Tenfiz Ne Demek?

Tenfiz kelimesinin kelime anlamı bir şeyin yerine getirilmesi olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte hükmün yürütülmesi anlamına da gelmektedir. Hukuki bir terim olan tenfiz kelimesi hukukta yabancı mahkemeler tarafından verilmiş olan hükümlerin yerine getirilmesinin mümkün olması için Türk mahkemeleri tarafından gerekli olan kararların verilmiş olması anlamına gelir.

Yargılama yetkisi dünya üzerinde bulunan her devletin sahip olduğu egemenliğinin belirtisine oluşturur. Öyle ki bu durum devletlerin devlet olmasını sağlayan bir durumdur. Yargılama yetkisi devletleri kendilerine ait bir devletin olduğunu gösterir. Bununla birlikte dünya üzerinde bulunan her devletin kendine ait hukuk kuralları ve bu hukuk kurallarına uygulama yetkileri mevcuttur. Devletlerin kendi ülkelerine ait kurallara uygun olarak vermiş olduğu kararların diğer ülkeler içerisinde uygulama bulma imkânına sahip olması mümkündür. Bir devletin kendi ülkesinde yeniden mahkeme içerisinde vermiş olduğu kararın başka bir devletin mahkemesi içerisinde verilmemiş olmasına rağmen bu devlet üzerinde uygulanmasını mümkün olabilmesi için uygulanması talep edilen devletin iç hukuku içerisinde değerlendirilmesinin yapılmış olması ve bunun onaylanmış olması gereklilik taşır. İlgili durumun günümüz içerisindeki doktorun nerede tartışılması yapılmıştır. Türk hukukunda bu durum ise kabul görmektedir. Yabancı bir ülke Mahkemesi içerisinde alınmış olan mahkeme kararına dayanılmak suretiyle Türk hukuku içerisinde hüküm taşıyan bir kararın oluşturulmasının mümkün olabilmesi için Türkiye’de bulunan mahkemenin bahsedilen kararı tanımış olması ya da tenfiz etmesi gereklilik taşır.

Yabancılık unsuru taşıyan özel hukukla ilgili olan işlem ve ilişkiler içerisinde uygulanacak hukuk Türk mahkemelerinin milletler arası yetkisi bununla birlikte yabancı kararlarının tanınmasına dair olan ve tenfizi ile ilgili olan düzenlemeler 5718 sayılı milletlerarası Özel hukuk ve usulü hukuku hakkında kanun içerisinde düzenlenmiştir. Yine bu kanun hükümleri içerisinde Türkiye dışında yer alan mahkemelerden hukuk davaları ile ilgili olarak karar verilmiş ve o devlet kanunları uyarınca kesinleşmiş durumdaki ilanların Türkiye içerisinde icra olunmasının mümkün olabilmesi için yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesi gerekir. Bununla birlikte Türkiye dışında yer alan bir mahkeme ilamının kesin kanıt ya da kesin hüküm olarak kabul edilmesinin mümkün olabilmesi yabancı ilamın tenfiz koşullarının taşıdığına dair mahkeme tarafından tespitin yapılması ile olur. Tanıma ve tenfiz kararlarının özelliklerinden dolayı yabancı bir mahkeme içerisinde karar verilmesi devamında verilmiş olan bu kararın doğru ya da yanlış verildiğine dair inceleme Türk mahkemeleri içerisinde yapılmayacaktır. Yabancı bir mahkeme içerisinde verilmiş olan kararın Türk mahkemesi tarafından incelemesinin yapılması kanuni günler içerisinde belirtilen şartlar dâhilinde olur. Öyle ki Türk mahkemeleri içerisinde verilmiş olan tanıma ve tenfiz kararlarının özelliklerinin ne olduğuna dair saptamaların yapılması gerekir.

Tanıma ve tenfiz kararı ile ilgili olarak önem teşkil eden bir konu tanıma ve tenfiz kararları için görevli ve yetkili olan mahkemedir. Öncelikle tanıma ve tenfiz kararlarında görevli olan mahkeme ile ilgili olan durumlardan bahsedebiliriz. Tanıma ve tenfiz talepleri içerisinde görev ve yetki konusu ile ilgili olarak milletlerarası Özel hukuk ve usulü hukuku hakkında kanun hükümleri içerisinde düzenlemeye yer verilmiştir. Öyle ki tanıma ve tenfiz içerisinde görevli mahkemelerin asliye mahkemeleri olduğu yetkinin öncelikli olarak kendisine karşı tenfiz talebinde bulunan tarafın yerleşim yeri içerisinde bulunduğuna dair düzenlemeler bulunmaktadır. Yasa koyucu kanun hükümleri içerisinde özellikle asliye mahkemeleri ibaresini yer vermiştir. Daha önceden asliye mahkemeleri ve asliye ticaret mahkemeleri içine alınmış bir şekilde geniş görevli mahkeme sıfatı belirlenmesi durumu mevcuttu. Asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki görev ilişkisinin düzenlenmesini sağlayan kanun hükümleri içerisinde yapılmış olan değişiklik sonrasında asliye ticaret Mahkemesi ile asliye hukuk Mahkemesi ve bununla birlikte diğer hukuk mahkemeleri arasında görev ilişkisi mevcut oldu kabul edilmiştir. Böyle bir durumda görevle ilgili olarak usulü hükümlerinin uygulanması durumu söz konusu olmuştur. Öyle ki asliye mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasında yer alan işbölümü ilişkisi sona ermiş ve görev ilişkisinin başlaması durumu söz konusu olmuştur. Bu durumda şu söylenebilir ki bir iflas davası için verilmiş olan yabancı ülke mahkemesi kararının tanımış olması ya da tenfiz talebinin asliye ticaret mahkemeleri tarafından verilmesi bir örnek niteliği taşımaktadır. Yabancı ülke Mahkemesi tarafından verilmiş olan iflas kararının tanımış olması ve bu iflas kararının tenfizi ile ilgili olarak asliye hukuk mahkemeleri içerisinde açılmış olan davalar görev ilişkisinin kanun hükümlerinden kaynaklanmış olan kamu düzeni ilişkisinin de mevcut olması sebebiyle mahkeme tarafından yargılama içerisinde yer alan her safhada ortaya çıkarılabilecek ve görevsizlik kararını verilmesi mümkün olabilecektir. Uygulama yapılmasından duruyor ortaya çıkabilen bazı durumlarda ise özel ihtisas mahkemelerinin görevi nitelikte olup olmadığını dair sorun meydana gelebilmektedir. Milletlerarası Özel hukuk ve usulü hukuku hakkında kanun hükümlerine Görev için şu söylenebilir ki konusu aile hukuku ile ilgili olan yabancı ülke mahkeme kararlarının tanınması ve bu yabancı mahkeme kararlarının tenfizi davaları aile mahkemeleri içerisinde görülecektir.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum yetki ile ilgili hallerdir. Tanıma met tenfiz davaları ile ilgili olarak yetki sorununun incelenmesi durumu söz konusu olduğunda milletlerarası Özel hukuk ve Usulü hakkında kanun Hükümleri içerisinde tanımama tenfiz sistemleri ile ilgili olarak yetkili mahkeme kendisine karşı tenefüs talebinde bulunulmuş olan kişinin Türkiye içerisindeki yerleşim yeri eğer mevcut değil ise sakin olduğu yer mahkemesidir. Türkiye içerisindeki yerleşim yeri ya da sakin olduğu yer mevcut durumda değil ise Ankara İstanbul ya da İzmir mahkemeleri içerisinden biri öngörülmüştür. Hukuk muhakemeleri kanunu hükümleri içerisinde çekişmesiz yargı kararlarında yetkili konumdaki mahkemenin bu kanun uyarınca kanun içerisinde aksine bir hükmün söz konusu olmaması halinde talep etmiş olan kişinin ya da ilgili olanlardan birinin oturduğu yer mahkemesi yetkili olarak belirlenmiştir. Öyle ki tanımamı tenfiz istemlerinin çekişmesiz yargı usulüne tabi nitelikte olduğunu dair bir değerlendirme yapılması gerektiğinde hukuk muhakemesi kanunu ile milletlerarası Özel hukuk ve usulü hakkında kanun arasında mevcut olan farklılık kural bozucu bir farklılık değil ilk olarak mevcut olan kuralın istisnası niteliğindedir. Tanıma ve tenfiz kararları içerisinde hangi kişilerin talepte bulunmasının mümkün olabileceği ile ilgili olarak 2675 sayılı eski milletlerarası Özel hukuk ve usulü hakkında kanun hükümlerinde bir kesinlik mevcut değildir. Bu yüzden 5718 sayılı milletlerarası Özel hukuk ve usulü hakkında kanun hükümleri içerisinde bu durum ile ilgili olarak düzenleme yapılmasının gerekli olduğu söz konusu olmuştur. Öyle ki 5718 sayılı milletlerarası Özel hukuk ve usulü hakkında kanun hükümleri içerisinde verilmiş olan kararın tenfiz edilmesinde hukuki bir faydası yer alan Her kişinin tenfiz talebinde bulunabileceğine yer verilmiştir. Bu düzenlemeye göre hukuki yararın mevcut olması şartıyla tanıma ve tenfizden bir menfaati olan her kişinin tanıma ve tenfiz için talepte bulunabilmesinin mümkün olacağına dair karar verilmiştir. Kanun hükmü içerisinde hukuki bir yarar mevcut olan kişi dediği için yabancı mahkeme içerisinde görülmüş olan kararın davacı ya da davalısı olmayan fakat kararın Türkiye içerisinde tanınması ya da tenfiz edilmesi ile ilgili olarak hukuki bir menfaati olan kişinin Türk mahkemeleri içerisinde tanıma ve tenfiz isteminde bulunması mümkün olabilecektir. Bununla ilgili olarak bir Yargıtay kararından bahsetmek mümkündür. Yargıtay kararında dosya içerisine sunulmuş olan veraset ilamına dair davacı konumunda kişinin davalı konumundaki kişiyle beraber müteveffanın mirasçısı durumunda olduğu ve bu durum ile ilgili olarak davacı konumundaki kişinin tenfiz talebinde bulunmasında hukuki bir yararının mevcut olduğu anlaşılmıştır. 5718 sayılı milletlerarası Özel hukuk ve usulü hakkında kanun da göz önünde bulundurulduğunda delillerin toplanıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken husumet yönünden davanın reddedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğuna dair bir Belirtilmede bulunulmuştur.

Belirtilmiş olan düzenleme içerisinde yerindeliğin mevcut olduğundan bahsetmek mümkündür. Bunun sebebi hangi kişilerin tanıma ve tenfiz talebinde bulunması konusunda kesin bir düzenlemenin mevcut olmasıdır. Bununla birlikte dava şartı olarak yargılamanın Her safhasında hâkim tarafından kendiliğinden incelenmesi mümkün olacak hukuki yarar şartına ilişkin olarak hukuk muhakemesi kanunu hükümleriyle bir uyum sağlanmıştır. Avrupa insan hakları Mahkemesi tarafından verilmiş olan kararların birinde emsal teşkil edecek kararların önüne geçilmek sureti ile taraf çıkarlarını ayakta tutan bir düzenlemenin yapılması durumu söz konusu olmuştur. Taraf incelemesi yönünden milletlerarası özel hukuk ve usulü hakkında kanunu ve hukuk muhakemesi kanunu düzenlemeleri birbirine paralel niteliktedirler. Bu kanunların hükümlerinden bahsetmek mümkündür. Öyle ki hukuk muhakemeleri Kanunu’nun 384. maddesinde kanun içerisinde aksi bir durum yer anladıkça çekişmesiz yargı işleri için talepte bulunmuş olan kişinin ya da ilgili olan kişilerden birinin oturduğu yer mahkemesinin yetkili konumda olduğuna dair hüküm yer almaktadır. Bununla birlikte milletlerarası Özel hukuk ve usulü hakkında kanunun 52. maddesinde verilmiş olan kararın tesis edilmesi ile ilgili olarak hukuki menfaati mevcut olan her kişinin tenfiz isteminde bulunmasının mümkün olacağına dair hüküm bulunmaktadır. Öyle ki hukuk muhakemesi kanunu içerisinde belirtilmiş olan durumun kanuni istisnasını milletlerarası Özel hukuk ve usulü hakkında kanunun ilgili maddesi oluşturur.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer önemli durum ispat ve delillerle ilgilidir. İspat uyuşmazlık konusunu oluşturan belirsiz ve çelişkili yerlerin tarafından kişilerce açıklanmasının yapılmasıdır. İspat kıstası hâkimde durumun kesinliğinin anlaşılması ne ispat edilmesine dair kesinliktir. Öyle ki tam ispat hâkim de kesinliğe dair kanaatin yüksek olduğu bir ispattır. Yaklaşık ispat ise kesinliğin mevcut olmaması ile birlikte gerçeğe yakın bir şekilde ispata dair bir kriterdir. İnceleme içerisinde hâkimin isteğinin haklılığı ile ilgili olarak bir kanıya varmış olması, talebin haklı olduğunu kuvvetle muhtemel olarak görmüş olması yeterlilik arz eder. Kanun içerisinde açık bir şekilde hüküm olunmamışsan ya da mevcut durumunu tele gerekli kılmıyorsa bir dava içerisinde dava nedeni olan olay ve vakaların tam ispatının aranması gerekir. Hâkim hukuk muhakemesi kanunu ispat ve delilleri de hayır düzenlemelerine göre taraf olan kişilerin iddiada bulunmuş oldukları vakalarla ilgili olarak tam bir kanıya ulaşmadan o vakayı doğru olarak kabul edip karar vermesi mümkün değildir. Dava nedeninin mevcudiyeti ile ilgili olarak tam bir kanıya varması mümkün olmazsa o zaman ispat yükü kendine düşen tarafın aleyhine bir şekilde karar kılar. Bununla birlikte kanun koyucu bazı durumlarda doğrudan kendisi düzenleme yaparak veya durumun niteliği mi mevcut olayın özelliği gereği hâkime bu durumu belirtmek suretiyle ispat ölçüsünü düşürme imkânı verir. Burada ispat kavramına yer vermemizin sebebi bu kavramın önem teşkil etmesidir. Hâkim dava türleri ve dava çeşitlerine göre ispat edilmesi gereken ve davanın aydınlatılması için gerekli olan durumların olayın açığa çıkarılmasında tarafından kişilerin yardımını ister. Taraf olan kişiler aydınlatılmaya ihtiyaç duyan Çekişmeli durumların kendi lehlerine olacak şekilde açıklanması için hâkime inandırıcı deliller verecektir. Fakat ispat kavramı ölçüsü davanın eğlenceli mi aşaması içerisinde belirlenir. Esaslı bir inceleme yapılmasını sağlayacak nitelikte olan hâkim tahkikat aşaması içerisinde davanın aydınlatılması ve taraf olan kişilerin davayı kendi lehlerine çevirecek durumda inandırıcı ispat araçlarını ileri sürmeleri için tarafından kişilerden delillerini sunmalarını ister.  Tanıma ve tenfiz talepleri içerisinde basit yargılama kıstası kapsamında incelemede bulunacak olan hâkim kanun hükümlerinde tanıma ve tenfiz tariflerinin gerçekleşmesinin mümkün olabilmesi için mevcut olan koşulların var olup olmadığına dair incelemede bulunacaktır. Hâkimin görevi kendiliğinden araştırma ilkesi içerisinde yer alır. Milletlerarası Özel hukuk ve usulü hakkında kanun özel bir şekilde tanıma ve tenfiz istemlerinin ispat kuralı, ispat aracı ve ispat ölçüsünü açıklamamıştır. Böyle bir durumu mevcut olmasının sebebi ispat hukuku içerisinde yer alan kuralların prensip olarak milletlerarası usul hukuku uygulamasına giren kanunun daima hâkimin kendi kanunu olduğuna dair duruma tabi olmasından ileri gelmektedir. Tanıma ve tenfiz talepleri içerisinde hakim koşulları mevcut olup olmadığını inceler. Tanıma ve tenfiz istemleri içerisinde incelenmesi gerekli olan koşullar kural olarak hâkimin kendiliğinden inceleyeceği koşullardır. Bununla birlikte münhasır yetki kamu düzeni davanın usulüne uygun bir şekilde inceleyip incelen mi diye tebrik etsin yapılıp yapılmadığı gibi taraf olan kişiler ile ilişkili vakaların incelenmesinde taraf olan kişilerce getirilmesi ilkesi doğrultusunda incelemenin yapılması mümkün olacaktır. Belirtilmiş olan noktada itirazı olan taraf konumundaki kişinin bunu mahkemeye itiraz olarak ileri sürmesi gereklilik taşır. Kanun hükümlerine aykırı bir durumun İncelenmesinin gerekli olması sebebiyle basit yargılama esasına göre incelemesi yapılacak olan bir dava içerisinde ileri sürülmüş olan itirazlar ilk itiraz olarak yer almaz. Yargılamanın her aşaması içerisinde taraf olan kişilerce ileri sürülmesi mümkün olan itirazlar olarak yer alır. Çekişmeli yargı içerisinde mevcut olan taraf olan kişilerin getirilmesi çekişmeli yargının ana özelliğidir. Çekişmeli yargının niteliği taraf olan kişiler arasında mevcut olan durumun bir sonucu olarak davacı konumundaki ve davalı konumundaki tarafların kendilerini haklı olarak göstermek ve vakalarını ispat etmek hâkim üzerinde kanaat oluşturmak amacıyla mahkemeye bir vaka getirmeleri durumudur. Tanıma ve tenfiz talepleri içerisinde Çekişmesiz yargının özelliğini bünyesi içerisinde barındıran kendiliğinden araştırma ilkesi kabul edilir. Çekişmeli yargı içerisinde istemde bulunulmadan hâkimin harekete geçmesi mümkün değildir. Bununla birlikte çekişmesiz yargı içerisinde hâkim kendiliğinden harekete geçmediği gibi taraf olan kişilerin talepleriyle de bağlı değildir. Tanıma ve tenfiz talepleri içerisinde taraf olan kişiler yabancı ülke Mahkemesi’nin sonucunun Türkiye içerisinde geçerli olmasını sağlanması ve bunun sonucunda tespit inşai eda niteliği taşıyan bir kararın meydana gelmesi amacıyla harekette bulunurlar. Bu durumda taraf olan kişilerin tanıma ve tenfiz talepleri içerisinde yabancı ülke mahkemesi içerisinde verilmiş olan kararların Türkiye içerisinde geçerli olmasını sağlanması amacıyla hareket etmeleri söz konusudur.

Kanun hükümleri içerisinde taraf olan kişilere doğrudan bir ispat yükü belirtilmemiştir. Taraf olan kişilerin mahkemenin seyrine ve yabancı ülke Mahkemesi kararlarının milletlerarası Özel hukuk ve usulü hakkında kanun içerisindeki tanıma ve tenfiz taleplerini karşılamaması ile ilgili olarak yapacakları itirazlar ışığında Bir ispat yükünün mevcudiyeti olabilecektir. Öyle ki tanıma ya da tenfiz talebiyle açılmış olan dava içerisinde davacı konumundaki kişinin tanıma ve tenfiz talebine karşı davalı konumundaki kişi eğer esas kararın aşırı konumdaki yetki ya da Türk mahkemeleri içerisindeki münhasır yetkisine giren bir konuyla ilgili olarak verildiğine iddia ediyor ise bu halde ilgili kararın tanıma ya da tenfiz koşullarına haiz olması ve davalı konumundaki kişinin taleplerinin yerindelik taşımadığına dair ispat yükü davacı konumundaki tarafa ait olur. Fakat bu durumda esasa ilişkin birincil mi yapılmadığı için ispat kıstası durumunda kesin ya da yaklaşık ispat niteliğinde bir ölçü aranması durumu söz konusu değildir.

 Tanıma ve Tenfiz Davası

Tanıma ve tenfiz kararlarının dava türleri bakımından değerlendirilmesi mümkündür. Tanıma ve tenfiz talepleri ile ortaya iki tür karar çıkar. Bunlardan ilki yabancı mahkeme kararıdır. Bu karara konu olan uyuşmazlık Yabancı bir mahkeme içerisinde çözülmüştür ve kesinleşmiştir. İkinci tür karar ise tanıma ve tenfiz talebi devamında Türk mahkemeleri içerisinde verilen karardır. İlk karar olan yabancı mahkeme tarafından verilmiş olan karar inşai tespit ve eda nitelikte bir karardır. Bu kararın bu nitelikte bir karar olmasının Türk mahkemesi içerisinde görülecek olan tanıma ve tenfiz talebi açısından bir önemi yoktur. Türk mahkemeleri içerisinde verilecek olan kararın özellikleri dikkate alındığında yenilik doğuran bir karar olduğu ortaya çıkar.

Mahkemenin görevi taraf olan kişiler arasında meydana gelmiş olan uyuşmazlığın çözülmesidir. Taraf olan kişiler aralarında meydana gelmiş olan uyuşmazlığın özelliklerine göre mahkemeden talepte bulunma yoluna gideceklerdir. Taraf olan kişilerin mahkemelerden istemiş olduğu sonuca göre davalarının adlandırılması usulüne bu davaların çeşitlendirilmesi denir. Taraf olan kişiler birbiri arasındaki uyuşmazlığın özelliğine göre davaların çeşitlendirilmesi içerisindeki bazı ölçüler ile karşılaşırlar.  Dava çeşitlerinde taraf olan kişilerin mahkemeden istemiş olduğu hukuki korumaya göre bazı ayrımlara yer verilir.  Tanıma ve tenfiz taleplerinin incelenmesi durumunda dava çeşitleri mahkemeden talepte bulunulmuş hukuki korumanın özelliğine göre olur. Tanıma ve tenfiz talepleri eda inşai tespit davaları arasında yer alır. Bunun sebebi tanıma ve tenfiz taleplerinin diğer dava türleri arasında yer almalarının mümkün olmasına rağmen Öncelikle incelenecek sınıfın mahkeme tarafından talepte bulunacak hukuki koruma içerisinde olmasındandır.

Tanıma kararına konu olacak yabancı ülke mahkemesinin kararının niteliği önem teşkil eder. İcra kabiliyetine sahip olmayan bir kararın olması gerekir. Bunun sebebi ve bu kararın inşai karar sonucunu bağlamasıdır. Tenfiz kararları yabancı ülke Mahkemesi tarafından verilen icra kabiliyeti haiz kararların Türkiye içerisinde icra edilmesi için verilmiş olan kararlardan oluşur. Tenfiz kararları icra kabiliyeti haiz olan yabancı ülke mahkemesi kararının uygulanmasının temin edilmesi içindir. Bu yüzden tenfiz kararlarının mahkeme tarafından alınmış olması daha sonrasında mahkeme kararı içerisinde belirtilmiş olan durumların verilmiş olması yapılması veya yapılmamasını temin edilmesidir.

Dava kavramı çekişmeli yargıya ilişkin bir kavram niteliği taşır. Subjektif hakkı ihlal edilmiş olan ya da ihlal edilme tehlikesi ile karşı karşıya olan veya kendisine dair haksız bir talepte bulunmuş olan kimsenin mahkemeye başvurma yoluyla hukuki olarak koruma talep etmesi dava kavramı içerisinde yer alır. Öyle ki dava hukuki olarak koruma talep edilmesi iken talep dava sonucunda istenen bir şeydir. Davacı konumundaki kişi eda davaları içerisinde davalı konumundaki kişiden bir şey vermesi bir şey yapması ya da bir şey yapmaması talebinde bulunur. Tespit davaları içerisinde bir hukuki ilişkinin mevcudiyetini söz konusu olup olmadığının tespitine karar verilmesini davacı olan kişi davalı konumundaki kişiden ister. İnşai dava içerisinde davacı konumundaki kişi mevcut olan bir hukuki durumun değiştirilmesini ya da ortadan kaldırılmasını veyahut yeni bir hukuki durumun ortaya çıkarılmasına dair karar verilmesini talep eder. Öyle ki talep ve dava arasında temel bir fark mevcuttur. Talep dava sonucunda istenen bir durum iken ve davanın açılma nedenini oluşturan sebep iken dava talebin dile getirilmiş olduğu çekişmeli yargıyı oluşturur. Talep ve davanın yanı sıra bahsedilmesini gereken diğer kavramlar olarak hüküm ve karardan söz edilebilir. Hüküm ve karar çoğunlukla birlikte veyahut birbiri yerine kullanılan kavramlardır. Fakat bu kavramlar göz önünde bulundurulduğunda farklı anlamlar içerisinde kullanıldığı anlaşılır. Doktrin içerisinde de bu kavramlarla ilgili olarak farklı görüşlere yer verilmiştir. Doktrin içerisinde mevcut olan bir görüşe göre kararlar davanın kolay bir şekilde yürütülmesi ihtilafların açığa çıkarılması için taraf olan kişilerin talebi üzerine İstisnai bir şekilde kendiliğinden mahkemelerin yapmış oldukları usul muameleleri olarak tanımlanmıştır. Mahkeme ve yargılama içerisinde hüküm verme yoluyla davaya son verir ve son verilmiş olan bu dava sonuca bağlanır. Mahkeme tarafından verilmiş olan her hüküm bir karar oluşturur iken her karar bir hüküm oluşturmaz. Hüküm taraf olan kişiler arasında yer alan Çatışmayı uyuşmazlığın esasî olarak çözen bunun ile birlikte davayı kesin bir şekilde sonuçlandıran hâkimin kesin bir karar vermesini gerektiren nihai nitelikte kararlardan oluşur. Sonuç olarak çekişmesiz yargı işleri talep sonucunda meydana gelen mi sonucunda mahkeme tarafından karar verilen hukuki kavramlar oluşturur. Çekişmesiz yargı işleri dava niteliğinde olmadıkları için ortaya çıkan sonuç hüküm niteliğinde olmaz. Tanıma ve tenfiz talepleri ile ilgili olarak milletlerarası Özel hukuk ve usul hakkında kanunun Hükümleri içerisinde kullanılan ifade tanıma Ve tenfiz taleplerinin karar niteliğinde olduğudur. Kanun içerisinde tanıma ve tenfiz talep ve kararları ile ilgili olarak dava husumet gibi taraf olan kişiler arasında çekişmeli bir nitelikten söz edilmemektedir. Öyle ki tanıma ve tenfiz talep ve kararları bir dava değil çekişmesiz yargı işini oluşturur. Mahkeme sonucu içerisinde belirtilmiş olan durum ise hüküm değil çekişmesiz yargı işi kararı niteliğindedir.

Yabancı Hukuk Nasıl Uygulanır?

Hâkim Türk kanunlar ihtilafı kurallarını ve ilgili olan bu kurallara göre yetkili nitelikteki yabancı hukuku kendiliğinden uygulama hakkına sahiptir. Hâkimin yetkili olan yabancı hukukun içeriğinin saptanmasında tarafların yardımı için talepte bulunması mümkündür. Yabancı hukukun ilgili olaya dair hükümlerinin yapılmış olan tüm araştırmalara rağmen saptanamaması durumunda Türk hukukunun uygulanması gerekir. Uygulama bulacak olan yabancı hukukun kanunlar ihtilafı kurallarının farklı bir hukuku yetkili kılması durumu söz konusu olursa yalnızca kişinin hukuku ve aile hukukuna ilişkin olan ihtilaflarda dikkate alınır. Bununla birlikte bu hukukun maddi hukuk hükümleri uygulama bulur. Eğer uygulanacak hukukun seçilmesine de ayrı bir imkân verilmiş olan durumların mevcudiyeti söz konusuysa tarafından kişilerce aksi bir durumun açıkça kararlaştırılmış olması da söz konusu değilse seçilen hukukun maddi hukuk hükümlerinin uygulama bulması gerekir. Eğer kendisine ait olan hukuku uygulanacak olan devletin iki ya da daha çok bölgesel birimi bulunuyor ve bu birimlerde değişik düzen içerisine sahip ise hangi bölgeye ait hukukun uygulanmasının mümkün olacağı o devlete ait hukuka göre saptanır. O devlet hukuku içerisinde belirleyici bir hüküm mevcut değilse ihtilafla en sıkı ilişki içerisinde bulunan bölge hukuku uygulama bulur. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum değişken ihtilaflardır. Yetkili durumda olan hukukun vatandaşlık yerleşim yeri ya da mutat mesken esaslarına göre tayin edilmiş olduğu durumlarda aksine bir hükmün mevcudiyeti söz konusu olmadıkça dava tarihi içerisindeki yerleşim yeri vatandaşlık ya da mutat mesken esas olarak alınır. Vatandaşlık esasına göre yetkili hukukun ne olduğuna dair hükümlere ver vermekte mümkündür. Milletlerarası Özel hukuk ve usul hakkında kanunun hükümleri uyarınca yetkili konumda olan hukukun vatandaşlık esasî ile ilgili olarak tayin edilmiş olunan durumlarda milletlerarası Özel hukuk usulü hakkında kanun içerisinde aksine bir hüküm yere almadıkça vatana olmayan kişiler mi mülteciler hakkında yerleşim yeri mevcut olmadığı durumlarda mutat mesken eğer oda mevcut değil ise dava tarihinde bulunmuş olduğu ülke hukuku uygulama bulur. O eğer birden fazla devlet vatandaşına sahip olan kişiler varsa bu kişiler hakkında bunlarla ilgili olarak aynı zaman içerisinde Türk Vatandaşı olma durumunda Türk hukuku uygulama bulur. Eğer kişiler birden fazla devlet vatandaşlığına sahipse ve bununla birlikte Türk Vatandaşı olmayan kişiler hakkında daha sıkı ilişki halinde bulunmuş oldukları devlet hukuku uygulama bulur.

Burada bir önemli durum kamu düzenine aykırılık ile ilgili olan hükümlerdir. Öyle ki yetkili olan yabancı hukukun belirli olan bir onaya uygulanmış olan hükmünün Türk kamu düzenine açık bir şekilde ihlal getirmesi durumunda bu hükmün uygulanması mümkün olmaz. Gerekli görülmüş olan durumlarda Türk hukuku uygulama bulur. Bazı durumlarda Türk hukukunun doğrudan uygulanan kuralları mevcuttur. Öyle ki yetkili yabancı hukukun uygulama bulmuş olduğu hallerde düzenleme amacı ne uygulama alanı ile ilgili olarak Türk hukukunun doğrudan uygulanan kurallarının kapsamına giren durumlarda o kuralın uygulama bulması mümkün olur.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum da hukuki işlemlerde şekil ve zamanaşımıdır. İlk olarak hukuki işlemlerde şekilden bahsetmek mümkündür. Hukuki işlemler yapılmış oldukları ülke kokunun ya da hukuki işlemin esasî ile ilgili olan yetkili hukukun maddi hukuk hükümlerinin düzenlemiş olduğu şekle uygun bir şekilde yapılması mümkündür. Zamanaşımı ise hukuki işlem ve ilişkinin esasına uygulanmış olan hukuka tabi niteliktedir.

Kanunlar İhtilafı Kuralları Nelerdir?

 Yabancılık unsuru barındırmış olan hukuki işlemlere ve uyuşmazlıklara uygulanacak olan hukuku belirleyen kurallar kanunlar ihtilafı kuralları olarak adlandırılır. Burada önemli olan durum yabancılık unsuru bulunan hukuk uyuşmazlıklara uygulanacak olan hukuku belirlenmesi durumudur. Öncelikle ehliyetten bahsetmek mümkündür. Hak ve fiil ehliyeti ilgili olan kişinin milli hukuku ne ise ona tabi niteliktedir. Kendi milli hukukuna göre ehliyetsiz konumda olan bir kişi işlemin yapılmış olduğu ülke hukukunca ehil konumda ise yapmış olduğu hukuk işlem ile sorumludur. Aile ve miras hukuku ile farklı bir ülke içerisindeki taşınmazlara dair ayni haklara ilişkin işlemler bunun dışarısında yer alır. Kişinin kendi milli hukukuna göre kazanmış oldu erginlik vatandaşlığını değiştirmiş olması durumunda son bulmaz. Yani kişinin vatandaşlığını değiştirmiş olması kendi milli hukuku içerisinde kazanmış olduğu erginliği sona erdirmez. Tüzel kişilerin ya da kişi ya da mal topluluklarına ait olan hak ve fiil ehliyetleri statüleri içerisindeki idari merkez hukukuna tabi niteliktedir. Fakat fiili idare merkezinin Türkiye içerisinde olması durumunda Türk hukuku uygulanması durumu mümkün olabilir. Statüsü bulunmayan tüzel kişiler ile tüzel kişiliğe sahip olmayan kişi ya da mal topluluklarının ehliyeti ise fiili idare merkezi hukuku içerisine tabi olur.

Bu durumlar ehliyet için geçerlidir. Burada mevcut olan bir diğer durumlar ise vesayet kısıtlılık ve kayyumluktur. Vesayet ya da kısıtlı karar verilmesinin mümkün olabilmesi için ya da bu kararın sona erdirilmesinin sebepleri ile ilgili olarak vesayet ya da kısıtlı kararının verilmesi ya da sona erdirilmesi istenen kişinin milli hukukuna göre işlemler yapılır. Yabancı olan kişinin milli hukukunda vesayet ya da kısıtlı karar verilmesi olanağı bulunmayan durumlarda bu kişinin mutat meskeni Türkiye içerisinde İse Türk hukukuna göre vesayet ya da kısıtlı kararın verilmesi veyahut kaldırılması mümkün olabilir. Kişinin zorunlu bir şekilde Türkiye’de bulmuş olduğu durumlarda da Türk hukuku uygulanır. Vesayet veyahut kısıtlılık kararının mümkün olabilmesi ya da bu kararın sona erdirilmesi sebeplerinin dışında yer alan tüm kısıtlılık ya da vesayet ile ilgili olan durumlar ile kayyumluk Türk hukukuna tabi durumdadır.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durumda gaiplik ya da ölmüş sayılmadır. Gaiplik ya da Ölmüş sayılma kararı kendisi ile ilgili olarak bu karar verilmiş olan kişinin milli hukukuna tabi niteliktedir. Eğer milli hukukuna göre kendisi ile ilgili gaiplik ya da ölmüş sayılma karar verilmemiş olan kişinin mallarının Türkiye’de bulunmuş olması durumu veyahut eşinin ya da kendisinin mirasçılarından birinin Türk Vatandaşı olması durumu söz konusu ise Türk hukukuna göre gaiplik ya da ölmüş sayılma kararının verilmesi mümkündür.

Burada bahsedilmesi gereken diğer durumlar nişanlılık evlilik boşanma gibi durumlardır. Nişanlılık ile ilgili bazı durumlardan bahsetmek mümkündür. Nişanlanma ehliyeti ile şartları tarafından kişilerden her birinin Nişanlanma zamanında ki milli hukukuna tabi niteliktedir. Nişanlın hükümleri ve sonuçlarına müşterek milli hukuk uygulanırken taraf olan kişiler farklı vatandaşlık içerisinde bulunuyor iseler Türk hukuku uygulama bulur.

Evlilik ve genel hükümlerinde ise evlenme ehliyeti mi evlenme şartları taraf olan kişilerden her birinin evlenme anında yer alan milli hukukuna tabi niteliktedir. Evliliğin şeklinde evliliğin yapılmış olduğu ülkenin hukuku uygulama bulur. Evliliğin genel hükümlerine ise taraf olan kişilerin müşterek milli hukuku uygulama bulur. Tarafından kişilerin farklı vatandaşlık içerisinde bulunmaları durumu söz konusu olursa müşterek mutat mesken hukuku mevcut olmadığı halde Türk hukukunun uygulanması durumu mevcut olur.

Nişanlılık evlilik gibi durumlar ile birlikte boşanma ve ayrılık durumlarının da mevcudiyetinin söz konusu olması mümkündür. Boşanma sebepleri ile ayrılık sebepleri ve bunların hükümleri evlilik birliği ile bir araya gelmiş olan eşlerin müşterek milli hukukuna tabi niteliktedir. Tarafından kişilerin farklı vatandaşlık içerisinde bulunmaları durumu söz konusu olursa müşterek mutat mesken hukuku mevcut olmadığı durumda Türk hukuku uygulama bulur. Boşanmış olan eşler arasında nafaka talebi ile ilgili olarak yukarıda bahsetmiş olduğumuz durum mevcut olur. Bu durum ayrılık ve evlenmenin butlanı halinin söz konusu olması durumunda da geçerlidir. Boşanma halinde velayet ve velayet ile ilgili olan problemler de yine yukarda bahsettiğimiz gibidir. Geçici tedbir taleplerinde bulunulması durumunun söz konusu olması halinde Türk hukuku uygulama bulur.

Evlilik malları 5718 sayılı milletlerarası Özel hukuk ve usulü hukuku hakkında kanun hükümleri arasında yer bulmuştur. Ellilik malları da boşanma ve ayrılık ile birlikte ortaya çıkan maddi durum için önemli olan kavramdır. Evlilik malları ile ilgili olarak evlilik birliği içerisinde bulunan eşler evlenme zamanında ki mutat mesken ya da milli hukuklardan birini açık olarak seçebilme hakkına sahiptirler. Bu gibi bir seçimin mevcudiyetine söz konusu olmaması halinde evlilik malları ile ilgili olarak eşlerin evlenme zamanındaki ortak milli hukuku eğer mevcut değil ise evlenme zamanında ki ortak mutat mesken hukuku bunun da mevcut olmaması halinde Türk hukuku uygulama bulur. Malların tavsiyesi ile ilgili olarak taşınmazlar için bulunmuş oldukları ülkede uygulanan hukuk söz konusu olur. Evlilik Birliği’nin sağlanmasından sonra yeni bir ortak hukuka sahip olan eşler üçüncü kişilerin haklarının saklı kalması suretiyle bu yeni hukuka tabi olma hakkına sahiptirler.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer önemli durum soy bağının kurulmasıdır. Soy bağının kurulması ile birlikte soy bağının hükümlerinden mi evlat edinme gibi durumlardan bahsetmek de mümkündür. İlk olarak soy bağının kurulmasından söz edebiliriz. Soy bağının kuruluşu çocuğun doğmuş olduğu zamanda ki milli hukukuna eğer kurulamaması durumu söz konusu olursa Çocuğun mutat meskeni hukukuna tabi olur. Soy bağının kurulması bu hukuka göre mümkün olmuyorsa anne ya da babanın çocuğun doğum zamanında ki milli hukuklarına ve bunlara göre kurulmasına mümkün olmaması durumunda anne ve babanın çocuğun doğum zamanında ki ortak mutat mesken hukukuna tabi olarak kurulması mümkün olur. Eğer bunlara göre de kurulması mümkün olmuyorsa çocuğun doğum yeri hukukuna tabi bir şekilde kurulur. Soy bağı ile ilgili olarak hangi hukuka göre kurulmuş ise bunun iptal edilmesi de o hukuka tabi niteliktedir. Soygun hükümleri ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken bazı şeyler vardır. Öyle ki soy bağı hükümleri soy bağını kurmuş olan hukuka tabi niteliktedir. Fakat anne ve baba ve çocuğun ortak milli hukuku mevcut ise soy bağı hükümlerine bu hukuk uygulama bulur. Eğer anne baba ve çocuğun ortak milli hukuku mevcut değil ise müşterek mutat mesken hukukunun uygulama bulması söz konusu olur. Soy bağının kurulması ve soy bağının hükümleri ile ilgili olan düzenlemelerden bahsettik. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum evlat edinme ile ilgili olan düzenlemelerdir. Evlat edinme ehliyetimi evlat edinmenin şartları taraf olan kişilerden her birinin evlat edinme anında yer alan milli hukuka tabi niteliktedir. Evlat edinme durumunda ve evlat edinilmesi durumunda diğer eşin rızası ile ilgili olarak eşlerin milli hukukları birlikte uygulama bulur. Evlat edinme ile ilgili onun hükümler evlat edinen kişinin milli hukukuna eşlerin bir araya gelerek evlat edinmesi durumu söz konusu olması halinde ise evlenmenin genel hükümlerine düzenlenmiş olan hukuka göre olur.

Nafaka ile miras durumu da önem teşkil etmektedir. Nafaka taleplerinin söz konusu olması halinde nafaka alacaklısı olan kişinin mutat mesken hukuku uygulama bulur. Miras durumunun söz konusu olması halinde ise miras ölen kişinin milli hukukuna tabi olur. Türkiye içerisinde yer alan taşınmazlar ile ilgili olarak Türk hukuku uygulama bulur. Mirasın açılması sebepleri Taksimi ve iktisabı İle ilgili olan hükümler terekenin yer almış olduğu ülke hukukuna tabi niteliktedir. Eğer Türkiye’de bulunan mirasçısız tereke gibi bir durum söz konusu olursa bu tereke devlete kalır. Ölen kişinin milli hukukuna uygun bir şekilde yapılmış olan ölüme bağlı Tasarruflar geçerlilik arz eder. Ölüme bağlı Tasarruf ehliyeti tasarrufta bulunan kişinin tasarrufun yapılmış olduğu zamandaki milli hukuka tabi niteliktedir.

Ayni hakların mevcudiyeti ile ilgili olan hükümler de söz konusudur. Taşınırların üzerindeki mülkiyet hakkı ile taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkı bununla birlikte diğer ayni haklar işlem zamanında malların bulunmuş olduğu ülke hukukuna tabi niteliktedirler. Taşınmakta olan mallar ile ilgili olarak ayni haklara varma yeri hukuku uygulama bulur. Yer değişikliği durumunun söz konusu olması halinde henüz Kazanılmamış ayni haklar malın son bulmuş olduğu ülke hukukuna tabi nitelikte olur. Taşınmazlar üzerindeki ayni haklar ile ilgili olan hukuki işlemler için şekil yönünden bahsetmiş olduğumuz malların mevcut oldukları ülke hukuku uygulama bulur.

Burada taşıma araçlarından da bahsetmek mümkündür. Deniz hava ile raylı taşıma araçları üzerinde bulunan ayni haklar menşe ülke hukukuna tabi niteliktedirler. Mevsim ki deniz ve hava taşıma araçları içerisindeki ayni hakların tescil edilmiş oldu sicil yeri deniz taşıma araçları içerisinde bu sicil yerine mevcudiyeti söz konusu değil ise bağlama limanı raylı taşıma araçlarında ise ruhsat yeridir.

Fikri mülkiyet ilişkin haklar İle ilgili olarak hukuk uygulanması durumu söz konusu olabilir. Fikrimi kötü ilişkin haklara uygulanacak hukuku ne olduğu ile ilgili olarak hükümlerden bahsetmek mümkündür. Öyle ki fikri mülkiyetle ilgili olan haklar hangi ülkenin hukukuna göre koruma talebinde bulunulmuş ise o hukuka tabi niteliktedir. Taraf olan kişilerin fikri mülkiyet hakkına aykırı davranılması halinde ortaya çıkan talepler ile ilgili olarak bu aykırılıktan sonra mahkemenin hukukunun uygulanması ile ilgili karara varabilirler.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer önemli durum ise sözleşmeden doğan borç ilişkileri ile ilgili olarak hangi hukukun uygulanması gerektiğidir. Sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde hangi hukukun uygulanacağı ile ilgili olan hükümlerin mevcudiyeti söz konusudur. Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafından kişilerin açık bir şekilde seçmiş oldukları hukuka tabi niteliktedir. Sözleşme hükümleri içerisinden ya da mevcut durumun koşullarından şüpheye yer vermeyecek bir şekilde anlaşılabilmesi mümkün olan hukuk seçimi de geçerlilik arz eder. Tarafından kişilerin hukuk seçimi yapmamış olmaları durumunda mevcut olması halinde sözleşmeden doğan ilişkiye yapılmış olan o sözleşme ile en sıkı ilişki olan hukuk uygulama bulur. İlgili hukuk karakteristik edim borçlusunun sözleşmenin kurulması sırasında mevcut olan mutat mesken hukuku ticari ya da mesleki faaliyetler geriye kurulmuş olan sözleşmelerdeki karakteristik edim borçlusun iş yeri olarak kabul edilir. Eğer mevcudiyeti söz konusu değil ise yerleşim yeri hukuku karakteristik edim borçlusun birden çok iş yerinin mevcudiyeti söz konusu ise ilgili sözleşmeyle en sık ilişki içerisinde bulunmuş olan iş yeri hukuku kabul görür. Fakat durumun tüm şartları göz önünde bulundurulduğunda sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun mevcut olması halinde sözleşmenin bu hukuka tabi olması durumu söz konusu olur.

Bahsedilmesi gereken bir diğer durum taşınmazları ilişkin sözleşmeler ile ilgilidir. Taşınmazları ilişkin sözleşmelerin yapılması durumu söz konusu olabilir. Taşınmazların ya da bu taşınmazların kullanımları ile ilgili olarak yapılmış olan sözleşmeler taşınmazın bulunmuş olduğu yerdeki ülke hukukuna tabi niteliktedir.

Önem teşkil eden bir diğer durum tüketici sözleşmelerini mevcudiyetidir. Tüketici sözleşmelerin hangi hukuka tabi olacağı ile ilgili olan hükümlerden bahsetmek önemlidir. Mesleki ya da ticari olmayan bir amaç ile mal ya da hizmet veya kredi sağlanması ile ilgili olan tüketici sözleşmeleri tüketicinin mutat mesken hukukunun Emre düşük hükümleri uyarınca sahip olması gereken asgari kuruma saklı kalmak koşuluyla tarafından kişilerin seçmiş oldukları hukuka tabi olması mümkündür. Tarafından kişilerin hukuk seçiminde bulunmamış olması durumu söz konusu olursa tüketicinin mutat mesken hukuku uygulama bulur. Tüketici olan kişinin mutat mesken hukukunun uygulanmasında mümkün olabilmesi için bazı durumların söz konusu olması gerekir. Öyle ki ilk olarak sözleşme tüketici olan kişinin Mutat meskeninin mevcut olduğu ülkede onu gönderilmiş olan özel bir davet üzerine ya da ilan sonucunda kurulmuş olmalıdır. Bununla birlikte sözleşmenin kurulması için tüketici olan kişi tarafından yapılması gerekli olan hukuku fillerin de bu ülke içerisinde yapılmış olması gerekir. Yine tüketici olan kişinin mutat mesken hukukunun uygulama bulmasına mümkün olabilmesi için diğer taraf ya da onun temsilcisi tüketicinin siparişini bu ülke içerisinden almış olması gerekir. Bununla birlikte ilişkinin bir satım sözleşmesi olması durumu mevcut olursa satıcı olan kişi tüketici satın almaya ikna etmek amacı ile bir gezi düzenlemiş ve tüketici olan kişi bu gezi içerisinde bulunduğu ülkeden başka bir ülkeye gidip siparişin orada vermiş olması gereklidir. Bu şartlar altında yapılmış olan tüketici sözleşmelerini şekli ne tüketicinin mutat mesken hukuku uygulama bulur. Bu bahsetmiş olduğumuz durumlar paket turlar hariç taşıma sözleşmeleri ve tüketici olan kişiye hizmetin onun mutat meskeninin mevcut olduğu ülkeden farklı bir ülkede sağlanmasının zorunlu olduğu sözleşmeler içerisinde uygulama bulması mümkün değildir.

Tüketici sözleşmelerin yanı sıra bahsedilmesi gereken bir diğer sözleşme ise iş sözleşmeleridir. Sözleşmelerin hangi hukuka tabi olduğu ile ilgili olan hükümlerin mevcudiyeti söz konusudur. İş sözleşmeleri işçi olan kişinin mutat mesken hukukunun emredici nitelikte ki hükümlerine göre sahip olacağı asgari korumanın saklı kalması koşuluyla bu sözleşmede tarafından kişilerin seçmiş oldukları hukuka tabi niteliktedir. Taraf olan kişilerin hukuk seçiminde bulunmamış olumlu durumu söz konusu olursa iş sözleşmesine işçi olan kişinin işçinin mutat olarak yaptığı iş yeri hukuku uygulama bulur. İşçi olan kişinin geçici olarak farklı bir ülke içerisinde yapması durumunda bu iş yeri mutat iş yeri olarak sayılmaz. İşçi olan kişinin işini belirli bir ülke içerisinde mutlu sonraki yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülke içerisinde yapmış durumu söz konusu olursa iş sözleşmesinin işveren kişinin esas iş yerinin mevcut olduğu ülke içerisindeki hukuka tabi olur. Fakat bahsetmiş olduğumuz halin bütün şartlarına göre iş sözleşmesi İle daha sıkı ilişki içerisinde bulunan bir hukukun mevcut olması durumunda sözleşmeye bu hukukunun uygulanması durumu söz konusu olabilir.

Tüketici sözleşmeleri ve iş sözleşmeleri İle ilgili olan durumlardan bahsettik. Bunların yanı sıra bahsedilmesi gereken bir diğer sözleşme ise fikri mülkiyet haklarına ilişkin sözleşmelerdir. Fikri mülkiyet haklarına ilişkin sözleşmelerine hangi hukukun uygulanacağını dair hükümlerin mevcudiyeti söz konusudur. Fikri mülkiyet hakları ile ilgili olan sözleşmeler tarafından kişilerin seçmiş oldukları hukuka tabi nitelikte bulunurlar. Taraf olan kişilerin hukuk seçimi yapmamış olmaları durumunu söz konusu olması halinde sözleşmeden meydana gelen ilişkin fikri mülkiyet hakkını ya da onun kullanımını devretmiş olan tarafın sözleşmenin kuruluş sırasındaki iş yeri mevcut olmadığı takdirde mutat mesken hukuku uygulama bulur. Fakat durumun bütün şartları göz önünde bulundurulduğunda sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun mevcut olması durumu söz konusu olursa sözleşme bu hukuka tabi nitelikte olur. İşçi olan kişinin işi kapsamı içerisinde ve işinin ifa edilmesi sırasında meydana getirmiş olduğu fikri ürünler üzerindeki fikri mülkiyet hakları ile ilgili olarak işçi ve işveren arasında bulunan sözleşmeleri bu sözleşmenin tabi olduğu hukukun uygulama bulması durumu söz konusu olur.

Taşınmazları ilişkin sözleşmeler, tüketici sözleşmeleri, iş sözleşmeleri, fikri mülkiyet haklarına ilişkin sözleşmeler ile ilgili olan hükümlerden bahsettik. Burada bahsedilmesi gereken bir yer sözleşme türü ise eşyanın taşınmasına ilişkin sözleşmelerdir. Eşyanın taşınmasına ilişkin sözleşmelerin hangi hukuka tabi olacağına dair hükümlerin mecburiyeti söz konusudur. Eşyanın taşınması ile ilgili olan sözleşmeler taraf olan kişilerin seçmiş oldukları hukuka tabi niteliktedir. Tarafından kişilerin hukuk seçimi yapmamış olmaları durumunu mevcut olması halinde sözleşmenin kurulmuş olduğu zamanda taşıyıcının esas iş yerinin bulmuş olduğu ülke aynı zamanda yüklemenin ya da boşaltmanın yapılmış olduğu ülke ya da gönderinin esas iş yerinin mevcut olduğu ülke ise bu ülkenin sözleşmeli en sıkı ilişkide bulunduğu kabul görülür. Bunun kabul görülmesi ile birlikte sözleşmeyi bu ülkenin hukukunun uygulanması durumu söz konusu olur. Tek seferlik çarter sözleşmeleri ve Ana konusunu eşya taşıma oluşturan diğer sözleşmelerde bu durumlara tabi niteliktedirler. Mevcut durumun tüm koşulları göz önünde bulundurulduğunda eşyanın taşınması ile ilgili olarak yapılmış olan sözleşmeye daha sıkı ilişkili bir hukukun mevcut olması durumu söz konusu olursa bu sözleşmeye bu hukukun uygulanması durumu mevcut olur.

Temsil yetkisi ile ilgili olarak ortaya çıkan durumlarda hangi hukukun uygulanacağı ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken durumların mevcudiyeti söz konusudur. Temsilci ile temsil olunan kişi arasındaki mevcut olan hukuki ilişkiden meydana gelen temsil yetkisi aralarındaki sözleşmeden meydana gelen ilişkiye uygulanan hukuka tabi nitelikte olmaktadır. Temsilci olan kişinin bir filminin temsil olunan kişi üçüncü kişiye karşı taahhüt altına sokağa bilmesini mümkün olabilmesi için aranması gereken koşullara temsilcinin iş yeri kuku uygulama bulur. Temsilci olan kişinin iş yerinin mevcut olmadığı takdirde ya da üçüncü kişi tarafından bilinmesini mümkün olmadığı ya da iki yetkinin iş yeri dışında kurulmuş olduğu hallerde temsil yetkisi yetkinin fiilen kullanmış olduğu ülke hukukuna tabi niteliktedir. Yetkisiz temsil durumunun söz konusu olması halinde temsilci ile üçüncü kişi arasında mevcut olan ilişkiye de bu hükümlerin uygulanması durumu söz konusu olur. Temsilci ile temsil olunan arasında bulunan hizmet ilişkisi mevcut ise ve temsilcinin bağımsız bir iş yeri bulunmuyor ise temsil yetkisi temsil olunan kişinin iş yerinin mevcut olduğu ülke hukukuna tabi niteliktedir.

Doğrudan uygulanan kurallarla ilgili olan hükümlere yer vermekte mümkündür. Sözleşmeden meydana gelen ilişkinin ya da bir hükmün mevcudiyeti ve madde geçerliliği sözleşmenin geçerli olmasında hangi hukukun uygulanması söz konusuysa o hukuka tabi olur. Tarafından kişilerden birinin davranışına hüküm tanımının uygulaması yapılacak olan hukuka tabi olmasının hakkaniyete uygun olmayacağı durumun koşullarından anlaşılır ise irade beyanını mevcudiyetine rıza olmadığına dair beyanda bulunan tarafın mutat meskeninin mevcut olduğu ülke hukuku uygulama bulur.

İfanın gerçekleştirilme biçimi ve tedbirler ile ilgili olan hükümlerin mevcudiyeti söz konusudur. İfa esnasında gerçekleştirilmiş olan fiil ve işlemler ile malların kurulması ile ilgili olan tedbirler ile ilgili olarak bu işlem ya da fiillerin yapılmış olduğu ya da tedbirini almış olduğu ülke hukukunun dikkate alınması gerekli olur.

Bahsedilmesi gereken bir diğer önemli husus ise haksız fiillerin durumu ile ilgili olandır. Haksız fiil durumu söz konusu olduğunda hangi ülke hukukuna tabi olacağı ile ilgili hükümlerin mevcuttur. Haksız fiilden meydana borçlar haksız fiilin işlenmiş olduğu Ülkü kokuna tabi niteliktedir. Haksız fiilin işlemiş olduğu yer ile zararın meydana getirmiş olduğu yerin farklı ülkeler içerisinde bulunmuş olması durumunda zararın meydana gelmiş olduğu Ülkü koku uygulama bulur. Haksız fiilden meydana gelen borç ilişkisinin farklı bir ülke ile daha sıkı bir ilişki içerisinde bulunması durumu söz konusu olduğu hallerde bu ülke hukukunun uygulama bulması durumu meydana gelir. Haksız fiile ya da sigorta sözleşmesinde uygulanmış olan hukukun mümkün oluyorsa zarar gönen isteğini doğrudan doğruya sorumlu olan kişinin sigortacısına karşı ileri sürme hakkına sahiptir. Tarafından kişilerin haksız fiilin ortaya çıkarmasından sonra uygulanacak hukuka açık olarak seçme hakları bulunmaktadır.

Kişilik haklarının ihlal durumunun söz konusu olması halinde sorumluluk ile ilgili hükümlerin mevcudiyeti söz konusudur. Kişilik haklarının basın televizyon radyo gibi medya aracılığı ile internet ya da diğer kitle iletişim araçları ile ihlal edilmesinden meydana gelen talepler de zarar görenin seçimine göre ilgili hukukun uygulanması durumu ortaya çıkar. Öyle ki zarar veren kişinin zararın bu ülke içerisinde meydana geleceğini bilmesi durumu söz konusu ise zarar görenin mutat mesken hukuku uygulama bulur. Eğer zarar veren kişinin iş yeri ya da mutat meskenin mevcut olmadığı ülke hukuku ya da zarar veren zararın bu ülke içerisinde meydana geleceğini bilecek durumda ise zararın meydana gelmiş olduğu ülke hukuku uygulama bulur. Kişilik haklarının ihlal edilmesinde cevap hakkı süreli yayınlar içerisinde münhasıran başkanın yapılmış olduğu veya programın yayınlanmış olduğu için hukukuna tabi niteliktedir. Bahsetmiş olduğumuz bu durumlar kişisel verilerin işlenmesi ya da kişisel veriler hakkında bilgi alma haklarını sınırlandırması yolu ile kişiliğin ihlal edilmesinden meydana gelen taleplerde uygulanması da mümkündür.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum imalatçının sözleşme dışı sorumluluk ile ilgilidir. İmal edilen şeylerin neden oldu zararın meydana getirdiği sorumluluğa zarar gören kişinin seçimine göre zarar veren kişinin mutat mesken ya da bu kişinin iş yeri hukuku veya imal edilmiş olan şeyin iktisap edilmiş olduğu ülkede bulunan hukuk uygulama bulur. İktisat biri hukukunun uygulanmasında mümkün olabilmesi için zarar veren kişinin mamulün o ülke içerisine rızası dışında sokulduğuna dair bir ispatta bulunamamış olması gereklidir.

Haksız rekabetle ilgili onu kimlerden bahsetmekte önem teşkil eder. Öyle ki haksız rekabetten meydana gelen talepler haksız rekabet nedeniyle piyasası doğrudan etkilenmiş olan ülkenin hukukuna tabi niteliktedir. Haksız rekabet sonucunda zarar gören kişinin münhasıran işletmesini ile ilgili olan menfaatleri ihlal edilmiş ise ilgili işletmenin iş yerinin mevcut olduğu ülke hukuku uygulama bulur. Burada rekabetin engellenmesi ile ilgili olan hükümlerden bahsetmek de mümkündür. Rekabetin engellenmesinden meydana gelen talepler bu engellemeden doğrudan etkilenmiş olan piyasanın bulunmuş olduğu ülkenin hukukuna tabi niteliktedir. Türkiye içerisinde rekabetin engellenmesine dair yabancı hukukun uygulama bulduğu durumlarda Türk hukukunun uygulama bulması durumu söz konusu olsaydı verecek tazminatın daha fazla tazminat hükmedilmesi mümkün olmazdı.

Sebepsiz zenginleşme ile ilgili olarak hangi hukukun uygulama bulacağı ile ilgili olan hükümler de önem teşkil eder. Sebepsiz zenginleşmeden ortaya çıkan talepler zenginleşmeye neden olan mevcut ya da mevcut olduğu beyan edilen hukuki ilişkiye uygulanmış olan hukuka tabi niteliktedir. Diğer durumlarda sebepsiz zenginleşmeye zenginleşmenin gerçekleşmiş olduğu Ülke hukukunun uygulama bulunması durumu söz konusu olur. Taraf olan kişilerin sebepsiz zenginleşmenin ortaya çıkmasından sonra uygulanacak olan hukuku açık olarak seçme imkânları mevcuttur.

Türk Mahkemesinin Milletlerarası Yetkisi Nelerdir?

Türk mahkemelerinin milletler arası yetkisi ile ilgili olan hükümleri 5718 sayılı kanun içerisinde yer verilmiştir. Bu hükümlerin mevcudiyeti Türk mahkemesinin milletler arası yetkisi açısından önem teşkil eder. Öyle ki İç hukukun yer itibarıyla yetki kuralları Türk mahkemesinin milletler arası yetkisi ne tahmin etmektedir. Yani çok okunmuyor itibarıyla yetki kuralları Türk mahkemelerinin milletler arası yetkisi açısından önem teşkil eder. Türklerin kişi hallerine ilişkin davalar ile ilgili olarak bazı şeyleri söylenmesi mümkündür. Türk vatandaşlarının kişi halleri ile ilgili olan davalar yabancı ülke mahkemeleri içerisinde açılmamış olduğu takdirde ya da açılmasına mümkün olmadığı takdirde Türkiye içerisinde yer itibari ile yetkili olan mahkeme mevcut olmaması durumunda ilgili olan kişinin sakin olduğu yer Türkiye içerisinde sakin durumda değil ise Türkiye içerisindeki son yerleşim yeri mahkemesi içerisinde görülür. Eğer Türkiye içerisindeki son yerleşim yeri mahkemesi de bulunmadığı taktirde Ankara İstanbul ya da İzmir mahkemeleri içerisinden birinde görülür. Bu durum Türklerin kişi hallerine ilişkin davalar ile ilgiliydi. Bununla birlikte yabancıların kişi hallerine ilişkin bazı davaların mevcudiyeti de söz konusu olabilir. Türkiye içerisinde yerleşim yeri mevcut olmayan yabancı ile ilgili olarak vesayet kısıtlılık kayın mı gaiplik ya da ölmüş sayılma gibi kararların verilebilmesinin mümkün olabilmesi için Türkiye içerisinde sakin olduğu yer eğer sakin değil ise mallarının bulunmuş olduğu yer mahkemesi tarafından karar verilmesi gereklidir.

Burada miras davalarında iş sözleşmesi bir iş ilişkisi davalarında tüketici sözleşmesine ilişkin davalardan sigorta sözleşmesinde ilişkin davalardan bahsetmek mümkündür. Bu davaların hangi mahkeme içerisinde görülmesi ne mümkün olacağı ile ilgili hükümler mevcuttur. İlk olarak miras davaları ile ilgili olan hükümlerden bahsetmek mümkündür. Miras ile ilgili olan davalar hayatını kaybetmiş olan kişinin Türkiye içerisindeki son yerleşim yeri mahkemesi içerisinde eğer son yerleşim yerinin Türkiye içerisinde mevcut olmaması durumu söz konusu olması halinde tereke dâhil olan malların mevcut olduğu yer mahkemesi içerisinde görülür. Öyle ki miras davaları son yerleşim yeri mahkemesi içerisinde aksi bir durumda ise terekenin dâhil malların mevcut olduğu yer mahkemesi içerisinde görülür.

Bahsetmemiz gereken bir diğer dava iş sözleşmesi ve iş ilişkisi davalarıdır. Bireysel iş sözleşmesinden ya da iş ilişkisinden meydana gelen uyuşmazlık içerisinde işçinin işinin mutat en yapmış olduğu iş yerinin Türkiye içerisinde bulunduğu yerdeki mahkeme yetkili niteliktedir. İşçinin işveren kişiye karşı açmış olduğu davalar içerisinde işverenin yerleşim yeri işçinin yerleşim yeri ya da mutat meskeninin mevcut olduğu Türk mahkemeleri de yetkili konumdadır. Yani işçinin eğer işverene karşı bir dava açma durumu söz konusuysa işveren kişinin yerleşim yeri mahkemesi yetkili olabilmektedir. Bununla birlikte işçi olan kişinin yerleşim yerinde ya da umut adres günlük olduğu yerde bulunan Türk mahkemelerinin yetkili olması durumu söz konusudur.

İş sözleşmesi ve iş ilişkisi davalarının yanı sıra bahsetmemiz gereken bir diğer dava türü tüketici sözleşmesine ilişkin davalardır. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz tüketici sözleşmelerinden meydana gelen uyuşmazlıklar içerisinde tüketicinin yapmış olduğu seçime göre tüketici olan kişinin yerleşim yeri ya da mutat meskeni veyahut karşı tarafta yer alan kişinin iş yeri yerleşim yeri ya da bu kişinin mutat meskeninin mevcut olduğu Türk mahkemeleri yetkili konumdadırlar. Öyle ki bu durumda yapılmış olan tüketici sözleşmeleri ile ilgili olarak tüketici olan kişiye karşı açılması mümkün olan davalar içerisinde yetkili olan mahkeme tüketici olan kişinin Türkiye içerisindeki mutat meskeni Mahkemesi olarak düzenlenmiştir.

Miras davaları iş sözleşmesi bir iş ilişkisi davaları tüketici sözleşmesine ilişkin davalar ile ilgili olan durumlardan bahsettik. Burada bahse edilmesi gereken bir diğer dava türü sigorta sözleşmesine ilişkin davalardır. Sigorta sözleşmesi sebebiyle ortaya çıkan uyuşmazlıklarda sigortacı olan kişinin esas iş yeri ya da sigorta sözleşmesi ne yapmış oldu şu benim veyahut acentasının Türkiye içerisinde mevcut olduğu yerdeki mahkeme yetkili konumdadır. Fakat sigorta ettirmiş olan kişi sigortalı ya da lehtara karşı açılması mümkün olan davalar içerisinde yetkili olan mahkeme onların Türkiye içerisinde yerleşim yeri veyahut mutat meskeninin bulmuş olduğu mahkemedir.

Yetki anlaşmalarının yapılması mümkün olabilir. Bu anlaşmalar hangi mahkeme içerisinde bakılacağı ve bu yetki anlaşmasının sınırları ile ilgili olan bazı hükümlerden bahsetmek mümkündür. Eğer yer itibari ile yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmesi durumu söz konusu olmayan hallerde tarafından kişiler aralarındaki yabancılık unsuruna sebep olan ve borç ilişkisinden meydana gelen uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesi içerisinde görülmesine dair bir anlaşma yapmaları mümkün olabilir. Bu anlaşma yazılı delil ile ispat edilmiş olması durumunda geçerlilik arz eder. Dava sadece yabancı olan mahkemenin kendisini yetkisiz olarak ilan etmesi ya da Türk mahkemeleri içerisinde yetki itirazında bulunulmuş olmaması durumunda yetkili Türk mahkemesinde görülür. İş sözleşmesi ve iş ilişkisi davaları tüketici sözleşmesine ilişkin davalar ve sigorta sözleşmesine ilişkin davalarda belirlenmiş olan mahkemelerin yetkisi taraf olan kişiler anlaşması ile bertaraf edilemez.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer önemli durum teminattır. Türk mahkemesi içerisinde dava açan da bu davaya katılan ya da icra takibi içerisinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler yargılama ve takip giderleri ile ilgili olarak karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkeme tarafından belirlenecek teminatı gösterme yükümlülüğü altındadırlar. Mahkeme dava açan kişiye davaya katılımı ya da icra takibi yapan kişiye karşılıklı esasına göre teminattan muaf tutma hakkına sahiptir.

Baz durumlarda yabancı devletin yargı muafiyetinden yararlanamayacağı öngörülmüştür. Öyle ki bu durumların neler olduğundan bahsetmek yabancı devletin hangi yargı muafiyetinden yararlanamayacağının belirlenmesinde önem teşkil eder. Yabancı devlete özel hukuk ilişkilerinden meydana gelen hukuki uyuşmazlıklarda yargı muafiyeti tanınması mümkün değildir. Bunun gibi uyuşmazlıklar içerisinde yabancı değilsin diplomatik Temsilcilerine tebligat yapılması mümkündür.

Yabancı Mahkeme ve Hakem Kararlarının Tenfizi Ve Tanınması Nasıl Olur?

Yabancı Mahkeme ve Hakem Kararlarının Tenfizi

Yabancı mahkeme ve hakem kararlarının tenfizi İle ilgili olan hükümlerden bahsetmek mümkündür. Yabancı mahkemelerden hukuk davaları ile ilgili olarak hüküm bağlanmış olan ve o devlet mevzuatına göre kesinlik taşıyan ilamların Türkiye içerisinde icra olunmasının mümkün olabilmesi için yetkili olan Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesi gereklidir. Yabancı mahkemelerinin ceza ilamları içerisinde mevcut olan kişisel haklar ile ilgili olan hükümler hakkında da tenfiz kararının talep edilmesi mümkündür. Tenfiz kararında görev ve yetkileri nerede olacağı ile ilgili bilgiler önem taşır. Öyle ki tenfiz kararları ile ilgili olarak görevli mahkeme asliye mahkemesidir. Bu kararlar kendisine karşı tenfiz istenmiş olan kişinin Türkiye içerisindeki yerleşim yerinde bulunan mahkemeden istenebilir. Eğer kararlar kendisine karşı tenfiz istenen kişinin yerleşim yeri mevcut değilse sakin olduğu yer mahkemesinden istenmesi mümkündür. Bununla birlikte Türkiye içerisinde yerleşim yeri ya da sakin olduğu bir yerin mevcudiyeti söz konusu değil ise Ankara İstanbul ya da İzmir mahkemeleri içerisinden birinden istenmesi mümkündür.

Burada görevli ve yetkili mahkemeden bahsetmişken tenfiz isteminin nasıl olacağı ile ilgili olan durumlardan bahsetmek gerekir. Kararların tenfiz edilmesinin mümkün olmasın da hukuki bir yararım mevcut olan her kişi tenfiz talebinde bulunma hakkına sahiptir. Tenfiz isteminin yapılmasının mümkün olması için dilekçe gerekir. Dilekçe ye karşı tarafın sayısı kadar örnek eklenmesi gerekir. Bununla birlikte dilekçe içerisindeki bazı hususların yer alması gerekir. Bu hususlardan ilki tenfiz talebinde bulunan ile karşı tarafın ve mevcut ise kanuni temsilci vekilinin isim soyisim ve adresleridir. Dilek içerisinde yer alması gereken bir diğer husus tenfiz konusu hükmün hangi devlet Mahkemesi içerisinde verilmiş olduğu ve bu mahkemenin ismi ilamın tarih ve numarası bununla birlikte hükmün özetidir. Ayrıca tenfiz hükmün bir kısmı için isteniyor ise bunun hangi ismi olduğu dilekçe içerisinde belirtilmesi gerekir. Dilekçeye bazı belgelerin eken misin söz konusu olabilir. Dilekçeye eklenecek belgeler ile ilgili hükümlerden bahsetmek mümkündür. Öyle ki temiz dilekçesi içerisinde eklenecek belgelerden söz edebiliriz. Yabancı mahkeme ilamının ülke makamları tarafından usulen onu almış olan Aslı ya da bu ilanı vermiş olan yargı organının onamış örneği ve bu onamış örneğin tercümesi dilekçeye eklenecek belgeler içerisinde yer alır. Bununla birlikte ilhamın kesinleşmiş olduğunu gösteren ve o ülke makamları tarafından usulen onanmış yazıya da belge ile onanmış tercümesi dilekçeye eklenecek belge içerisinde yer alır.

Tenfizin mümkün olabilmesi için bazı koşullardan bahsetmek mümkündür. Öyle ki yetkili olan mahkeme tenfiz kararını bazı şartlar dâhili içerisinde verir. Türkiye cumhuriyeti ile ilhamın verilmiş olduğu devlet arasında bir karışıklık esnasında dayanmış olan bir anlaşma veya o devlet içerisinde Türk Mahkemeleri’nden verilmiş ilamların tenfizinin olmasına olanak veren bir kanun hükmünün ya da fiili uygulamanın bulunmuş olması durumunda tenfiz kararının verilmesi mümkün olur. İlamın Türk mahkemeleri içerisinde münhasır yetkisi ne girmeyen bir durum ile ilgili verilmiş olması ya da davalı konumundaki kişinin itiraz etmesi koşuluyla ilamın dava konusu ya da taraf olan kişilerle gerçek bir ilişkisi mevcut olmadığı takdirde kendisine yetki tanınmış olan bir devlet Mahkemesi tarafından verilmiş olmaması halinde tenfiz kararının verilmesi mümkün olur. Tenfiz kararının verilmesinin mümkün olabilmesi için hükmün kamu düzenini açık bir şekilde ihlal getirmemesi gerekir. İlgili yer kanunları gereğince kendisine karşı tenfiz talebinde bulunulan kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun olarak çağrılmamış ya da o mahkeme içerisinde temsil edilmemiş veya bu kanunlara ihlal getiren bir şekilde gıyabında ya da yokluğu içerisinde hüküm verilmiş ve bu kişinin bahsetmiş olduğumuz hususlardan birine dayanarak tenfiz talebine karşı Türk mahkemeleri içerisinde itiraz etmemiş olması durumunda tenfiz kararının verilmesi mümkün olur.

Öyle ki tenfiz kararının verilmesinin mümkün olabilmesi için bazı şartlardan bahsettik. Burada bahsettiğimiz gereken bir diğer durum Tebliğ ve itirazdır. Tenfiz talebiyle ilgili olarak mevcut olan dilekçe duruşma günü ile birlikte karşı tarafta bulunan kişiye Tebliği edilir. İhtilaf sus kaza kararlarının tanınması tenfizi de aynı hükme tabi niteliktedir. Hazımsız ihtilafsız kaza kararları içerisinde Tebliği hükmünün uygulanması mümkün değildir. Talep basit yargılama usulü hükümlerine göre incelenmesi yoluyla karara varılır. Karşı taraf konumunda bulunan kişinin sadece bahsetmiş olduğumuz hükümlere göre tenfiz şartlarının mevcut olmadığını ya da yabancı mahkeme ilamının kısmen ya da tamamen sağlanmış veya sağlanmasına engel bir neden meydana gelmemiş olduğunu öne sürmek şartıyla itiraz etmesi mümkündür.

Karar ile ilgili olarak bazı durumlardan bahsedebiliriz. Mahkeme tarafından ilanın kısmen ya da tamamen tenfizine veya bulunulmuş isteminin reddine dair karar verilmesi mümkündür. Bu karar yabancı mahkeme ilamının altına yazılır ve hâkim kararı mühürler ve bundan sonra imzalar.

Burada tenfiz ile ilgili olarak bahsetmemiz gereken bir diğer önemli durumun olarak yerine getirme ve temyiz olduğundan bahsedebiliriz. Tenfizine dair bir karar kılmış olan yabancı ilamlar Türk mahkemeleri içerisinden verilmiş olan ilamlar gibi icra edilir. Tenfiz talebinin kabul edilmesi ya da reddedilmesine dair verilecek olan kararların temyizi genel hükümlere tabi niteliktedir. Temyizin mevcut olması yerine getirmeyi durdurur.

Yabancı Mahkeme ve Hakem Kararlarının Tanınması

Yabancı mahkeme hakem kararlarının tanınması ile ilgili olan hükümlere kan içerisindeki düzenlemelere yer verilmiştir. Öyle ki yabancı mahkeme ve hakem kararlarının tanınması ile ilgili olan düzenlemelerden bahsetmek mümkündür.

Yabancı mahkeme ilamının kesin kanıt ya da kesin hüküm olarak kabul edilmesinin mümkün olması yabancı ilamın tenfiz koşullarını taşıdığına dair mahkeme tarafından tespit edilmesine bağlıdır. Tanımada tenfiz ile ilgili olan hükümlerden bir durumun uygulanmasından bahsedemeyeceğimizi söyleyebiliriz. Tenfiz kararının verilmesinin mümkün olabilmesi için bazı şartları mevcudiyetinden bahsetmiştik. Bu şartlardan biri Türkiye cumhuriyeti yine ilamın verilmiş olduğu devlet arasında bir karşılıklılık esasına dayanan anlaşma ya da o devlet içerisinde Türk mahkemelerinden çıkmış olan ilamların tenfizinin mümkün olmasını sağlayan bir kanun hükmünün ya da fiili uygulamanın mevcut olmaması idi. Bu durum tanımada uygulama bulmaz. İhtilafsız kaza kararlarının tanınmasının mümkün olması da aynı hükme tabi niteliktedir. Yabancı mahkeme ilamı dayanılmak suretiyle Türkiye içerisinde idari bir işleminin yapılmasının mümkün olması da aynı usul ile uygulama bulur.

Burada bahsedilmesi gereken bir önemli durum kesin hüküm ve kesin delil etkisidir. Yabancı ilhamın kesin delil ya da kesin etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleşmiş olduğu andan itibaren hüküm ifade etmeye başlar.

Yabancı hakem kararlarının tenfizi ile ilgili hükümlerin mevcudiyeti söz konusudur. Kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış ulan yabancı hakem kararlarının tenfiz edilmesi mümkündür. Bununla birlikte taraflar için bağlayıcı nitelikte olan yabancı hakem kararları da tenfiz edilebilir. Yabancı hakem kararlarının tenfiz edilmesinin mümkün olması taraf olan kişilerin yazılı olarak kararlaştırmış oldukları yer asliye Mahkemesi‘nden dilekçe istenmesi ile olur. Taraf olan kişiler arasında bahsettiğimiz gibi bir anlaşmanın mevcut olmaması durumunda aleyhine karar verilmiş olan tarafın Türkiye içerisinde bulunan yerleşim yeri eğer Türkiye içerisinde yerleşim yeri mevcut değilse sakin olduğu yer eğer Buda mevcut değilse icraya konu teşkil edilebilecek mallarının bulunmuş olduğu yer mahkemesi yetkili konumundadır.

Burada dilekçe ve inceleme usulü ile ilgili olan hükümlerden bahsetmek mümkündür. Mevcut olan yabancı bir hakem kararının tenfizini isteyen taraf dilekçesi içerisinde bazı yazılı belgeleri karşı tarafın sayısı kadar örnekleri ile birlikte eklemesi gerekir. Öyle ki bunlardan biri Tahkim sözleşmesi ya da koşullarının aslı veya usulüne göre onanmış örneğidir. Bir diğer dilekçe içerisinde yer alması gereken yazılı belge hakem kararının usulen kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış ya da taraflar için bağlayıcılık kazanmış Aslı ya da usulüne göre onanmış örneğidir. Bu bahsetmiş olduğumuz belgelerin tercüme edilmiş ve usulen onanmış örnekleri de dilekçe içerisinde yer alması gerekir. Mahkeme tarafından hakem kararlarının tenin fiziği ile ilgili olarak Tebliği ve itiraz karar, yerine getirme ve temyiz yolu İle ilgili olan durumlar kıyas yolu ile uygulama bulur.

Bahsedilmesi gereken önemli bir durum ret sebepleridir. Bunların bilinmesi mahkemenin ret kararının verilmemesinin sağlanması için önem teşkil eder. Bazı durumların mevcut olması halinde mahkeme tenfiz talebini reddedebilir. Bunlardan bahsetmek mümkündür. Öyle ki mahkeme Tahkim sözleşmesi yapılmamış ya da esas sözleşmede Tahkim şartı Yer verilmemiş ise yabancı hakem kararının tenfizi istemini reddeder. Hâkim kararı genel ahlaka ya da kamu düzenine aykırı ise yabancı hakem kararının tenfizi ile ilgili olarak bulunulmuş talep reddedilir. Hâkim kararına konu olan anlaşmazlığın Türk kanunlarına göre Tahkim yolu ile birlikte çözülmesinin mümkün olması söz konusu değil ise yine mahkeme yabancı hakem kararının tenfiz talebini reddeder. Tarafından kişilerden birinin hakemler önünde usulüne göre temsil edilmiş olması durumu söz konusu değilse ve yapılmış olan işlemlerden sonra açık bir şekilde kabul etmemiş ise mahkeme yabancı hakem kararının tenfizi için mevcut olan istemi reddeder. Hakkında hakem kararının tenfizş talep edilen taraf Hâkim seçiminden usulen bilgilendirilmemiş ise veya iddia ve savunma olanağından yoksun bırakılmış olması durumu söz konusu ise mahkeme yabancı hakem kararının tenfizi ile ilgili olan talebi reddeder. Tahkim sözleşmesi ya da şartı tarafından kişilerce tabi kılınmış olunan kanuna Bu konuyla ilgili bir anlaşma mevcut değil ise hâkim hükmün verilmiş olduğu ülke hukukuna göre hükümsüz nitelikte ise mahkeme yabancı hakem kararının tenfiz talebini reddeder. Hakemlerin seçmiş oldukları ya da hakemlerin uygulamış oldukları usul taraf olan kişiler anlaşmasına böyle bir anlaşmanın mevcudiyeti söz konusu değil ise hakemlik hükmün verilmiş olduğu ülke hukukuna aykırı nitelikte ise mahkeme yabancı hakem kararının tenfizi ile ilgili olan istemi reddeder. Hâkim kararı hâkim sözleşmesi içerisinde ya da hâkim sözleşmesi şartında mevcut olmayan bir durumla İlgili ise ya da sözleşme veyahut şartım sahip olduğu sınırları aşan bir nitelik taşır ise bu kısım hakkında yabancı hakem kararının tenfizi talebi Mahkeme tarafından ret edilir. Hakem kararı tabi olmuş olduğu ya da hakem kararı verilmiş olduğu ülke hukuku hükümlerine ya da tabi olduğu usule göre kesin olmayan veya icra kabiliyeti ya da bağlayıcılık kazanmamış veyahut verilmiş olduğu yerin yetkili makamı tarafından iptal edilmiş nitelikte ise mahkeme yabancı hakem kararının tenfizi talebini reddeder. Tahkim sözleşmesinin yapılmış olması ya da esas sözleşmeye Tahkim şartı konulmamış olması durumu, Hâkim kararının genel ahlaka ya da kamu düzenini ihlal getirdiği durumu ve hakem kararı İle ilgili olan uyuşmazlığın Türk kanunları içerisinde Tahkim yoluyla çözülmesini mümkün olmaması durumu dışında yer alan hususlarda ispat yükü kendisi ile ilgili olarak tenfiz istenen tarafa aittir.

Burada bahsedilmesi gereken bir durum yabancı hakem kararlarının tanınmasıdır. Yabancı hakem kararlarının tanınması yine tenfiz de olduğu gibi aynı hükümlere tabi niteliktedir.

Tanıma ve Tenfiz Davası

Tanıma ve tenfiz davası yabancı olan ülke mahkemelerinde verilmiş olan bir kararın Türk mahkemeleri içerisinde geçerli olmasına mümkün olabilmesi için eğer var ise kararın İcrai özellikte olan kısımlarının Türk mahkemeleri içerisinde uygulanmasına sağlanabilmesi için açılması gerekli olan dava türüdür. Öyle ki yabancı olan bir ülkede mahkemeye konulmuş duruma dair verilmiş olan kararın Türkiye’de olan bir mahkeme tarafından tanınmasının mümkün olması tanıma ve tenfiz davasının açılması ile sağlanır. Tanıma ve tenfiz ile ilgili olarak ilk dikkat edilmesi gereken şey yabancı ülke Mahkemesi tarafından çekişme ile alakalı verilmiş olan kararın mevcudiyetinin söz konusu olması gerektiğidir. Yabancı bir ülkenin mahkemesi içerisinde yer almış olan bu kararın Türkiye içerisinde etki doğurmasının mümkün olabilmesi için yerel mahkeme tarafından tanınmış olması ve tenfizi gereklilik taşır. Yabancı ülke mahkemesi içerisinde verilmiş olan bir kararla boşanmış olan Türkiye Cumhuriyeti’ne ait vatandaşların Türkiye’de boşanmış sayılmasına mümkün olabilmesi için kendilerinin nüfus kayıtları üzerinde bir düzeltilmenin yapılmasının da sağlanması için Türkiye içerisinde yer alan mahkemenin bu yabancı ülke mahkemesinin vermiş olduğu kararını tanıdığına dair hüküm gereklidir. Tanıma ile ilgili olarak şunları söylenmesi gerekir ki yabancı ülke Mahkemesi tarafından verilmiş olan kararın ülkemiz içerisindeki yer alan yerel mahkeme ile tanınmış olması durumu burada mevcuttur.

İzmir’de tüm tenfiz davaları için Avukatı İdil Su Aydın ile iletişime geçerek destek alabilirsiniz.

2 thoughts on “Tenfiz Ne Demek?

  1. Erol K. Reply

    Ben tenfiz davası açmak istiyorum. Bana yardımcı olacak tenfiz davalarına bakan avukat arıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir