların sorumluluğu, ıztırar halinde verilen zararlardan sorumluluk ve tehlike sorumluğu olarak sayılabilir.

Adam Çalıştıranın Sorumluluğu

Kusursuz sorumluluk hallerinden biri adam çalıştıranın sorumluluğudur. Adam çalıştıran yani adam istihdam eden kişilerin sorumluluğunun mevcut olduğundan bahsetmek mümkündür. Adam çalıştıran kişi çalıştırmış olduğu kişinin kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına vermiş olduğu zararları gider mi yükümlülüğü altındadır. Eğer adam çalıştıran kişi yanında çalıştırdığı kişinin bir başka kişilere zarar vermesi durumuyla karşı karşıya gelirse bu verilen zararları giderme yükümlülüğü altına girer. Adam çalıştıran kişi çalıştırdığı kişiyi seçerken iş ile ilgili talimatlar da bulunurken gözetim ve denetim de bulunurken zararın doğmasını engellemek amacıyla gerekli özeni göstermiş olduğunu ispat ederse sorumlu olmaz. Eğer adam çalıştıran kişi yanımda çalıştırdı kişi tarafından meydana gelen zararın doğmasını engellemek için gerekli olan özünü göstermiş olduğunu ispat ederse ortaya çıkan zarardan sorumlu olmaz. Bir işletme içerisinde adam çalıştıran işletmenin çalışma düzeninin zararın dolmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmezse bu işletmenin faaliyetleri sonucunda sebep olmadan zararı giderme yükümlülüğü altına girer. Adam çalıştıran kişi Ödemiş olduğu tazminat için zarar vermiş olan çalışana ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir. Çalışanın adam çalıştıran kişi için görmüş olduğu iş adam çalıştıran kişinin bir üçüncü kişi olan borcunun ifasına yardımcı olmaktan ibaret ise ve çalışan bu borca aykırı bir davranış ile alacaklı olan kişiye zarar vermiş ise adam çalıştıran kişinin bu yardımcı kişinin borca aykırılık oluşturan fiilinden borçlu sıfatıyla sorumlu olması farklı bir hüküm içerisinde yer alır. Buna karşılık yardımcı kişinin alacaklıya vermiş olduğu zarar borcun ihlali olmayıp genel davranış kurallarına aykırılık yani haksız fiile meydana getiriyorsa yardımcı kişiyi çalıştıran borçlunun adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluk söz konusu olur.

Sorumluluk sebeplerinin birden fazla olması durumu da söz konusudur. Bu kanun hükümleri içerisinde sebeplerin yarışması başlığı altında verilmiştir. Bir kişinin sorumluluğunun birden çok sebebe dayanması mümkünse Hâkim zarar gören kişi aksine talep etmedikçe ya da kanun içerisinde aksi öngörülmemişse zarar gören kişiye en iyi giderim imkân sağlayan sorumluluk sebebine göre karara varır.

İzmir tazminat avukatı arıyorsanız tazminat davalarında uzman hukuk büromuzla iletişime geçebilirsiniz.

Kanun içerisinde zamanaşımı ile ilgili olan hükümleri de yer verilmiştir. Tazminat talebi zarar gören kişinin zarara ve tazminat yükümlüsünün öğrenmiş olduğu tarihten başlayarak iki yılın ve her durumda fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Eğer zarar gören kişi bu zararı ve tazminat yükümlülüğü olan kişiyi öğrenmiş ise bu öğrenmiş olduğu tarihten itibaren başlayarak iki yılın geçmesi ile tazminat talebi zamanaşımına uğrar. Bununla birlikte her halükarda fiilin işlenmiş olduğu tarihten başlayarak on yılın geçmesi ile tazminat talebi zamanaşımına uğrar. Fakat tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zaman ismi öngörmüş olduğu cezayı gerektiren bir fiilden meydana gelmiş ise buna zamanaşımı uygulanır. Haksız fiil sebebiyle zarar gören bakımından bir borç meydana gelmiş ise zarar gören haksız fiilden meydana gelen tazminat talebi zamanaşımına uğramış olsa dahi her zaman bu borcu ifa etmekten kaçınma hakkına sahiptir.

Burcu talebi ile ilgili olarak bazı durumlara da yer vermek mümkündür. Ruju iste mi tazminatın tümünün ödenmiş oldu ve birlikte Sorumlu kişinin öğrenilmiş olduğu tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlükârda tazminatın tamamı ödenmiş oldu tarihten başlamak suretiyle oyunun geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Eğer tazminatın tamamının ödenmiş olduğu ve birlikte sorumlu kişinin Öğrenmiş olduğu durum mevcut ise Öğrenme tarihinden başlayarak iki yılın geçmesi ile rücu istemi zamanaşımına uğrar. Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilmiş olan kişi durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirme yükümlülüğü altındadır. Aksi takdirde zamanaşımı bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılması mümkün olan tarihte işlemeye başlar.

Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu

6098 sayılı Türk Borçlar kanunu içerisinde yaralan kusursuz sorumluluk hallerinden biri de hayvan bulunduranın sorumluluğudur. Hayvan idare eden kişiler kanuna göre bazı sorumluluklara sahiptir. Hayvan bulunduran kişilerin sorumluluğu giderim yükümlülüğü ve alıkoyma hakkı olarak ikiye ayrılabilir. Öncelikle giderim yükümlülüğünden bahsetmek mümkündür. Bir hayvanın bakımını ve bu hayvanın yönetimini sürekli ya da geçici olarak üstlenmiş olan kişi bu hayvanın vermiş olduğu zararları giderme yükümlülüğü altındadır. Hayvan bulunduran kişi bu zararın doğmasını engellemek amacıyla gerekli olan özeni göstermiş olduğunu ispat ederse sorumluluk altında olmaz. Eğer hayvan bulunduran kişi ortaya çıkan zararın doğmasına engel teşkil edecek gerekli olan tüm özeni göstermiş ise ve bunu ispat ederse sorumlu olmaz. Hayvanın bir başkası ya da bir başkasına ait hayvan tarafından ürkütülmüş olması durumu söz konusu olursa hayvana bulunduran kişinin Bu kişilere rücu hakkı saklıdır. Hayvan bulunduranın sorumluğu içerisinde yer alan bir diğer durumda alıkoyma hakkıdır. Eğer bir kişinin hayvana bir başka kişinin taşınması üzerinde bir zarar meydana getirirse taşınmazın sil yedi o hayvanî yakalama hakkına sahiptir. Bu kişiye zarar getirilinceye kadar bu hayvanı alıkoyabilir. Eğer durum ve şartlar haklı gösteriyorsa hayvana diğer yollar ile etkisiz hale getirmesi mümkündür. Böyle bir durumda taşınmazın zilyedi derhal hayvanın sahibi olan kişiye bilgi vermek ve hayvanın sahibi olan kişi bilmiyor ise onun bulunması için gerekli girişimleri yapma yükümlülüğü altındadır.

Yapı Malikinin Sorumluluğu

Kusursuz sorumluluk hallerinden bir diğeri yapı malikinin sorumluluğudur. Bir binanın ya da diğer yapı eserlerinin Maliki olan kişi bunların yapımında meydana gelen bozukluklardan ya da bakımındaki eksikliklerden ortaya çıkan zarara giderme yükümlülüğü altındadır. İntifa ve oturma hakkı sahipleri de binanın bakımındaki eksikliklerden meydana gelen zararlardan malik ile birlikte müteselsilen sorumlu olurlar. Sorunlu olan kişilerin bu nedenlerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilerin rücu hakkı saklıdır. Yapı malikinin sorumluluğunun şartları mevcuttur. Bunlardan bahsetmek mümkündür. Öyle ki yapı malikinin sorumluluğun şartlarından ilki Üçüncü kişinin bir zarara uğramış olmasıdır. Üçüncü kişinin bir zarara uğramış olması gerekir. Zarar bir binanın ya da diğer bir yapının yapılışındaki bozukluk ya da binanın bakımındaki eksiklikten ya da bunların harekesinden meydana gelmiş olması gerekir. Sorumluluğa sebebiyet veren bina ya da yapı sorumlu tutulmak istenen kişinin yani davalı olan kişinin mülkiyetinde ya da bu kişinin intifa yahut oturma hakkı ile ya da üst hakkı ile yükümlü olmalıdır. Yapı Maliki sorumluluğunda kişinin bu sorumluluktan kurtulması mümkün değildir. Ancak adam çalıştıranın sorumluğunda adam çalıştıran kişi sorumluluktan kurtula biliyordum. Yapı Malikinde ise bu durum söz konusu olmaz.

Tazminat avukatı İzmir’de bulmak ve avukattan görüş almak için avukatlık büromuzu arayabilirsiniz.

Yapı Maliki’nin sorumluluğu içerisinde yer alan bir diğer durum zarar tehlikesini önlemedir. Bir başkasına ait bina ya da diğer yapı eserlerinde zarara uğrama tehlikesi ile karşılaşan bir kişi bu tehlikenin giderilmesi için gerekli olan önlemlerin alınması ne hak sahibi olan kişilerden istemesi mümkündür. Kişilerin ve malların korunması ile ilgili olan kamu hukuku kuralları ise saklıdır.

Ayırt Etme Gücü Bulunmayanların Sorumluluğu

Ayırt etme gücü bulunmayan kişilerin sorumluluğu ile ilgili olan hükümler Türk Borçlar kanunu içerisinde hakkaniyet sorumluluğu başlığı altında yer almaktadır. Bu hükümlere göre eğer hakkaniyet gerektiriyorsa hâkim ayırt etme gücü bulunmayan kişinin vermiş olduğu zararın tamamen ya da kısmen giderilmesi kararını verebilir. Bununla birlikte ayırt etme gücünün geçici kaybı durumundan bahsetmek de mümkündür. Ayırt etme gücüne geçici olarak kaybetmiş olan kişi geçici olarak kaybettiği zamanda vermiş olduğu zararı giderme yükümlülüğü altındadır. Fakat ayırt etme gücünü kaybetme konusunda kusuru olmadığını ispat ederse sorumluluktan kurtulur.

Iztırar Halinde Verilen Zararlardan Sorumluluk

6098 sayılı Türk Borçlar kanunu içerisinde yer alan sorumluluk hallerinden biri ıztırar halinde verilen zararlardan dolayı sorumluluktur. Haklı savunmada bulunmuş olan kişi saldıran kişinin şahsına ya da mallarına vermiş olduğu zarardan dolayı sorumlu tutulamaz. Kendisini ya da bir başkasına açık veya yakın bir zarar tehlikesinden korunmak amacıyla diğer bir kişinin mallarına zarar veren kişinin bu zararı giderim yükümlülüğü hâkim tarafından hakkaniyete göre belirlenir. Hakkına kendi gücüyle koruma durumunda kalmış olan kişi içinde bulunduğu durum ve koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımına zamanda sağlayamayacak ise ve hakkının kaybı uğramasını ya da kullanılmasının büyük ölçüde zorlaşmasını önleyecek bir başka yolda bulunmuyorsa vermiş olduğu zarardan dolayı sorumlu tutulması mümkün olmaz. Burada dikkat edilmesi gereken bazı durumlar mevcuttur. Öncelikle kişi kendi hakkını kendi gücüyle kurma durumunda kalmış olması gerekir. Bununla birlikte durum ve koşullara göre o sırada kişinin kolluk gücünün yardımına zamanında sağlamasının mümkün olmaması gerekir. Eğer kolluk gücünden yararlanmak mümkünse hakkını kendi gücüyle korumak yerine kolluk kuvvetine bırakmak gerekir. Kişinin hakkının kaybı uğramasını veya kullanılmasının önemli ölçüde zorlaşmasını önleyecek başka bir yolun bulunmaması gerekir. Bu durumların mevcut olması halinde kişi vermiş olduğu zararlardan dolayı sorumlu tutulamaz.

Tehlike Sorumluluğu

6098 sayılı Türk Borçlar kanunu içerisinde yer alan sorumluluk hallerinden bir diğeri tehlike sorumluluğudur. Tehlike sorumluluğu ile ilgili olan hükümler tehlike sorumluluğu ve denkleştirme başlığı altında yer almaktadır. Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar meydana gelmiş olması durumunda bu zarar sebebiyle işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumlu olur. Bir işletmenin mahiyeti ya da faaliyette kullanılan malzeme araçlar veya güçler göz önünde bulundurulduğunda bu işler için uzman bir kişiden beklenebilecek tüm Özen’in gösterilmiş olması durumunda dahi sıkça ya da ağır zararlar meydana getirmeye elverişli olduğu sonucuna varılmış olursa bunun önemli ölçüde tehlike arz etmiş olan bir işletme olduğu kabul edilir. Herhangi bir kanun içerisinde benzeri tehlikeler arz etmiş olan işletmeler için özel bir tehlike sorumluğu öngörülmüş olması durumu söz konusu ise bu işletmede önemli ölçüde tehlike arzını işletme olarak sayılır. Belirli bir tehlike için öngörülmüş olan özel sorumluluk hükümleri saklıdır. Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin budur faaliyetine hukuk düzeni tarafından izin verilmiş olsa dahi zarar gören kişiler bu işletmenin faaliyetini sebep olmuş olduğu Zararlarının uygun bir bedel ile denkleştirilmesi talebinde bulunma hakkına sahiptirler.

TAZMİNAT DAVALARI

Tazminat davalarının maddi tazminat davası ve manevi tazminat davası olarak iki farklı şekilde dava açılması mümkündür. Bu maddi ve manevi tazminat davalarının bazı çeşitleri vardır. Tazminat davaları ile Tazminat Davası Avukatı ilgilenir. Aşağıda tazminat davaları ile ilgili bazı başlıklara yer verilmiştir.

  • Meslek hastalığı sebebiyle tazminat davası
  • Haksız tutuklama gözaltı ve El koyma tazminat davası
  • İş kazası tazminat davası
  • Malpraktis tazminat davası
  • Trafik kazası tazminat davası
  • Boşanmada maddi ve manevi tazminat davası
  • Kıdem tazminatı

Buradaki dava türlerinden biriyle tazminat davası açmak isteyen kişilere Tazminat Avukatları danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermektedir.

İzmir tazminat avukatı İdil Su Aydın iletişime geçebilirsiniz.

Haksız Tutuklama ve Haksız Tutuklamalardan Kaynaklanan Tazminat Davaları

Haksız Tutuklama

Ceza yargılamaları içerisinde haksız ve uzun tutukluluk sürelerinin mevcut olması durumu söz konusu olabilmektedir. Ceza yargılaması içerisinde tutuklamanın amacı tedbirdir. Tedbirin sağlanması için tutuklama yapılır. Tutuklama kararını verilmesinin mümkün olabilmesi için bazı şartlar vardır. Bu şartlar 5271 sayılı ceza muhakemesi kanunu içerisinde yer alır. Bununla ilgili olarak Tutuklama kararından bahsetmek mümkündür. Soruşturma evresi içerisinde şüpheli olan kişinin tutuklanmasına Cumhuriyet Savcısı tarafından verilmiş olan talep üzerine Sulh ceza hâkimi tarafından kovuşturma evresi içerisinde sanığı tutuklanmasına Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine ya da resen mahkeme tarafından karar verilir. Bu istemler içerisinde mutlaka gerekçenin gösterilmesi gerekir. Adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı belirtilmiş olan hukuku ve fiil neden nerede yer verilir. Tutuklama ya tutuklamanın devamını ya da husustaki bir tahliye isteminin netini ilişkin kararlar içerisinde bazı durumların mevcut olduğunu gösteren deliller somut olgular ile gerekçelendirilmek şartı ile açıkça gösterilmesi gerekir. Tutuklama ya tutuklamanın devamına ya da bu hususta yer alan tahliye isteminin reddine ilişkin kararlar içerisinde gösterilmiş olan deliller kuvvetli suç şüphesini tutuklama nedenlerinin varlığını tutuklama tedbirinin Ölçülü olduğunu adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren delillerdir. Kararın içeriği şüpheli ya da sanığa sözlü olarak iletilir. Bununla birlikte bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus karar içerisinde yer alır. Tutuklama isteme yapıldığında Şüpheli ya da sanık kendisinin seçiciyim ya da bora tarafından görevlendirilecek olan bir müdafin yardımından yararlanır. Eğer tutuklama kararı verilmez ise şüpheli ya da sanık derhal serbest bırakılır. Tutuklama nedenleri ile ilgili olan hükümler göre kuvvetli suç şüphesinin mevcudiyetini gösteren somut delillerin ve bir tutuklama sebebinin bulunması halinde şüpheli ya da sanık ile ilgili olarak tutuklama kararı verilmesi mümkündür. Önemli olan kısım, verilmesi beklenen ceza ya da güvenlik tedbiri ile Ölçülü olmaması halinde tutuklama kararı verilmesi mümkün değildir.

Tutuklama kararının verilmesinin mümkün olabilmesi için gerekli olan tüm şartların aynı anda bulunması gereklidir. Kanın aramış oldu şartların tümünün yer almadığı bir tutuklama koruma tedbirini oluşturmaz.

Anayasamızın 19. maddesine göre tutuklamanın esasları belirtilmiştir. Kişi hürriyeti ve güvenliği başlığı altındaki anayasamızın 19. Maddesinde tutuklama ile ilgili hükümler yer almaktadır. Bu hükümlere göre her kişi,  kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahiptir. Şekil ve şartları kanın içerisinde gösterilmiş olan bazı durumlar vardır. Şekil ve şartları kanun içerisinde gösterilmiş olan mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayan cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi durumu dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Kişinin hürriyetinden yoksun bırakılmaması bazı haller dışında kalır. Bunlar ilk olarak önce söylediğimiz gibi mahkeme tarafından verilmiş olan hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi, Bir mahkeme kararının ya da kanun tarafından öngörülmüş olan bir yükümlülüğün gereği olarak ilgili olan kişinin yakalanması ya da tutuklanması, Bir Küçüğün gözetimi altında ıslahı ya da yetkili merci önüne çıkarılması için verilmiş olan bir kararın yerine getirilmesi, toplum için tehlike arz eden bir akıl hastasının uyuşturucu madde ya da alkol Tutkununun Bir serseri ya da hastalık yayılması mümkün olabilecek bir kişinin bir müessese de tedavi edilmesi, Eğitim ya da ıslah için kanun içerisinde belirtilen esaslara uygun olarak alınmış olan tedbirin yerine getirilmesi, usulüne uygun olmayan bir şekilde ülkeye girmek isteyen ya da giren veyahut hakkında sınır dışı etme geri verme kararı verilmiş olan bir kişinin yakalanması ya da tutuklanması durumlarıdır. Bu durumların mevcut olması kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma meşru kılar. Örneğin halk içerisinde bulunan bir kişi hastalık yayabilecek bir durumda ise bu kişinin özgürlüğü kısıtlanarak tedavi edilmesi kişi hürriyeti hakkına engel teşkil etmez. Bununla birlikte alkol bağımlısı bir kişinin toplumdaki kişilere zarar vermesi kuvvetle muhtemel ise ve bu kişinin tedavi edilmesi gerekiyorsa hürriyetinden kısıtlı olarak tedavi edilmesi kişi hürriyeti hakkını ihlal etmez.

Kişinin Suçluluğu hakkında kuvvetli bir belirti varsa fakat kaçmalarına kanıtların yok edilmesinin ya da değiştirilmesine önlemek maksadıyla ya da bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kullan ve kanun içerisinde gösterilmiş olan diğer hallerde hâkim kararı ile tutuklanma sağlanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama sadece suçüstü halinde ya da gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir. Eğer hâkim kararı olmadan yakalama, suçüstü halinde ya da gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılıyor ise Bu yakalamanın şartları kanun içerisinde gösterilir. Yakalanan ya da tutuklanan kişileri yakalama ya da tutuklama nedenleri ve bu kişiler hakkındaki İddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması durumunda sözlü olarak derhal toplu suçlar da en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir. Yakalanmış olan ya da tutuklanmış olan kişi tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç 48 saat ve toplu olarak işlenen suçlar da en çok dört gün içerisinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse bu sürelerin geçmesinden sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Eğer yakalanan ve tutuklanmış olan kişi hâkim önüne çıkarılmış ve hâkim tarafından verilmiş bir kararın varlığı söz konusu olmamış ise Ve bu kişi 48 saati geçen bir süre tutuklu kalmışsa kişi hürriyeti hakkının ihlal edildiğinden bahsetmek mümkündür. Bununla birlikte yine toplu olarak işlenen suçlarda yakalanmış olan ya da tutuklanmış olan kişi hâkim önüne çıkarılmış ve hâkim tarafından bir karar verilmemiş ise dört günden fazla hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Böyle bir durumun mevcut olması kişi hürriyeti hakkının ihlali anlamına gelir. Eğer bir kişi yakalanmış ya da tutuklanmış ise bu durum bu kişinin yakınlarına derhal bildirilir. Tutuklanmış olan kişilerin makul süre içerisinde yargılanmayı soruşturma ya da kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı talep etme hakları mevcuttur. Serbest bırakılma ilgili olan kişinin yargılama süresi içerisinde duruşmada hazır bulunmasını ya da hükmün yerine getirilmesini sağlamak amacıyla bir güvenceye bağlanması mümkündür. Sebebi ne olursa olsun hürriyeti kısıtlanmış olan kişi kısa süre içerisinde durumu hakkında karar verilmesini ve hakkında yapılan kısıtlamanın kanunu aykırılığı durumunda hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir. Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulmuş olan kişilerin uğradıkları zarar tazminatı kokunun genel prensiplerine göre Devlet tarafından ödenir.

İzmir tazminat avukatları içerisinde yer alan tazminat hukuk büromuz tazminat davalarında her türlü desteği vermektedir. Bizimle iletişime geçerek tazminat davanız hakkında avukattan bilgi alabilirsiniz.

Öyle ki kişi hürriyeti hakkı bir anayasal haktır. Haksız tutuklamaların söz konusu olması ile kişilerin bu anayasal hakkı ihlal edilmektedir. Anayasaya göre haksız tutuklamaya maruz kalan kişilerin uğramış oldukları zarar tazminat hukukunun genel prensiplerine göre devlet tarafından ödenir.

Haksız Tutuklama Nedeniyle Tazminat

Haksız tutuklama nedeniyle tazminat ile ilgili hükümlere 5271 sayılı ceza muhakemeleri kanununun koruma tedbirleri nedeniyle tazminat başlığı altında yer verilmiştir.

Öyle ki bu usul ve sebeplerden bahsedilebilir. Öncelikle tazminat istemi ile ilgili olan hükümlerden bahsetmek mümkündür. Suç soruşturması ya da kovuşturması sırasında bazı durumların yapılmaması halinde bu kişiler maddi ve manevi her türlü zararlarını devletin karşılamasını isteme hakkına sahiptirler.

Bu durumlar

  • Kanun içerisinde belirtilmiş olan koşulların dışında yakalanmış olan tutuklanan ya da tutukluluğun devamına karar verilmesi
  • Kanuni gözaltı süresi içerisinde hâkimin önüne kişinin çıkarılmaması
  • Kişilerin Kanuni hakları hatırlatılmadan ya da hatırlatılan haklarından yararlandırılma talebi yerine getirilmeden tutuklanması
  • Kişilerin kanuna uygun olarak tutuklanmış olması durumunda makul sürede yargılanma mercii huzuruna çıkarılmaması ve bu süre içerisinde kişilerin hakkında hüküm verilmemesi
  • Kişilerin kanuna uygun olarak yakalandıktan ya da tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına ya da beraat edilmesine karar verilmesi
  • Kişilerin mahkûm olup gözaltı ve tutuklulukta geçirmiş olduğu süreleri hükümlülük sürelerinden fazla olan ya da işlediği suç için kanunda öngörülmüş olan cezanın sadece para cezası olması sebebiyle zorunlu olarak bu ceza ile cezalandırılması
  • Yakalama ya da tutuklama sebepleri ve kişilerin haklarında yapılmış olan suçlamalar kendilerine yazı ile ya da bunun hemen olanaklı bulunmadı durumlarda sözle açıklanmaması
  • Kişilerin hakkındaki arama kararının ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilmiş olması
  • Kişinin eşyasını ya da diğer Malvarlığı değerine koşullar uluşmaması durumunda el konulması ya da korunması için gerekli olan tedbirler alınmaması veya eşyası gidi diğer mal varlığı değerleri amacının dışında kullanılması ya da zamanında geri verilmemesi
  • Yakalama ya da tutuklama işlemine karşı kanun içerisinden görülmüş olan başvuru imkânlarından yararlandırılmaması,

Suç soruşturması ya da kovuşturma sırasında kişiler hakkında yapılmamış olan durumlardır ve Bu durum içerisinde bulunan kişiler maddi ve manevi zararlarının karşılanmasını devletten talep edebilirler.

Kanunu aykırı olmadan yakalandıktan ya da tutuklandıktan sonra kendisi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına ya da beraatına karar verilen ve bununla birlikte mahkûm oluta gözaltı ve tutukluluk da geçirmiş olduğu süreleri hükümlülük süresinden fazla olan ya da işlemiş olduğu suç için kanın içerisinde öngörülmüş olan cezanın yalnızca para cezası olması sebebiyle zorunlu olarak bu ceza ile cezalandırılan kişiler haklarında karar vermiş olan merciler ilgili olan kişiye tazminat hakları bulunduğunu bildirmesi gerekir ve bu durum verilmiş olan karara geçirilir.

Suç soruşturması ya da kovuşturma sırasında kişiler hakkında yapılmamış olan durumlar dışında suç soruşturması ya da kovuşturması sırasında kişisel kusuru haksız fiil ya da diğer sorumluluk halleri dâhil olmak üzere Cumhuriyet savcıları ve hâkimlerin vermiş oldukları kararlar ya da yapmış oldukları işlemler sebebiyle tazminat davaları ancak devlet aleyhine açılabilir. Eğer bu durumlar ile ilgili olarak dava açılması düşünülüyorsa bu davanın karşı tarafı ancak devlet olabilir. Hâkim ve savcıların vermiş oldukları kararlara karşı hâkim ve savcıları dava açılmaz. Bu dava devlet aleyhine açılabilir. Devlet Ödemiş olduğu tazminat sebebiyle görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanmış olan hâkimler ve Cumhuriyet Savcılarını bir yıl içerisinde rücuda bulunur.

Tazminat İsteminin Koşulları Nelerdir?

5271 sayılı ceza muhakemeleri kanunu içerisinde tazminat isteminin koşulları ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Bu hükümlere göre karar ya da hükümlerin kesinleşmiş olduğunun ilgili olan kişi tebliğ edilmesinden itibaren üç ay ve her halükarda karar ya da hükümlerin kesinleşmesi tarihini izlemiş olan bir yıl içerisinde tazminat isteminde bulunması mümkündür. Yani kişiler karar ya da hükümlerin kesinleşmiş olduğunun kendisine tebliğ edilmesi itibari ile üç ay içerisinde tazminat isteminde bulunma hakkına sahiptir. Bununla birlikte her halükarda bu kişiler karar verdik hükümlerin kesinleşmiş olduğunun kendisine tebliğ edilmesinden itibaren kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içerisinde tazminat talebinde bulunma hakkına sahiptirler. Tazminat talebi zarara uğrayan kişinin oturmuş olduğu yerdeki ağır ceza Mahkemesi içerisinde ve eğer o yer ağır ceza Mahkemesi içerisinde tazminat konusu işlem ile ilgili ise ve aynı yer içerisinde başka bir ağır ceza dairesi mevcut değil ise en yakın yerde bulunan ağır ceza Mahkemesi içerisinde karara bağlanır. Tazminat talebinde bulunacak kişi dilekçesi içerisinde açık kimlik ve adresini zarara uğramış olduğu işlemin ve zararın nitelik ve niceliğini kaydetmesi ve bununla ilgili olan belgelerini eklemesi gerekir. Eğer kişinin hazırlamış olduğu dilekçe içerisinde bilgi ve belgelerin yetersiz olması durumu söz konusu ise mahkeme bu eksikliğin bir ay içerisinde giderilmesi ne aksi durumda kişinin talebinin reddi edileceğini kendisine bildirir. Mahkeme tarafından eksikliğin giderilmesi için verilmiş olan bir aylık süre İçerisinde eksiklik tamamlamayan eşinin vermiş olduğu dilekçe mahkeme tarafından itiraz yolu açık olmak üzere reddedilir. Mahkeme, dosyanın incelenmesi yapıldıktan sonra yeterliliğini belirlemiş olduğu dilekçe ve eki belgelerin bir örneğine devlet hazinesinin kendi yargı çevresi içerisinde bulunan temsilcisine tebliğ eder. Mahkeme eğer var ise beyan ve itirazlarını on beş gün içerisinde yazılı olarak bildirilmesini talep eder. Tazminat talebinin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli görmüş olduğu her türlü araştırmayı yapmaya ve bu araştırmaları hâkimlerden birine yaptırma hakkına sahiptir.

Mahkeme vermiş olduğu kararı duruşmalı olarak verir. Tazminat talebinde bulunan kişi ile hazine temsilcisi açıklamalı çağrı kâğıdı tebliğini rağmen gelmez iseler onların yokluğunda karar verilmesi mümkündür.

Tazminat avukatı İzmir için bize ulaşabilirsiniz.

Verilmiş olan karara karşı talepte bulunan kişi Cumhuriyet Savcısı ya da hazine temsilcisinin istinaf yoluna başvurması mümkündür. Bununla ilgili olarak inceleme öncelikle ve İvedi ile yapılır. Tazminat davası sebebi ile avukatlık asgari ücret tarifesi gereğince hesaplanmış olan nispi avukatlık ücretinin ödenmesi gerekir. Fakat bu ödenecek miktar tarifede Sulh ceza hâkimlerinde takip edilmiş olan İşler için belirlenen maktu ücretten az ağır ceza mahkemeleri içerisinde takip edilen davalar için verilen maktu ücretten fazla olamaz. Tazminatla ilgili olan mahkeme kararları kesinleşmeden ve idareye yapılan başvuru süreci tamamlanmadan icra takibine konulması mümkün değildir. Kesinleşmiş olan mahkeme kararı içerisinde hükmedilen tazminatı ile vekâlet Ücreti davacı ya da davacının vekilinin davalı olan idareye yazılı bir şekilde bildirmiş olacağı banka hesap numarasına bu bildirimin yapılmış olduğu tarihi itibari ile 30 gün içerisinde ödenir. Bu 30 günlük süre içerisinde ödeme yapılmamış olması halinde karar genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.

Tazminat Geri Alınır Mı?

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın sonradan kaldırılması ile hakkında kamu davası açılmış olan ve mahkûm edilen kişiler ile yargılamanın aleyhe yenilenmesi ile beraat kararı kaldırılmış olup mahkûm edilen kişilere ödenmiş tazminatların mahkûmiyet süresine ilişkin kısmı Cumhuriyet Savcısı‘nın yazılı talebi ile aynı mahkeme tarafından alınmış olunan karar ile kamu alacaklarının tahsiline dair mevzuat hükümleri uygulanması ile geri alınır. Bu karara itiraz edilmesi mümkündür. İftira konusunu oluşturan suç ya da yalan tanıklık sebebi ile gözaltına alınmış olma ve tutuklanma durumunda devlet iftira eden ya da yalan tanıklık da bulunan kişiye de rücu etme hakkına sahiptir. Kişi tazminat ödenmesinden sonra tazminat ödenmesi ile ilgili İşlemin hukuka uygun olmadığının anlaşılması durumunda ödenmiş olan bu tazminat diğer kamu olacakları gibi tahsil edilir. Kişinin almış olduğu tazminatın haksız olduğu ve kişinin haksız yere zenginleştirin belgelenmiş olması Cumhuriyet Savcısı‘nın isteği ve hâkim tarafından alınacak bir karar sonucunda ödenmiş olan tazminat geri alınacaktır. Cumhuriyet Savcısı böyle bir durumda hazinenin istemine beklemeden mahkeme yazılı başvuru yapması gerekir. Mahkemenin görevi yalnızca geri alınacak olan tazminatın miktarını belirlemek değildir. Mahkeme geri istemi koşulların oluşup oluşmadığını da incelemekle görevlidir. Üçüncü kişilerin yalan tanıklık yapmaları ya da iftira etmeleri sebebiyle veya devlet görevlilerinin kusuru nedeniyle devlet eğer tazminat Ödemiş ise bu kişilere ve devlet memurlarına karşı rücu hakkına sahiptir. Kusurlu bulunması görevi kötüye kullanması rüşvet gibi bir suç ile görevin gereğini göre davranmamaktır. Haksız ve usulsüz Tutuklamalar sebebiyle konuşulan tazminat davalarında verilmiş olan tazminat miktarları bazı durumlarda tatmin edici miktarda olmamaktadır. Bu durumlarda dava sonucunda verilmiş olan hükümlerin temyiz incelemeleri tutuklama neden olan suça bakmak ile görevli olan ceza dairesine gitmektedir. Bu incelemelerde uzun bir zaman olur.

Kimler Tazminat İsteyemez?

5271 sayılı ceza muhakemeleri kanunu içerisinde tazminat istemeyecekler kişiler başlığı altında bazı hükümlere yer verilmiştir. Kanuna uygun olarak yakalanmış olan ya da tutuklanmış olan kişilerin bazı durumlarda tazminat istemeleri mümkün değildir.

İzmir tazminat avukatı için arayarak veya sitemiz üzerinden bize yazarak sorularınızı sorabilirsiniz.

Tazminata hak kazanmış olduğu halde sonradan yürürlüğe girmiş olan ve lehte düzenlemeler getiren kanun sebebiyle durumları tazminat istemi uygun hale dönüşen kişiler, genel af ya da özel af şikâyetten vazgeçmiş olma uzlaşma gibi sebepler ile Hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ya da davanın düşmesine karar verilmiş olan ya da kamu davası geçici olarak durdurulmuş olan ya da kamu davası Ertelenmiş olan ya da düşürülmüş olan kişiler, kusuru yeteneğinin olmaması sebebiyle hakkında ceza verilmesinin mümkün olmadığına karar verilmiş olan kişiler, Adli makamlar önünde gerçek dışı beyan ile suç işlediğini ya da suç akıtılmış olduğunu bildirerek gözaltına alınmasına yani tutuklanmasına sebep olan kişiler kanuna uygun olarak yakalanan ya da tutuklanan kişilerdendir ve tazminat istemeleri mümkün değildir.

Tazminat Davasında Dava Açma Süresi Ne Kadardır?

Dava ile ilgili olan karar ya da hükümlerin kesinleşmiş olduğunun ilgili olan kişiye Tebliğ edilmesinden itibaren üç gün içerisinde ve her halükarda karar ya da hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içerisinde tazminat isteminde bulunması mümkündür. Üç ay ve bir yıllık süreler burada önem teşkil eder. Kararın ya da hükümlerin kesinleşmiş olduğunun ilgilisine tebliğ edilmesi itibari ile üç ay içerisinde tazminat istemek mümkündür. Bununla birlikte her halükarda kararın hükmün kesinleşmesi tarihini izleyen bir yıl içerisinde tazminat talebinde bulunulması mümkün olur. Kesinleşmiş olan beraat kararları ile kovuşturmaya yer olmadığı ile ilgili olan kararların ilgilisine Tebliği zorunluluk oluşturur. Üç aylık süre Tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlar. Fakat vekile yapılmış olan tebligat süreyi başlatmaz. Buradaki süre hak düşürücü süredir.

Tazminat Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme Neresidir?

5271 sayılı Türk ceza muhakemesi kanununun ilgili hükümlerinde görevli ve yetkili mahkemeye yer verilmiştir. Dava zarara uğrayan kişinin oturmuş olduğu yerdeki ağır ceza Mahkemesi içerisinde ve eğer o yerde bulunan ağır ceza Mahkemesi tazminat konusu işlem ile ilgili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi bulunuyor ise en yakın yerdeki ağır ceza Mahkemesinde karara bağlanır. Tazminat talebine esas olan işlemde değinilmek istenen davacı olan kişinin tutuklanmasını ya da tutuklunun devam etmesine neden olan kararların varlığıdır. Bu kararların hâkim mahkeme ya da itiraz mercii tarafından verilmiş olması mümkündür. Tazminat isteminde esas olan işlemi yapan mahkeme yani tutukluluk ile ilgili kararı vermeye yetkili olan mahkeme tazminat davasına bakması mümkün değildir. Davacı olan kişinin ikamet ettiği yerde tek bir ağır ceza Mahkemesi bulunuyor ise ve bu mahkemede tutuklama ya da devamlı işin karar veren mahkeme ise böyle bir durumun mevcudiyeti halinde en yakın ağır ceza mahkemesine dava açılması gerekir.

İzmir’de tazminat davaları için tazminat avukatı olarak hizmet veren avukat arayışındaysanız Avukat İdil Su Aydın ile iletişime geçerek İzmir tazminat avukatı olarak bilgi ve görüşlerinden faydalanabilirsiniz.