Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu Nedir?

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu 5237 sayılı Türk ceza kanunu 206. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre bir resmi belge düzenlemek yetkisine sahip nitelikte olan kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye yalan beyanda bulunmuş olan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ya da adli para cezasına çarptırılır.

Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Korunan Hukuki Yarar Nedir?

5237 sayılı Türk ceza kanunu ikinci kitabının topluma karşı suçlar başlıklı üçüncü kısmının kamu güvenine karşı suçlar başlıklı dördüncü bölümünde yaralan 206. maddedeki resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu ile korunan hukuki değer kamu düzenidir. Öyle ki yalan beyan neticesinde meydana gelen sahte resmi belge sebebiyle resmi belgenin doğruluğunu karşı toplum içerisinde mevcut olan güven duygusu zarar görecektir. Belirtilmiş olan zararlı yöneticinin ortaya çıkmaması bakımından söz konusu suç tipi ortaya çıkmıştır. Belge kişinin doğru beyanda bulunmuyor olması sebebiyle gerçeğe aykırı bir şekilde meydana geldiğinden belgede sahtecilik eğilimi meydana gelir. Bundan kaynaklı olarak korunan hukuki değer kamu düzeni olarak karşımıza çıkar. 206. madde içerisinde resmi bir belgenin düzenlenmesine sebep olacak şekilde yalan beyanda bulunma yasaklanmıştır. Suçun hukuki niteliğinin yalan tanıklık olduğu doktorun içerisinde belirtilmiştir. Fakat sucu meydana getiren yalan beyanını bir takım hukuki işlemlere temel esas alınması ve kanıt özelliğinin mevcut olmasından kaynaklı olarak yalan beyan ile sahte belge meydana getirilmektedir. Bu yüzden bu suç aslında 204. maddenin ikinci fıkrası içerisinde mevcut olan resmi belgede sahtecilik suçunun bir çeşidi olarak karşımıza çıkar.

Resmi Belgenin Düzenlenmesi Suçunda Unsurlar Nelerdir?

Suçun Konusu

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu konusunu suçun faili konumunda yer alan kişinin yalan beyanı dayanmak suretiyle kamu görevlisinin düzenlediği ve beyanın doğruluğunu ispat edici bir gücü olan resmi bir belge oluşturur. Yalan, kandırmak niyetiyle bilerek ve gerçeğe aykırı bir şekilde söylenen söz gerçek olmayan asılsız bir Uydurma anlamına gelir. Bir kişinin beyanda bulunması neticesinde sahte resmi bir belgenin düzenlenmesi kanun koyucu tarafından yasaklanmıştır. Suçun meydana gelmesini mümkün olabilmesi için kişinin yapmış olduğu açıklamalar üzerine düzenlenmiş olan resmi belgenin mevcut beyanın doğruluğunu ispat edici niteliğe sahip olması gereklilik teşkil eder. Aksi durumda düzenlenmiş olan belge yapılmış olan veya onun doğruluğunu ispat etmesi mümkün olmayacağından kaynaklı olarak kişi kendi beyanı ile resmi bir belgenin düzenlenmesine sebep olmuş kabul görülmez. Beyanın Doğrulu düzenlenmiş olan resmi belge ile ispat edilmesi mümkün olacak ise bu maddenin 206. madde hükmüne uygulanması mümkün olur. Fakat gerekçe de belirtilmiş olduğu üzere beyanı alan memur ve beyanın doğru olduğunu araştırmak suretiyle buna kanaat getirdikten sonra resmi belge düzenlemek durumunda ise yani resmi belgede yalnızca kişinin beyanı üzerine değil de kamu görevlisi tarafından yapılması mümkün olacak inceleme neticesinde göre meydana getirilmekte ise madde 206’da düzenlenmiş olan suç ortaya çıkmayacaktır.

Fail

5237 sayılı Türk ceza kanunda suçun faili konumunda yer alan kişi olabilecek kişiler ile ilgili olarak herhangi bir özellik söz konusu olmamıştır. Bu suçun faili konumunda yer alan kişi herkes olabilir. Özgü suç niteliğinde düzenleme bulmamıştır. Fakat bir görüşe göre kamu görevlisi konumunda yer alan kişi bu suçu görevinden dolayı işlemesi mümkün nitelik taşımaz. Aksi durumda 206. madde hükmü içerisinde yaralan suç değil 5237 sayılı Türk ceza kanunu 204. maddesinin ikinci fıkrasının içerisinde mevcut olan fikri sahtecilik suçu ortaya çıkar. Bu görüşün kabul görülmemesini sebebi bir memurun düzenlemiş olduğu sahte belgeyi yalan beyan olarak farklı bir memura pekâlâ vermesi mümkün olabilmiştir. Bununla birlikte kamu görevlisi farklı bir kişinin eylemine iştirak etmek suretiyle bu suçu işlemesi mümkün olabileceği gibi kişisel nedenlerden kaynaklı olarak da bu suçun faili konumunda yer alan kişi olabilir. Örneğin babası ile ilgili olarak kesinleşmesi mümkün olan icra takibinden kaynaklı olarak haciz için gelen kamu görevlisi konumunda yer alan kişi gerçeğe aykırı bir şekilde borçlunun taşındığını beyan etmesi halinde görevi ile işlenmiş olan suç arasında bağlantı söz konusu olmayacağından burada kamu görevlisi resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu işlemiş olacaktır. Yalan beyanda bulunmanın söz konusu olduğu esnada beyanının yapılmış olduğu kamu görevlisinin resmi belgeyi düzenleme yetkili olması gerekli teşkil eder. Madde metin içerisinde resmi belge düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisi konumunda yer alan kişi ifadesine yer verildiği için kamu görevlisi resmi belgeyi düzenlemeye yetkili nitelikte değil ise bu suç ortaya çıkmayacaktır.

Önem teşkil eden bir durum yalan beyanda bulunan kişi tanık niteliğinde olursa ve yalan açıklama başlamış bir soruşturma kapsamında ve tanık dinleme yetkili nitelikte kişiler karşısında ortaya çıkar ise bu durumda 5237 sayılı Türk ceza kanununun 272. maddesi içerisinde yer alan yalan tanıklık suçu ortaya çıkar.

Mağdur

Suçun mağduru konumunda yer alan kişi toplumun meydana getiren her kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki yazarların görüşü de bu yöndedir. Bunun sebebi suç ile korunan hukuki faydanın kamu düzeni olmasıdır. Suçun mağduru konumunda yer alan kişiyi toplum olarak belirtmek yerinde olacaktır. Bununla birlikte suçun mağduru yoktur. Bu suçtan zarar gören kişi toplum olarak karşımıza çıkar.

Eylem

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu. suçun faili konumunda yer alan kişinin resmi bir belge düzenleme yetkili olan kamu görevlisi konumu da yarın hangi şey yalan beyanda bulunması halinde işlenmesi mümkün nitelik taşıyacaktır. Bununla birlikte bir zararın ortaya çıkması aranmamaktadır. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunun 206. maddesinin neticesiz yani neticesi hareketi bitişik suçu olduğu kabul edilmesi gerekir. Bunun yanı sıra bir görüş içerisinde resmi bir belgenin düzenlenmesine esas nitelik taşıyacak şekilde yalan beyanda bulunulması halinde kamu güvenliği bozuluyor olmakta ve bundan kaynaklı olarak toplumsal bir yazar ortaya çıkmaktadır. Yalan kelimesinin sözlük anlamı aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı bir şekilde bir söz söylemek, gerçek nitelik taşımayan, Uydurma, asılsız anlamlarındadır. Beyan kelimesi ise söylemek, bildirmek anlamı taşır.

765 sayılı eski Türk ceza kanunu hükmü içerisinde gerçeğe aykırı beyanın resmi belgenin düzenlenmesi esnasında ortaya çıkması gerektiği belirtilmiştir. Ancak 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde böyle bir açıklama mevcut değildir. Fakat 5237 sayılı Türk ceza kanunun 206. maddesi içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişi olan kamu görevlisinin bir resmi belge düzenlemek yetkisine Sahip olması gerekli teşkil edeceğinden bahsedildiği için yeni Türk ceza kanunu bakımından da yalan beyanın resmi belgenin düzenlendiği esnada gerçekleşmiş olması koşulu arandığı neticesi ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte 5237 sayılı Türk ceza kanunun 206. maddesinin başlığı içerisinde resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan ifadesine yer verilmiş olmasından kaynaklı olarak söz konusu bayanın mutlaka resmi belgenin düzenlenmesi esnasında ortaya çıkmış olması gerekir. Ayriyeten yalan beyanı kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye karşı yapılmış olması ve bu kamu görevlisinin de resmi belge düzenlemeye yetkili kişi olması gerekli teşkil eder. Yalnızca kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye yalan beyanda bulunulması suç ortaya çıkarmaktadır. Bununla birlikte yalan beyanda bulunmanın özel kanun hükümleri içerisinde suç olarak düzenlenmiş olması gerekli teşkil eder.

Yalan beyan üzerine düzenlenmiş olan belgenin imza ya da diğer herhangi bir unsur da eksiklik taşımaması gereklilik teşkil eder. Eğer resmi belgenin unsurları içerisinde eksiklik mevcut ise yalan bayan olsa bile 5237 sayılı Türk ceza kanunun 206. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan suç tipi ortaya çıkmayacaktır. Eski Türk ceza kanunu olan 765 sayılı Türk ceza kanunu 343. maddesi içerisinde yalan beyanın söz konusu evrak ile ispatlanması mümkün olan diğer durumlar hakkında mevcut olması gerektiği ifade edilmiştir. Yeni kanunumuz olan 5237 sayılı Türk ceza kanununun 206. maddesinde yalnızca yalan beyanda bulunma ifadesine yer verilmiştir. Bunun sebebi 565 yılı eski Türk ceza kanunun lehe nitelik taşımasıdır. Mevcut olan bu hükme göre kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye yalan beyanda bulunan kişinin cezalandırılması mümkün olabilmesi için bu beyanın yer almış olduğu resmi belgenin bu durumun gerçeğe uygunluğunu ispatlamaya dair olması gereklilik teşkil eder. Yalan beyanın belgeyi düzenlemekle yetkili kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye yapılması gereklidir. Buradaki yalan beyan yazılı ya da sözlü bir açıklama niteliğinde olabilir. Bununla birlikte suçun faili konumunda yer alan kişinin belgeyi düzenleyen kum görevlisi konumunda yer alan kişiye gerçekdışı bir takım açıklamalarda bulunması gerekli olmaktadır. Burada faal konumunda yer alan kişi resmi belgenin düzenlenmesine kendi beyanı ile katılmaktadır. Ayriyeten bulunmuş olduğu anda gerçi uygun olan bayanın sonradan herhangi bir nedenle yanlış hale gelmesi halinde bu suç ortaya çıkmaz. Böylece burada esas alınmış olan kıstas kamu görevlisinin resmi belge düzenlediği andır.

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu ile ilgili olarak kabahatler kanunu da benzer bir düzenlemenin mevcudiyeti söz konusudur. Kabahatler kanunu 40. maddesine göre görevi ile bağlantılı bir şekilde sorulması durumunda kamu görevlisinin kimliği ya da adresi ile ilgili bilgi vermekten kaçınan ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye bu görevli tarafından 50 Türk Lirası idari para cezası verilir. Buradaki Kabahatten anlaşılacağı üzere kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin görevi ile bağlantılı bir şekilde kimliğini sorması üzerine bu bilgi vermeyen ya da sahte bilgi veren suçun faili konumunda yer alan kişinin davranışı 5237 sayılı Türk ceza kanunu 206. maddece içerisinde yer almamaktadır. Burada kabahatler kanununun 40. maddesi kapsam içerisinde yer alan kimliği bildirmeme kabahati mevcut olmaktadır.

Resmi belgenin düzenlenmesi esnasında yalan beyan suçunu meydana gelmesine mümkün olabilmesi için açıklamanın gerçekdışı nitelik taşıması ve belgenin deniz gücünün bu beyana dayalı olması gereklilik teşkil eder. Bundan kaynaklı olarak söz konusu resmi belge ile ispati gereklilik teşkil etmeyen olgularla birlikte yalan beyanda bulunduğu takdirde bu suç ortaya çıkmaz. Bunun ile birlikte belgenin gerçeği ortaya çıkarmaması suçun faili konumunda yer alan kişinin beyanlarına dayanması gereklilik teşkil eder. Öyle ki belgeyi düzenleyen kamu görevlisi konumunda yer alan kişi suçun faili konumunda yer alan kişinin yapmış olduğu açıklamanın gerçi uygun nitelik taşıyıp taşımadığı ile ilgili olarak araştırma yükümlülüğü altında ise 5237 sayılı Türk ceza kanunun 206. maddesi içerisinde yaralan suç tipi ortaya çıkmayacaktır. Yargıtay babasının yaşamını yitirmesinden sonra geçersiz kalan vekâletname ile Sosyal Sigortalar kurumundan maaş almaya devam eden ya da kendisi yerine bir başkasını sınava sokan kişinin 5237 sayılı Türk ceza kanununun 206. maddesinde yer alan suç işlediğini ileri sürmüştür. Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun ortaya çıkabilmesi yalan beyanda bulunulmasına bağlılık ile olur. Suçun faili konumunda yer alan kişinin başka bir hareketi yalan beyan şeklinde algılamak suretiyle belge düzenlemesi durumunda bu suç ortaya çıkmayacaktır. Suçun faili konumunda yer alan kişi şüphe edilmesi üzerine yakalandığında gerçek ismini söylemesine rağmen üzerinde saati kimin çıkması ve polislerin bu iki isme göre tutanak düzenlemesi halinde 5237 sayılı Türk ceza kanununun 206. maddesi içerisini yer alan suç ortaya çıkmayacaktır. Bir kişinin gerçeğin uygun bir şekilde beyanda bulunmasına rağmen kamu görevlisi bu beyanı gerçeğe aykırı bir şekilde kaydı geçirin ise burada beş mi 237 sayılı Türk ceza kanununun 206. maddesi değil 5237 sayılı Türk ceza kanunun 204. maddesi içerisinde yaralan ikinci fıkradaki suçun ortaya çıktığı ileri sürülür.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer önemli husus 5237 sayılı Türk ceza kanunun 206. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun manevi unsurlarıdır. Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu kasten işlenmesi mümkün nitelik taşıyan bir suçtur. Suçun faili konumunda yer alan kişi bilerek ve istenerek yalan açıklamada bulunmanı muhatabının kamu görevlisi konumunda yer alan kişi olduğunu ve bir evrak düzenleyeceğini bilmelidir. Suçun faili konumunda yer alan kişi sahte olduğunu bilmediği bir belgeyi kullanır ise kasten hareket etmeyeceğinden kaynaklı olarak suçun manevi unsuru ortaya çıkmamış olacaktır. Ayriyeten suçun olası kast ile işlenmesi mümkün nitelik taşımaktadır. Bu suçun taksirli hali ise 5237 sayılı Türk ceza kanunda düzenlenmemiştir. İşlemiş olduğu suç sebebi ile kendisi ile ilgili olarak yapılan soruşturma ve kovuşturmayı engellemek amacıyla bir başkasına ait kimlik ya da kimlik bilgilerini kullanan kişi 5237 sayılı Türk ceza kanunun 268. maddesi içerisinde düzenlenmiş ona iftira suçundan sorumlu olacaktır.

Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçunda Özel Görünüş Şekilleri Nelerdir?

Teşebbüs

5237 sayılı Türk ceza kanunun 206. maddesi içerisinde yer almış olan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçuna teşebbüsün mümkün olup olmadığı ile ilgili olarak önemli bazı hususlar vardır. Bu suçun tamamlanması mümkün olabilmesi için resmi belgeyi düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisinin yalan beyanda bulunması yeterli teşkil Edip etmediği Sorusu cevaplanması gerekiyor. Bununla birlikte bu beyanı kamu görevlisi tarafından ayriyeten resmi belge geçirilmiş olmasının da gerekip gerekmediği sorusunun cevabı önemlidir. Madde içerisinde kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye yalan beyanda bulunmak ifadesi mevcut olduğu için suçun tamamlanmasına mümkün olabilmesi bakımından kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye yalan beyanda bulunmak yeterli teşkil eder. Ayriyeten bu yalan beyanı resmi belge geçirilmiş olması gerekli değildir. Buradan anlaşılması gerekeceği üzerine kamu görevlisi konumunda yer alan kişi resmi belge düzenlenmiş olsa bile kendisine yalan beyanda bulunmuş ise suç tamamlama bulmuştur. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişiye tamamlanmış resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan cezai sorumluluk ortaya çıkmıştır. Farklı görüşler içerisinde madde içerisinde yalan beyanla birlikte resmi belge düzenleme ögelerinin yer alması sebebiyle suçun tamamlanması için her iki unsurunda bir arada olması gerektiği ileri sürülmüştür. Fakat madde hükmü içerisinde resmi belge düzenlemek yetkisine sahip nitelikte olan kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye dair bir ifade yer almaktadır. Bu ifadenin resmi belge düzenlemek şekilde değerlendirilmesi doğru değildir. Öyle ki madde başlığının farklı madde içeriğinin farklı yorumlanması burada bir tartışma ortaya çıkarmaktadır. Madde başlığı içerisinde resmi belgenin düzenlenmesinde ifadesi mevcutken madde içeriğinde bir resmi belge düzenlemek ifadesi yer almaktadır. Burada mevcut olan tartışmanın önlenebilmesi için kanun hükümleri içerisinde değişikliği yapılması isabetli olacaktır.

Yalan Dünya’nın sözlü ya da yazılı nitelik taşıyabileceğine önceki başlıklar içerisinde bahsettik. Yalan beyan özellikle sözlü olarak değil yazılı şekilde ortaya çıkabilir. Ancak burada önem teşkil eden bir sorunun mevcudiyeti söz konusudur. Yalan beyan sözlü şekilde ifade edilmesi üzerine düzenlenmiş olan resmi belgenin sonradan suçun faili konumunda yer alan kişi tarafından inkâr ediliyor ise nasıl bir değerlendirme yapılması gerekir? Böyle bir durumda şüpheden sanık yararlanır ilkesinin mevcut olması mümkün müdür? Sözlü şekilde ortaya çıkan yalan beyanın inkâr edilmesi durumunda şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği sanığın beraat etmesi gereklilik teşkil eder. Burada ispat kuralları çerçevesinde bir değerlendirme yaptık fakat ispat hususunun yanı sıra suçun meydana gelmesine bir engel söz konusu değildir. Öyle ki burada ortaya çıkan netice sözlü şekilde ortaya çıkan bu suça teşebbüs ispat zorluğundan kaynaklı olarak mümkün gözükmemektedir. Madde gerekçesi de görüşümüzü destekliyor olmaktadır. Fakat yazılı şekilde meydana gelen yalan beyanın kısımları bölünmesinin mümkün olduğu takdirde ya da beyanın kamu görevlisine gönderilmesi için bir araç kullanılmış ise bu suça teşebbüs mümkün nitelik taşıyacaktır.

Gerekçe hükmüne göre resmi belge yalnızca kişinin beyanı üzerine değil de memur tarafından yapılacak inceleme neticesinde göre ortaya çıkmakta ise bu maddedeki suçun meydana gelmesinden bahsetmemiz mümkün olmaz. Böyle bir halde cevaplandırılması gerekli olan soru ortaya çıkar. Burada suçun faili konumunda yer alan kişinin yalan beyanı, kamu görevlisi konumunda yer alan kişi tarafından yapılan inceleme neticesi tespit edilmiş ise suçun faili konumunda yer alan kişinin sorumluluk doğacak mıdır? Yoksa işlenemez suç hükümlerinin uygulanması mı söz konusu olmalıdır? Öyle ki buradaki durum tartışmalı olmanın yanı sıra bu durumda işlemez suçtan ve teşebbüsten bahsedilmesi mümkün olmaz. Bunun sebebi bu suçun sırf hareket yani neticesiz bir başka değişle neticesi hareketi bitişik suçu olduğunu belirttik. Sırf hareket suçlarına teşebbüs mümkün nitelik taşımadığından kaynaklı olarak burada mevcut olan soruya olumsuz cevap verilmesi gerekir. İstisna taşıyarak sadece hareketler kısımlara bölünebildiği durumlarda teşebbüs mümkün nitelik taşımaktadır. Örneğin yazılı bir şekilde hazırlanmış olan yalan beyanın kargoyla gönderilmesi esnasında yolda kaybolması durumu mevcut olabilir. Bununla alakalı olarak farklı görüşlerin mevcudiyeti de söz konusudur. Bazı görüşlere göre dayanak olarak gerekçe esas almak gerekir. Gerekçenin bağlayıcı nitelik taşımadığını belirtmek de gereklidir. Gerekçe hükmüne göre esas alınması gereken kıstas düzenlenmiş olan resmi belgenin memur tarafından incelenip incelenmeyeceğidir. Suçun faili konumda yer alan kişi yalan beyanını tamamlamadan ya da tamamlayıp henüz resmi belge düzenlemeden beyanında gönüllü bir şekilde vazgeçerse 5237 sayılı Türk ceza kanunun 36. maddesinde düzenlenen gönüllü vazgeçmeden faydalanacaktır. Ancak Yargıtay’ın uygulaması bu yönde olmamaktadır

İştirak

5237 sayılı Türk ceza kanununun 206. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunda iştirak dair genel kuralların uygulama bulacağından bahsetmemiş mümkündür. Suçun faili konumunda yer alan kişi yalan beyanda bulunmaya ikna eden kişinin az metre olarak sorumluluk söz konusu olacaktır. Kamu görevlisi konumlandırılan kişinin yalan beyanda bulunduğunu bilmesine rağmen resmi belgeyi düzenlemesi halinde 5237 sayılı Türk ceza kanununun 204. maddesinin ikinci fıkrası içerisinde yer alan sorumluk ortaya çıkacaktır.

İçtima

5237 sayılı Türk ceza kanununun 206. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken hususlardan biri içtimadır. Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu bir başka suçun unsurunu ya da ağırlaştı. Sebebini ortaya çıkarıyor ise 5237 sayılı Türk ceza kanunun 42. maddesi önce tek bir suçtan kaynaklı olarak ceza verilir. Böyle bir durumda 5237 sayılı Türk ceza kanunun 212. maddesinden kaynaklı olarak iki ayrı suçtan ötürü ceza verilmesine dair görüşün mevcudiyeti söz konusudur. Öyle ki bu görüşün isabetli olduğunu söylememiz mümkün değildir. Bunun sebebi 5237 sayılı Türk ceza kanunun 212. maddesi içerisinde yer alan hükmün uygulama alanı sahte resmi ya da özel belgedir. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 212. maddesinin uygulamanın bakımından değerlendirme yapmamız gerekirse Yargıtay hükmüne göre 212. maddede yalnızca Türk ceza kanunda yer alan suçlar için geçerlilik söz konusudur. Fakat 5237 sayılı Türk ceza kanunun 212. maddesinde hem Türk ceza kanunu hem de özel kanunu için geçerli bir durum vardır. Yargıtay görüşüne göre 5237 sayılı Türk ceza kanunun 212. maddesinin uygulamalarına Türk ceza kanununun 206. maddesinin içerisine dâhil olmayıp yalnızca 204. ve 207. maddenin dâhil olması durumu söz konusu dur. 5237 sayılı Türk ceza kanununun 206. maddesinde resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyandan bahsedilmektedir. Bundan kaynaklı olarak Türk ceza kanunun 206. maddesinde, 212. madde açısından uygulama alanına sahip değildir.

Burada resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu ile ilgili olarak zincirleme suç bakımından bir değerlendirme yapılması mümkündür. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 43. maddesinin birinci fıkrası içerisinde mağduru belli bir kişi olmayan suçlar da zincirleme suç hükümleri uygulama bulabilmektedir. Bu suç tipinde mağdur konumunda yer alan kişi belli bir kişi niteliğinde olmadığı için aynı suç işleme kararını mevcudiyeti durumunda birden fazla kez yalan beyanda bulunduğu durumda zincirleme suç ortaya çıkacaktır.

5237 sayılı Türk ceza kanunun 206. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu ile ilgili olarak bahsettiğimiz gereken bir diğer husus fikri içtima açısından değerlendirmedir. Yalan beyanda bulunan kişinin bu beyanı farklı bir suçu meydana getiriyor ise bu durumda 5237 sayılı Türk ceza kanunun 44. maddesi gereği fikri içtima kuralları uygulama bulur. Yalan beyanda bulunmanın yanı sıra suç meydana getiren farklı bir eylem mevcut ise her iki suçtan ayrı ayrı cezalandırma durumu söz konusu olur. İşlenmiş olan eylemin özel bir suç niteliğini uyuması durumunda da suçun faili konumunda yer alan kişi tek bir eylem ile birden fazla suç tepine aykırı davranmış olacağından fikri içtima gereği en ağır cezayı gerekli kılan suçtan cezalandırılması gerekir. Bunun sebebi 5237 sayılı Türk ceza kanunun beşinci maddesinden kaynaklı olarak ceza kanununun genel hükümler ile özel ceza kanunlar içinde uygulanması olacaktır. Öyle ki kişinin kolluk ya da savcı önünde ifadesinin verilmesi esnasında kimliğinin mevcut olmadığını bildirip kendisini farklı bir kişi olarak tanıtmak suretiyle beyan vermesi ve bu beyanı dayanmak suretiyle soruşturma yürütülmesi ve kamu davası açılması durumunda suçun faili konumunda yer alan kişi yalan beyandan değil 206. madde hükmüne göre özel norm niteliğinde olan iftira suçunu düzenleyen 268. maddeye göre sorumlu olacaktır. Bunun sebebi 44. madde bakımından 268. maddenin cezası 206. maddeye göre daha fazla olduğu için iftira suçundan hüküm kurmak gerekli olur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir