İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokma Suçu

İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokma Suçu Nedir?

5237 sayılı Türk ceza kanunu 297. maddesinde İnfaz Kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokma suçu düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre infaz kurumuna ya da tutuk evine silah, uyuşturucu ya da uyarıcı madde ya da elektronik haberleşme aracı sokan ya da bulunduran kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Bu suçun konusunu meydana getiren eşyanın temin edilmesi ya da bulundurulması farklı bir suçu meydana getirdiği durumda fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır. Bahsetmiş olduğumuz bu hususun kapsamı dışında kalan firarî kolaylaştırıcı her türlü alet ve malzemeye, her türlü saldırı ve savunma araçları ile yangın çıkarmaya elverişli malzemeyi, alkol içeren her türlü içeceği, kumar oynanmasına imkân sağlayan eşya ve malzemeyi, kanunun 188. maddesinde tanımlanmış olan suçlar saklı kalmak üzere yeşil reçeteye tabi ilaçları, ses ve görüntü almaya yarayan araçları ceza İnfaz kurumuna ya da tuzluk evine sokan buralarda bulunduran ya da kullanan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Bahsetmiş olduğumuz suçların hükümlü ya da tutukluların korunması ile görevli kişiler tarafından işlenmesi durumunda verilecek olan ceza bir kat artırılır. Bahsetmiş olduğumuz suçların konusunu meydana getiren eşyayı yanında bulunduran ya da kullanan hükümlü ya da tutuklu bunu kimden ve nasıl elde ettiği ile ilgili olarak bir bilgi verirse verecek olan ceza yarı oranında indirilir.

Hukuk düzeni içerisinde ayrılmaz bir parça niteliği taşıyan ceza hukuku, suç ortaya çıkaran eylemleri ve buna uygulanacak müeyyidelerin neler olduğuna dair düzenleme de bulunur. Aslında cezai yaptırımı ihtiva eden hukuk kurallarının temelinde bu tür kurallara uygun bir şekilde davranma ve ceza baskısı vasıtasıyla zorlama söz konusu olmaktadır. Ceza kuralları içermiş olduğu emir ve yasaklar ile toplumsal yaşamın korunmasını sağlar. Yasalar ile oluşturulmuş kurallar insanlar arasında mevcut olan çıkar çatışmalarının önlenmesi ve bir arada yaşamanın güvenli hale getirilmesini sağlar. Ceza hukuku kişilerin haklarını ihlal eden davranışlardan hangilerinin suç olarak tanımlanması gerektiği ile ilgili ve bu davranışların hangi koşullar altında işlenmesi durumunda suç meydana geleceğini suçun faili konumundaki kişi ile ilgili olarak hangi türde yaptırımlar uygulanacağını düzenlemeye tabi kılar.

5237 sayılı Türk ceza kanununun özel hükümler başlıklı ikinci kitabının, millete ve devlete karşı suçlar ve son hükümler kısmından adliye karşı suçlar başlıklı ikinci bölümü içerisinde 297. maddede İnfaz kurumuna ya da tutuk evine yasak eşya sokma suçu düzenlenmiştir.

İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokma Suçunun Unsurları Nelerdir?

Fiil

Ceza hukuku içerisinde bir suçun meydana gelebilmesi için yapma ya da yapmama şeklinde bir eylemin söz konusu olması gerekir. Dış dünyada ortaya çıkan söz konusu davranış kanuni tanımı uygun bir nitelik taşımadıkça ceza hukuku açısından bir eylemin mevcudiyetinden bahsetmek mümkün olmaz. Eylem mutlaka dış dünyada meydana gelen bir insan davranışının şeyi taşımakta yalnızca bir düşünce olmamaktadır. Eylemin yalnızca bir düşünce olması onu ceza hukukunun konusu yapmaktan alıkoyar. Bununla birlikte yalnızca düşünce sorumluluk nedenini meydana getirmez. 5237 sayılı Türk ceza kanununun ikinci maddesi içerisinde kanunun suç saymadığı bir eylemden bahsedilmeyeceği belirtilmekte bu madde içerisindeki düzenlemeden suçun maddesini eylemin meydana getirdiği görülmektedir. Öyle ki ceza hukuku eylem ceza hukuku niteliği taşıdığından insanların duygu ve düşünceleri ceza hukukunun konusunu meydana getirmez. Ceza hukuku bakımından suçun mevcudiyeti için suçun madde metin içerisinde düzenlenen tipikliğin ortaya çıkmış olması gerekir. Söz konusu suçun madde metin içerisinde düzenlenen tipikle uygun eylemin irade bir şekilde ortaya çıkması gerekir. Çünkü uygun haksızlığın meydana gelebilmesi için koşul suçun kanuni tanım içerisinde belirtilmiş olan hareket et hareketlerin yapılmasıdır.

Ceza hukuku içerisinde insanın dış dünyada belirlenmiş olan irade davranışı şeklinde tanımlanan eylem, dış dünyaya iki şekilde ortaya çıkabilir. Bir şey yapmak ya da yapmamak olarak icra, ikinci olarak ihmali bir eylemden bahsedilmesi gerekir. Harekete göre suç tiplerinden seçimlik hareketli suçları içerisinde suçun kanuni tanımlamada birden fazla hareket gösterilmiş olmanın yanı sıra suçun meydana gelebilmesi için marketlerin birden çoğunun meydana gelmesi gerekmemektedir. Suçu meydana gelmesine mümkün olabilmesi için kantonun içerisinde belirtilmiş olan hareketlerinden yalnızca birinin olması bile yeterlilik teşkil eder. Kanuni tanım içerisinde gösterilmiş olan eylemlerin tamamı icra edilmiş olsa dahi ortada tek suç söz konusu olmaktadır. Seçimlik hareketlerin birkaçının ya da tamamının meydana gelmiş olması sebebiyle suçun birden fazla işlenmiş olduğu iddia edilmesi mümkün nitelik taşımayacaktır. Fakat seçimlik hareketli suçtan bahsetmenin mümkün olabilmesi için seçimlik hareketlerin aynı konuyla ilgili olunması gerekmektedir. Seçimlik bir şekilde belirlenen birden fazla hareketin konularının birbirinden farklı nitelik taşıması halinde seçimlik hareketli suç meydana gelmeyecektir. Böyle bir durumda kanun maddesi hükmü içerisinde düzenlenmiş olan her bir konuya dair gerçekleştirilmiş olan fil ayrı bir suç ortaya çıkarır. Seçimlik hareketlerden birinin tekrar durumunda suçun konusunun aynı olması koşulu ile suç bir defa işlenmiş kabul edilir.

Seçimlik hareketlerden bazılarının veya tamamının vücut bulmuş olmasa 5237 sayılı Türk ceza kanununun 61. maddesi hükmü içerisinde cezanın belirlenmesi bakımından dikkate alınabilmektedir. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanununun 61. maddesine göre ceza belirlenmesinde birden fazla seçimlik hareket ihlali olarak değerlendirilebilecek olan suçun faili konumunda yer alan kişinin aynı konuya dair gerçekleştirmiş olduğu seçimlik hareketli birkaç tane olması durumu mevcuttur. Öyle ki İnfaz kurumuna yasak eşya sokma suçu bakımından yasak eşyanın kuruma sokulması bulundurulması ya da kullanılması ayrı ayrı suçlar olmaktadır. Seçimlik hareketlerden bulundurma eğilimi devam eden nitelik taşımış olduğuna kesintisiz bir niteliktedir. Fakat burada bulundurulan eşyanın aynı suçun faili konumunda yer alan kişi tarafından kuruma sokulmuş olduğunu saptanmış durumunda failin ikinci bulundurma elimi aynı konu seçimlik ikinci hareketi niteliği taşıyıp ayriyeten bir suç niteliği söz konusu olmayacaktır.

Tek başına kullanma eylemini icra eden suçun faili konumunda yer alan kişi bakımından bu suç kesintisi suç niteliği taşımaktadır. Bulundurma eylemi yasak eşyanın kişinin egemenlik alanında veya üzerine tutulması şeklinde karşımıza çıkar. Bulundurma eyleminin mevcudiyeti için eşyanın makul bir süre tutulması gereklilik teşkil eder. İçerisinde bulundurma eğilimi bakımından sürenin dikkate alınması gerektiği ileri sürülmüştür. Bununla birlikte yine Yargıtay’ın mevcut bir karar içerisinde kullanma eğilimi maddesinin ilk fıkrası bakımından seçimlik hareketli taşımamışsa da kullanma eyleminin süresi dikkate alındığında kullanmanın, bulandırma eylemini de kaplamış olduğu ve bundan kaynaklı olarak sanık konumunda yer alan kişinin cezalandırılmasının gerektiği ileri sürülmüştür. Yine Yargıtay’a mevcut bir karar içerisinde kullanma eğiliminin anayasa Mahkemesi iptal kararıyla suç olmaktan çıkarılmış olması karşısında sanık konumunda yer alan kişinin cep telefonu ve sim kartı ile yakınını bir kez arama eyleminin süreklilik arz etmediğini bundan kaynaklı olarak bulundurma eyleminin gerçekleşmediğini ve kullanma işleminin de suç meydana getirmemesi nedeniyle sanık ile ilgili beraat kararı verilmesi gerektiğini ileri sürülmüştür.

Netice

5237 sayılı Türk ceza kanununun 297. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan İnfaz kurumuna ya da tutuk evine yasak eşya sokma suçunda kendisine hukuk en değer ve önem tanınan bir eylemin yapılması ya da yapılmaması olarak meydana gelen hareket sonucunda meydana gelen değişikliğin netice denir. Dış dünya içerisinde eylem ile meydana gelmiş olan değişiklik değil suçun kanuni tanımında yer alan unsur olarak mevcut olan değişiklik neticeye karşılık gelir.

Neticenin esasına dair bir şekilde Doktrin içerisinde farklı görüşler mevcudiyeti söz konusu olmaktadır. Netice ile ilgili olarak bazı görüşler neticenin insan davranışının doğal bir etkisi niteliği taşıdığını ve bu davranışın dış dünyada meydana getirmiş olduğu değişiklik olduğunu savunurken bazı görüşler neticenin insan davranışının zarar vermek ya da tehlikeye sokmak vasıtasıyla hukukta kurulmuş olan faydanın ihlal edilmesi olduğu ileri sürülmüştür. Neticenin insan davranışının doğal bir etkisi şeklinde bu davranışın düştün ya da ortaya çıkar da değişiklik olduğunu savunan anlayış doğalcı bir anlayış niteliği taşımaktadır. Buda alıcı anlayışa göre dış dünyada ortaya çıkmış olan değişiklik insan davranışı ile sebep sonuç ilişkisi olan ve dış dünyada bu şekilde ortaya çıkan değişiklik ileri sürülmektedir olup sonuç davranıştan farklı ve kesin bir davranıştan farklı olmanın davranışın haricinde fakat davranışa bağlantısı olan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu anlayışa göre netice suçun her durumda zorunlu unsurunu telin taşımamaktadır. Bazı suç tipleri içerisinde kanun suçun meydana gelebilmesi için kanunu tipe uygun eylemin yapılmasına yeterli görmekle ayriyeten dış dünyada bir değişikliğin ortaya çıkmasını unsur olarak aramamakta bu hali ile kanun hükümleri içerisinde sonucu söz konusu olmayan suçlar da bulunmaktadır. Öyle ki hukuk düzeni içerisinde söz konusu anlayışına uygun şekilde neticeli suçlar yanı sıra neticesiz suçların da mevcudiyeti söz konusudur.

Neticenin insan davranışının zarar vermek veya tehlikeye sokmak vasıtasıyla hukuken korunan çıkarın ihlal getirecek bir niteliğe sahip olduğunu savunan anlayış normatif bir nitelik taşımaktadır. Normatif anlayış bakımından netice, ilgili hukuk kuralının kurmuş olduğu çıkar ya da mevcudiyetin ihlali olarak tanımlamaya tabi olur. Öyle ki neticesi suç bulunmamak ile birlikte hukukta korunan menfaatin ihlal edilmesi olarak meydana gelen netice tipe uygun hareketle mantıksal bir şekilde neden sel bir bağ içerisinde bulunmaktadır. Bu bakımdan netice ister zarar ister tehlike niteliği taşırsın önem teşkil eden dış dünyada değil hukuk dünyası içerisine ceza kuralına aykırı bir durumun meydana gelmiş olması niteliği taşıdığından her suçta bir netice söz konusu olmaktadır. Söz konusu anlayış için önem teşkil eden durum tipi uygun eylem ile hukuk normunun ihlal edilip ayriyeten dış dünyada değişiklik netice şeklinde aranmamaktadır. Normatif anlayış bakımından yapılmış olan kabul içerisinde suçun kurum şu anda hukuki değer ihlalinin netice şeklinde kabul edilmesi düzenlenmiş olan tipe uygun eylemin meydana gelmesi niteliğindedir. Netice bu eğilimi takip eden ve eylemin nedensellik bağı ile bağlı bir şekilde ayetin ortaya çıkmasıdır namusu niteliği taşımaktadır. Her eylem ile mutlaka dış dünya içerisinde bir sonuç ortaya çıkmayacağından her suç bakımından neticenin suç niteliği taşımadığı fakat neticenin suçun sonucu olarak kabulü için suca dair kanun maddesi içerisinde neticenin mevcudiyetine yer verilmiş olması gereklidir.

Suçlar türlerine göre sırf hareket suçu ile neticede suçlar olarak sınıflandırmaya tabi tutulabilmektedir. Sırf hareket suçları suçun tamamlanma bulması için neticenin aranmamış oldu suçlardır. Kanun hükümleri içerisinde yazılacağı ya da ihmal elimin meydana gelmesiyle tamamlanan suçların sırf hareket suçları denir.

Öyle ki hakaret, tehdit gibi suçlar eylemin gerçekleşmesi ile tamamlandığı için sırf hareket suçlarına örnek teşkil eder. Neticeli suçlar suçun kanuni tanımında arasında tanımda belirtilmiş olan hareketin ayrı bir şekilde hareketin konusu üzerinde dış dünyada hareketten ayrılabilir nitelikte bir durumun ortaya çıkmasının arandığı bir suç türüdür. Öyle ki mala zarar verme, mal varlığına zarar vermeden eğilimin yanı sıra eşyanın üzerinde zarar sonucunun da ortaya çıkması suçun tamamlanması bakımından gereklilik teşkil ettiğinden neticeli suçlara örnek teşkil eder. Neticede suçlamalar yapılmış olan sırf hareket suçları yöneticileri suçlar şeklindeki aynen, zamanaşımı, suçu işlemiş olduğu yer öneme sahiptir. Ayriyeten bu söz konusu ayrım çeşitli suçların tamamlanma anı ve buna dair sorunlar bakımından olduğu gibi suçunu işlemiş olduğu zaman ve yer bakımından önem teşkil etmektedir.

Sırf hareket suçları içerisinde netice aranmamış olduğundan tipi uygun eylemin meydana gelebilmesi ile suç tamamlama bulmuş olacak suç tamamlanmış olduğundan zamanaşımı eylemin gerçekleştirmiş olduğu anda işlemeye başlayacak, eylemin gerçekleşirmiş olduğu yer suçu işlemiş olduğu yer sayılacak, suça teşebbüs ile ilgili susunca hareketlerinin kısımlara bölünme olasılığının söz konusu olduğundan bahsedilebilecektir. İnfaz Kurumuna ya da tutuk evine yasak eşya sokma suçu bakımından gerçekleştirilmiş olan eğilimin suçun birinci ve ikinci fıkra açısından söz konusu olması durumunda madde metni bakımından göz önünde bulundurulduğunda suçu dair düzenlenen eğilimin meydana gelmesi ile suçun tamamlanmış olacağı madde metin içerisinde ayriyeten bir neticenin aranmadı görülmek ile bu suçun yalnız hareket suçlarından olduğu anlaşılır.

Fail

Ceza hukuku bakımından hukuka aykırı eğilimi içerisinde barındıran kişi suçun faili konumunda yer alan kişi olup her suçun bir failin niteliği taşıyan kişi söz konusu olmaktadır. Suçun faili konumunda yer alan kişi suçun kanuni tanımı içerisinde mevcut olan eylem üzerinde hâkimiyet kuran, kanuni tanıma uygun haksızlığı meydana getiren kişi olarak karşımıza çıkar. Suç tipleri içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişilerin ifade ediliş şekline göre suçlar, genel suçlar, özgü suçlar ve bizzat işlenmesi mümkün nitelikte şans vurularak sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Kanun hükümleri içerisinde kişi, kişinin ya da kimse ifadelerinin kullanılmış olduğu suçlar her kişi tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşıyan suçlardır. Herkes tarafından işlenmesi mümkün mümkün nitelik taşıyan suçlar bakımından eylem yeteneğine sahip her gerçek kişi bu suçların faili konumunda yer alan kişi olabilir. Öyle ki hırsızlık Mala zarar verme herkes tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşan suçlardan birisidir.

Kanun yükümlülüğü içerisinde öngörülmüş olan suçların çoğu herhangi bir kişi tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşırken bazı suçlar sadece belirli kişiler tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşımaktadır. Öyle ki kanun birçok durumda suçu mevcudiyeti için suçun faili konumunda yarına kişinin belirli bir hukuki durumda olmasını aramaktadır.

Aksi durumda eylemin kanun hükümleri içerisinde belirtilmiş olan özelliklere sahip kişiler haricinde farklı bir kişi tarafından işlenmiş olması halinde eylem o suçu meydana getirmez. Böyle bir durumda herkes tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşımayan fakat belirli bir sıfatıyla niteliğe sahip kişiler tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşıyan suçlara özgü suçlar denilir. Özgü suçlar gerçek özgü suçlar ve görünüşte özgü suçlar şekilde ikiye ayrılır. Burada gerçek özgü suçlar münhasıran özel faillik sıfatına haiz kişiler tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşıyan suçlardır. Öyle ki bir işin yapılması için verilen paranın kamu görevlisi tarafından alınıyor olması rüşvet suçunu ortaya çıkarır. Suçun faili konumunda yer alan kişinin kamu görevlisi niteliği taşıması aranan işkence, irtikâp, görevi kötüye kullanma suçları bakımından da gerçek özüsün örnek teşkil etmektedir. Görünüşte özgü suçlar, suçun basit halinin herkes tarafından işlenmesinin mümkün onu bilmesine rağmen suçun cezayı azaltan ya da artıran nitelikli halinin suçun faili konumunda yer alan kişinin kişisel özelliklerine göre belirli ve özel faillik niteliğini taşıyanlar tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşıyan suçlardır. Öyle ki kasten yaralama herkes tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşıyan bir suç iken, bu suçun üstsoy, altsoy, eş, kardeşe karşı işlenmesi nitelikli hal olması nedeniyle suçun faili konumunda yer alan kişinin daha ağır cezalandırılması gerekir. Bizzat işlenmesi mümkün nitelik taşıyan suçlar suçun kanunu hükmü içerisindeki tipik eylemin yalnızca suçun faili konumunda yer alan kişinin eylemsel hareketiyle meydana geldiği suçlardır. Tipik hareketin doğrudan suçun faili konumunda yer alan kişinin kendisi tarafından yapılması bir koşul olarak bu suçların kanunu canım içerisinde düzenlemeye tabi kılınmaktadır. Öyle ki icra hareketinin bizzat kendisi yapmayan bir kişi bu suçun faili konumunda yer alan kişi, müşterek faili ya da dolaylı faili olması mümkün nitelik taşımamaktadır.

Biz zat işlenebilen suçlar yalan tanıklık, yalan yere yemin etme, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçları örnek olarak verilebilir.

İnfaz Kurumuna ya da tutukevine yasak eşya sokma suçu bakımından maddenin ilk iki fıkrasında düzenlenmiş olan özelliklere sahip eşyaları İnfaz kurumuna ya da tutukevine sokan ya da üzerinde bulundurmuş olan her kişi bu suçun faili konumunda yer alan kişi niteliğine sahip olabilir. Maddenin ilk iki fıkraları içerisinde hareket suç da birer özürlüsüsün teli taşımayıp her gerçek iş tarafından işlenmesi mümkün nitelik taşıyacak suçlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan maddenin ikinci fıkrasındaki suçlar suçun faili konumunda yer alan kişiye göre suç tasnifi açısından her kişi tarafından işlenmesi mümkün olabilen suçlar içerisinde yer bulur. Suçun faili konumunda yer alan kişinin sıfatı ile ilgili genel bir şekilde ayrı bir cezai yaptırım öngörülmemiş olmanın yanı sıra ceza İnfaz kurumları içerisinde yükümü ya da tutukluların korunması ile görevli kişiler tarafından madde metni içerisinde birinci ve ikinci fıkra içerisindeki eylemleri işlemesi durumunda üçüncü fıkra içerisinde yer alan cezai artıran bir sebep düzenlemeye tabi kılınmıştır. Hükümlü konumunda yerinden kişi ya da tutuklu konumunda yer alan kişilerin korunması ile görevli kişilerin hangi kişiler oldukları ile ilgili kanun hükümlerine göre saptanması gerekecek, eylemlerin saptanması durumunda bu kişiler eylemlerinden sorumlu olacaklardır.

Jandarmanın görevleri içerisinde mülki görevlerinde 2803 sayılı kanunun yedinci maddesi hükmünde emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlamak, kullanmak, Kaçakçılığın men, takip ve tahkiki etmek, suç işlenmesini önüne geçilmesi için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza İnfaz kurumları ve tutukevlerinin dış korumalarını yapmak ilgili görevler dışında kalan ve diğer kanun ve nizam hükümlerinin icrası ile söz konusu durumlara dayalı emir ve kararlar ile jandarmaya verilen görevleri yapmak olarak ceza İnfaz kurumu ve tutukevlerinin dış korumalarının jandarma konumunda yer alan kişiye ait olduğu belirtilmiştir. Bakanlar kurulu tarafından karar ile kabul edilen jandarma, teşkilat, görev ve yetkileri Yönetmeliğinin 11. maddesi hükmü içerisinde mülki görevlerin esasları başlığında ceza İnfaz kurumlarının dış kurmalarını sağlayıcı önlemleri alır, tutuklu ve hükümlülerinsek ve nakilleri ile kurmalarını sağlar şeklinde düzenlemenin mevcudiyeti söz konusudur. Ceza İnfaz kurumlarına yönetimine Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi ile ilgili tüzüğün 44. maddesi hükmü içerisinde kurumların iş güvenliği, bakanla bağlı olan infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanacağı dair düzenleme söz konusudur. Yine bu düzenlemeye göre üç güvenlik görevlileri, gerektiği durumlarda dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yaparlar. Söz konusu hükümlere göre ceza evi ve tutukevlerinin iç koruması adalet Bakanlığı’na bağlı görevliler, dış koruması jandarma tarafından sağlanan niteliktedir. Böyle bir durumda söz konusu göre bir kamusal eylemin yürütülmesi özelliğine sahip olduğundan 5237 sayılı Türk ceza kanununun altıncı maddesi bakımından bu hizmetleri yerine getiren kişiler kamu görevlisi niteliğini sahip olur. Bu bakımdan 297. maddenin üçüncü fıkrası bakımından düzenlenmiş olan suç, suçun faili konumunu yılan kişiye göre suç sınıflandırması içerisinde özgü suçlar konumuna sahiptir.

Mağdur

Ceza Hukuku ile tüm hukuk bir süjeden meydana gelen ve farklı bir sucuyu ait çıkarlar alanına etkide bulunan hukuka uygun ya da hukuku ihlal eden davranışları içerisinde barındırmaktadır. Genel bir şekilde su ile kurulmak istenen hukuku faydalı sahibi gerçek kişiler suçun mağduru konumunda yer almaktadır. Suçun faili konumunda yer alan kişi olduğu gibi her suçun mutlaka mağduru konumunda yer alan kişi de mevcuttur. Suç tipi içerisinde ayriyeten düzenlenmedikçe suçun mağduru konumunda yer alan kişinin kim olduğu ya da bu kişinin özelliği önem teşkil etmemekte suç tipinde suçun mağduru konumunda yer alan kişinin özelliğinin ayriyeten düzenlenmiş olduğu suçlar da suçun mağduru konumunda yer alan kişinin bu özelliği tipi uygunluğun saptanmasında dikkate alınmaktadır. Bu tip suçları mağdur açısından özgü suçlar denilir. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanununun 104. maddesi içerisinde düzenlemeye tabi olan reşit olmayan ile cinsel ilişki suçunun mağduru konumunda yarın un kişi 15 yaşını bitirmiş 18 yaşını doldurmamış kişi olmaktadır. Suçun mağduru konumunda yer alan kişinin işlenen eylem sebebiyle haksızlığa uğramış kişi, kendisine karşı suç işleyen kişi, suç ile ihlal edilmiş olan varlık ve diğerinin sahibi niteliği taşıyan ya da yaşayan her gerçek kişi olarak tanımlamaları tabi tutulmaktadır.

Suçun mağduru konumunda yer alan kişinin hangi kişi olduğunu saptanması Ceza Hukuku hükümleri içerisinde önem teşkil eder. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanununun 168. maddesine göre zararın kısmen giderilmiş olması durumunda sanık ile ilgili olarak indirim hükümlerinin uygulama bulmasının mağdurun iznine bağlı tutuluyor olması, şikâyet hakkının kullanılması gibi Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde bazı haklar yalnızca suçun mağduru konumunda yer alan kişiye tanınmak ile birlikte bazı haklar suçtan zarar gören kişiye de tanınmıştır. Öyle ki soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete tabi nitelik taşıyan suçlar da şikâyet hakkı, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma hakkı yalnızca suçun mağduru konumunda yer alan kişiye tanındığı halde hakaret suçu içerisinde, mağdur, şikâyet etmeden önce olur ise ya da suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise yaşamını getiren kişinin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu eşyada kardeşleri tarafından şikâyette buluna bilmeleri mümkündür. 5237 sayılı Türk ceza kanununun 131. maddesinin ikinci fıkrasında mağdur yaşamını yitirmiş ise şikâyet hakkı suçtan zarar görmüş olduğu kabul edilen mirasçılarına tanınmıştır. 5237 sayılı Türk ceza kanununun 297. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan İnfaz Kurumuna ya da tutukevine yasak eşya sokma suçu mağduru toplumu meydana getiren her kişi olup, devlet ise bu suçtan zarar gören niteliği taşıyacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir