Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu ve Cezası (TCK 154)

Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu ve Cezası (TCK 154)

Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu Nedir?

Hakkı olmayan yere tecavüz suçu 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesi hükmü içerisinde düzenlenmiştir. Bu hükme göre bir hakka dayanmadan bir başkasına ait taşınmaz mal ya da eklentilerini malikmiş gibi tamamen ya da kısmen işgal eden ya da sınırlarını değiştirmiş olan ya da bozan ya da hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa faydalanmasına engel olan kişiye suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve 1000 güne kadar adli para cezası verilir.

Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu ya da öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, Harman yeri, yola ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen ya da tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunman ya da sürüp eken kimse ile ilgili olarak da suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve 1000 güne kadar adli para cezası verilmesi gerekir. Kamuya ya da özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kişi hakkında suçtan zarar görenin şikâyet üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve 1000 güne kadar adli para cezası verilmesi gerekir.

Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçun Daha Korunan Hukuki Değer Nedir?

5237 sayılı Türk ceza kanunu 154. maddesi hükmü içerisinde düzenleme bulmuş olan hakkı olmayan yere tecavüz suçu ile korunan hukuki değer ilk olarak taşınmaz mal ya da eklentilerine dair tecavüzlere karşı koruma sağlandığından mülkiyet hakkıdır. Fakat Zilyetlik de koruma altında olmaktadır. Mülkiyet ve Zilyetlik birçok kanunu kimleri ile koruma altına alınmıştır. Mülkiyet ve zilyetliği korumak amacı ile Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yaralanma zarar verme, hırsızlık, yağma ve dolandırıcılık suçlarının yanı sıra hakkı olmayan yere tecavüz suçu da düzenleme bulmuştur.

Türk ceza kanununun 154. maddesi içerisinde düzenleme bulmuş olan hakkı olmayan yere tecavüz suçu ile taşınmaz mallar ilçesinden mülkiyet hakkı ve zilyetliğinin korunması amaçlanmış olmaktadır. Mülkiyet hakkı ile taşınmaz sahibi olan malik taşınmazın üzerinde kullanma yararlanma ve tasarruf da bulunma hakkına sahiptir. Böylece malik bu hak ile taşınmaz üzerinde en geniş yetkilere sahip olmaktadır. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesi içerisinde bu mülkiyet haklarından olan taşınmaz ve eklentilerine yönelik gerçekleşecek her türlü tecavüz engelleme amaçlanmıştır. 5237 sayılı Türk ceza kanunun söz konusu hükmünde her fıkrasında ayrı bir suç tipi düzenleme bulmuştur. Öyle ki 154. maddenin ilk fıkrasında başkasına ait taşınmaz mal gibi eklentilerini malikmiş gibi tamamen ya da kısmen işgal etmiş olan ya da sınırlarını değiştiren ya da bozan ve hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimsenin cezalandırılması öngörülmüştür. Madde hükmü içerisinde anlaşıldığı üzere özel kişilere ait olan taşınmaz mal ya da eklentileri korunması amaçlanmış olmaktadır. Taşınmazlar üzerinde hak sahipliği mülkiyet hakkından kaynaklanması mümkün olabileceği gibi zilyetlikten de kaynaklanır bilmektedir. Bu suç ile her şeyden önce taşınmazlar üzerinde mülkiyet hakkı koruma altına alınmaktadır. Bununla birlikte ayriyeten bu taşınmazlar üzerinde Zilyetlik söz konusu olan kişilerin zilyede korunma altında olmaktadır.  Kanun koyucu açık bir şekilde hak sahipliği ifadesini kullanmak suretiyle zilyetliğinin de koruma kapsamında alındığına işaret etmiştir. Öylece taşınmazın Maliki olmayan fakat kişinin zilyetliğinde bulunan malları da tecavüz niteliğindeki hareketler meydana gelirse bu durumda Zilyetlikte koruma altına alınmaktadır.

Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesi hükmü içerisinde düzenleme bulmuş olan hakkı olmayan yere tecavüz suçundan korunan hukuki değer hem mülkiyet hem de Zilyetlik olduğundan mülkiyet hakkı kadar geniş yetkileri mevcut olmayan intifa hakkı, kaynak hakkı, oturma hakkı, geçiş hakkı gibi haklara sahip olan kişilerin de söz konusu şu an üzerinde yapılmış olan müdahalelerde korunmasını istemelerinin mümkün olabilmesidir. Nitekim kanun koyucu hak sahipleri ifadesi ile zilyetliği kast ettiği açıktır. Maddenin ikinci fıkrası değerlendirildiğinde köy tüzel kişiliğine ait olmayan ancak köylünün ortak yararlanmasını terk edilmiş taşınmazlara tecavüz durumunda da Zilyetlik koruma altına alınmaktadır. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hususlar ile sular üzerindeki mülkiyet hakka korunmaktadır. Sular açısından özel mülkiyeti ait olması ya da kamu ait olması arasında bir farkın mecburiyeti söz konusu değildir. 154. maddenin fıkraları tamamen değerlendirildiğinde kanun koyucu bir yandan özel mülkiyeti taşınmazları korurken bir yandan da kamuyu ait olan taşınmazları koruma altına alıyor olmaktadır.

Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçuna Onun Maddi Unsurları Nelerdir?

Fiil

5237 sayılı Türk ceza kanunu 154. maddesi içerisinde düzenleme bulmuş olan suça konu olan eylem ayrı ayrı incelenmesi gerekir. Bunlar 154. maddenin üçüncü fıkrası içerisinde ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır. 154. maddenin hal fıkrasında ayrı ayrı eylemlerden bahsedilmiş buna bağlı olarak mağdur ve suç konusu değişiyor olmaktadır. Bu bakımdan her bir fıkrayı tek tek incelemek gerekir. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesi ilk fıkrası içerisinde özel hukuk işlerine ait taşınmazlara yenilik tecavüzden yer almaktadır. 154. maddenin ikinci fıkrası içerisinde köy tüzel kişiliğine ait ya da öteden beri köylünün ortak yararlanmasını terk edilmiş taşınmazlara yönelik tecavüzler yer almaktadır. 154. maddenin üçüncü fıkrası içerisinde suların mecrasına yönelik yapılan tecavüzler olarak tanımlamak suretiyle bu şekilde isimlendirme yapılmaktadır.

İlk olarak özel hukuk kişilerine ait taşınmazlara yapılan tecavüzlerde eylem unsuru ile ilgili olan hususlardan bahsetmemiz mümkündür. Eski Türk ceza kanunu olan 765 sayılı kanun ile aynı düzenlemeyi içeren 5237 sayılı kanunun ilk hali arasında belli farklılıkların mevcudiyet söz konusudur. Bu farklılıkların başında 5237 sayılı kanun ile suçun kapsamı genişletilmiş ve özel kişiler haricinde kamuya ait taşınmaz beklentileri de kapsam içerisine alınmıştır. Ancak 2009 tarihinde 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesinin ilk fıkrasında değişiklik yapılmıştır. Eski kanunda sadece özel kişilerin taşınmazlarını yönelik düzenleme mevcutken 5237 sayılı yasanın ilk halinde kamuya ait taşınmaz mal ve eklentileri ibaresinin eklenmesi suretiyle ananı genişletilmiştir. Daha sonra ise tekrar özel kişilere ait taşınmazlar şeklinde değişiklik mevcut olmuştur. Öyle ki özel hukuk kişilerine ait olan taşınmaz mal beklentileri 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesinin ilk fıkrası kapsam içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Ilık fıkra da düzenlenmiş olan suça konu eylem birden fazla eylem ile seçimlik olarak cezalandırılmıştır.

Bu fiiller:

  • Taşınmaz Mal Ya Da Eklentilerine Malikmiş Gibi Tamamen Ya Da Kısmen İşgal Etme,
  • Taşınmaz Mal Ya Da Eklentilerinin Sınırlarını Değiştirme
  • Taşınmaz Mal Ya Da Eklentilerinin Sınırlarını Bozma
  • Taşınmaz Mal Ya Da Eklentilerin Hak Sahiplerinin Kısmen De Olsa Yararlanmasına Engel Olma olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kanun hükmünde dört çeşit hareketten bahsediliyor. Bu hareketler işgal etmek ya da sınırları değiştirmek ya da sınırları bozmak ya da hak sahiplerinin kısma ya da tamamen yararlanmasına engel olmak seçimlik hareketlidir. Burada bu hareketlerin yalnızca birinin yapan suçun faili konumunda yer alan kişinin cezalandırılması gerekli olmaktadır. Hareketin kanuni tanım içerisinde düzenlenmiş şekline göre değerlendirme yapılması gerekir ise birden fazla hareket öngörülmüş olduğundan çok hareketli bir suç olarak karşımıza çıkar. Ayrıca kanun koyucu tarafından meydana getirilen fiiller bir birinin alternatifi özelliği taşıdığından bu dört eylemden birinin işlenmesi ile suç tamamlama bulmuş olacağından seçimlik hareketli bir suç karşımıza çıkmaktadır. Ayriyeten eylemler açısından icraya olarak işlenmesinin mümkün olmasından kaynaklı olarak diğer bir anlatım ile ihmali olarak işlenmesi mümkün olmadığından hareketin şekli açısından icraya hareketli bir suç tipi karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu suçun hareketin icrasının devamı niteliğinde olduğuna dair yapılacak değerlendirmede dört eylem açısından ikisinin gerçekleşmesiyle suçun tamamlanmış olacağından bahsetmemiz mümkündür. Böylelikle suçun mütemadi özelliği söz konusu değildir. Bu suç ayni Hareketli bir suçtur. Fakat işgal etme ve engel olma eylemleri açısından mütemadi özellikler taşımaktadır. Ayriyeten hareketin önemi açısından kanın hükümlerinde tanımlanmış hali haricinde söz konusu suç meydana gelmeyeceğinden bu haliyle de bağlı hareketli suç olarak tanımlama bulunmaktadır. Bu seçimlik hareketlerden işgal etmek ve hak sahibinin yararlanmasını engel olma eylemleri ile asıl Hedef taşınmaz malın bizatihi kendisine söz konusu eylemlerin meydana gelmesidir. Suça konu teşkil eden eylem ancak taşınmaz bir mal üzerinde gerçekleşmesi mümkün olabilir. Fakat sınırı değiştirmek, bozdurmak eylemleri bizatihi taşınmazın aynana yönelik bir şekilde gerçekleşmesine gerek olmamaktadır. Bu bakımdan taşınmaz sınırında yaralan işaretler korunması gerekir. Taşınır bir mala dair kanun hükümlerinde sayılan seçimlik hareketlinin meydana gelmesi ile hakkı olmayan yere tecavüz suçu meydana gelmez. Bu bakımdan şartları mevcut ise mala zarar verme ya da eylemin boyutuna göre başka suçların meydana gelmesi gündeme gelebilir. Kanun koyucu dört seçimlik hareket için hak sahibi kavramını kullanmış olmaktadır. Bahsetmiş olduğumuz hareketlerin meydana gelmesi için mağdur olan kişinin hak sahibi olması yeterli görülmüştür. Bu kişinin malik olma şartı söz konusu olmamaktadır.

Kanun maddesi içerisinde açık bir şekilde düzenlenmesinin üzerine “veya” bağlayıcı ile birbirine bağlanmış olan seçimlik hareketli meydana gelmesi sonucunda cezalandırma yapılması gerekli olacaktır. Fakat suçun faili konumunda yer alan kişi söz konusu hareketlerden birden fazla hareket neticesinde eylemi meydana getirirse farklı hususlar söz konusu olacaktır. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 61. maddesi bakımından cezanın bireyselleştirilmesi marifeti ile suçun faili konumunda yer alan kişiye verilecek olan cezanın artırılması söz konusu olabilecektir. Bununla birlikte suçun faili konumunda yer alan kişinin eylemi bir hakka dayanmaksızın gerçekleşmesi gereklidir. Kanun koyucunun belirtmiş olduğu bu ifadenin bir hakka dayanması halinde eylem suç oluşturmayacaktır. Bahsetmiş olduğumuz hakka dayanma durumu suçun oluşumu açısından ön şart niteliği taşımaktadır. Fakat suç duyurusu metodu kapsamı içerisinde ön şart diye bir kurumu kabul etmememiz söz konusudur. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan kişi ile mağdur arasında şahsi bir hakka dayanmak suretiyle sözleşme ilişkisi mevcut olsa ya da sınırlı ayni hak tesisi olsa bu gibi durumlar araştırılmak suretiyle suçun faili konumunda yer alan kişinin eylemi bir hakka dayandığından bahisle suç meydana gelmeyecektir. Öyle ki suçun faili konumda yer alan kişiler mağdur arasında kira eser sözleşmesi olması intifa ya da oturma hakkı tanınması ya da farklı bir sözleşmesi ilişki gibi Hususlar örnek verilebilir.

Fail

5237 sayılı Türk ceza kanununun 154. madde hükmü içerisinde düzenlenmiş olan haksız yere tecavüz suçunun faili konumunda yer alan kişi herkes olabilir. Söz konusu bu kişinin gerçek bir kişi olması gerekli teşkil eder. Suçun faili konumunda yer alan kişi suçun mağduru konumunda yer alan kişiden farklı bir gerçek kişi niteliği taşımalıdır. Bir hakka dayanıyor olmaksızın farklı bir kişiye ait taşınmaz mal ya da eklentilerine malikmiş gibi tamamıyla veya kısmen işgal de bulunan ya da sınırlarını değiştiren ya da bozan ya da hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel teşkil eden kişi bu suçun faili konumunda yer alan kişi olacaktır. Eski kanunumuz olan 765 sayılı Türk ceza kanunun 514’ü maddesi içerisinde suçun on kişiden fazla kişi ile birlikte işlenmesi durumu nitelikli hal olarak belirlenmiştir. Yeni kanunumuz olan 5237 sayılı Türk ceza kanunu içerisinde bahsetmiş olduğumuz bu hükme yer verilmemiştir. Fakat birden fazla kişi tarafından işlenmesi durumunda temel cezanın belirlenmesi konusunda nazara alınması gerekecektir. Böylelikle beş mi 237 sayılı Türk ceza kanunun 61. maddesi bakımından alt sınırdan uzaklaşma sebebi yapılması mümkün olacaktır. Taşınmaz ya da kendisinin ya da suyun Maliki olmayıp zilyedi niteliğinde olan kişinin de suçun faili konumunda yer alan kişi olabileceğinden bahsetmemiz mümkündür. Öyle ki zilyetliğinin de bulunan taşınmazın süresinin dolmasına rağmen terk etmeyen kiracı konumunda olan kişi söz konusu suçun faili konumunda yer alan kişi olabilir. Bununla birlikte suçun konusunu teşkil eden taşınmazın Maliki’nin suçu zilyede karşı işleyip işlenmesini mümkün olamayacağı ile ilgili olarak tartışma söz konusudur. Suçun mağduru konumu diğer olan kişi taşınmazın sahibi konumunda yer alan kişiyle birlikte taşınmazın zilli de olabilir. Bu durumda zil yedin taşınmazı kullanmasına engelleyen her kişi suçun faili konumunu yer alan kişi olabileceğinden malik de bu durumda suçun faili konumunda yer alan kişi olabilir. Fakat taşınmaz sahibi olan kişiye kira sözleşmesinin sona ermesinden kaynaklı olarak ya da zilyet kira sözleşmesinin sona ermesinden bahisle kişisel bir hakka dayanmak suretiyle söz konusu hareketleri meydana getirirse bu durumda taraflar arasında hukuki tartışma meydana geleceğinden burada suç ortaya çıkmayacaktır. Öyle ki suçun faili konumunda yer alan bir kişi ile suçun mağduru konumunda yer alan kişi arasında kira ilişkisi olduğunu düşünerek örnek verebiliriz. Kira sözleşmesi bakımından suçun mağduru konumunda yer alan kişi, suçun faili konumunda yer alan kişiye ait evde bir süre kalacaktır. Bu süre içerisinde zilyet olan mağdur konumu diğer kişinin kullanmış olduğu taşınmaza ait meydana gelen her eylemde suçun mağduru konumunda yer alan kişi hem suçun faili konuda yer alan kişi hem de suçun mağduru konumunda yer alan kişi olacaktır. Fakat belirli bir süre olan kira süresinin dolmasından önce suçun mağduru konumunda yer alan kişinin kullandığı eve yönelik 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesi içerisinde yaralan haksız yere tecavüz suçunun eylemlerini meydana getiren faili bu suçu meydana getirecektir. Fakat söz konusu öyle mi belirlenmiş olan kira süresinin dolmasından sonra şahsi ha kadar meydana getiren eylemler açısından elimin hukuki bir uyuşmazlık olduğundan bahsedilmesi mümkün olacaktır.

Suçun faili konumu diğerinden kişi bakımından bir özelliği mevcudiyeti söz konusu değildir. Suçu işlemiş olan bazı kişiler açısından aralarında mevcut olan bağı sebebiyle özellikli bir durum kanun hükümlerinde düzenlenmiştir. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunu 154. maddesi içerisine belirtilmiş olan özel kişilere ait taşınmaz mal ya da eklentilerine malikmiş gibi işgal etme, değiştirme ya da bozma hak sahibi konumunu yolla kişilerin taşınmazdan faydalanmasına engel teşkil etme ve suların mecrasını değiştirme suçlarına haklarında ayrılık kararı verilmemiş olan kişilerden biri üstsoya da alt soyunun ya da bu derece kayın hısımlarından biri veyahut evlat edinen ya da Evlatlığın aynı konu içerisinde beraber yaşamakta olan kardeşlerden biri ile ilgili konut zararına işlenmiş olması durumunda ilgili akraba hakkında ceza verilmesi mümkün olmayacaktır. Fakat haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin aynı Kongresi’ni birlikte yaşamayan kardeşlerden biri ile ilgili olarak aynı konu içerisinde beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze yeğen ya da ikinci derece kayın hısımlarının zararına bir şekilde işlenmesi durumunda ilgili akraba hakkında şikâyet edilmesi üzerine verilecek ceza yarı oranında indirme tabi olur. 5237 sayılı Türk ceza kanununun 154. maddesinin ikinci fıkrası içerisinde belirtilmiş olan suçun faili konumunda yer alan kişi köy tüzel kişiliğine ait olduğunu ya da öteden beri köylünün ortak faydalanmasını bırakılmış olduğunu bilerek mera, harman yeri ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen ya da tamamınla zapt etmiş olan ve bunlar ile alakalı olarak eylemlerde bulunan ya da sürüp eken kişidir. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilmiş olan suçun muhtar tarafından işlenmesi durumunda ayriyeten değerlendirilmesi gerekli olur. Bu durumda meraya tecavüz eden muhtar ile ilgili olarak kendi şahsi çıkarına göre eylemi gerçekleştirdiği zaman hakkında günü hükümler uyarınca cezalandırma yoluna gidilmesi gerekli olur. Yani kendi menfaati doğrultusunda meraya tecavüz eden muhtar ile ilgili olarak 5237 sayılı Türk ceza kanununun 257. maddesi bakımından cezalandırma yapılması mümkün olmayacaktır. Bunun sebebi köy tüzel kişiliğine ait ya da öteden beri köylü konumunda yer alan kişilerin artık kullanmasına terk edilmiş bulunan taşınmaz malları kısmı bir şekilde ya da tamamıyla zapt etme veya bunlar ile ilgili tasarruf da bulunma ya da sürüp ekme eylemleri muhtarlık görevi ile alakası olmayan eylemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte 4357 sayılı mera kanunu hükümleri bakımından muhtarın görevleri içerisinde mevcut olan görevlerini yerine getirmemesi durumunda muhtar ile ilgili 5237 sayılı Türk ceza kanunun 257. maddesi ile görevi kötüye kullanma suçundan işlem yapılması gerekli olur. Burada yasaklanmış yerlerde hayvanların 30 atmaya devam edenler ile mera, yaylak ve kışlık arazisini sürmek suretiyle zarar ortaya çıkaranlar ve izinsiz inşaat yapan kişiler hakkında Valilik tarafından 3091 sayılı taşınmaz malzemelerini yapılan tecavüzlerin önlenmesi hakkında kanun ile Türk ceza kanunun 513. maddesi hükmü içerisinde yer alan hükümler ve devamı maddelerine göre gerekli kanuni işlem yapılmasını gerekli olduğu eylemleri ortaya çıkaran kişileri zamanda durdurmaya muhtar, belediye başkanı gibi bu kanun hükümlerinin uygulanmasını göre sahibi olan kişiler hakkında genel hükümler uyarınca işlem yapılması gerekli olur. Öyle ki söz konusu hususları haber vermeyen muhtar ile ilgili görevi kötüye kullanma suçu dolayısıyla işlem yapılması mümkündür. Suçun faili konumunda yerden kişi görevi gereği elinde bulundurmuş olduğu araç ve gereçler ile bir suçun işlenmesi esnasında kullanılan kamu görevlisi hakkında ilgili suçun tanımında kamu görevlisi sıfatı esasen değerlendirilememiş ise verilecek cezanın üçte biri oranında artırılması gerekli olur.

5237 sayılı Türk ceza kanununun 154. maddesinin üçüncü fıkrası içerisinde belirtilmiş olan suçu açısından suçun faili konumda yer alan kişinin herkes olabildiğini söylememiz mümkündür. Kamyon ya da özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse suçun faili konumunda yer alan kişidir. Bununla birlikte 5237 sayılı Türk ceza kanunun 20. maddesi bakımından suçun faili konumunda yer alan kişi gerçek kişiler olurken tüzel kişilerin suçun faili konumunda yer alan kişi olmasına bahsetmemiz mümkün olmayacaktır. Fakat 442 sayılı köy kanunun ikinci maddesi içerisinde yer alan hükme göre köyü ait işlerin mecburi olan işler ve köylü konumu diğer olan kişilerin talebine bağlı olan işler olarak iki ayrılmış durumu söz konusu dur. Bu kanuna göre köye kapalı yoldan içecek su getirmek ve Çeşme yapmak, geçmiş oldu şu kapalı geliyor ise yolunda delik deşik bırakmamak ve mezarlıktan geçiyorsa yolunu değiştirmek şeklindeki görevlerin mecburi işler sayıldığı kanun hükmünde yer verilmiştir. Kanun içerisinde muhtarın 13. madde hükmü içerisinde sayılmış olan işleri ihtiyar meclisi ile görüşmek suretiyle yapmak ve yaptırmak görevini mecburiyeti belirtilmiştir. Böylelikle köy kanunu uyarınca muhtar yüklenmiş olan görevler açık bir şekilde düzenlenmiştir. Bu yüzden söz konusu suçun faili konumuna gelen kişinin muhtar olabileceğini söylemek mümkündür. Bu görevlerini yerine getirmesi sırasında hukuka aykırı eylemin meydana gelmesi durumunda 4480 sayılı kanunun üçüncü maddesi hükmüne göre Mersin’den soruşturma izni alınması gerekli olmaktadır. Soruşturma izni alınmasından daha sonra kamuya da özel kişiye ait suyun mecrasını değiştirmek suretiyle söz konusu durumu meydana gelip gelmediği araştırılmalıdır. Bu durumda muhtar ile ilgili görevi kötüye kullanma suçunu cezalandırılması yoluna gidilmesi gerekmektedir.

Mağdur

5237 sayılı Türk ceza kanununun 154. maddesi hükmü içerisinde düzenlenmiş olan haksız yere tecavüz suçunun mağduru konumunda yer alan kişi açıklamadan daha önce mağdur konumunda yarın en kişinin tanımını yapmak mümkündür. Suçun mağduru konumunu yılan kişi haksızlığa uğramış kişi olarak tanımlama bulmaktadır. Bizim ceza hukukumuz içerisinde mağdur kavramı suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişiler olarak karşımıza çıkmaktadır. 5237 sayılı Türk ceza kanunun hazırlanması sırasında esas alınan suç teorisi içerisinde suçun maddi unsurları mevcut olan mağdur fakat gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri olağan nitelik taşırsa da bunlar mağdur konumunda yer alan kişi sayılmayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları aynı şeyi ifade etmez. Mağdur konumunda yer alan kişi suçun işlenmesi ile her zaman zarar görmektedir. Suçtan zarar gören kişi her durumda suçun mağduru niteliğinde olmayacaktır. Bazı suçlar içerisinde suçun mağduru konumunda yer alan kişi belirli bir kişi olmayıp toplumu meydana getiren her kişi olabilir. Kamu davası içerisinde katılmalı mevcut olması için aranan suçtan zarar görme kavramı kanuni günler içerisinde açık bir şekilde tanımlama bulmamıştır. Suçun mağduru konumunda yer alan kişi genel bir şekilde suçun konusunun ait olduğu kimse olarak karşımıza çıkar. Yalnızca gerçek kişiler ile bir suçun mağduru olunması mümkünken tüzel kişiler ise suçtan zarar gören olabilmektedir. Öyle ki suçtan zarar görme kavramı mağdur kavramına göre geniş bir nitelik taşımaktadır. 5237 sayılı Türk ceza kanunun 154. maddesi ile düzenlenmiş olan suçta belirtilen suçun mağduru konumda yerden kişileri her olaya göre farklı bir boyut göstermiş olduğundan her bir fıkra da farklı düzenlemelerden dolayı her bir fıkra açısından ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

Öyle ki 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunun 154. maddesine göre haksız yere tecavüz suçunda mağdur, özel hukuk kişileri ne ait taşınmazlar yapılan tecavüzlerde farklı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine 154. maddede düzenlenmiş olan ikinci fıkradaki köy tüzel kişiliğine ait ya da öteden beri köylünün ortak kullanmasına ya da yararlanmasını terk edilmiş taşınmazları günlük tecavüzlerde mağdur farklı bir kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu maddenin üçüncü fıkrası içerisinde yer alan suların mecrasına yönelik tecavüzlerde de mağdur ayrı olarak değerlendirilmelidir.

Siz de hakkı olmayan yere tecavüz suçuyla yargılanıyor ve İzmir ceza avukatı arıyorsanız hukuk büromuza ulaşarak bilgi alabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir