İdare hukuku idare kavramı, idari teşkilat idari işlemler, kamu hizmeti, kolluk, kamu görevlileri, kamu malları, idarenin sorumluluğu gibi konuları içerisine alır.

İdare hukuku davalarına ise idare hukuku avukatı bakar.

İdare Nedir?

Genel olarak idare belirli bir amacın gerçekleştirilmesi için kurulmuş olan örgüttür. İdarenin özelliklerinden bahsetmek idareyi anlamayı kolaylaştırır. İdarenin amacı kamu yararının gerçekleştirilmesidir. Yani idare kamu yararı amacı güder. İdarenin kamu yararı amacını gerçekleştirebilmesi için İhtiyaç duyduğu şey kamu gücüdür. İdari kamu gücünü kullanarak kamu yararını yerine getirir. İdarenin konusunu kamu hizmetleri oluşturur. İdare kamu hizmetini yerine getir. İdare İşlemlerini idari işlemler ile yürütür. İdari işlemler süreklidir. İdare kendiliğinden harekete geçer. İdari kamu gücüne sahip olduğundan dolayı özel kişilere göre üstün konumdadır.

İdare Organının Yasama Yürütme Ve Yargıdan Nasıl Ayırt Edilir?

İdare Organı ve Yasama Organı

Ya sana genel ve soyut norm koyma kaldırma ve değiştirme faaliyetini yapar. İdare ise genel soyut normların belli durumlara ve kişilere uygulanmasını sağlar. Anayasaya göre yaşama organı genel oyla seçilen 600 milletvekilinden oluşan Türkiye büyük millet meclisidir. Buradan yola çıkarak genel oyla seçilen 600 milletvekilinin oluşturduğu organın yaşama organı olduğunu söyleyebiliriz.

İdari Organı ve Yargı Organı

Yargı hukuki anlaşmazlıkların ve hukuka aykırılık iddialarının yargısal yöntemler ile çözülmesi ve kesin hükme bağlanmıştır. Bununla birlikte idari bazı durumlarda kendi alanı içerisinde bulunan bazı hukuki uyuşmazlıkları çözümler. Bununla birlikte idare kendi alan içerisindeki bazı hukuk uyuşmazlıklara yaptırım da uygular. Yargı organlarının idari nitelikte olan işlemlerinden bahsedebilmenin mümkün olabilmesi için İşlemin tamamen idari işlevi ile ilgili olması gerekir. Bunun yanı sıra yargı organlarının idari nitelikte işleminden bahsedebilmek için yargısal nitelikte bir yetkinin kullanılması ile ilgili olması gerekir.

Anayasamızın dokuzuncu maddesine göre yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından kullanılır. Burada yargı organı yaşama organının aksine sadece bir organ değildir. Anayasamızın dokuzuncu maddesinde yapılan hükme göre yargı yetkisi bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından kullanıldığı için burada birden çok organdan bahsedilmiştir. Yasama organı sadece bir organ iken yargı organı birçok mahkemeden oluşur. Bununla birlikte dikkat edilmesi gereken bir değer. Yargı organının bağımsız olmasıdır. Bağımsız mahkemeler hiçbir organ merci makam ya da kişi tarafından yargı yetkisi kullanırken kendilerine emir ve talimat verilmeyen organlardır. Sonuç olarak yargı organı bağımsız hâkimlerden oluşur. İdari hiyerarşi ya da vesayet yetkisine tabi olan kamu görevlilerinden oluşur. Bu yönden idare veya yorganının ayrımını yapmamız mümkündür.

Yürütme Organı ve İdare

İdari ilgili olan hükümlere anayasanın idarenin esasları olarak verilmiş olan başlığın altındaki idarenin bütünlüğü ve kamu tüzel kişiliği başlığında yer verilmiştir. Bu hükümlere göre idare görevleri ve kuruluşuyla bir bütündür. İdare kanun ile düzenlenir. İdarenin kuruluş ve görevleri yerinden yönetimi merkezden yönetim esaslarına dayanır. Anayasada İdare yürütme içerisinde düzenlenmiştir. Anayasada idarenin yürütme içerisinde düzenlenmiş olmasıyla birlikte yürütme işlemi ile idari işlem arasında bazı farklılıklardan bahsedilmesi mümkündür.

Yürütme organı görevleri ve kuruluşu yönünden anayasa hukuku idari görevleri bakımından ise idare hukuku kuralları içerisinde yer alır. Yürütme organı idarenin bir üst kuruluşudur. İdari bir kuruluş olmaktan ziyade anayasal bir kuruluş oluşturur. Yürütme organının kamu görevlilerini atama küçücük çıkarma gibi idari görevlerinin yanı sıra bu görevleri aşan kanun tasarısı gibi yasal ve siyasi görevleri de yer alır.

İdare Hukukunun Özellikleri Nelerdir?

İdare hukuku idarenin kuruluş ve işleyişini uygulanan hukuk kurallarının bütününü oluşturur. İdarenin kuruluş ve işleyişine uygulanan bu hukuk kuralları kamu kurumları olabilirken özel hukuk kuralları olması da mümkündür. İdare hukuku idarenin teşkilatına faaliyetlerini personeline ve denetimine uygulanan hukuk olarak bazı özellikler taşır. İdare hukuku genç bir hukuk dalını oluşturur. Yani idare hukuku genç bir hukuk dalıdır diyebiliriz. İdare hukuku 1800’lü yılların sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıkmıştır. İdare hukuku içtihadı bir hukuk dalını oluşturur.  İdari hukukunun temel ilkeleri kanun içerisinde yer almamaktadır. İdare hukukunda yer alan kurallar idari yargı organlarının uzun zamanlar boyunca somut olaylar için vermiş oldukları kararlar sonucunda oluşmuştur. Bunun yanı sıra idare hukuku ile ilgili olarak birçok kanun mevcudiyetinden söz etmek mümkündür. Eğer bir durum ile ilgili olarak kanun varsa bu kanun uygulanır. Yani kanunun olduğu bir durumda hâkim içtihadı uygulama bulmaz. İdare hukuku ile ilgili olarak birçok kanunun var olmasına rağmen idare hukukunun temel kavram kurum ve ilkelerini belirleyecek olan kanunlar yoktur. Bunlara mahkeme İçtihatları ile meydana gelmiştir. İdare hukukunun içtihat nitelik taşımasının bazı sonuçlarından bahsetmek mümkündür. İdare hukuku içtihadın nitelik taşıması sebebiyle İdari hukukuna esneklik sağlar. Bunun yanı sıra idare hukukunun İçtihadın nitelik taşıması hukuku belirsizliğin var olmasına sebep olur. İdare hukuku ile ilgili olan kurallar dağınık halde bulunur. Bu kuralların dağınık halde bulunması yüzünden idare hukukunun öğrenilmesi zordur.

İzmir idare hukuku avukatı için bizimle iletişime geçerek detaylı bilgi alabilirsiniz.

İdare hukuku tedvin edilmemiştir. İdare hukukunda mevzuat birliği yer almaz yani idare hukuku birçok mevzuatı içerisinde barındıran bir hukuk dalını oluşturur. İdare hukuku tedavi edilmediği için idare hukuku ile ilgili olan kurallar dağınık halde bulunur. İdare hukuku ile ilgili olan kuralların birleştirilip bir kanun içerisinde maddelerce ayrılarak düzenlemesi yapılmamıştır. Diğer hukuk kurallarının kanın içerisinde derlendiğine rastlamak mümkündür. Örneğin ceza hukuku kuralları ile ilgili olan hükümler ceza kanunu içerisinde maddelerce sayılmıştır. Bu yüzden ceza hukuku ile ilgili olan kuralları ceza kanunu içerisinde bulmak mümkündür. Bununla birlikte medeni hukuk kuralları ile ilgili olan kurallar da medeni kanun içerisinde yer almaktadır. Medeni hukuku ile ilgili olan kuralları medeni kanun içerisinde ulaşmak mümkündür. İdare hukuku bağımsız bir hukuk dalını oluşturur. İdare hukuku özel hukuktan tümüyle ayrı bir hukuk dalını oluşturur. İdare hukuku ile ilgili olan bazı kavramlar ve ilkeleri Özel hukukta bulmak mümkün değildir. Örneğin idari hukuku içerisinde yer alan kamulaştırmayı Özel hukukta bulmak mümkün olmaz. Bir diğer durum olarak idare hukukunda kamu gücü ayrıcalıklı vardır. İdari kamu gücünü kullanır. Bu durumu özel hukukta ulaşmak mümkün değildir. Özel hukukta kamu gücü ve ayrıcalıkları yoktur. İdare hukuku işlemleri tek taraflıdır. Özel hukuk içerisinde bir hukuki işlem sadece birbirine uygun olan karşılıklı irade beyanları ile kurulur. Yani özel hukuk içerisinde kurulan hukuki işlemler karşılıklıdır. Tek tarafta değildir. Bir kişinin rızası ile bir hukuki işlemin yapılması özellik içerisinde yeterli olmaz. Karşılıklı olarak kişilerin ortak bir paydada buluşması ve ortak rızalarının bulunması ile hukuki işlem meydana gelir. İdare hukuku içerisinde bir idari işlemin yapılmasının mümkün olabilmesi için işleme konu olan durumun ilgilisi olan tarafın bu işlem İçin rıza göstermesine gerek duyulmaz. İdare hukuku içerisinde işlemler idarenin tek yanlı irade açıklaması ile oluşur. İdarenin yapmış olduğu işlemlerin sonuçları işlemin konusuyla ilgili olan kişinin rızası olmasa bile meydana gelir. İdare hukuku içerisinde idarenin üstün yetki ve ayrıcalıkları vardır. Yarın bu üstün yetki Ve ayrıcalıklara sahip olması kamu gücünden kaynaklanır. İdarenin bu üstün yetki ve arzuları ile de tek taraflı işlemler yapması mümkün olur.

İdari hukukunun özelliklerinden bir diğeri de idare hukukundan meydana gelen anlaşmazlıkların idari yargıda çözümlenmesidir. Özel hukuk içerisinde meydana gelen uyuşmazlıklarda ilgili olan kişiler uyuşmazlıkların çözümü için adli yargıya başvururlar. Adli yargı özel hukuk içerisindeki uyuşmazlıkların çözümlenmesinde rol oynar. İdari uyuşmazlıklara konu olan durumlar meydana geldiğinde bunun için gidilmesi gereken yer idari yargıdır. İdari yargı idare hukukundan meydana gelen uyuşmazlıkların karara bağlanmasında rol oynar. Yani özel hukuk uyuşmazlıklarında adli yargı gidilirken idare hukukundaki uyuşmazlıklarda idari yargıya gidilir.

İdare hukukunun bir diğer özelliği ise statüsel nitelikte olmasıdır. İdare hukuku statüsel nitelikte bir hukuk dalıdır. Özel hukuk işlemleri içerisinde irade serbestisi vardır. Özel hukuk içerisinde konu olan durumlara karşı ilgili kişiler karşılıklı olarak anlaşarak İstedikleri ilişkiyi kurma hakkına sahiptirler. Bununla birlikte özel hukuk içerisinde ilgili kişiler kurmuş oldukları hukuki ilişki içerisine istedikleri durumlara ekleme hakkına sahiptirler. İdare hukuku içerisinde ise idare hukukuna taraf olan kişilerin serbest iradeleri ile kararlaştırabilecekleri bir durum söz konusu değildir. Bu kişiler önceden belirlenmiş olan statülere uymaları gerekir. Bu statüler içerisinde bulunma hakkı kişilere aittir. Ancak bu kişilerin statünün koşulları ile ilgili bir durumu belirleme gibi imkânları bulunmamaktadır.

İdari Hukukunun İlkeleri Nelerdir?

İdare hukukunun ilkelerinden bahsetmek mümkündür. İdareye ilişkin ilkelerden İlk olarak hukuk devleti ile başlayabiliriz.

Hukuk Devleti İlkesi

Günümüzde yer alan çoğu devlet idarenin hukuka bağlılığı ile ilgili olan ilkeyi benimsemiştir. İdari ülke içerisinde egemen olan hukuk düzeninde hukuka uygun olarak görevlerini yerine getirmek zorundadır. Bununla birlikte idare ülkedeki hukuk düzenine uyumalıdır. İdarenin hukuka bağlılığının gösterilmesi için hukuk devleti ifadesi kullanılmaktadır. Bununla birlikte ülke içerisinde hukukun üstünlüğü, hukukun egemenliği söz konusu olmalıdır. Hukuk devleti devlet görevlerinin önceden belirlenmiş olan hukuk kuralları içerisinde yürütülmesi sağlayan ve hukuk güvenliğinin mevcut olmasının söz konusu olduğu devlet düzenini ifade eder. Anayasanın ikinci maddesinde Türkiye cumhuriyetinin Bir hukuk devleti olduğu hükmü yer almaktadır. Anayasa içerisinde birçok ilkeden bahsedilmiştir. Bunlar içerisinde öneminin en çok vurgulanması gereken ilke hukuk devleti ilkesidir. Çünkü hukuk devleti hukuk kurallarına bağlı olan ve bu hukuk kuralları ile vatandaşların hukuki güvenlik sağlayan devleti ifade eder. Anayasa içerisinde sayılmış ülkelerden bazılarından söz edilebilir. Bu ilkelerden bazıları cumhuriyetçilik ilkesi Üniter devlet ilkesi insan haklarına saygılı devlet ilkesi Atatürk milliyetçiliğine bağlı devlet ilkesi demokratik devlet ilkesi laik devlet ilkesi sosyal devlet ilkesi hukuk devleti ilkesi eşitlik ilkesi gibi ilkelerdir.

Anayasa içerisinde yer alan bu ülkelerden Bizim üzerinde durduğumuz ilke hukuk devleti ilkesidir. hukuk devleti ilkesinde idarenin düzenleme yetkisi ikincil durumdadır. İdareler kuruluş ve görev esaslarına kanunlarla düzenlemek zorundadır. İdare kendisine verilmiş olan görevlerle ilgili olarak sadece kanunlarda düzenlenmiş olan konularda kanundaki hükümlerde herhangi bir daraltmaya gitmeden ve bu hükümlerin genişletilmesi gibi bir durum söz konusu olmadan bunları dayanarak düzenleme yapabilmesi mümkündür.

Hukuk devleti polis devletinin tam karşıtı anlamındadır. Burada polis Devleti’nin ne anlama geldiğini bilmek önem taşır. Polis devleti kamu düzenini sağlayabilmek için her türlü önlemi alan ve bu amaçla ülke içerisindeki kişilerin hak ve özgürlüklerine müdahale edebilen ve bu kişilere külfet yüklemesi mümkün olan devlettir. Bununla birlikte polis devlet kamu düzenini sağlamak için eylemler yaparken hukuka bağlı değildir.

İdare hukuku avukatı İzmir için bizi arayın.

Polis devleti hukuka bağlı olmadığı için hukuk devletinin tam karşıtı anlamda yer alır. Bu yüzden polis devleti hukuk devleti birbirine zıttır.  Hukuk devleti ilkesinin bir takım gerekleri vardır. Bu gerekler temel hakların güvence altına alınması, demokratik sistem, kanuni idare, mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, idarenin yargısal denetimi, yasaların anayasal denetimi, yaşama yürütme ve yargı erklerinin ayrımı olarak değinilebilir.

Bir devletin hukuk devleti olarak nitelendirilebilmesi ne mümkün olabilmesi için bazı şartları taşıması gerekir. Bu yüzden bu gereklerin mevcudiyetinin sağlanması hukuk devletinin varlığı için önem taşır.

Hukuk devletinin varlığı için yaşama organı yürütme organı ve yargı organı hukuka bağlı olmalıdır. Bunların varlığı hukuk devleti için önemlidir.

Öncelikle yaşama organı hukuka bağlı nitelikte olmalıdır. Yaşama organı kanun yetkisine sahip bir organdır. Yani kanun yapma yetkisi yasama organına aittir. Yaşama organı kanun yaparken hukuka uygulanabilmesi için anayasaya uyması gerekir. Yani yasama organının işlemlerinin anayasaya aykırılık teşkil etmemesi gerekir. Anayasamızın 11. maddesinde de denildiği gibi kanunlar anayasaya aykırı olamaz. O yüzden yasama organının yapacağı kanunlar da anayasaya uyumalıdır. Eğer yasama organının yapmış olduğu kanun anayasaya aykırılık teşkil ederse anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi kanunu denetlerken bu kanunun anayasaya aykırılığını tespit ederse bu kanunun iptal edilmesi kaçınılmazdır.

Hukuk devletinin sağlanması için yaşama organının hukuka bağlı olmasından bahsettik. Bununla birlikte yürütme organı da hukuka bağlı olmalıdır. Anayasanın Yürütme yetkisi ve görevi başlığı altında sekizinci maddede Yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanıldığı ve yerine getirildiği yer almaktadır. Öyleyse yürütme yetkisinin kanunlara uygun olarak kullanıldığını altı çizilmelidir. İdare sahip olduğu yetkileri kullanırken Bu yetkileri kanuna uygun olarak kullanıp kullanmadığı konusunda dikkatli olmalıdır.

Yürütme organının hukuka bağlı olmasının yanı sıra yargı organı da hukuka bağlı olmalıdır. Hukuk devletinin hukuka bağlı olan devlet olduğunu söylemiştik. Öyleyse bir hukuk devletinin yargı organı hukuka bağlı olmalıdır. Bu yüzden yargı organının hukuka bağlılığı önem taşır. Yargı organının hukuka bağlı olması devleti içerisinde yaşayan kişilerin kendilerine hukuki bir güvenlik içerisinde hissetmelerini sağlamak için ön plandadır. Eğer yargı organı hukuka bağlı değil ise Vatandaşların hukuk güvenliği içerisinde hissedebilecekleri bir alanın mevcudiyetinden bahsetmek söz konusu olamaz. Anayasa içerisinde yaşama ve yürütme organlarının hukuka bağlı olduğuna Yer verilmişken bunun yanı sıra yargı organının da hukuka bağlı olduğuna denilmiştir. Bunu anayasamızın 11. maddesinde görmek mümkündür. Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü başlığı altındaki on birinci maddede Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğuna ve bununla birlikte kanunların anayasaya aykırı olamayacağına değinilmiştir. Öyleyse anayasa hükümleri yargı organını bağlar. Başka bir deyişle yargı organı anayasa hükümlerine bağlıdır.

Yukarıda değindiğimiz gibi hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesinin sağlanması için önemli olan durumlar yasama yürütme ve yargı organının hukuka bağlı olmasının söz konusu olmasıdır.

Sosyal Devlet ve Laiklik

Anayasanın Cumhuriyetin nitelikleri başlığı altındaki ikinci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğuna dair hüküm yer almaktadır. Öyle ki anayasanın ikinci maddesine göre Türkiye cumhuriyetinin laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak nitelendirilmesi mümkündür. Sosyal devlet ile ilgili olarak detaylı olarak açıklanabilecek birçok durum vardır. Sosyal devletten anlaşılması gereken ise toplumdaki kişilerin sosyal durumlarını iyileştiren ve bu kişilere düzgün bir yaşam düzeni sağlayan bununla birlikte bu kişilerin sosyal güvenliğe sahip olmasına olanak veren devlettir. Laiklik devlet ve din işlerinin birbirine karışmaması anlamına gelir. Laiklik ilkesinin önemli bir etkisi ise farklı dini inanç ve ibadetlerin güvence altına alınmış olmasıdır.

Eşitlik İlkesi

İdare hukuku içerisinde yer alan bir diğer önemli ülke ise eşitlik ilkesidir. Eşitlik ilkesi anayasamızın onuncu maddesinde düzenlenmiştir. Anayasada yer alan Kanun önünde eşitlik başlığı altındaki 10. maddeye göre herkes dil ırk renk siyasi düşünce cinsiyet din mezhep felsefi inanç ve benzeri nedenlerle herhangi bir ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşit durumdadır. Erkekler ve kadınlar da eşit haklara sahiptir. Devlet eşitliğin yaşama geçirilmesi ne sağlama yükümlülüğü altındadır. Devletin eşitliği yaşama geçirilmesini sağlamak için alacağı tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak değerlendirilemez. Özürlüler yaşlılar çocuklar harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malum ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Hiçbir aileye kişiye zümreye ya da sınıfa imtiyaz tanınması mümkün değildir. İdari makamları ve devlet organları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik İlkesine uygun olarak hareket etme zorunluluğu altındadır. Eşitlik ilkesinin devlet organları ve idari makamlarına eşit işlem yapmalarını söyleyen bir nitelik taşıdığının söylenmesi mümkündür. Eşitlik ilkesi devlet organlarını bağlar. Yasama yürütme ve yargı organları eşitlik ilkesine uygun davranmak zorundadır. Yasama yürütme ve yargı organları işlemlerini yaparken kanun önünde eşitlik ilkesine uyumlu bir hareket içerisinde bulunma yükümlülüğü altındadır. Bununla ilgili olarak bazı durumlardan bahsedilebilir. Eğer yargı organı karar verirken kişilerin dil, ırk, renk, cinsiyet, Siyasi düşünce, felsefi inanç, din mezhepleri ile ilgili olarak bir ayrımda bulunur ve bu yönde bir karar verirse kanunun eşitlik ilkesine aykırı bir harekette bulunmuş olur.

İdarenin Kanuniliği İlkesi

İdarenin kanuniliği ile ilgili hükme anayasamızdan ulaşmak mümkündür.

Anayasada yer alan İdarenin bütünlüğü ve kamu tüzel kişiliği başlığı altındaki yüz yirmi üçüncü maddeye göre İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanun ile düzenlenir. Öyle ki idarenin kuruluş ve görevleri kanun ile düzenlenir. İdari işlemlerini yaparken kanuna dayanmalıdır. Bununla birlikte idarenin bu işlemleri kanuna aykırı olmamalıdır.

İdarenin kanuna dayanması ile ilgili olarak bazı durumlardan bahsedilmesi mümkündür. İdari bir eylemde bulunması için kanuna dayanmalıdır. Yani idarenin faaliyette bulunmasını sağlayan kanundan aldığı bir yetkidir. İdare kanundan bir yetki almadan eylemde bulunamaz. İdare kanundan aldığı yetkiler ile herhangi bir alanda uygulamada bulunur.

Bununla ilgili olarak idarenin kanuna aykırı olmaması ile ilgili durumlardan da bahsedilebilir. İdarenin yapmış olduğu eylemler ve işlemler kanunu aykırılık teşkil etmemelidir. İdari eylem ve işlemlerine kanunun çizmiş olduğu sınırlar içerisinde yapmalı ve idarenin işlemleri burada uygulama bulmalıdır.

Merkezden Yönetim İlkesi

Anayasanın İdarenin bütünlüğü ve kamu tüzelkişiliği başlığı altındaki yüz yirmi üçüncü maddesine göre İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.

İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Kamu tüzelkişiliği, kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur. Bu hükümlere göre idarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim esaslarına dayanır.

Merkezden yönetim içerisinde tek bir tüzel kişiliğin mevcudiyeti söz konusudur. Merkezden yönetim içerisindeki tüzel kişilik devlet tüzel kişiliğidir. Kamu hizmetlerinin yürütülmesi için bu devlet tüzel kişiliği rol oynar. Devlet tüzel kişiliğini Merkezi idare olarak adlandırmak da mümkündür. Merkezi idare çeşitli bakanlıklara ayrılmıştır bununla birlikte bakanlıklar da başkent Teşkilatı ve taşra teşkilatı olarak değişik birimlere ayrılmış bulunmaktadır. Bu ayrımların mevcudiyeti söz konusu olsa bile merkezi idare bir bütün oluşturur. İdari içerisindeki tüm ayrımlar bir düzen içerisinde sıralanmış bulunmaktadır. Merkezi idare bir taşra Teşkilatına sahiptir. Merkezi idarenin bir taşra Teşkilatını sayfa olmasına rağmen bu taşra Teşkilatı merkezi idarenin bir uzantısı olduğunu söylemek mümkündür. Taşla Teşkilatı içerisinde yer alan kişiler merkezi idarenin vermiş olduğu emirlere uyma yükümlülüğü altındadır. Merkezi idarenin vermiş olduğu emirleri taşra teşkilatı içerisinde yer alan görevli kişiler yerine getirirler. Taşra Teşkilatı içerisindeki görevli olan kişilerin kendilerine ait bir yetkileri yoktur. Yani taşra Teşkilatı içerisindeki yetkililer görevlerini kendiliğinden yapmazlar. Taşra teşkilatı içerisindeki bu görevli kişiler merkezi idare tarafından görevlendirilmiş olan kişilerdir. Taşra Teşkilatı içerisinde görev yapılan kişilerin görevlerine atanmaları merkezi idare tarafından sağlanır. Bununla birlikte taşra teşkilatı içerisinde görev yapan kişilerin görevlerinden alınmaları ile ilgili durum da merkezi idare sorumluluğu altındadır. Merkezi idari taşra Teşkilatı içerisindeki görevlileri görevinden alabilir.

İzmir idare hukuku davaları avukatı ile görüşerek detaylı bilgi almak için bize ulaşabilirsiniz.

Merkezi yönetimin bazı olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Merkezi yönetimin birçok yararının olmasına rağmen bu yararlarının yanı sıra bazı sakıncalı durumların mevcut olduğunu söylemek mümkündür. Merkezi yönetim sayesinde kamu görevlileri yerel etki altında kalma durumundan kurtulur. Merkezi yönetim sayesinde hizmetlerin daha planlı bir şekilde yürütülmesi sağlanabilir. Merkezi yönetim de mali denetimin olması daha kolaydır. Merkezi yönetimin yararı olarak bu şekilde yönetim ile güçlü bir devlet yönetiminin sağlandığını söylemek mümkündür. Merkezden yönetimin bölgeler içerisinde eşitlik sağlayan bir etkisi mevcuttur. Öncelikle merkezi yönetimin yararlarından bahsederken kamu görevlilerinin yerel etki altında kalmasından kurtulduğundan söz ettik. Bunun nedeni kamu görevlileri merkezi idareye karşı sorumlu oldukları için yerel etki altında kalma durumundan kurtulurlar. Kamu görevlileri yerel etkilere sahip olsalar dahi merkeze karşı sorumlu oldukları için bu etkilerden kurtulma hakkına sahiptirler. Merkezden yönetim ile hizmetlerin daha planlı bir şekilde yürütülebildiğini söylemiştik. Hizmetlerin merkezi yönetim ile daha planlı bir şekilde yürütülmesinin sebebi merkezde gerçekleşen planlamadır. Merkezden gerçekleşen planlama ile yönetim daha kolay sağlanır. Merkezden planlamanın hizmetlerin daha planlı bir şekilde yürütülmesini sağlamasına örnek olarak bir işlemin tek bir yer için planlamasının yapılması ile birlikte tüm yerlere bu işlemin uygulanabilmesini söyleyebiliriz. Merkezden yönetim ile bir işlem tek bir yer için planlanırken bir başka yer için yeniden planlama yapılmasına gerek kalmaz. Böylece birçok işin tek bir planda daha düzenli bir şekilde yapılması mümkün olur. Merkezi yönetimin faydaları arasında bir diğer durumda merkezden yönetim ile mali denetimin daha kolay sağlanmasıydı. Merkezi yönetim ile mali yönetimin daha kolay olarak sağlandığın söylenmesi mümkündür. Merkezi yönetimin faydaları arasında bir diğer durum da merkezi yönetimin güçlü bir devlet yönetimi sağlamasıydı. Merkezi yönetim ile devlet otoritesi daha etkili olur. Yönetim içerisinde yer alanların merkeze bağlı olması devlet yönetiminin güçlülüğüne olanak sağlaması mümkündür. Merkezi yönetimin faydaları ile ilgili olarak son bahsettiğimiz durum ise merkezden yönetimin bölgeler içerisinde eşitlik sağladığıydı. Merkezi yönetimin bölgeler içerisinde eşitlik sağlamasının sebebi hizmetlerin tekelden yürütülmesidir. Yani hizmetler Tek bir yerden tüm bölgeler için aynı şekilde düzenlenir. Böylece merkezden tek elden yürütülmenin sağlanması tüm bölgelerde eşitlik sonucunu doğurur. Ülke içerisindeki değişik bölgelere merkez tarafından aynı hizmet sağlanır. Eğer bölgeler arasında farklılıklar söz konusu ise yine merkez tarafından bu bölgeler için eşitliğin sağlanması konusunda adım atılması mümkün olur. Böylece merkez bölgeler arasındaki eşitsizlikleri saptayabilir ve farklı bölgeler için eşitlik sağlayıcı adımlar atarak tüm bölgelerde güçlü bir yapılanma sonucuna ulaşabilir.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi merkezden yönetimin güçlü bir devlet yönetimi, bölgeler arasında eşitlik, planlı yürütme, mali denetimin kolay sağlanması, kamu görevlilerinin yerel etkilerden kurtulması gibi olumlu yanlarının olmasının yanı sıra olumsuz yanları da mevcuttur. Merkezi yönetimin faydalarının olmasının yanı sıra olumsuz ve sakıncalı yanları da vardır. Merkezi yönetimin olumsuz yönü olarak bu şekilde yönetimin demokratik ilkelere uygun olmadığı söylenebilir. Merkezden yönetimin sağlanması hizmetlerin yöresel gereklere göre yürütülmesine engel teşkil edebilir. Merkezden yönetimin olumsuz yönü budur yönetimin bürokrasiye yol açmasının mümkün olmasıdır. Öncelikle merkezden yönetimin olumsuz yanı olarak demokratik ilkelere uygun olmadığından bahsedilebilir. Merkezden yönetim demokratik ilkelere uygunluk oluşturmaz. Kamu için sağlanan hizmetler merkez tarafından görevlendirilmiş olan kişiler tarafından yerine getirildiği için halkın kendisi bu işlerden uzaklaşmış olur. Yani yörelere atanmış olan görevliler merkez tarafından belirlenmişlerdir. Bu yörede yer alan halk kendisi işlemlerini yürütmez. Yani merkezi idare tarafından atanmış olan görevliler bu işlemler için sorumlu olur. Bu görevi alan kişiler halk taleplerini değil merkezi idarenin talimatlarını yerine getirir.

Merkezi yönetimin olumsuz yanlarından bir diğeri ise merkezden yönetim hizmetlerinin yöresel ihtiyaçlara göre yürütülmesi durumuna güçlük oluşturmasıdır. Merkezi idare tarafından yapılmış olan planlar farklı durumlara sahip olan yörelere aynı şekilde uygulanır. Yani merkezi idare tarafından planlanmış olan durumlar tüm ürünlere benzer şekilde uygulanması durumu söz konusu olur. Böyle bir durumda görenin asıl ihtiyaçlarının geride kalması durumunu ortaya çıkarır. Merkezden yönetim ile tüm yörelere eşit bir şekilde yürütmeye çalışmak farklı nitelikte şu an yörelerin durumlarının geride kalma sonucunu doğurabilir. Merkezi yönetimin olumsuz yanları ile ilgili olarak saymış olduğumuz durumlardan sonuncusu ise merkezden yönetimin bürokrasiye yol açmasıydı. Merkezi yönetimin söz konusu olduğu yerde kararlar merkezi idare tarafından verilir. Taşrada yer alan görevliler merkezi idare tarafından atanır ve merkezi idarenin talimatlarını yerine getirirler. Bu yüzden taşra içerisinde yer alan görevli kişiler merkezi idarenin kararları altındadırlar. Taşrada yer alan bu görevlilerin kendi karar alma yetkilerinin mevcudiyeti söz konusu değildir. Taşrada merkezi idare tarafından görevlendirilmiş kişiler bir sorun ile karşı karşıya kaldıklarında merkezi idareye başvurmaları gerekir. Karşılaştıkları sorunlarda çözüm için merkezi idarenin talimatını bekleme yoluna giderler. Bu da sorunların çözümünün uzaması sonucuna yol açar.

Yerinden Yönetim İlkesi

Yerinden yönetim ilkesi merkezden yönetim ilkesinin tam tersi bir durumdur. Yerinden yönetim ilkesinde kamu hizmetlerinden bir kısmının merkezi idare teşkilatı dışarısında yer alan yerinden yönetim tarafından yürütülmesidir. Yerinden yönetimin sağlanması için bazı durumların mevcudiyetinden söz konusu gerekir. Yerinden yönetim kuruluşunun var olabilmesi için kamu tüzel kişiliği mevcut olması gerekir. Yerinden yönetim kuruluşunun özerk olması gerekir yerinden yönetim kuruluşunun merkezi idarenin vesayet denetimi içerisinde yer alması gerekir. Yani yönünden yönetimin mevcudiyetinden söz edebilmek için kamu tüzel kişiliği vesayet denetimi ve özerklik olmalıdır. Yerinden yönetim için ilk olarak kamu tüzel kişiliğinden bahsedebiliriz. Yerinden yönetim kuruluşu olabilmesi için bu kuruluşun kamu tüzel kişiliğine sahip olması gereklidir. Eğer kuruluşun kamu tüzel kişiliği yoksa bu kuruluşun kendinden yönetim kuruluşu olduğunu söylemek mümkün değildir. Burada üzerinde durulması gereken bir diğer durum yerinden yönetim kuruluşunun sadece tüzel kişiliğe değil kamu tüzel kişiliğine sahip olması gerektiğidir. Bununla birlikte yerinden yönetim kuruluşunun kamu tüzel kişiliğine sahip olması gerektiğinin yanı sıra bu kuruluş tüzel kişiliğini kaldırırsa yerinden yönetim kuruluş olduğunu söylenmesi mümkün olmaz.

Yerinden yönetim kuruluşunun var olması için bir diğer gerekli durumun ise özerklik olduğu söylenebilir. Yerinden yönetim kuruluşu merkezi idare karşısında özerk durumda olmalıdır. Yerinden yönetim kuruluşu kendi kararlarını verme özelliğine sahip olmalıdır.  Yerinden yönetim kuruluşunun kendi bütçesi bulunmalıdır. Bu yerinden yönetim kuruluşunun bütçesi yeterli olmalıdır. Eğer yerinden yönetim kuruluşunun kendisine ait yeterli bir bütçesi yoksa bu kuruluşun merkezi idareye karşı özerk olduğunu söylemek mümkün olmayabilir.

Yerinden yönetim kuruluşunun mevcudiyetinden bahsedilebilmesi için var olması gereken bir diğer durumda vesayet denetimidir. Merkezi idare ile yerinden yönetim kuruluşu arasındaki ilişki hiyerarşik değildir. Yerinden yönetim kuruluşunun merkezi idare karşısında bir bağımsızlığın olduğunu söylemek mümkün olabilir. Yerinden yönetim kuruluşunun bir bağımsızlığı olmasına rağmen tamamen merkezi idareden ayrı değildir. Merkezi idarenin yerinden yönetim kuruluşu üzerindeki denetimine vesayet denetimi denir. Yani yerinden yönetim kuruluşu üzerinde Merkezi idarenin denetimde bulunmasına vesayet denetimi denir.

Yer yönünden yerinden yönetim

Merkezi idarenin farklı yerlerdeki ihtiyaçları karşılama konusunda farklı tutumda olan yer yönünden yerinden yönetim kuruluşları bulundukları yerin ortak ihtiyaçlarını karşılama durumundadırlar. Anayasamızın yer yerinden yönetim kuruluşları ile ilgili olarak düzenlemiş olduğu hükümlere rastlamak mümkündür. Anayasamızın 127. maddesi içerisinde yer yönünden yerinden yönetim kuruluşu ile ilgili olan hükümler vardır.

Anayasanın 127. maddesi aşağıdaki gibidir.

  1. Mahalli idareler

Madde 127 – Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir.

Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.

(Değişik fıkra: 23.7.1995-4121/12 Md.) Mahalli idarelerin seçimleri, 67 nci maddedeki esaslara göre beş yılda bir yapılır. (Mülga ikinci cümle: 21.1.2017-6771/16 Md.) Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir.

Mahalli idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahalli idare organları veya bu organların üyelerini, İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.

Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir.

Mahalli idarelerin belirli kamu hizmetlerinin görülmesi amacı ile kendi aralarında Cumhurbaşkanının izni ile birlik kurmaları, görevleri, yetkileri, maliye ve kolluk işleri ve merkezi idare ile karşılıklı bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir. Bu idarelere, görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır.

Anayasanın mahalli idareler başlığı altındaki 127. maddesine göre il belediye ve köy olmak üzere üç farklı Yer yönünden yönetim kuruluşuna yer verilmiştir.

Yerinden yönetim kuruluşlarından Yer yerinden yönetim ve hizmet yönünden yerinden yönetim olarak bahsetmek mümkündür. Yer yerinden yönetim ile hizmet yönünden yerinden yönetim arasında bazı farklılıkların bulunduğu söylenebilir. Ancak yer yönünden yerinden yönetim kuruluşu da hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluş da bir yerinden yönetim kuruluşudur.

Yer yönünden yerinden yönetim kuruluşu ile hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu arasında farklılıklar faaliyet konuları, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluş organları ile yer yönünden yerinden yönetim kuruluş organlarının göreve geliş şekli ve bu kuruluşların nasıl bir topluluk olduğudur. İlk olarak Yer yönünden yerinden yönetim kuruluşu ile hizmet yerinden yönetim kuruluşunun faaliyet konuları farklıdır. Hizmet yönünden yerinden yönetimin faaliyet konusunu uzmanlık ilkesi oluşturur. Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları belirli bir alanda uzmanlaşmış olan kuruluşlardan meydana gelir. Ve bu alanda hizmet verirler. Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarının uzmanlık alanın olması bu kuruluşun merkezi idareden ve yer yönünden yerinden yönetim kuruluşlarından farklı bir yere taşır. Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları yalnızca kuruluş amaçları doğrultusunda hizmet verirler. Oysa yer yönünden yerinden yönetim kuruluşları genel yetkiye sahiptirler. Onlar belirli bir alanda uzmanlaşmamışlardır. Bu yüzden önceden belirlenmiş bir alanda hizmet vermezler. Bu kuruluşların her konuda faaliyet göstermeleri mümkündür. Yer yönünden yerinden yönetim kuruluşu ile hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu arasındaki bir diğer fark organlarının göreve geliş şekli ile ilgilidir. Bu organlardan biri seçim ile göreve gelirken diğeri seçim ile göreve gelmez.

Hizmet yönünden yerinden yönetim

Yerinden yönetim kuruluşları yer yerinden yerinden yönetim kuruluşları ve hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları olarak ayrılmıştır. Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları ile ilgili durumlardan bahsetmek mümkündür. İdarenin yerine getirilmesi gereken hizmetlerin bazıları uzmanlık gerektirmektedir. İdarenin yerine getirmesi gereken ve uzmanlık gerektiren durumların İdare tarafından doğrudan yürütülmesi güçlük oluşturur. İdarenin uzmanlık gerektiren hizmetleri yerine getirmesi güçlük oluşturduğu için idari bu hizmetleri kamu tüzel kişilerine gördürür. Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları öncelikle kamu tüzel kişiliğine sahip olması gerekir. Devlet içerisinde yer alan bütün kamu kurumlarının devletten ayrı bir kamu tüzel kişiliği bulunur. Örneğin üniversitelerin kendilerine ait kamu tüzel kişilikleri vardır. Bir diğer örnek olarak TRT’nin kendisine ait kamu tüzel kişiliği mevcuttur. Sonuç olarak hizmet yönünden yönetim kuruluşlarının kamu tüzel kişiliğine sahip olmaları gerekir.

Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu içerisindeki kamu tüzel kişisi belirli bir faaliyet alanı içerisinde yetkilidir. Kamu tüzel kişisinin belirli bir faaliyet üzerinde sorumlu olmasına uzmanlık ilkesi denir. Bu kamu tüzel kişileri kendilerini ilgilendiren kendi uzmanlık alanları olan konularda hizmet verirler. Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları içerisindeki kamu tüzel kişisi merkezi idare karşısında özerk nitelikte olmalıdır. Yani kamu tüzel kişisinin merkezi idareden bağımsız olması gerekir. Ancak kamu tüzel kişisinin merkezi idareye karşı olan bu bağımsızlığı tam bağımsızlık niteliğinde değildir. Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu içerisindeki bu kamu tüzel kişisi Merkezi idare tarafından denetim altında bulunur. Merkezi idarenin kamu tüzel kişisi üzerindeki bu denetimi vesayet denetimidir. Kamu tüzel kişisinin devlet karşısında belli bir özerkliği sahip olması da gerekir. Yani kamu tüzel kişisi ile merkezi idare arasında bir hiyerarşik denetimin mümkün olmaması gerekir. Kamu tüzel kişisi kendi kararlarını kendi verebilecek nitelikte olmalıdır. Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşların sahip olması gereken niteliklere yukarıda yer verdik. Bu özellikler kısaca hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarının kamu tüzel kişiliğine sahip olması gerektiği, bu kamu tüzel kişisinin belirli bir faaliyet alanında görevli olması gerektiği, kamu tüzel kişisinin devlet karşısında belirli bir özerkliği sahip olması gerektiği ve bu kamu tüzel kişisinin merkezi idare karşısında özerk olması gerektiğidir.

Yerinden yönetimin olumlu ve olumsuz yanları

Yerinden yönetimin olumlu yanlarını olmasının yanı sıra olumsuz yanları da mevcuttur. Yerinden yönetimin olumlu yanları fayda sağlarken olumsuz yanlarının da sakıncaları olduğu söylenebilir. Öncelikle yerinden yönetimin olumlu yanlarından bahsetmek mümkündür. Yerinden yönetim sayesinde hizmetlerin ihtiyaçlara uygun olarak yürütülmesi sağlanır. Yerinden yönetim demokratik ilkelere uygun olduğu söylenebilir. Yerinden yönetim beklemeleri azaltır. Yerinden yönetimin olumlu yanlarından ilki hizmetlerin ihtiyaçları daha uygun yürütülmesidir. Öyle ki yerinden yönetim ile hizmetler İhtiyaçlara uygun olarak belirlenir. Merkezi idarenin merkezden yönetim ile yörelerdeki ihtiyaçları gidermesi ile yerinden yönetimin kendi ihtiyaçlarını gidermesinde etkide bulunması aynı değildir. Yani merkezden yönetim yerinden yönetim kadar ihtiyaçları uygun yürütemeyebilir. Yerinden yönetim ile yörenin kendi ihtiyaçlarını saptamak ve hizmeti yürütmek daha uygun hale gelir. Bununla birlikte yerinden yönetim yörelere vereceği hizmetlerin bu yörenin durumuna göre uyarlamasını yapabilir. Yerinden yönetimin olumlu yanları için bir diğer durum yerinden yönetimin demokratik ilkelere uygun olmasıdır. Yerinden yönetim kuruluşu içerisinde yer alan kişiler o yerde bulunan kişilerin seçimleri ile hizmet verirler. Yani yerinden yönetim yürü de bulunan kişilerin seçmiş oldu kişiler tarafından yürütülür. Böylece yerinden yönetim hizmeti veren kişiler yörede bulunan kişilerin isteği ile seçilen kişiler olur. Yerinden yönetim ile Yörelerdeki kişilerin istekleri ile seçilmiş olan kişilerin hizmet vermesi merkezden yönetim şekline göre demokratik bir durum oluşturur. Yerinden yönetimin olumsuz yanları ile ilgili olarak bahsettiğimiz son durum ise yerinden yönetimin beklemeleri azaltmasıydı. Yerinden yönetim ile beklemelerin azaltıldığını söylemek mümkündür. Yerinden yönetim içerisinde hizmet veren kişilerin karşı karşıya geldiği problemlerin çözümünde merkezi idareye talimat için başvurmalarına gerek kalmaz. Oluşan herhangi bir problemin yerinden yönetimin kendisi tarafından çözüme kavuşturulması imkânına sahiptir. Bu yüzden merkezi idareye başvurma bununla birlikte bu başvuruların cevapları için bekleme talimatları merkezi idare tarafından verilen kararlar neticesinde gerçekleştirme durumu gerekli değildir. Yerinden yönetim sorunları kendi içerisinde çözer. Bu durumda verilen kararların daha hızlı olmasını sağlar. Bunun sonucunda yerinden yönetim ile bekleme süresi azalır.

Yerinden yönetimin olumlu yanlarına yukarıda yer verdik. Burada yerinden yönetimin olumsuz yanlarından bahsetmek mümkündür. Yerinden yönetim ile kuruluşların mali denetimi daha güç hale gelir. Yerinden yönetim ile bölgeler arasında eşitsizliğin söz konusu olduğu söylenebilir. Yerinden yönetim kuruluşları yeterli imkânlara sahip değilse yürütme de zorluklarla karşılaşıla bilir. Yerel yönetimlerin partizan uygulamalarda bulunmaları mümkün olabilir. Yerinden yönetimin olumsuz yanları ile ilgili olarak ilk yerinden yönetim kuruluşunun mali denetimin güç olduğunu söyledik. Yerinden yönetim kuruluşları merkezi idareden ayrı bir bütçe sahip oldukları için maliye denetimleri güç hale gelir. Her merkezi idare kendi bütçesine sahiptir ve bütçenin kullanımı ile ilgili kararları kendileri verir. Böyle bir durumun mevcut olması merkezi idarenin yerel yönetim üzerindeki denetim etkisini zayıflatacağı mümkün hale gelir. Yerinden yönetimin Olumsuz yanlarından bir diğeri de yörelerde eşitsizliğe neden olmasıydı. Tüm yerel yönetimlerin tek bir şekilde yürütülmesi mümkün olmaz. Yani farklı koşullara sahip olan farklı yörelerdeki yerel yönetim ile daha farklı bir yönetim arasında yönetim bakımından bir takım çeşitlilikten bahsedilebilir. Yerel yönetimlerin verdiği hizmetler bu yüzden birebir aynı olmaz. Bir yörede da farklı bir yönetim uygulanırken diğer bir yönü de farklı bir yönetimin varlığı söz konusu olabilir. Burada farklı yönetimden kısıt verilen hizmettin yönetimidir. Böyle bir durumun söz konusu olması da yöreler arasındaki eşitsizlikleri sebep olur. Tüm yörelerin bir birlik içerisinde hizmet aldığını söylemek mümkün olmayabilir. Yerinden yönetimin olumsuz hallerinden bir diğeri de yerinden yönetim kuruluşlarının yeterli mali imkâna sahip olmamasıdır. Yerinden yönetim kuruluşlarının yeterli miktarda mal imkânına sahip olmadığını söylemek mümkündür. Merkezi yönetimden farklı olarak yerinden yönetimin ihtiyaçları farklı bütçeleri gerektirmesi mümkün olabileceğinden bu yerinden yönetimin bütçe imkânının farklı gereksinimler için yeterli olmaması durumu söz konusu olduğu söylenebilir. Yerinden yönetimin olumsuz yanlarından biri de yerel yönetimlerin partizan uygulamalara sahip olmasının mümkün olmasıdır. Yerinden yönetim kuruluşlarında görev yapan kişilerin seçimle sahip olduğu yerlere geldiğini söylemiştik. Yani yerinden yönetimde görev yapılan kişiler burada bulunan kişilerin tercih ettiği kişilerden oluşur. Böyle bir durumu mevcut olması daha bazı tarafların yer almasına neden olabilir.

İzmir İdare Hukuku Davaları Avukatı

İdari dava idarenin idare hukukunu dayanak alarak yapmış olduğu eylemlerin ve işlemlerin meydana getirmiş olduğu ve bununla birlikte idari yargıda yer alan davalardır. Bazı idari dava türleri vardır. 2577 sayılı idari yargılama usulü kanunu ikinci maddesine göre sayılmış olan dava türleri üçe ayrılır. Bu davalardan ilki olan iptal davaları idari işlemlerle ilgili olarak yetki şekil sebep konu ve maksat yönlerinin birinin hakkında hukuka aykırılığın söz konusu olması ile ilgili olarak iptalleri için menfaati ihlal edilmiş kişiler tarafından açılan davalardır. İdari yargılama usulü kanunu içerisinde sayılmış olan ikinci dava türü ise tam yargı davasıdır. Tam yargı davası idari eylem ve işlemler dolayısıyla kişisel hakları doğrudan muhtel olan kişiler tarafından açılan dava türüdür. İdari yargılama usulü kanunu içerisinde üçüncü dava türü de yer almaktadır. Bu Tahkim yolu öngörülmüş olan imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden meydana gelen uyuşmazlıklar dışında kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi amacıyla yapılmış olan her türlü idari sözleşmelerden meydana gelen taraflar arasındaki anlaşmazlıklar ilişkin davalardır.

İdari davalar ile İdare Hukuku Avukatları ilgilenir. 2577 sayılı idari yargılama usulü kanunu içerisinde sayılmış ona idari dava türlerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.

  • İptal Davaları
  • Tam Yargı Davaları
  • İdari Sözleşmeler Sebebiyle Taraflar Arasında Çıkan Uyuşmazlıklara İlişkin Davalar

İdari dava türleri ile ilgili olarak İdare Hukuku Avukatı danışmanlık ve avukatlık hizmeti vermektedir.

İptal Davası

İptal davasının tanımı hukuka aykırı olan bir idari işlemin idari yargı mercileri tarafından iptal edilmesine yönelik bir dava olarak yapılabilir. İptal davası sonucunda bir idari işlem iptal edilince bu işlem geçmişe etkili olacak şekilde tüm hüküm ve Sonuçları ile birlikte ortadan kalkar. Bu yüzden İptal davası da idari işlemin tüm hüküm ve Sonuçlarının ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir dava türüdür.

İptal davasının 2577 sayılı idari yargılama usulü kanunundaki tanımına yer vermek mümkündür. 2577 sayılı bu kanunun idari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı başlığı altındaki ikinci maddesine göre İdari işlemler ile ilgili olarak yetki şekil sebep konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuku aykırı olan ve hukuka aykırılıkları için menfaatleri ihlal edilen kişiler tarafından iptalleri amacıyla açılmış olan davalara iptal davaları denir.

İptal davaları menfaati ihlal edilmiş olan kişiler tarafından açılabilir. Yani bir kişinin idari işlemden dolayı menfaati ihlal edilmiş ise iptal davası açması mümkündür. İptal davasının sonucunda ortaya çıkan karar herkesi etkiler. Yani iptal davasını açan ve menfaati ihlal edilmiş olan kişinin açmış olduğu dava sonucunda verilecek olan karar herkes için etkili olur.

İptal Davalarında Görev

İdari yargı içerisinde görev, anlaşmazlığın hangi yargı düzeni içerisinde inceleneceği ile ilgilidir. Uyuşmazlık adli yargının alanında yer alıp almadığı veya uyuşmazlığın idari yargıda yer alıp almadığı görev ile ilgilidir. Örneğin idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın hangi mahkemede görüleceği de görev ile ilgili bir durumdur. Bununla birlikte adli yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın hangi mahkeme içerisinde yer alması da görev içerisinde yer alan bir durumdur. Görev uyuşmazlığın Yer aldığı mahkemenin dava konusu ile yetkili olup olmadığını ortaya çıkarır.

Görevsiz Mahkemede Dava Açılırsa Ne Olur?

İptal davası görevli mahkemece açılması gerekir. Eğer bu dava görevli mahkemede açılmazsa bazı durumlar söz konusu olur. Bu durumlar 2577 sayılı idari yargılama usulü kanununun İlk inceleme üzerinde verilecek karar başlığı altındaki hükümlerinde yer almaktadır.

İlk inceleme üzerinde verilecek kararla ilgili düzenlemede görevsiz mahkemede dava açılırsa ne olacağı ile ilgili hükümler bulunmaktadır. Bu hükümlerden önce bir önceki maddede yer alan dilekçeler üzerine ilk incelemede ne olacağı ile ilgili olan hükümlere kısaca değinmek mümkündür. Dilekçeler Danıştay’da evrak müdürlüğü tarafından kaydedilir ve genel sekreterlik tarafından görevli dairelere havale edilir. Bölge idare mahkemeleri idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri içerisinde dilekçeler evrak bürosu tarafından kayıt edilerek ilgili mahkemelere havale edilir. Dilekçe sahibi olan kişiye evrakın tarih ve sayısını gösteren ücretsiz bir alındı kâğıdı verilir. Dilekçeler Danıştay’da daire başkanı olan kişinin görevlendireceği bir tetkik hâkimi idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde ise Mahkeme başkanı ya da görevlendireceği bir üye tarafından bazı yönlerden sırasıyla incelenir. Bu yönler görev ve yetki idari merci tecavüzü ehliyet idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gerekli olan bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve İdari davaların açılması ve dilekçelerin verileceği yerler ile ilgili olan hükümlere uyup uymadığıdır. İdari davaların açılması ile ilgili olan durumlardan bahsedilebilir. İdari davalar Danıştay idare Mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitap edilerek yazılmış olarak İmzalı dilekçeler ile açılır. Dilekçelerde taraf olan kişilerin ve varsa bu tarafların vekillerinin ya da tarafların temsilcileri olan kişilerin adı ve soyadları ya da bu kişilerin unvanları ve adresleri ile gerçek kişilere ait Türkiye cumhuriyeti kimlik numarası gösterilmesi gerekir. Bununla birlikte dilekçelerde davanın konu ve sebepleri ile dayanmış olduğu deliller, davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihi vergi resim harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zammı cezalarına ilişkin davalar ile tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktar, vergi davaları içerisinde davanın ilgili bulunduğu verginin ya da vergi cezasının nevi ve yılı tebliğ edilen ihbarnamenin tarihi numarası ve var ise mükellef hesap numarası gösterilmesi gerekir. Dava konusu kararın ve belgelerin asılları ya da belgelerin örnekleri dava dilekçesini eklenmesi gerekir. Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla olur.

Kanun hükümlerinde dilekçelerin verileceği yerler ile ilgili düzenlemeye yer verilmiştir. Savunmalar ve dilekçeler ile davalara ilişkin olan her türlü evrak Danıştay ya da ait olduğu mahkeme başkanlıklarına ya da bunlara gönderilmek üzere idare ya da vergi Mahkemesi başkanlıklarına verilmesi mümkündür. Eğer idari ya da vergi Mahkemesi bulunmayan bir yer söz konusu ise Büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığı dikkate alınmaksızın asliye hukuk hâkimleri ne ya da yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilmesi mümkündür. İdari davaların açılması ve dilekçelerin verileceği yerler İle ilgili olarak yukarda verilmiş olan durumlar yönünden dilekçeler Danıştay’da daire başkanı tarafından görevlendirilecek bir tetkik hâkimi idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı ya da görevlendireceği Bir yıl tarafından incelenir.

Eğer dilekçeler yukarda belirtilmiş olan yönlerden dolayı kanuna aykırı görülür ise bu durum görevli daire ya da mahkemeye bir rapor ile bildirilir. Tek hâkim ile çözümlenecek dava dilekçeleri için rapor düzenlemesi yapılmaz. İlk inceleme üzerine verilecek karar ile ilgili olan hükümleri İlgili hâkim tarafından uygulanır. Yukarda yer alan bazı hükümlere göre yapılacak olan işlemler dilekçenin alındığı tarih itibari ile en geç 15 gün içerisinde sonuçlandırılır. İlk incelemeyi yapan kişiler bu durumlarda kanunu aykırılık ile karşılaşmazlar ve daire ya da mahkeme tarafından ilk inceleme raporu yerinde görülmez ise tebligat işlemi yapılır. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde davanın her safhasında ilk inceleme üzerinde verilecek karar ile ilgili olan hükümler uygulanır.

İzmir’de idare hukuku davasına bakan avukatlar içinde yer alan idare hukuku avukatlık büromuz bu alanda müvekkillerine tam destek vermektedir.

İlk inceleme üzerine verilecek karar ile ilgili hükümlerden bahsetmek mümkündür. Danıştayın ya da idare ve vergi mahkemeleri tarafından yukarda açıklamış olduğumuz dilekçeler üzerine ilk incelemede İlgili hükümlerde yazılı hususlarda kanunu aykırılık söz konusu olursa bazı durumlardan bahsedilir. Dilekçeler üzerine ilk inceleme ile ilgili olarak dilekçelerini Danıştay’da daire başkanının görevlendirecek bir tetkik hâkimi idare ve vergi mahkemelerinde ise Mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından bazı yönlerden İncelendiğini söylemiştik. Bir üye tarafından görev ve yetki yönlerden incelemeye göre Adli yargının görevli olduğu konularda açılmış bir dava söz konusu ise bunun reddine karar verilir. Üye tarafından görev ve yetki yönlerinden İncelemede idari yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davaların görev ya da yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilir.

Buradan yola çıkarak görev ve yetki ile ilgili olarak bazı çıkarımlar yapabiliriz. Eğer açılmış olan dava adli yargının görevli olduğu bir konuda ise bu dava reddedilir. Çünkü bu davanın çözümlenmesi Danıştayın idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girmiş olduğu halde adli yargı yerlerinde açılmıştır. İptal davası idari yargının görevli olduğu konularda görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılmış ise dava görün ya da yetki yönünden reddedilir ve dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesine karar kılınır. Bu durumu örnek olarak Danıştay’da açılması gereken bir davanın idare Mahkemesinde açılması durumunu verebiliriz.

Görevsizlik veya Yetkisizlik Durumunda Ne Yapılması Gerekir?

2577 sayılı idari yargılama usulü kanunu içerisinde görevsizlik veya yetkisizlik hallerinde yapılacak işlemlerle ilgili olan hükümler bulunmaktadır. İdare ve vergi mahkemeleri idari yargının görev alanına giren bir davada görevsizlik ya da yetkisizlik nedeni ile davanın reddine karar kılmış olabilirler. Böyle bir durumda İdare ve vergi mahkemeleri dosyayı Danıştay’a ya da görevli ve yetkili idare veya vergi mahkemesine gönderirler. Danıştay görevsizlik nedeniyle gönderilmiş olan dosyalarda davayı görevi içinde görmez ise dosyanın yetkili ve görevli mahkemeye gönderilmesine dair karar kılar. Eğer görevsizlik ya da yetkisizlik nedeniyle dosyanın gönderilmiş olduğu mahkeme kendisini görevsiz ya da yetkisiz görüyor ise bahsi geçen mahkeme ile İlk görevsizlik ya da yetkisizlik kararını veren mahkeme aynı bölge idare Mahkemesi’nin yargı Çevresi içerisinde ise uyuşmazlık bölge idare Mahkemesi tarafından çözümlenir. Aksi halde ise Danıştay tarafından çözümlenir. Görev ve yetki uyuşmazlıkları durumunda Danıştay ve bölge idare Mahkemesi tarafından verilmiş olan kararlar ile ilgili mahkemelere bildirim yapılır. Ve bu husus taraf olanlara tebliğ olunur.

Danıştay ve bölge idare Mahkemesi tarafından görev ve yetki anlaşmazlıkları ile ilgili olarak verilecek olan kararlar kesindir. Görevsizlik ve yetkisizlik hallerinde yapılacak işlem ile ilgili olan hükümler gereğince verilen kararlar ile görevli ve yetkili kılınmış olan mahkemeye yeniden dava açılması durumunda harç alınmaz.

İptal Davalarında Yetki

Yetki bir davanın hangi yerde bulunan mahkemede bakılacağı ile ilgilidir. Yani davada hangi yer mahkemesinin yetkili olduğu durumu yetkidir. Dava açmak isteyen kişiler açacağı dava hangi yargı kolunda açacağına karar vermeleri gerekir. Bununla birlikte bu yargı kolunda hangi tür mahkemede dava açacağına da karar verilmelidir. Bu tür mahkemelerin birden fazla olması durumunda da hangisinde davanın açılması gerektiğine dair karara varılması gerekir. Buna örnek bir durumdan bahsedebiliriz. Davacı olan kişi davasını idari yargı kolunda açılacağına dair karar vermiştir. Burada davacının idari yargı kolu içerisinde İstanbul idare Mahkemesinde mi Ankara idare Mahkemesinde mi dava açması gerektiği yetkili ilgilidir. İdari yargı içerisinde yetki kamu düzeni ile ilgilidir. İdari yargıda yetkinin kamu düzeni içerisinde yer almasından dolayı bu durum davanın her aşamasında itiraza konu olabilir. 2577 sayılı idari yargılama usulü kanunu içerisinde idari davalarda yetki ve bağlantı ile görevsizlik yetkisi hallerinde yapılacak işlemler başlığı altında yetki ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Burada bu hükümlerden yola çıkarak idari davalarda yetki ve bu durumlarda yapılacak olan işlemlerden bahsetmek mümkündür.

İdari Davalarda Genel Yetki

Göreve ilişkin olan hükümler saklı kalmak koşulu ile eğer idari yargılama usulü kanununda ya da özel kanunlarda yetkili idare mahkemesi gösterilmemiş ise yetkili idare Mahkemesi dava konusu olan idari işlemin ya da idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunmuş olduğu yerdeki idare mahkemesidir. Buradan bazı çıkarımlar yapılabilir. İptal davası kural olarak iptali istenmiş olan idari işlemi yapan idari merciin bulunmuş olduğu yerdeki idare mahkemesine açılır. Örneğin idari işlemi yapan idari merci İzmir şehrinde ise bu Merciiyle karşı iptal davası İzmir şehrindeki idare Mahkemesi‘ne açılması gerekir. İdari yargılama usulü kanununun uygulanmasında yetki kamu düzeninden kaynaklanmaktadır.

Kamu Görevlileri ile İlgili Olan Davalarda Yetki

Kamu görevlisi olan kişilerin atanması ve kamu görevlisi olan kişilerin vekilleri ile ilgili olan davalarda yetkili olan mahkeme kamu görevlisi olan kişilerin yeni ya da eski görev yerindeki İdare Mahkemesidir.

Kamu görevlisi olan kişilerin görevlerine son verilmesi, kamu görevlisi olan kişilerin emekli edilmeleri ya da kamu görevlisi olan kişilerin görevden uzaklaştırılmalarına ilişkin davalarda niye etkili olan mahkeme kamu görevlisi olan kişilerin son görev yapmış olduğu yerdeki idare Mahkemesidir.

Kamu görevlisi olan kişilerin görevleri ile ilişkisinin kesilmesi sonucunu meydana getirmeyen disiplin cezalarına İlişkin davalarda yetkili olan mahkeme ilgili kişinin görevli bulunmuş olduğu yerdeki idare mahkemesidir. Kamu görevlisi olan kişilerin ilerleme yükselme sicil intibak ve diğer özlük Ve parasal hakları ile ilgili olan davalarda yetkili olan mahkeme ilgili kişinin görevli olduğu yerde bulunan idare mahkemesidir. Bununla birlikte mahalli idarelerin organları ile bu organların üyelerinin geçici bir tedbir olarak görevlerinden uzaklaştırılmaları ile ilgili olan davalarda da yetkili olan mahkeme ilgili kişinin görevli bulunmuş olduğu yerde bulunan idare mahkemesidir.

Hâkim ve savcıların mali ve sosyal haklarını ve sicillerini İlgilendiren konularda müfettiş halkı haklarına karşı açacakları ve idare mahkemelerinin görevine giren davalarda yetkili olan mahkeme hâkim ya da savcının görev yapmış olduğu yerdeki idari yargı yetkisi yönünden bağlı olduğu bölge idare mahkemesine en yakın olan bölge idare Mahkemesinin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir. Tabi özel kanunlardaki hükümler saklı kaymak kaydıyla bu durumdan bahsedilebilir.

Taşınmaz Mallara İlişkin Davalarda Yetki Nereye Aittir?

Taşınmaz mallara ilişkin davalarda yetkinin nereye ait olduğunun bilinmesi önem taşır.

İmar kamulaştırma ruhsat işgal tabi tahsis yıkım ve iskân gibi taşınmaz olan mallar ile ilgili kanunun uygulanmasında ya da bunlara bağlı tüm haklara ya da kamu malları ile ilgili olan idari davalar içerisinde yetkili mahkeme taşınmaz malların bulunmuş olduğu yerdeki idare mahkemesidir.

Belediye köy ve özel idarelere İlişkin kanunun uygulanması ile ilgili davalar içerisinde sınır anlaşmazlıkların da yetkili olan mahkeme belediye köy mülki idari birimin veya mahallenin bulunmuş olduğu ya daha yeni bağlandı yerdeki idare mahkemesidir.

Taşınır Mallara İlişkin Davalarda Yetki Nereye Aittir?

Taşınmaz mallara ilişkin davalarda yetkinin nereye ait olduğu düzenlenmiştir. Bununla birlikte taşınır malları ilişkin davalarda yetkinin nereye ait olduğu ile ilgili düzenlemeleri ulaşmakta mümkündür. Taşınır mallara ilişkin davalarda yetki taşınmaz mallara ilişkin davalarda yetkinin devamındaki hükümler içerisinde düzenlenmiştir. Öyleyse taşınır malları ilişkin davalarda yetkiden ve bunun ile ilgili hükümden bahsedilebilir. Taşınır mallarla ilgili olan davalarda yetkili olan mahkeme taşınır malın bulunmuş olduğu yerdeki idare mahkemesidir.

Görevsizlik ve Yetkisiz Hallerinde Yapılacak Olan İşlemler Nelerdir?

2577 sayılı idari yargılama usulü kanununa göre görevsizlik yetkisizlik durumlarında yapılması gereken işlemler düzenlenmiştir. Kanun içerisindeki hükümlerden görevsizlik veya yetkisizlik hallerinde yapılacak olan işlemler ile ilgili bilgilere ulaşmak mümkündür. Öyleyse görevsizlik ve yetkisizlik hallerinde yapılacak işlemlerle ilgili hükümlerden bahsedilebilir. Vergi mahkemeleri ve idare mahkemeleri idari yargının görev alanına giren bir davada görevsizlik ya da yetkisizlik nedeniyle davanın reddi ne karar vermeleri mümkündür. Eğer vergi mahkemeleri idare mahkemeleri görevsizlik ya da yetkisizlik sebebiyle davanın reddine karar verirlerse bu mahkemeler dosyayı Danıştay’a ya da görevli ve yetkili olan idare mahkemesine ya da vergi mahkemesine iletirler. Yani dosya idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde bulunurken Bu mahkemeler idari yargının görev alanına giren bir dava içerisinde görevsizlik ya da yetkisizlik nedeniyle davanın reddi ile ilgili bir karar kıldıkları için kendilerinde bulunan dosyayı Danıştay ya da görevli ve yetkili idare Mahkemesine veya vergi mahkemesine gönderirler.

İdare hukuku avukatı İzmir’de arıyorsanız hukuk büromuzu arayın.

Görevsizlik nedeniyle iletilmiş olan dosyalarda Danıştay davayı görevi içinde görmez ise dosyanın yetkili ve görevli olan mahkemeye gönderilmesine dair karar kılar.

Görevsizlik ya da yetkisizlik nedeniyle dosyanın gönderilmiş olduğu mahkeme kendisini görür siz ya da yetkisiz görürse ilgili mahkemeyle ilk görevsizlik yiğitlik kararını vermiş olan mahkeme aynı bölge idare Mahkemesinin yargı çevresinde bulunuyor ise uyuşmazlık bölge idare Mahkemesi tarafından aksi halde Danıştay tarafından çözümlenir.

Görev ve yetki uyuşmazlıklarında bölge idare Mahkemesi ve Danıştay tarafından verilen kararlar İlgili olan mahkemelere bildirilir. Göreve yetkili uyuşmazlıklarında Bölge idare Mahkemesi ve Danıştay tarafından verilmiş olan kararlar ilgili mahkemelere bildirildikten sonra bu husus taraflara tebliğ olunur.

Bölge idare Mahkemesi ve Danıştay tarafından görev ve yetki uyuşmazlıklarına ilişkin olarak verilmiş olan kararlar kesin nitelik taşır. Yani bölge idare Mahkemesi ve Danıştay tarafından yetki ve görev uyuşmazlıkları ile ilgili olarak verilmiş kararlar kesindir.

Yukarıda verilen durumlarla ilgili olarak verilmiş olan kararlar ile yetkili ve görevli kılınmış olan mahkemeye yeniden dava açılmış olması durumunda harç alınmaz.

Görevsizlik veya Yetkisizlik Hallerinde Merci Tayini

Yetkili olan mahkemenin bir davaya bakmasına engel olan fiili ya da hukuki bir durum ortaya çıkarsa ya da iki mahkemenin Yargı çevresi sınırlarında tereddüt edildiği ya da iki mahkemenin de aynı davaya bakmakla yetkili olduklarına ilişkin karar verdikleri durumlarda bazı haller ortaya çıkar. Dava dosyaları taraf olan kişilerin ya da mahkemelerin talebi üzerine merci tayini için uyuşmazlığın aynı yargı çevresinde yer alan mahkeme ya da mahkemeler arasında çıkması durumunda o yargı çevresindeki bölge idari mahkemesine gönderilir. Dava dosyaları tarafların ya da mahkemelerin talebi üzerine merci tayini için şair hallerde Danıştay’a gönderilir.

Bölge idare Mahkemesi ve Danıştay görevli ve yetkili olan mahkemeyi kararlaştırılır. Yani yetkili olan mahkemenin kararlaştırılması Danıştay ve bölge idare Mahkemesi tarafından yapılır.

Bölge idare Mahkemesi ve Danıştay‘ın bu konuyla ilgili olarak vereceği kararlar kesindir.

İptal Davasının Konusu

İptal davasına konu olabilmesi mümkün olan işlemler olarak icrai işlemlerden bahsedebiliriz.  İptal davasına konu olabilecek işlem yürütülebilir olması gerekir. Tamamlanmamış işlemleri hazırlık işlemlerine karşı dava açılması mümkün değildir. Bununla birlikte idari sözleşmelerimi idari sözleşmelerin uygulanması ile ilgili olan işlemlere karşı da iptal davasına gidilmez.

2577 sayılı İdari yargılama usulü kanununa göre İdari işlemin iptal davasına konu olmasının mümkün olabilmesi için kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olması gerekir. Yani iptal davasına konu olması mümkün olan idari işlemi kesin bir işlem ve yürütülmesi gereken işlem niteliğinde olmalıdır. Burada yürütülmesi gereken bir işlem ve idari işlemin kesinleşmiş olması durumuna dikkat edilmesi gerekir. Öncelikle yürütülmesi gereken bir işlemin ne olduğunun bilinmesi İdari işlemin iptal davasına konu olabilmesinin anlaşılmasını sağlar. Yürütülmesi gereken bir işlemin olması gereklidir. İdareden çıkmakla birlikte yürütülmesi gerekli olmayan, ilgili olan kişiler üzerinde bir hukuki sonuç doğurmayan işlemlere karşı iptal davasının açılmasının mümkün olduğundan bahsedilemez. Yani bu işlemlere karşı iptal davası açılamaz. İlgili kişiler üzerinde bir hukuki sonuç doğurmayan işlemleri örnek olarak idarenin iç düzen işlemlerinden, danışma işlemlerinden, teyit edici işlemlerden bahsedilebilir.

İdari işlemin iptal davasına konu olabilmesi için gerekli olan yürütülmesi gereken bir işlem olmasının yanı sıra İşlemin kesinleşmiş olması da önem taşır. İdari işlem kesinleşmiş olmalıdır. İptal davasına konu olması mümkün olan idari işlemin kesin olması yani tamamlanmış olması gerekir.

İptal Davasında Davacı

Davacı kişi kendisi tarafından ya da vekili aracılığı ile dava açan kişidir. İptal davası aça bilmenin mümkün olabilmesi için kişisel bir menfaatin ihlal edilmesi gerekir. Yani her dava açmak isteyen kişi dava açamaz. İptal davası açmak isteyen kişilerin menfaati ihlal edilmiş olması gerekir.

İptal Davasında Davalı

Davalı kişi kendisine karşı dava açılmış olan kişidir.

İptal davasında davalı olan kişi kural olarak davadaki işlemin sahibi olan idaredir. Bu dava içerisindeki işlemi yapan kamu görevlisi olan kişiler davalı olarak yer almaz. İptal davası için yazılan dilekçeler içerisinde davalı olanın gösterilmesi gerekir. Eğer davalı kişi gösterilmez ise bu çok büyük bir problem oluşturmaz. Bununla birlikte davalı kişinin yanlış gösterilmesi durumunda da büyük bir durumla karşı karşıya gelinmez. Böyle bir durum mevcut olduğu zaman yani davalı olan kişi dava dilekçesi içerisinde gösterilmemiş ya da yanlış gösterilmiş ise idare Mahkemesi ilgili dilekçeyi doğru davalıya Tebliğ eder.

Yukarıda değindiğimiz gibi iptal davasında idari işlemi yapan kamu görevlisine karşı dava açılması mümkün değildir. Yani menfaati ihlal edilmiş olan kişi ilgili kamu görevlisine karşı dava açmaz. Davalı kamu görevlisi olarak gösterilmez. İptal davasında davalı kişi kural olarak idaredir. İptal davası açmak için davalı olacak idari makam hangi kamu tüzel kişiliği içerisinde bulunuyor ise davalı oradaki kamu tüzel kişidir.

Dava Açma Süresi Ne Kadardır?

Dava açma süresi ile ilgili hükümler 2577 sayılı idari yargılama usulü kanununun ilgili hükümlerinde düzenlenmiştir.

Kanun hükümlerine göre dava açma süresi eğer özel kanunlarda ayrı bir süre yara almıyorsa Danıştay’da ve idare mahkemelerinde 60 gündür. Dava açma süresi vergi mahkemelerinde ise 30 gündür.

İzmir idare hukuku davası avukatı ile görüşmek için bize ulaşabilirsiniz.

Bu sürelerin başlaması ile ilgili hükümlere de ulaşmak mümkündür. Öyle ki bu süreler idari uyuşmazlıklar için yazılı bildirimin yapılmış olduğu tarihi izleyen günden itibaren başlar. Vergi resmi ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların cezalarından ve zamandan dolayı ortaya çıkan uyuşmazlıklarda tahakkuku tahsili bağlı olan vergiler de tahsilatın idareye gelmiş olduğu tarihi izleyen günden itibaren başlar. Bununla birlikte Tebliği yapılan durumlarda ya da Tebliği yerine geçen işlemlerde Tebliğin idareye gelmiş olduğu tarihi izleyen günden itibaren başlar. Süreler Vergi resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlülükler ve bunların cezalarından ve zamandan ortaya çıkan anlaşmazlıklarda tevkif suretiyle alınan vergiler de istihkak sahiplerine ödemenin idareye geldiği tarihi izleyen günden itibaren başlar. Ayrıca tescile bağlı olan vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci ya da komisyon kararın idareye gelmiş oldu tarihi izleyen günden itibaren süre başlar.

Adresi belli olmayanlara özel kanun içerisindeki düzenlemelere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde süre son ilan tarihini izleyen gün itibari ile 15 gün sonra işlemeye başlar. Bununla birlikte özel kanunlarda aksine bir hüküm bulunuyor ise farklı bir durum söz konusu olur. Yani bu süre özel kanun içerisinde aksi bir hüküm yer almadığı sürece son ilan tarihini izleyen günden itibaren 15 gün sonra işlemeye başlar.

İlanı gerekli olan düzenleyici işlemlerde dava süresi ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Fakat ilgili olan kişiler bu işlemlerin uygulanması üzerine düzenleyici işlem ya da uygulanan işlem veya her ikisine karşı dava açabilirler. Eğer düzenleyici işlem iptal edilmemiş ise Bu düzenlemeye dayalı olan işlemin iptaline engel bir durum oluşmaz. Yani düzenleyici işlemin iptal edilmemesi bu düzenlemeye dayalı işlemin iptalini engellemez.

Süreler ile ilgili olarak genel esaslarda da bahsetmek de mümkündür. Süreler ile ilgili olan genel esaslar kanun ve çimlerinde düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre süreler tebliğ yayın ya da ilan tarihini izleyen gün itibari ile işlemeye başlar. Tatil günleri süreleri dâhil olur. Süreli son günü eğer tatil günü ise süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar. 2577 sayılı idari yargılama usulü kanununun ilgili hükümlerinde yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanı rastlarsa bu süreler ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılır.

İptal Davasının Sonucunda Ne Olur?

İptal davasının sonucunda iki durumdan bahsedilebilir. İptal davasının sonuçlanması ile ilk olarak başvurunun reddedilmesi söz konusu olabilir. Bir diğer durumda ise iptal davasına konu olan işlemin iptali söz konusu olabilir. Yani iptal davasının sonuçlanması ile başvuru reddedilebilir veya iptal davasında konulan işlem iptal edilebilir. İptal davasının sonucu olarak iptal ve ret durumu ortaya çıkar.

İlk olarak davanın reddedilmesi durumundan bahsetmiştik. Bununla ilgili durumlardan bahsedebiliriz. İptal davasının reddedilmesinde bazı haller söz konusu olabilir. Dava ön koşullardan reddedilmiş veya esastan ret edilmiş olması mümkündür. İptal davasının on kısımlarından ret durumu söz konusu ise mevcut ön koşul ya da koşullar yerine getirilmesi şartıyla tekrar açılması mümkündür. Eğer dava süre yönünden reddedilmiş ise bu davanın tekrar açılması mümkün değildir. Yani dava süre sebebiyle reddedilmiş ise tekrar açılmaz. Davanın süre yönünden ret edilmesi sonucunda davanın tekrar açılmamasının sebebi dava açma süresinin hak düşürücü bir süre olmasıdır. Dava açma süresi hak düşürücü bir süre olduğu için davanın süreci sebebiyle reddedilmemesi durumunda tekrar açılmaz.

Davanın reddedilmesi ile ilgili olarak verdiler durum ise esastan rettir. Eğer dava esastan ret edilmiş ise davaya konu olan idari işlem hukuka uygundur. Davaya konu olan idari işlem hukuka uygun olduğu için dava esastan ret edilir. İptal davası açmış olan bir davacının davası reddedilmiş ise bu davacı tekrar o işlemle ilgili olarak iptal davası açamaz. Bu ret kararının üçüncü kişilerin durumunu etkilediği söylenemez. Yani bu ret kararı üçüncü kişilerin durumunu etkilemez. Üçüncü kişiler aynı işlem ile ilgili olarak tekrar iptal davası açma hakkına sahiptirler.

İptal kararı ile ilgili olarak söylenmesi gereken bazı durumlar mevcuttur. İptal kararı davaya konu olan işlemin yapılmış olduğu an itibari ile ortadan kalkmasını sağlar. İptal kararının davaya konu olan işlemin yapılmış olduğu an itibari ile ortadan kalkmasını sağlaması iptal kararının geçmişe etkili olması ile ilgilidir. İptal kararı geçmişe etkili olduğu için davaya konu olan işlemin yapılmış olduğu andan itibaren bu işlemi ortadan kaldırır. İptal kararı ile bu işlem hiç yapılmamış gibi olur.

İptal kararının uygulanmasını sağlayan görevli idaredir. Bir idari işlemi iptal etmiş olan idare iptal kararının gereklerine yerine getirmelidir. Bu görevi yerine getirmek için idare gerekli olan eylem ve işlemleri yapmalıdır. İdarenin bu görevi ile ilgili olarak 2577 sayılı idari yargılama usulü kanununun ilgili maddesinden bahsedebiliriz. Danıştay bölge idare mahkemeleri idare ve vergi mahkemelerinin yürütmenin durdurulmasına ve esasa ilişkin olan kararlarının icaplarına göre idare gecikmeden işlem tesis etme ya da eylemde bulunma zorunluluğu altındadır. Bu süre kralın idareye tebliğ edildiği andan başlayarak hiçbir şekilde 30 günü geçemez. 2577 sayılı idari yargılama usulü kanununun bu hükmüne göre idare iptal kararının kendisine tebliğ edilmesinden itibaren 30 günü geçmeden uygulamada bulunmalıdır.

İptal Davasının Tam Yargı Davasından Farkları Nelerdir?

İptal davası bir idari işlemin iptalini sağlar. Tam yargı davası ise bir idari işlemden veya bir idari eylemden hakkı ihlal edilmiş olan kişilerin zararının karşılanması yani bir idari işlemden veya eylemden hakkı ihlal edilmiş olan kişilerin zararının tazminini sağlar. İptal davasının konusunu sadece idari işlem oluşturur. Tam yargı davasının konusunu ise idari işlemler oluşturabileceği gibi bunun yanı sıra idari eylemler de tam yargı davasının konusunu oluşturabilir.

İptal davasının açılabilmesi ne mümkün olması için kişilerin bir menfaatin ihlal edilmiş olması gerekir. Yani iptal davasını menfaati ihlal edilmiş olan kişiler açar. Tam yargı davasının açılabilmesi ne mümkün olması için ise davacı olan kişinin kişisel haklarının doğrudan ihlal edilmiş olması gereklidir.

İptal davası objektif yani nesnel niteliktedir. Tam yargı davası ise sübjektif yani öznel niteliktedir. İptal davasında mahkeme tarafından işlemin iptali yönünde karar verilmiş ise bunun sonucu herkesi etkiler. Bu sonuçta herkes yararlanır. Tam yargı davasında ise mahkeme tarafından verilmiş olan karar sadece davanın tarafı olan kişiyi etkiler. Bu karardan sadece davanın tarafı olan kişi yararlanır.

İptal davası kamu düzeninden kaynaklanır. İptal davasında İlgili olan kişinin davadan vaz geçmiş olması geçerli değildir. Ancak tam yargı davası Özler nitelikte olduğu için ilgili olan kişi her zaman bu davadan vazgeçme hakkına sahiptir.

Tam Yargı Davası Nedir?

İdari işlemlerden veya idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olan kişiler tam yargı davası açabilirler. Tam yargı davasının açılması ile idari eylem ve idari işlemler neticesinde hakları İhlal edilmiş olan kişiler uğramış oldukları zararın giderilmesi talebinde bulunabilirler. Davaya konu olan hak ihlalinin bir idari işlemden kaynaklanması mümkündür. Bununla birlikte davaya konu olan hak ihlali bir idare eylemden de kaynaklanmış olabilir. Öyle ki tam yargı davalarına tek yanlı idari işlemler idare eylemler buna ek olarak İdari sözleşmelerin de konu olması mümkündür. Tam yargı davası sübjektif nitelik taşır. Tam yargı davasının açılabilmesi mümkün olabilmesi için davacı olan kişinin kişisel haklarının doğrudan ihlal edilmiş olması gereklidir. Tam yargı davasının sonucunda ortaya çıkan durumlardan sadece davanın tarafı olan kişiler yararlanır. Yani tam yargı davasının sonucunda ortaya çıkan durumlardan üçüncü kişiler yararlanamaz.

İzmir idare hukuku avukatı İdil Su Aydın ile iletişime geçerek detaylı bilgi ve randevu alabilirsiniz.