Suç Delillerini Yok Etme, Gizleme, Değiştirme Suçu

Suç Delillerini Yok Etme, Gizleme veya Değiştirme Suçu Nedir?

Suç delillerinin yok etme, gizleme veya değiştirme suçu 5237 sayılı Türk ceza kanunun 281. maddesi içerisinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek amacı ile bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren ya da bozuntu meydana getiren kişi altı aydan beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Kendi işlemiş olduğu ya da suçun işlenmesine iştirak ettiği suç ile alakalı olarak kişiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmesi mümkün olmaz. Söz konusu suçun kamu görevlisi tarafından görevi ile bağlantılı bir şekilde işlenmesi durumunda verilecek olan ceza yarı oranında artırılır. İlişkin olduğu suçtan kaynaklı olarak hüküm verilmeden önce gizlenen delilleri mahkemeye teslim eden kişi ile ilgili olarak 281. maddede tanımlanan suçtan kaynaklı verilecek olan cezanın beşte dördü indirilir.

Suç Delillerini Yok Etme, Gizleme veya Değiştirme Suçu İle Korunan Hukuki Değer Nedir?

5237 sayılı Türk ceza kanununun 281. maddesi içerisinde düzenlenmiş olan suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunun gerekçesi incelendiğinde maddi gerçeğin meydana çıkarılmasının ve bu yolla adil bir yargıya varılmasının, suç şüphesi taşıyan kişinin menfaatine bir hususun olduğunun ve böylece insan şahsiyetinin hakikat ve adaletinin korunacağı belirtilmiştir.

Suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçu adliyeye karşı işlenmiş olan suçlar kapsamı içerisinde yer almaktadır. Adliyeye karşı suçlar ile kurulması gereken o kokuyu değer genel olarak eylemin Norma uygunluğunun sağlanması olarak karşımıza çıkmaktadır. Hangi suç tiplerinin adliye karşı suçlar içerisinde mevcut olduğunun ülkelerin farklı siyasi Yaklaşımlarına göre saptandığı söylememiz mümkündür. Adliyeye karşı suçlar ceza hukukunun gelişimine paralel bir şekilde kamu idaresine karşı suçlar kapsam içerisinde mevcut olan ayrı bir başlık altında düzenleme bulunmaktadır. Bu suçların cezalandırılmasının mantığının ise bireyin adil yargılanma hakkına işlerlik kazandırmak olduğu ileri sürülmektedir. Adliyeye karşı suçlar ile korunması gereken ve koku değilim adlı eylemin normlara ihlali meydana getiren hukuka aykırı faaliyetlerin yaptırım altına alınmak suretiyle adli eylemin Norma uygunluğunun sağlanması olarak karşımıza çıktığı ileri sürülmüştür.

Anayasanın hak arama hürriyeti başlığı altında yer alan 36. maddesinde her kişinin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ileri sürülmüştür. Adil yargılanma hakkı devlete, bahsetmiş olduğumuz bu hakkın kullanılması mümkün hale getirilmesi ve bununla alakalı önlemlerin alınmasına dair yükümlülük ortaya koymaktadır. Bundan kaynaklı olarak devlet adil bir yargılamanın tüm şartlarını hazırlamak zorunluluğunu taşımaktadır. Ceza muhakemesi içerisinde maddi gerçeğe ulaşmanın mümkün olmasında hukuka uygun yöntemler kullanılmak suretiyle elde edilen deliller ile adil yargılanma hakka güvence altına alınması mümkün nitelik taşımaktadır. Ceza yargılamasında hakkaniyete uygun bir şekilde adil işlemler neticesinde elde edilmesi mümkün olan delilleri dayanılmak suretiyle hüküm verilmesi, hâkimin vicdani kanaatine adil yargılanma hakkına uygun bir şekilde konuşmasını meydana getirecektir. Ayriyeten ceza muhakemesi sistemimiz içerisinde delil elde etme yasakları ve delil değerlendirme yasaklarına mevcut olması sebebiyle vicdani bir şekilde belirlenmesi yasal bir zorunluluk olmaktadır. Adli eylemin ceza normu ile korunmasının zorunlu olması hukuk devleti ilkesi ve adil yargılanma hakkının doğal bir neticesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsetmiş olduğumuz yargılamanın gerçeğe ulaşmasını mümkün olabileceğini dair değer yargıları ve bu değer yargılarının haklı olmasına gösteren uygulamalar, bireyin yargıya dair güvenine inanç sağlamaktadır. Yargılamanın adil bir neticeye varması bakımından gerekenlerin Norma uygunluğu toplumsal bir zorunluluk olmaktadır. Bu toplumsal gereklilik yalnızca davada taraf onları değil kimin toplumu ilgilendirmektedir. Bundan kaynaklı olarak adliye karşı suçlar ile korunması gereken hukuki değer adil yargılanma hakkı ile doğrudan alakalı olmaktadır.

5237 sayılı Türk ceza kanununun 281. maddesi içerisinde yaralan suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçu ile korunan hukuki değer, ceza muhakemesi içerisinde ispat vasıtası niteliği taşıyan delillerin korunmasını sağlamak suretiyle bireylerin adil yargılanma hakkının güvence altına alınması olduğu söylenebilmektedir. Öyle ki ispat vasıtası niteliği taşıyan delillerin korunması, cezanın yargılanmasının doğru bir şekilde yürütülmesi mi delillerin doğrudandık ilkesine aykırılık taşımadan değerlendirilmesi önem teşkil etmektedir. Delillerin ceza muhakemesi içerisindeki önemli işlevinden kaynaklı olarak delillerin elde edilmiş olduğu aşama olan soruşturma evresinde yapılmış olan usul işlemleri sıkı şekil şartına bağlanmış delillerin hukuka uygun yöntemler ile elde edilmesi amacıyla koruma tedbirleri mevcut olmuştur. Delillerin bu kadar önemli olması ve her temasız bırakır olduğuna dair ilk gereği adli kolun delil toplama sırasında göz etmesi gerekli olan kurallar mevzuat içerisinde detaylı bir şekilde düzenleme bulmuştur. 5271 sayılı ceza muhakemesi kanununun 100. maddesi içerisinde yer bulan şüpheli ya da sanığın davranışları delilleri yok etme, gizleme ya da değiştirme hususların da kuvvetli bir şüphe meydana getiriyorsa tutuklama sebebinin var olacağı düzenleme bulmuştur. Bununla birlikte ceza muhakemesi içerisinde delillerin önemli olmasından kaynaklı olarak soruşturma evresi içerisinde konuşulan usul işlemlerinin gizlilik esas teşkil etmiştir. Yine her soruşturma işleminin tutanağa bağlanacağı da düzenlenmiştir.

Suç Delillerini Yok Etme, Gizleme Veya Değiştirme Suçunun Unsurları Nelerdir?

Suçun Konusu

Suçun konusu önceden işlenmiş olan bir suçun delil ve eserleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Suçtan elde edilmiş olan eşya veya delil bir eser niteliği taşımaktadır. Bundan kaynaklı olarak suç delillerinin yok etmek, gizlemek ya da değiştirmek suçunun ortaya çıkmasını mümkün olabilmesi için daha önceden işlemiş olan bir suçu mevcudiyeti gerekli olmaktadır. Bir suçun işlenmesine mümkün olabilmesi kendisinden daha önce işlenmiş başka bir suçun mevcudiyetine bağlı nitelik taşıyor ise kendisine bağlı kılmış olan suç öncün suç olarak tanımlama bulur. Bahsetmiş olduğumuz suçun meydana gelmesi için daha önceden bir suç işlenmesi gerekli olduğundan özel hukuk ihtilaflarına konu teşkil eden olay ile bağlantılı delil ve eserlerin gizlenmesi, değiştirilmesi, bozulması ya da yok edilmesi mevcut su ortaya getirmeyecektir. Yürürlükten kaldırılmış olan 765 sayılı eski Türk ceza kanunun dönem içerisinde cürüm-kabahat ayrımı yapılmış olmasından söz konusu suçun düzenlenmiş oldu 296. madde içerisinde eylemlerden kaynaklı olarak verilecek ceza 500 TL’den 1000 TL’ye kadar ağır para cezasıdır ifadesinden kaynaklı olarak sair fiillerin içerisine kabahatlerini girip girmeyeceğini tartışma niteliği taşımıştır. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde cürüm-kabahat ayrımı yapılmamasından kabahat meydana getiren ya da idari soruşturma niteliği taşıyan eylemler söz konusu suç kapsamına girmemektedir.

Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunun konusunu meydana getiren delillerin bir suç ile ilgili olması gerekli olmaktadır. Örneğin intihar eğilimi mevzuatımız içerisinde suç niteliği taşıyarak düzenlenmemiş olmasından önce kendisine vermiş olduğu silah ile intihar ettiğini gören silah sabinin bu silahı yok etmesi durumunda delilleri yok etme suçunu işlemesi mümkün nitelik taşımaktadır. Bununla birlikte Yargıtay kararına konu teşkil eden bir olay içerisinde bir kişi bir başka kişiden almış olduğu silah ile intihar etmiştir. Fakat burada silah sahibi silahını ölene intihar etmesi için vermemiştir. Başka bir kişinin silahı ile intihar eden kişinin söz konusu eylemi ceza kanunu hükümlerine göre suç meydana getirmediğinden intihar da kullanılan silahın yok edilmesi 5237 sayılı Türk ceza kanunun 281. maddesi hükmü içerisinde düzenleme bulmuş olan suç delillerinin yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunu meydana getirmeyeceğinden eleştiriye tabi olmuştur.

5237 sayılı Türk ceza kanununun 281. maddesi hükümleri içerisinde yer alan delil ibaresi kullanılmış fakat emare ve iz kelimeleri madde metin içerisinde düzenlenmemiştir. 5237 sayılı Türk ceza kanunda adliyeye karşı suçlar içerisinde düzenleme bulmuş olan bazı suçlar içerisinde delil ve eser ibaresinin kullanılıyor olması fakat inceleme konusu suç içerisinde sadece delil kelimesinin kullanılıyor olması öğreti içerisinde eleştiri niteliği taşımıştır. Öyle ki bir suç delilleri ile ilgili olarak delillerin karartılması söz konusu şu meydana getirecektir. Böylece Metinde iz ya da eser ifadesini kullanması zorunluluğu söz konusu değildir.

Delilleri yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunda ilk olarak daha önce bir suçun işlenmesi şartı söz konusudur. Fakat suçun maddi konusunu gizlemek ile ilk işlenmiş olan suçun ispat araçları olan delilleri gizleme hareketlerini birbirinden ayırmak gerekli olmaktadır. 5237 sayılı Türk ceza kanununun 281. maddesi içerisindeki düşünmediğini gelmesi için Öncül suçun tamamlanması ardından söz konusu suça ilişkin delillerin karartılmış olması gerekli olmaktadır. Bu yüzden önceki suçu işlemek için söz konusu suçun konusunu gizleme hareketleri tipe uygun eylem onu süre içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Önceki suçun delilleri karartılmamış ise 5237 sayılı Türk ceza kanununun 281. maddesi içerisindeki suçun meydana gelmeyeceği öğreti içerisinde ifade edilmektedir. Önceki suçun teşebbüs aşaması içerisinde kalmış olması halinde inceleme konusu suçun meydana gelip gelmeyeceği noktasında madde içerisinde belirsizlik söz konusudur. Bu durum öğreti içerisinde eleştiri bulmuş madde metninin daha açık bir şekilde düzenlenmesi gerekli olduğu belirtilmiş ve teşebbüs aşaması içerisinde kalmış eylemlerin işlenmesi de madde içerisinde ifade edilmiş olan bir suç ibaresi içerisinde açıklama bulmuştur. Öyle ki önceki suçu meydana getiren eylemin teşebbüs aşamasında kalmasından kaynaklı olarak sonraki süreçte suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme eylemleri suç meydana getirecektir.

Suç delillerini yok etme, gizleme yedi değiştirme suçunun ilk olarak ön şartı önceki suçun kasıtlı ya da taksirle bir suç olmasının, soruşturulması ve kavuşturulması şikâyete bağlı bir suçun TL taşıyıp taşımamasının, bu şartın meydana gelip gelmemesinin, geri alınıp alınmamasının bir öneminin söz konusu olmadığıdır. Bununla birlikte söz konusu suç açısından af ya da dava zamanaşımı gibi sebepleri mevcut olup olmamasının, şahsi cezasızlık ede cezayı kaldıran şahsı sebepleri mevcudiyetini nedeniyle suçun faili konumunda yer alan kişinin cezalandırılmamasının, öyle deme, uzlaşma, kamu davasının açıklanmasının ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi hususların uygulanıp uygulanmayacağının bir önemi söz konusu olmamaktadır. Öyle ki suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunun ön şartı niteliği taşıyan önceki suç hakkında yapılan yargılama içerisinde hukuka uygunluk sebeplerinin mevcudiyeti sebebiyle beraat kararı verilmesi halinde fiil suç meydana getirmeyecektir. Öncül nitelik taşıyan suçu meydana getiren elimin hukuka uygun nitelik taşıması suç delillerini yok etme, gizleme yedi değiştirmesi için meydana gelmesini engelleyecek niteliktedir. Fakat delilleri karart kılmak istenmiş olan önceki suçun mağduru konumunda yer alan kişinin suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunu işlemiş olması olasılığı söz konusu olmaktadır. Bu durum delilleri karart kılmak istenmiş olan suçun takibinin şikâyete bağlı nitelik taşıması durumunda 5237 sayılı Türk ceza kanunun 281. maddesi içerisinde düzenleme bulmuş olan suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunu meydana getirip getirmeyeceği öğreti içerisinde ifade edilmiş olmaktadır.

Suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunun meydana gelmesi bakımından önemi ile belirtilmesi gerekli olan husus suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunu meydana getiren eylemlerin işlenmiş olduğu esnada önceki suçun cezalandırılması mümkün olabileceğinin ortadan kalkmamış olmasına gereklidir. Öyle ki delilleri yok edilmiş olan, gizlenen, değiştirilen önceki suç açısından bu eylemlerin işlenmesi esnasında soruşturma ya da kovuşturma koşulun gerçekleşmesine bir olanak mevcut değil ise suç delillerini yok etme, gizleme de değiştirme suçu meydana gelmeyecektir. Suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunu meydana getiren hareketler gerçekleştirildikten daha sonra Öncül suç ile ilgili olarak davanın düşmesine karar verilmiş olması asıl suç ile ilgili yargılamadan önce suçun işlenmediği yönünde etki bırakmayacaktır. Öyle ki asıl suç ile ilgili yargılamayı yapan mahkeme gerekli teşkil ederse nisbi muhakeme yapmak suretiyle öncül suç işleyip işlenmemesi ile ilgili olarak karar vermesi gerekli olacaktır.

Yürürlükten kaldırılmış olan 765 sayılı eski Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde 296. maddede düzenlenmesinde bir diğer koşul olarak suçun faili konumunda yer alan kişinin önceki suça iştirak etmemesi gerekli olmaktaydı. Yeni kanunumuz olan 5237 sayılı Türk ceza kanununun 281. maddesi hükmü içerisinde böyle bir ön şarta yer verilmemiştir. Fakat kişinin kendi istemiş olduğu suçun delillerini yok etmesi, değiştirmesi, gizlemesi eylemlerinin olması durumunda, şahsi cezasızlık gerçekleşmesi mümkün olacak ve şahıs sonraki süreç içerisinde işlemiş olduğu delil karartma eylemlerinden dolayı cezalandırılmayacaktır. Şahsi cezasızlık sebebi, yalnızca kendisinde gerçekleşen kişi bakımından bir anlam ifade etmekte olduğundan, şahsi cezasızlık sebebi kendisinde olan kişi ile iştirak durumunda delilleri karartmış olan kişiler şahsi cezasızlık sebebi kendilerinde bulunmamış olduğundan cezalandırılır mümkün olabilecektir. Bir suçu gizlemek ya da delillerini ortadan kaldırmak amacıyla bir kişinin öldürülmesi durumunda kasten öldürmenin nitelikli halin meydana geleceği, delilleri yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunun meydana geleceği fakat söz konusu suç kasten öldürmenin nitelikli halini meydana getireceğinden bileşik suç niteliği taşıdığının kabul edilmesi gerektiği öğreti içerisinde ifade edilmiştir.

Fiil

  1. madde içerisinde düzenlenmiş olan suç, bir suçun delil ve eserlerinin yok ediliyor olması, silinmesi, gizlenmesi, değiştirilmesi ya da bozulması ile işlenmesi mümkün olabilecek seçimlik hareketli bir suç niteliği taşımaktadır. Aksi takdirde ifade edilmiş olan görüşe göre ise, suçun meydana gelmesi bakımından maddede belirtilmiş olan seçimlik hareketler ile Neticelerden en az birinin meydana gelmesi gerekli olmakta, gizlenen, değiştirilen, silinen, yok edilmiş olan delilin gerçeğin meydana gelmesini engelleme sonucunu Doğurması suçun meydana gelmesi bakımından zorunlu görülmemektedir. Suçun meydana gelmesi bakımından önemli olan husus, üzerinde suçun seçimlik hareketleri meydana getirilen şeyin delil niteliğini taşımasıdır. Bu yüzden suça konu teşkil eden delilin önemli bir niteliğe sahip olması ya da kamu idaresine maddi ve manevi zarar vermesi suçun meydana gelmesi açısından gerekli teşkil etmemektedir.

 

Suçun meydana gelmesi açısından madde metin içerisinde ifade edilmiş olan delilin yok edilmesi, gizlenmesi, değiştirilmesi eylemleri suçu meydana getiren hareketin neticesi olarak kabul gördüğünde, inceleme konusu 5237 sayılı Türk ceza kanununun 281. maddesi içerisindeki suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunun ihmali hareketle işlenebilme ihtimali ortaya çıkmaktadır. Bu suçun kanun hükümleri içerisindeki düzenlenmesinde belli bir neticeye neden olmayı veya belli bir davranışta bulunma durumunu cezalandırıyor olmasına rağmen suçun faili konumunda yer alan kişinin özel tipe uygun neticeyi önleme yükümlülüğü mevcut olması durumunda neticeye sebep olması hali öğreti içerisinde gerçek olmayan ihmali suç olarak tanımlama bulmuştur. Öyle ki gizleme seçimlik hareketi bakımından İsmail’e olarak suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçun işlenmesi mümkün olmayacak olsa da somut olaya göre değerlendirme yapılmak suretiyle değiştirme, yok etme, silme seçimlik hareketleri bakımından suç ihmali hareketle işlenmesi mümkün olacaktır. Bir Yargıtay kararı hükmüne konu teşkil etmiş olan onun içerisinde adli kolluk görevi yetkilerine sahip olan polis memurlarının cinsel istismar durumuna dair karakol içerisinde alınan tanık ifadesi esnasında tanık konumunda yer alan kişinin cep telefonundaki müştekiyi ait mesajların sanık tarafından yüksek ses ile okunması ve devamında sanığın bu mesajları kendisinden silmesini istediğini beyan etmesi, polislerin bu duruma tepkisiz kalması durumu karşısında 5237 sayılı Türk ceza kanununun 257. maddesinde kime 5237 sayılı Türk ceza kanunu 281. maddesi hükümlerine karar verilmesi gerekli olmaktadır. Buradan yola çıkılmak suretiyle madde metin içerisindeki seçimlik hareketler netice olarak öngörülmüş olduğunda suçun faili konumunda yer alan kişinin tipi uygun neticeyi önleme yükümlülüğü kapsamı içerisinde suç delillerini yok etme, gizleme ya da değiştirme suçunu ihmali bir şekilde işlenmesi somut olay içerisinde adli kolluk görevlilerinin ihmali hareketleri 5237 sayılı Türk ceza kanunun 281. maddesi içerisinde belirtilmiş olan suça iştirak değil yardım kapsam içerisinde değerlendirme bulmaktadır.

Kanaatimizce maddi metin içerisinde belirtilmiş olan yok etme, gizleme, değiştirme hareketleri netice olarak değil seçimlik hareket olarak düzenleme bulmuş olup, seçimlik hareketlerin yapılması durumunda 5237 sayılı Türk ceza kanunu 281. maddesi içerisinde belirtilmiş olan inceleme konusu suç meydana gelecektir. Seçimlik hareketli suçların niteliği dolayısıyla seçimlik hareketlerden birinin tamamlanmış, diğerinin ise teşebbüs aşaması içerisinde kalmış olması halinde suçun tamamlanmış oldu kabul görülecektir.

Suç bir süreç dâhil içerisinde işlenmekte olup bu süreç suç yolu olarak adlandırılmaktadır. Bu süreç içerisinde önce hazırlık hareketleri sonrası nice hareketleri meydana gelmektedir. Suçun oluşum süresi içerisinde icra hareketlerinin tamamlanmaması ya da suçun kanuni düzenlemesi içerisinde unsur olarak yer alan amacın gerçekleşmesi durumunda, suçun kanuni tanımındaki unsurlar gerçekleşmeyecektir. Fakat suçun faili konumunda yer alan kişi, bu ihtimaller de suç yoluna girdiğinden ve gerçekleştirmiş olduğu hareketler haksızlık niteliği içerdiğinden suçun faili konumunda yer alan kişinin cezalandırılması gerekli olmaktadır. Bundan kaynaklı olarak suçun teşebbüs aşamasında kalmış durumunda da suçun faili konumunda yer alan kişinin cezalandırılmasını sağlayan hükümler ceza kanunları içerisinde yer almaktadır. Suçun meydana gelmesi açısından madde metninde suç meydana getiren önceki eylemin tamamlanması ya da teşebbüs aşamasında kalmış olması açık bir biçimde ifade edilmiyor olmaktadır. Maddenin birinci fıkrası içerisinde işlenmiş bir suçun deli gibi bir ifade kullanılmamış olması bir suçun ifadesi kullanıldığından teşebbüs aşamasında kalan eylemlerinde bu kapsamda değerlendirileceği anlamına gelmektedir. Eski Türk ceza kanunu olan 765 sayılı Türk ceza kanununun 296. maddesi içerisinde düzenleme bulmuş ona cürüm işleyenleri saklamak mı cürüm delillerini yok etmek suçunun maddi metin içerisinde ifade edilmiş olan “Sair fiiller” ibaresi kapsam içerisine teşebbüs eylemlerinde girdiği öğreti içerisinde ileri sürülmüştür. Öyle ki yürürlükten kaldırılmış şu an 765 sene Türk ceza kanununun 296. hükmünün yürürlük dönem içerisindeki uygulamaya benzer şekilde yeni Türk ceza kanunumuz olan 5237 300 kanununun 281 cumartesi içerisindeki bir suçun ifadesi kapsam içerisine teşebbüs aşamasında kalmış eylemlerde girmelidir. Bu kapsam içerisinde örneğin bir kişinin öldürme amacı ile başka bir kişi ateş etmesi ve bu kişinin yaralanması neticesinde suçlu kullanılmış olan silahın ateş eden kişi tarafından durumu bilen başka bir kişiye verilmesi halinde silah alan kişinin silahı yok etmesi 5237 sayılı Türk ceza kanununun 281. maddesi kapsamında değerlendirme bulacaktır. Suçu meydana getiren seçimlik hareketlere suç delillerini yok etmek, suç delillerini silmek, suç delillerini gizlemek, suç delilin değiştirmek, suç delilini bozmak başlıkları altında incelememiz gerekecektir.

Suç Delillerini Yok Etmek

Suç ile ilgili olarak ilgili hususlar içeren delilin maddi mevcudiyetine son verilmesi, imha edilmesi olarak tanımlama bulmuş olan yok etme eğilimin içerisinde maddi gerçeği ortaya çıkarılmasını sağlayan ispat aracı ortadan kaldırılmaktadır. Madde madde içerisinde tamamen ya da kısmen yok edilme eğilimi belirtilmediği için delilin tamamen yok edilmesinin anlaşılması gerektiği öğreti içerisinde ifade edilmiş mi olması gerekli olan hukuk bakımından tamamen yok etme ve kısmen yok etme şeklinde düzenleme yapılması gerektiği belirtilmiş olmaktadır. Öyle ki delillerin kısmen yok edilmesi halinde delil içeriği itibari ile somut olayı ispat edilmesi mümkün olabilecek kapasiteye hala sahip olması ya da belirti ve emarelerden ispat aracı niteliğini tam olarak kaybetmedin anlaşılması durumunda ispat aracı olarak kullanılması, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını kısmen olaraktan engellediği için hareketin kısmen olması durumunda suçun meydana gelmesi gerekli olmaktadır. Fakat bu halde kusuru ve ihlalin ağırlığı ile orantılı bir şekilde her somut olayda hâkimin takdir yetkisi mevcudiyetini değerlendirme söz konusu olacaktır.

Suç Delillerini Silmek

Silmek seçimlik hareketi, yazılı bir delilin yazılarının delil niteliğini etkileyecek halde kısmen ya da tamamen ortadan kaldırılması olarak tanımlama bulunmaktadır. Suç delillerini yok etme eğiliminde olduğu gibi burada silme hareketini tamamen ya da kısmen yapılmasının madde metin içerisinde açık bir şekilde belirtilmesi gerektiği, hali hazırda madde lafından yazılı bir şeyi silme eyleminin delilin tamamını içermesi neticesinin çıkarılması gerekli olduğu öğreti içerisinde ifade edilmiştir. Kanaatimizce, silme hareketi kısmi olsa da delil içerdiği itibari ile somut onu ispat edebilecek kapasiteye halen sahip olması ya da belirti ve maillerden ispat enerji niteliğini tam olarak kaybetmediğinin anlaşılması durumunda ispat aracı olarak kullanılması, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını kısmen de olsa engellediği için hareketin kısmen olması durumunda da suçu meydana gelmesi gerekli olmaktadır.

Bilgisayar yazılım sistemlerinin gelişiyor olması ceza hukuku içerisinde etki meydana getirmektedir. Böylece maddi gerçeğin ortaya çıkarılması içerisinde bilimsel yöntemler yargılamaların seyrine doğrudan etki ediyor olmaktadır. Suç delili eserlerin elektronik ortam içerisinde bulunması halinde silme işleminde dahi söz konusu delilleri kurtarma imkânı, imkân dâhilinde olmaktadır. Öyle ki elektronik delillerin yok edilmesi bakımından durum değerlendirme altına alındığında birçok işletim sistemi içerisinde belekte bulunan veriler basit silme eylemi ile silinememektedir. Dosya dizin tablosu içerisinde bulunan dosya girişi silinmekte ve dosyanın disk içerisinde kalkmış olduğu alan boş olarak işaretleme bulunmaktadır. Böylece dosya dizinin tablosu içerisinde dosya giriş silinmesine rağmen diskte veriler mevcut olduğundan silinmiş verilerin geri getirilmesi mümkün nitelik taşıyabilmektedir. Elektronik ortam içerisindeki delillerin silinmesi gündelik hayatın bir parçası niteliğinde olan sosyal medya ile ilgili olmaktadır. Sosyal medya hesabı kullanıcılarının kişisel bilgilerinin korunması, hesap kapatılması halinde ya da dondurulması halinde kişisel bilgilere erişimin engellenmesi sosyal medya şirketleri tarafından gizlilik politikası açısından kısmen olsa da sağlanmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir