Rüşvet Suçu ve Cezası

Rüşvet Suçu Nedir?

5237 sayılı Türk ceza kanununun millete ve devlete karşı suçlar ve son hükümler başlıklı dördüncü kısmının kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlar başlıklı birinci bölümünün 252. maddesinde rüşvet suçu düzenlenmiştir. Görevinin ifası ile alakalı bir iş yapması ya da yapmaması amacıyla doğrudan ya da bazı aracılar ile bir kamu görevlisinin ya da onun göstereceği farklı bir kişiye çıkar sağlayan kişi dört yıldan 12 yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Görevinin ifa edilmesi ile ilgili bir iş yapması ya da yapmaması amacıyla doğrudan ya da aracılar vasıtası ile kendisine ya da göstereceği bir başka kişiye fayda sağlayan kamu görevlisi dört yıldan 12 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Rüşvet ile ilgili anlaşmaya varılması durumunda suç tamamlanmış gibi cezaya tabi olunur. Kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin rüşvet isteğinde bulunması ve bunun kişi tarafından kabul edilmemesi veya kişinin kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye çıkar temini konusunda teklif ya da vaatte bulunması ancak bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi durumlarında suçun faili konumunda yer alan kişiyle ilgili olarak normal şartlarda verecek olan ceza yarı oranında indirilir. Rüşvet teklif ya da isteğinin karşı tarafı iletilmesi, rüşvet anlaşmasının kurulması ya da rüşvetin sağlanması ile ilgili aracılık da bulunan kişi kamu görevlisi sıfatına taşıyıp taşımadığını bakılmadan müşterek faili konumunda yer alan kişi olarak cezalandırılmaya tabi olur. Rüşvet ilişkisi içerisinde dolaylı bir şekilde kendisi ile ilgili olarak çıkar sağlayan üçüncü kişi ya da tüzel kişinin çıkarını kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi niteliğine sahip olup olmadığına bakılmaksızın müşterek faili olarak cezalandırılmaya tabi olur.

Rüşvet alan Ya da rüşvet isteğinde bulunan veya rüşvet ile ilgili anlaşmaya varan kişinin yargı görevi yapan, hâkim, bilirkişi, noter ya da Yeminli mali müşavir olması durumunda verilecek olan ceza üçte birinden yarısına kadar artırılır.

5237 sayılı Türk ceza kanununun 252. maddesinin hükümleri kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum ya da kuruluşlarının veya kamu kurum niteliğine sahip meslek kuruluşlarının iştiraki ile kurulmuş şirketler, kamu kurum Yâda kuruluşlarının veya kamu kurumu özelliğine sahip meslek kuruluşlarının bünyesi içerisinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu faydasına çalışan dernekler, kooperatifler, halka açık anonim şirketler adına hareket eden kişileri, kamu görevlisi niteliğine sahip olup olmamasına bakılmaksızın görevlerinin ifası ile ilgili bir işin yapılması ya da bulunmaması amacıyla doğrudan ya da aracılar ile çıkarın temin, teklif ya da vaat edilmesi, bu kişiler tarafından istenmesi ya da kabul edilmesi, bunları aracılık edilmesi, bu ilişkiden kaynaklı olarak bir başkasına çıkar sağlanması durumunda uygulama bulur.

5237 sayılı Türk ceza kanununun 252. maddesi hükümleri yabancı bir devlet içerisinde seçilmiş ya da atanmış olan kamu görevlilerine, uluslararası ya da uluslar üstü mahkemeler içerisinde veya yabancı devlet mahkemeleri içerisinde görevde bulunan hâkimlere, jüri üyelerine ya da diğer görevli konumunda yer alan kişilere, uluslararası ya da uluslar üstü parlamento üyelerine kamu kurumu veya kamu işletmeleri de dâhil olmak üzere yabancı bir ülke için kamusal bir faaliyet yürüten kişilere, bir hukuk uyuşmazlığın çözümü amacıyla başvurulmuş olan takım usulü çerçevesinde görevlendirilmiş olan vatandaş ya da yabancı hakemlere, uluslararası bir anlaşmaya dayalı olarak kurulmuş olan uluslararası ya da uluslar üstü örgütlerin görevlilerine ya da temsilcilerine görevlerinin icrası ile ilgili bir işin yapılması ya da yapılmaması veya uluslararası ticari işlemler sebebiyle bir işin ya da haksız bir faydanın elde edilmesi veya muhafazası amacıyla doğrudan veyahut aracılar vasıtasıyla çıkar sağlanması, teklif veya vaat edilmesi veya bunlar tarafından istenmesi veya kabul edilmesi durumunda uygulama bulur. Burada bahsetmiş olduğumuz kapsama giren Rüşvet suçunun yurtdışında yabancı tarafından işlenmenin yanı sıra Türkiye’nin, Türkiye’deki bir kamu kurumunun, Türk kanunlarına göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisinin, Türk Vatandaşı konumunda yer alan bir kişinin tarafı olduğu bir uyuşmazlık veya bu kurum ya da kişiler ile ilgili bir işlemin yapılması ya da yapılmaması için işlenmesi durumunda, rüşvet veren, rüşvet teklif eden ya da rüşvet vaat eden, rüşvet alan, rüşvet talep eden, rüşvet teklif ya da vadenin kabul eden, bunlara aracılıkta bulunan, rüşvet ilişkisinden kaynaklı olarak kendisine çıkar temin eden kişiler ile ilgili olarak Türkiye’de bulundukları takdirde kendiliğinden soruşturma ve kovuşturmaya gidilir.

Rüşvet suçu mevcut yapısı bakımından bir tarafta rüşvet veren konumunda yer alan kişinin, diğer tarafta rüşvet alan kişinin varlığını arayan çok faili bir suç tipi olarak karşımıza çıkan. Doktorun içerisinde bir kişi tarafından işlenmesi mümkün olmayan, suçun meydana gelmesi için birden fazla kişinin faili konumunda yer alan kişi olarak katılmasını gerekli kılan suçlara toplu suç ya da çok failli suç denilir. Çok faili suçlar kendi içerisinde yakınsama ve karşılaşma suçları olarak karşımıza çıkmaktadır. Yakınsama suçları içerisinde suçun işlenişine zorunlu bir şekilde katılan kişiler, aynı amacın meydana gelmesi için aynı yönde harekette bulunmakta karşılaşma suçların değilse suçun işlenmesine zorunlu bir şekilde katılan kişiler aynı amaca ulaşmak amacıyla farklı yönden hareket etmektedirler. Bundan kaynaklı olarak rüşvet suçu, menfaat elde etmek amacıyla suçun faili konumunda yer alan kişilerin zorunlu olarak bir araya geldikleri ancak bir tarafın çıkar elde etmek için rüşvet verdi diğer tarafın çıkar elde etmek için rüşvet aldığı bir karşılaşma suç olarak karşımıza çıkar. Yapısından dolayı birden fazla suçun faili konumunda yer alan kişinin olmasını gerekli kılan rüşvet suçunun düzenli şekli itibari ile iki farklı sistem meydana gelebilmektedir. Söz konusu farklılık rüşvet suçunun alan ve veren açısından tek ya da iki farklı eylem olarak kabul edilmesinin neticesi olarak karşımıza çıkar. Rüşveti kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin ya da kişinin menfaat temin etmek için karşı taraf olan ücret isteği ve karşı tarafın da bu isteği kabul etmesi iki farklı suç tipi ne meydana getirir. Bu iki farklı suç tipi öngörülmüş olan sistemde rüşvet alma ve rüşvet verme olarak iki farklı suç ortaya çıkmıştır. 5237 sayılı Türk ceza kanunu kabul edilmesinden önce yürürlükte olan 765 sayılı eski Türk ceza kanununun benimsemiş olduğu sistem içerisinde durum böyledir. Kanunun 212. maddesi içerisinde rüşvet alma, 213. maddesi içerisinde rüşvet verme tanımlanmış ve rüşvet suçu iki farklı suç olarak kategorize edilmiştir. Bu durum yürürlükten kaldırılmış olan 765 sayılı Türk ceza kanunu dönem içerisinde bazı yazarlar tarafından eleştiriye tabi tutulmuştur. Yeni Türk ceza kanunu olan 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde benimsenmiş olduğu ikinci sistemde rüşvet, rüşvet alan ve rüşvet veren tarafların çıkar sağlaması ile ilgili zorunlu bir şekilde anlaşmalara esas alınan tek eylem olarak kabul görülmüştür. Bu durum 5237 sayılı Türk ceza kanununun 6352 sayılı kanun hükmü ile değiştirilmeden önceki halinde yaralan kanun gerekçesinde de düzenlenmiştir. Bu gerekçeyle görüşme suçu, bir karşılama suçu niteliği taşımaktadır. Bu yüzden çok faile bir suç olarak yarılır. Bir taraf içerisinde rüşvet veren, diğer taraf içerisinde rüşvet alan kamu görevlisi mevcut olur. Rüşvet veren ve rüşvet alan aynı amacın meydana gelmesini amaçlar. Bundan kaynaklı olarak rüşvet veren ve rüşvet alan bakımından rüşvet suçu tek bir suç niteliği taşır. Bu durum gerekçe de düzenlenmiştir. Bunun sebebi rüşvet alan konumunda yer alan kişi de rüşvet veren konumunda yer alan kişi de aynı amacın meydana gelmesi için hareket etmektedir. Bu birliktelikleri birbirlerinden bağımsız bir şekilde düşünülmesi mümkün olmaz. Rüşvet suçunun yalnız bir suç olarak ele alınması gerekir.

Rüşvet Suçu ile Korunan Hukuki Değer Nedir?

Konu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine karşı suçlar başlığı altında düzenlenmiş olan ücret suçu ile korunan hukuki değer kamu idaresinin salmış olduğu işlemlerde güvenilir ve tarafsız olma zorunluluğu ile yakından alakalı bir nitelik taşımaktadır. Her ne kadar doktrin içerisinde rüşvet suçuyla alakalı olarak korunan hukuki değer ile ilgili farklı görüşlerin mevcudiyeti söz konusu olsa da suçun düzenlenmiş olduğu başlık bu durumu netleştirmektedir. Doktrin içerisinde bazı yazarlara göre rüşvet suçunda korunan hukuki değer konu idaresinin Tarafsızlığı, sadakat ve saygınlık ilkeleri gereği kamu idaresinin duyulan güven olarak karşımıza çıkar.

Doktrin çevresinde yer alan bir görüşte 5237 sayılı Türk ceza kanununun 6352 sayılı kanun hükmü ile değiştirilmesinden önceki rüşvet suçunu düzenleyen 252. madde gerekçesi içerisinde yer almıştır. Bu gerek çökümü içerisinde kamu hizmetlerinin gerek eşitlik gerek liyakatlik bakımından adalet ilkelerine uygun bir şekilde sürdürüldüğü, kamu görevlisi konumunda yer alan kişilerin rüşvet kabul etmez veya satın alınamaz oldukları konusunda toplum içerisinde hâkim olan güvenin inancının sarsılmaması gereklilik teşkil eder. Rüşvete dair suç tanımı bu güveni korumayı amaç haline getirmiştir. Öyle ki gerekçeye göre rüşvet suçunda korunan hukuki değer bu şekilde ifade edilmiştir. Devlet konuyu idare etmek amacıyla yapmış olduğu tüm işlemler içerisinde adaletli, eşit ve tarafsız bir konumda olmak mecburiyetindedir. Birlikte yaşamını sürdüren kişilerin huzurlu olmaları, içerisinde bulundukları kamusal faaliyetlerden güven duymaları devletin sağlamış olduğu faaliyetlerde bu ülkelerin mevcut olması ile mümkündür. Bu faaliyeti icra eden kişiler 5237 sayılı Türk ceza kanunu bakımından kamu görevlisi konumunda yer alan kişi oldukları için rüşvet suçu ile devleti temsil eden kamu görevlilerinin bu ülkeleri gözetmesi amaç haline gelmiş, aksine davranış sergileyen kişilerde cezalandırılmak istenmiştir.

Rüşvet Suçunun Unsurları Nelerdir?

Fiil

5237 sayılı Türk ceza kanununun 252. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan rüşvet suçunun eylem unsurunu bir tarafın kamu görevlisi konumunda yer alan kişi ya da göstereceğim farklı bir kişiyi belirli bir anlaşma içerisinde rüşvet vermesi ve bunun kamu görevlisi konumunda yaralan kişi ya da göstermiş olduğu bir kişi tarafından alınmasıdır. Öyle ki rüşvet suçu fiil unsuru açısından 6352 sayılı kanun hükmü ile ciddi bir değişikliğe uğramıştır. 5237 sayılı Türk ceza kanununun 252. maddesinin ilk halinin ilk fıkrası içerisinde rüşvet alan kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin mi ardından rüşvet veren kişinin sorumluluğu belirtilmiş ve üçüncü fıkra içerisinde rüşvetin tanımı yapılmıştır. Söz konusu tanıma göre rüşvet bir kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin görevinin gereklerine aykırı bir şekilde bir iş yapması ya da yapmaması için kişi ile varmış olduğu anlaşma çerçevesinde bir çıkar sağlaması olarak tanımlanmıştır. Bu durumda rüşvet suçunun eylem unsurunu yalnızca nitelikli rüşvet olarak isimlendirilen durum meydana gelmiştir. Burada kişinin görevinden kaynaklı olarak zaten yapması gerekli olan bir şey yapması ya da yapmaması gerekli iken bir şey yapmaması karşılığında menfaat sağlaması durumunda rüşvet suçu ortaya çıkmamaktadır. İlk düzenleme içerisinde suçun düzenlenmesi açısından ilk olarak kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin ceza sorumluluğu düzenlemeye tabi olmuş ardından rüşvet veren kişinin cezai sorumluluğunun kamu görevlisi konumunda yer alan kişiyle aynı olacağının altı çizilmiştir. Adeta rüşvet suçunun asıl faili konumunda yer alan kişinin kamu görevlisi niteliği taşıdığı, rüşvet veren kişinin de aynı cezai hüküm olunacağı ileri sürülmüştür. 6352 sayılı kanun hükmü ile değiştirildikten sonra rüşvet suçunun eylem unsuru artık basit rüşveti de içerisinde barındırmaktadır. Yeni tanım içerisinde rüşvet 5237 sayılı Türk ceza kanununun 252. maddesinin ilk fıkrasında görevin ifası ile ilgili bir işi yapması ya da yapmaması için doğrudan ya da Arıcılar vasıtası ile bir kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye ya da bu kişinin göstereceği farklı bir kişiye çıkar sağlayan kişi olarak tanımlanmıştır. Öyle ki bu tanıma göre artık basit rüşvet şeklinde adlandırılmış olan eylemlerde rüşvet suçu içerisinde değerlendirilmeye tabi olur. Yapılmış olan değişiklik ile ilk fıkrada rüşvet veren kişinin eylemi tanımlanmış, ikinci fıkra içerisinde rüşvet alan kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin fiili tanımlanmıştır. Burada değişiklikten önce ilk olarak kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin sorumluluğu belirtilmiştir. Değişiklik ile önce rüşvet veren ve kamu görevlisi olmasına gerek olmayan şahsın sorumluluğu ileri sürülmüştür. Zimmet, irtikâp ve rüşvet suçlarının özgü suç niteliği taşıdıkları göz önünde bulundurulduğunda, sistematik bakımdan ilk fıkra içerisinde kamu görevlisi konumu diyarına kişinin eğilimi ve sorumluluğundan bahsedilmesinin yerinde olacağını söylemek mümkündür.

5237 sayılı Türk ceza kanununun 252. maddesi içerisinde yaralan üçüncü fıkrada rüşvet ile ilgili anlaşmaya varılması durumunda suçun tamamlanmış gibi cezaya hüküm olunacağı belirtilmiştir. Böylece rüşvet alınmasını mevcudiyeti halinde çıkar sağlanmazsa bile suç tamamlanmış olacaktır. Bu durumda rüşvet anlaşması tek başına cezaya layık bir eylem niteliği taşıyabilmektedir. Rüşvet suçunun eylem unsurunu bu durumda rüşvet suçun temel şekli niteliği taşıyan görevinin icrası ile ilgili bir işi yapması ya da yapmaması amacıyla çıkar sağlamak ile bir teşebbüs hali niteliği taşır panik içerisinde suçun tamamlanmış gibi cezaya tabi olacağını Öngören rüşvet anlaşması yapma olarak incelemek mümkündür.

Burada görevin ifası ile ilgili bir işin yapılması ya da yapılmaması için çıkar sağlamak eyleminden bahsetmemiz mümkündür. Rüşvet suçunun eylem unsurunu kamu görevlisi konumunda yer alan kişi ya da kamu görevlisi konumunda görünen kişinin göstereceği farklı bir kişiye görevi ile ilgili bir çıkarım sağlanması ve bunun kamu görevlisi ya da gösterici farklı bir kişi tarafından alınması meydana getirmektedir. Rüşvet suçunun meydana gelmesine mümkün olabilmesi için ilk olarak yapılması ya da yapılması istenen işin kamu görevlisi konumunda yarına kişinin görevinin icrası ile ilgili bir işin mevcut olması gerekli olur. Çünkü kan dökümü içerisinde görevin ifası ile ilgili bir iş yapması ya da yapmaması ifadesiyle bu hususun altı çizilmiştir. Aksi durumda bir kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin görevi ile ilgili olmayan bir iş yapmak ya da yapmamak suretiyle menfaat sağlaması halinde rüşvet suçu meydana gelmemektedir. Mevcut durum ve mevcut koşullara göre irtikâp ya da dolandırıcılık suçlarından bahsetmek mümkün olabilmektedir. Öyle ki rüşvet suçu bakımından kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin görevinin ya da görev alanının saptanması gereklilik teşkil eder.

Fail

5237 sayılı Türk ceza kanununun 252. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan rüşvet suçunun çok faili bir suçu niteliği taşıdığını söylememiz mümkündür. Çok faili suç suçlar içerisinde de karşılaşma tipi bir suç olduğunu söylememiz mümkündür. Yapısı bakımından birden fazla kişinin rüşvet suçunun faili konumunda yer alan kişi olmasını gerekli kılan bu suç türünde bir taraf içerisinde görevinin icrası ile ilgili bir işin yapılması ya da bir işin yapılması için doğrudan ya da aracılar ile menfaat sağlayan kamu görevlisi mevcuttur. Diğer taraf içerisinde kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin görevinin icrası ile ilgili bir işin yapılması ya da yapılmaması için doğrudan ya da Arıcılar vasıtası ile kendisine çıkar sağlayan kişi rüşvet veren konumunda yer almaktadır. Burada 5237 sayılı Türk ceza kanununun yürürlüğe girmesinden önce mevcut olan 765 sayılı eski Türk ceza kanunu dönem içerisinde ve yeni Türk ceza kanunu içerisinde de memur ya da kamu görevlisi tarafından işlenmesi mümkün olan bilen suç tipleri doktrin içerisinde gerçek göre suçları ve görünüşte göre suçları olmak suretiyle ikili bir ayrıma tabi olmuştur. Gerçek görev suçları içerisinde kamu görevlisi konumunda yer alan kişi suçun faili konumunda yer alan kişi bakımından kurucu unsuru taşımaktadır. Gerçek olmayan göre suçlar içerisinde suçun faili konumunda yer alan kişinin kamu görevlisi niteliğine haiz bir kişi olması suçun işlenişin bakımından kurucu bir unsur niteliği taşımamaktadır nitelikli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki gerçek göre suçların sadece kamu görevlileri tarafından işlenmesinin mümkün olduğu durumda, gerçek olmayan göre suçları her kişi tarafından işlenebilmektedir. Böyle bir farklılığın önemi ceza hukuku içerisinde kendini suça iştirak halinde göstermekte, gerçek göre suçların ya da gerçek olmayan göre suçlarını iştirak eden kişilerin sıfatı değişiyor olmaktadır. Gerçek göre suçlarına iştirak da bulunan ve kamu görevlisi niteliği taşımayan kişiler, suçun faili konumunda yer alan kişinin kamu görevlisi olduğunu biliyorlar ise suça iştiradan dolayı ceza alacaklardır. Eğer bunu bilmiyorlar ise suça iştirakten dolayı ceza almazlar.

Rüşvet suçunda suçun faili konumunda yer alan kişi rüşvet alan ve rüşvet veren olarak ikiye ayrılmaktadır. Burada ilk olarak rüşvet alan ile ilgili olan hususlardan bahsetmemiz mümkündür. Rüşvet suçu içerisinde rüşvet alan konumunda yer alan kişiye kural olarak kamu görevlisi niteliği taşımak zorundadır. Bu durum 5237 sayılı Türk ceza kanununun 6352 sayılı kanun hükmü ile değişmesinden önceki ilk halinde 252. maçın ilk fıkrasında rüşvet alan kamu görevlisi olarak tanımlanmıştır. 6352 sayılı kanun hükmü ile değişen 252. maddenin ikinci fıkrasında kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin eğilimi tanımlanmış iken rüşvet alan ibaresi kullanılmamıştır. Ancak suçun faili konumunda yer alan kişinin sıfatından kaynaklanan ağırlaştırır nitelikli halini düzenleyen yedinci fıkrada rüşvet Alanya’da rüşvet talebinde bulunan veya bu konuyla ilgili anlaşmaya bulan kişinin, yargı görevi yapan hâkim, bilirkişi noter ya da Yeminli mali müşavir olması durumunda verecek olan cezanın üçte birinden yarısına kadar arttırılacağını düzenlenerek kamu görevlisi sıfatına sahip kişinin rüşvet alan taraf olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte 5237 sayılı Türk ceza kanununun müfettişine dair etkin pişmanlığı düzenleyen 25. maddesi içerisinde rüşvet alan kişinin durumu resmi makamlar tarafından öğrenilmeden önce rüşvet konusu şeyi soruşturmaya yetkili mercilere aynen teslim etmesi durumunda hakkında rüşvet tuşuna kaynaklı olarak ceza verilmez denilmek suretiyle kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin rüşvet alan taraf olduğu ileri sürülmüştür. Ancak rüşvet alan kişinin kamu görevlisi niteliği taşıması gereklilik teşkil etmenin yanı sıra 6352 sayılı kanun hükmü ile değişen 252. maddenin sekizinci ve dokuzuncu fıkraları içerisinde belirtilmiş olan kişilerin de kamu görevlisi sıfatına sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın rüşvet suçunun faili konumunda yer alan kişi olabileceklerine yer verilmiştir. 252. maddenin sekizinci fıkrası içerisinde rüşvet alan kamu görevlisi bakımından kanun koyucu düzenlemede bulunarak bu kişilerin de görevlerinin icrası ile ilgili bir işin yapılması ya da yapılmaması şartı ile menfaat sağlamalarını rüşvet suçu açısından değerlendirmiştir. 6352 sayılı kanun hükmü ile değişmeden önceki 252. maddenin dördüncü fıkrası içerisinde benzer bir durum söz konusu olmuştur. Ancak bu kişiler tarafından yalnızca görevin gerekliliklerine ihlal getiren fayda sağlanması yaptırıma tabi olmuştur.

5237 sayılı Türk ceza kanununun 252. maddesi içerisinde düzenlenen rüşvet suçunda faillerden bir diğeri rüşvet verendir. Burada rüşvet veren ile ilgili olan hususlardan bahsetmemiz mümkündür. Rüşvet suçunda rüşvet veren bakımından özel bir sıfat aranmamaktadır. Böylece herhangi bir kişi rüşvet suçu içerisinde rüşvet veren taraf niteliği taşıyabilir. Bu durum 6352 sayılı kanun hükmü ile değişmeden önce 252. maddenin birinci fıkrası içerisinde rüşvet veren kişinin kamu görevlisi gibi cezalandırılacak tanımlanmıştır. Mevcut değişiklikten sonra 252. maddenin fıkrasında rüşvet verenin sorumluluğu belirtilmiştir. Kamu görevlisi konumunda yer alan kişi de rüşvet veren taraf sıfatını taşıyabilecektir. Ancak 5237 sayılı Türk ceza kanununun kamu görevini ait araç ve gereçleri suçla kullanma başlıklı 266. madde hükmüne göre verilecek olan cezada artırım yapılması mümkün olacaktır. Eğer kamu görevlisi görevinden kaynaklı olarak kendisine verilen araç ve gereçleri rüşvet suçunun işlenmesinde kullanır ise verilecek olan ceza üçte bir oranında artırılacaktır. Öyle ki bir trafik polisi yakınının yargılanmış oldu davada onun lehine karar çıkartmak için davaya bakan hâkim ve kendisine görevi gereği verilmiş olan araç ile her akşam onu evine bırakmak vasıtası ile menfaat sağlarsa bu madde hükmü ortaya çıkar. Öyle ki trafik polisi bir başka kişinin çıkarına dair harekette bulunmakta hâkimin görevi ile alakalı bir işi yapması için ona çıkar sağlamaktadır. Bu çıkar kendisine görev gereği verilmiş olan araç ile yapılmaktadır. Böylece rüşvet suçunun rüşvet veren olarak suçun faili konumunda yer alan kişi olur. Rüşvet boşuna kaynaklı olarak rüşvet veren konumunda yer alan kamu görevlisi sıfatı değerlendirilemediği için 266. madde bakımından trafik polisinin rüşvet suçuna dair cezasında artırım yapılması gerekir.

Mağdur

5237 sayılı Türk ceza kanununun 252. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan rüşvet suçunda suçun mağduru konumunda yer alan kişinin kim ya da kimler olduğu ile ilgili olarak doktrin içerisinde tartışma söz konusudur. Bazı görüşler rüşvet suçunun mağduru konumunda yer alan kişinin devlet ve ilgili kamu tüzel kişisi olduğunu savunmaktadır. Ceza hukuku doktrin içerisinde çoğunluğun kabulüne göre tüzel kişiler ya da devlet suçun mağduru konumunda yaralan kişi olamazlar. Onlar ancak suçtan zarar gören kişi olabilirler. Öyle ki rüşvet suçu mağduru toplumu oluşturan her kişidir. Rüşvet veren tarafın mağdur niteliği taşımayıp suçun faili konumunda yer alan kişi olduğunun altını çizmemiz gerekir. Uygulama içerisinde Yargıtay’ın kararlarında rüşvet suçunda ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının da mağdur konumunda yer alan kişi olacağına dair hükümler mevcuttur. Fakat bazı kararlar içerisinde ilgili kamu kuruluşunun suçtan zarar gören niteliği taşıdığı da belirtilmiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir