Hakaret Suçu

Hakaret suçu 5237 sayılı Türk ceza kanunun ikinci kitabı içerisinde yer alan kişilere karşı suçlar başlığı altındaki ikinci kısmın sekizinci bölümü içerisindeki Şerefe karşı suçlar başlığıyla mevcut olan maddeler içerisinde yer bulmuştur. Şerefe karşı işlenmiş olan suçlar kendisine karşı bu suç işlenmiş olan kişinin sahip olduğu manevi varlığını yönelik olası saldırıları önlemeye ve kişilerin şeref hakkını korumaya yarayan suçlardan oluşur. İnsanların sahip olduğu kişilik içerisinde maddi ve manevi olarak bir durumun mevcudiyeti söz konusudur. İnsanın maddi varlığına karşı işlenen suçlar öldürme yaralama gibi maddi varlığa zarar verilmesine önleyen ve buna karşı kişinin Bu suçlara karşı korunmasını sağlayan durumlardır. İnsanın sahip olduğu manevi varlığı koruyan suçlar ise şerefe karşı suçlardır. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer almış olan maddi ve manevi varlığı karşı işlenen suçların mevcut olması kişinin her türlü varlığının korunması için önem teşkil eder. Burada konumuz olan hakaret suçu ise manevi varlığın korunmasını sağlayan suçlar içerisinde yer alır

İzmir’de hakaret suçlarına bakan avukatlar için Avukat İdil Su Aydın ile iletişime geçebilirsiniz.

Eski Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde de hakaret ve ilgili olarak hükümlere yer verilmiştir. Ancak 765 sayılı eski Türk ceza kanunu ile 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri arasında hakaret ile ilgili olarak bazı farkları mevcudiyeti söz konusudur. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde hakaret ve sövme ayrımından vazgeçilmiştir. Burada aynı suçun seçimlik hareketli olarak öldürülmüş olması durumu söz konusudur. Yine eski kanun ile Yeni kanun hükümleri arasında farklı olan hususlardan bahsetmek mümkündür. 765 sene eski Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde memura karşı işlenmiş olan hakaret ayrı bir suç teşkil etmekteydi. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu içerisinde ise bu husus nitelikli hal olarak düzenlenmiştir. Kamu görevlisine karşı sahip olduğu görevden ötürü bu suçun işlenmesi durumunda görev esnasında işlenmiş olması durumu adi hareket suçu kapsamı içerisinde yer bulmuştur. Böyle bir durumda kamu görevlisine karşı yapmış olduğu görev sebebiyle mevcut olmayan bir durum ile ilgili olarak hakarette bulunmuş olması 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunun ilgili hükmünde düzenlenmiş olan şikâyete bağlı ve uzlaşma kapsamı içerisindeki adi hareket olarak değerlendirilemeye alınması gerekli olacaktır. Eski kanun olan 765 sayılı Türk ceza kanunun hükümleri arasında yargı görevi yapan kişilere karşı hakaret eylemi farklı bir hüküm olarak düzenlenmiştir. Yeni 5237 sayılı Türk ceza kanunu ise bu durumu ayrı bir halden çıkarmıştır. Öyle ki eski kanlı günler içerisinde yargı görevi yapan kişilere karşı hakaret eylemi ayrı bir düzenleme konusu oluştururken yeni kanun hükümleri içerisinde bu durum kamu görevi sebebiyle işlenen suç kapsam içerisinde değerlendirilir. Yeni 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde cumhurbaşkanı dışında yer alan kamu görevlilerine hakaret aynı kapsam hükümleri içerisinde düzenlenmiştir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu ile kamu görevlisi olan kişilere karşı bu kişilerin sahip olduğu görev nedeniyle işlenmiş olan suçlar haricinde tüm hakaret suçlarının soruşturulması ve kovuşturması durumu şikâyete bağlıdır. Bu durumda ilgili suçlar ile ilgili olarak uzlaşma kamu davasının açılmasının ertelenmiş olması hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi durumların uygulanması söz konusu olmuştur. 765 sayılı eski Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde din hürriyeti aleyhinde Cürümler başlığı içerisinde bazı suçların düzenlenmesi durumu söz konusu olmuştur. Bu başlık altında eski kanun hükümleri içerisinde düzenlenmiş olan suç 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde şerife karşı suçlar içerisinde sayılmıştır. Böylelikle kişinin dini siyasi sosyal felsefi inanç ve kanaatleri sebebiyle kendisine karşı bir hakarette bulun olmuş olması veya bu kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlere saldırılmış olması farklı bir suç oluşturmamaktadır. Bunlar yeni kanun hükümlerine göre nitelikli hal teşkil etmektedirler. 765 sayılı eski Türk ceza kanununun hükümleri içerisinde yer alan siyasi bir parti ya da amme menfaatine hadim bir cemiyet veya müesseseye karşı hakarette bulunulacağı İle ilgili olarak mevcut olan düzenlemeler yeni kanun olan 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri arasında vücut bulmamıştır. Böyle bir durumun söz konusu olması bir ayrımın gözetilmesi mevcut olmadan tüm tüzel kişilerin suç mağduru olmasının mümkün olabileceği ile ilgili olarak yorumda bulunmak mümkün hale gelmiştir.

Bununla birlikte eski 765 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri arasında ihtilatın toplu ya da dağınık ikiden ziyade kimseyle yapılması ile ilgili olarak yer verilmiş olan duruma 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri arasında yer verilmemiştir. Bununla birlikte madde gerekçesi içerisinde bu hususla ilgili kişilerin toplu ya da dağınık olmalarının suçun oluşması üzerinde bir etkisinin olmayacağına dair bir açıklamanın mevcut olması durumu söz konusudur.

İzmir hakaret suçu avukatı İdil Su Aydın ile irtibata geçip destek alabilirsiniz.

Hakaret Suçu Nedir?

Hakaret suçu kişilerin sahip olduğu onur şeref ve saygınlığın korunmasını sağlayan hukuki değerdir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer verilmiş olan bu suçun gerekçesi içerisinde hakaretin fiillerin cezalandırılması ile korunan bir hukuki değer olduğu hükmüne yer verilmiştir. Bununla birlikte kişilerin sahip olduğu şeref haysiyet ve namusu toplum içerisinde bulunan itibarları diğer fertler nezdindeki saygınlığı da hakaret filinin cezalandırılması ile korunan hukuki değerler içerisinde yer alır. Onur ve şeref sözcükleri anlamlara itibari ile birbirlerine tanımlar nitelikte kelimelerdir. Bunlar kişilerin kendilerine karşı duyduğu saygıyı farklı kişilerin göstermiş olduğu saygının dayandığı kişisel değeri toplumsal saygınlığı ifade eder.

Hakaret suçu 5237 sayılı Türk ceza kanunun şerefe karşı suçlar başlığı altındaki hükümleri içerisinde düzenlenmiştir. Bu hüküm nerede ilk olarak hakaret başlığı altında düzenlemeler yer bulmuştur. Öyle ki bu düzenlemelere göre bir kişi onur şeref ve saygınlığını rencide edilmesi mümkün olabilecek nitelikte somut bir fiil ya da olgu isnat etmiş olan veyahut sövmek yolu ile bir kişinin onur şeref ve saygınlığına saldırıda bulunmuş olan kişi üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile ya da adli para cezası ile cezalandırılır. Bu durumda kanun hükümleri hakaret suçunun işlenmesi sonucunda bu suçu işleyen kişiye karşı hapis cezası veya adli para cezası olarak bir cezalandırma yöntemi belirlenmiştir. Mağdur konumunda olan kişinin gıyabında hakareti cezalandırılmasına mümkün olabilmesi için bu fiilin en az üç kişi ile ihtilat ederek işlenmesi gerekli olur. Hakaret fiilin mağduru konumunda yer alan kişi kendisini muhatap alan sesli yazılı ya da görüntülü bir ileti ile karşı karşıya gelmesi ve bu araçlarla kendisine karşı bu fiilin işlenmiş olması durumunda bahsetmiş olduğumuz cezaya hükmedilmesi gerekir. Hakaret suçu görevini yapmakta olan bir kamu görevlisine yapmış olduğu görevden dolayı işlenmiş olursa verilecek cezanın alt sınırı bir yıldan az nitelikte olamaz. Hakaret suçunu dini siyasi felsefi inanç sosyal düşünce ve kanaatlerini açıklanmış olmasından değiştirmiş olmasından yaymaya çalışmasından mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmış olmasından dolayı işlenmiş olması halinde yine verilecek olan cezanın alt sınırı bir yıldan az nitelikte olamaz. İlgili kişinin mensup olduğu dine göre kutsal sayılmış olan değerlerden bahisle hakaret suçunun işlenmiş olması durumunda diğer durumlarda olduğu gibi cezanın alt sınırının bir yıldan az nitelikte olması mümkün değildir. Hakaret suçunun alenen işlenmesi durumu söz konusu olduğu durumlarda verilecek ceza altıda bir oranında arttırılmış olur. Kurul halinde çalışmış olan kamu görevlilerine yapmış oldukları görevlerden ötürü hakaret edilmesi halinde suç kurulu oluşturmuş olan ürünlere karşı işlenmiş nitelikte sayılır. Fakat böyle bir durumun söz konusu olması halinde zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulama bulunması durumu mevcut olur.

5237 sayılı Türk ceza kanunun sekizinci bölümünde şerife karşı suçlar başlığı altında yer alan hakaret suçuyla İlgili olarak bazı durumların mevcudiyeti söz konusudur. Bu durumlar mağdurun belirlenmesi isnadın ispati iddia ve savunma dokunulmazlığı ile ilgili hususlar haksız fiil nedeniyle ya da karşılıklı hakaret kişinin hatırasına hakaret ve soruşturma ile kovuşturma koşulu ile ilgili olan hususlardır. İlk olarak mağdurun belirlenmesi ile ilgili olan hususlardan bahsetmek mümkündür. Hakaret suçunun işlenmesi halinde mağdur konumunda yer alan kişinin ismi açık bir şekilde belirtilmemiş olması durumunda ya da isnat üstü kapalı gerçekleştirilmiş olması durumu söz konusu olsa bile eğer durumun niteliğinden ve mağdurun şahsına yönelik olduğuna dair durak sanamayacak bir durum söz konusu ise hem ismi belirtilmiş hem de hakaret açıklanmış nitelikte sayılır. Öyle ki bazı durumlarda hakaret suçunun işlenmesi durumunda mağdur konumunda yer alan kişinin şahsı açık bir şekilde belirtilmemiştir. Böyle bir durumun mevcut olması halinde de eğer İsim açıkça belirtilmemiş ise durumu niteliğinden mağdur konumunda olan kişinin şahsına yönelik bir eylemin olduğu anlaşılıyorsa mağdur konumundaki kişinin sanki ismi belirtilmiş gibi sayılır ve hakaret açıklanmış konumda olur. Yine bu durum ismin açıkça belirtilmemiş olmasının yanı sıra isnadın üstü kapalı gerçekleştirilmiş olması halinde de geçerlidir. Eğer isnat üstü kapalı bir şekilde gerçekleştirilmiş ise durumun niteliğinden mağdur konumunda yer alan kişinin şahsına yönelik suçun işlenmiş olması anlaşılıyor ise bu durumda da hakaret açıklanmış sayılır.

Burada önem teşkil eden konu isnadın ispati ile ilgili olan durumlardır. İsnat edilen ve suç niteliğinde olan fiilin ispat edilmesi halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç sebebiyle kendisine hakaret edilmiş olan kişi hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmiş olması durumunda isnat ispatlanmış nitelikte olur. Bu durumun haricinde yer alan hallerde isnadın ispat talebinin kabul edilmesi sadece isnat olunan fiilin doğru olup olmadığına dair durumun anlaşılmasında kamu yararının mevcut olmasına ya da şikâyetçi konumunda yer alan kişinin ispata izin vermesine bağlıdır. İspat edilmiş olan filden söz edilmek suretiyle kişiye hakaret edilmesi durumunda cezaya hükmedilir.

5237 sayılı Türk ceza kanunu şerife karşı suçlar başlığı altında yer alan hakaret suçu ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken bir diğer durum iddia ve savunma dokunulmazlığı hususudur. Yargı mercileri ya da idari makamlar nezdinde yapılmış olan yazılı başvuru ya da sözlü başvuru iddia ve savunmalar kapsam içerisinde kişiler ile ilgili olmak koşuluyla somut isnatlar içerisinde ya da olumsuz değerlendirmeler içerisinde bulunmuş olması durumu söz konusu olmasa halinde ceza verilmez. Fakat bu durumun mümkün olabilmesi için isnat ve değerlendirmelerin gerçek mi somut vakalara dayanmış olması ve uyuşmazlık ile ilgili bir bağlantısının söz konusu olması gereklidir.

Burada bahsedilmesi gereken bir diğer önemli durum haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakarettir. Hakaret suçunun haksız bir fiili tepki niteliğinde işlenmiş olması durumunda verilecek olan ceza üçte birine kadar indirilmesinin mümkün olması söz konusu olabileceği gibi ceza vermekten vazgeçilmesi de mümkün olabilir. Öyle ki bir kişi kendisine karşı yapılmış onun haksız bir eyleme karşı tepki niteliğinde hakaret suçunu işlemiş olursa kendisine verilecek olan cezanın normal durumundan üçte birine kadar indirilmesi durumu söz konusu olabilir. Bununla birlikte bu kişiye karşı ceza verilmemiş olması durumunda meydana gelebilir. Yani kişiye karşı haksız bir fiil de bulunmuş olması durumunda karşılık olarak bu kişinin de hakarette bulunarak hakaret suçunu işlemiş olması halinde haksız bir fiilin söz konusu olmasından ötürü bu kişiye ceza verilmemesi durumu mümkün olabilir. Mevcut olan bu suçun kasten yaralama suçuna tepki niteliğinde işlenmiş olması durumunda kişiye ceza verilmez. Öyle ki bir kişi diğerine kasten yaralama eğiliminde bulunmuş ise karşılığında bu kişinin de ona hakaret etmiş olması durumunda hakaret etmiş olan kişiye karşı ceza verilmesi mümkün olmaz. Hakaret suçunun karşılıklı bir şekilde işlenmiş olması durumunda söz konusu olması halinde mevcut duruma göre taraf olan kişilerden her ikisi ya da biri hakkında verilecek olan ceza üçte birine kadar indirilmesini mümkün olabileceği gibi ceza verme durumundan vazgeçilmesi de söz konusu olabilir. Yani karşılıklı olarak birbirine hakaret etmiş olan kişilere karşı ceza verilmemesi gibi bir durumun söz konusu olması da mümkündür.

Burada şerefe karşı suçlar ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken bir diğer durum kişinin hatırasına hakarettir. Bir kişinin vefat etmesinden sonra geriye bırakmış olduğu hatırasına en az üç kişi ile iltifat edilmek suretiyle hakarette bulunmuş olan kişi üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına ya da adli para cezasına çarptırılması mümkündür. Bu ceza hakareti alenen işleyen bir kişinin mevcut olması durumunda altıda biri oranında artırılır. Yaşıyor bana mı getirmiş olan bir ölünün kısmen ya da tamamen ceset ya da kemiklerini almış olan ya da bu ceset ya da kemikler ile ilgili olarak tahkir edici filmlerde bulunmuş olan kişinin üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına çarptırılması durumu söz konusudur.

5237 sayılı Türk ceza kanunu sekizinci bölümünde yer alan şerife karşı suçlar da hakaret mağdurum belirlenmesi sınavını ispata iddia ve savunma dokunulmazlığı haksız fiil nedeniyle ya da karşılıklı hakaret ve kişinin hatırasına hakaret olmak üzere bu durumlar ile ilgili olan hususlardan bahsettik. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum ise soruşturma ve kovuşturma koşuludur. Kamu görevlisi olarak mesleği icra eden bir kişiye karşı görevinden ötürü işlenmiş olan suçlar hariç hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturması mağdur konumunda yer alan kişinin şikâyetine bağlı niteliktedir. Mağdur konumunda yer alan kişi şikâyette bulunmadan önce yaşamını getirirse ya da bu suç yaşamını yitirmiş olan bir kişinin hatırasına karşı işlenmiş konumda ise ölen kişinin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu eşyada kardeşleri tarafından şikâyette bulunulması durumu mümkündür.

Hakaret suçlarına bakan avukat için hukuk büromuzla iletişime geçiniz.

Hakaret Suçu Nasıl İşlenir?

5237 sayılı Türk ceza kanunun sekizinci bölümü içerisindeki şerefe karşı suçlar başlığı altında yer alan hakaret suçu ile ilgili olarak somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da bir kimsenin onur ve saygınlığına saldıran kişiden söz edilmesi suretiyle failin her kişi olmasına mümkün olabileceği Kabul görmüştür. Öyle ki gerçek bir kişi hakaret suçunun faili konumunda yer alabilir. Ancak tüzel kişilerin suç faile olmaları mümkün değildir. Böyle bir durumda file sadece yaşayan bir kişi niteliğindedir. Yaşamını yitirmiş bir kişinin hakaret içeren yazısını yayınlamış olan kişiler ya da bu yazının içeriği ile ilgili olarak başkaları ile ihtilaf eden kişiler bu suçtan dolayı sorumluluk altında kalacaklardır.

Burada ilk olarak hakaret suçunu işleyen kişinin kim olduğundan bahsetmek mümkündür. Yani suçun faili ile ilgili olarak bazı durumlara yer verilebilir.

761 sayılı eski Türk ceza kanunu Kamu görevlisi niteliğinde olan bir kişinin görevini ifa ettiği sırada suç işlemiş olmasını cezanın artmasına sebebiyet verecek şekilde düzenlenmiştir. Ancak 5237 sayılı Türk ceza kanununda böyle bir hükme yer verilmemiştir.

5187 sayılı basın kanunu içerisinde yer alan bazı hükümlerden bahsetmek konuyla ilgili önem teşkil eder. 5187 Sayılı basın kanunun cezai sorumluluk başlığı altındaki 11. maddesinde bazı hükümlere yer verilmiştir. Öyle ki basılmış eserler vasıtası ile suç işlenmesi suçun yayım içerisinde olur. Süreli yayınlar ve süresiz yayınlar vasıtası ile suç işlenmesi halinde bu suçtan sorumlu olan kişi eser sahibidir. Süreli yayınlar içerisinde eser sahibi konumunda olan kişinin belli olmaması ya da yayın sırası içerisinde ceza ehliyetine sahip olmaması veya yurtdışında yer alması sebebiyle Türkiye içerisinde yargılanmaması ya da verecek olan cezanın eser sahibi konumunda olan kişinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm konumunda olduğu cezaya etkide bulunamaması durumlarında sorumlu müdür ve yayın yönetmeni genel yönetmeni basın danışmanı editör gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili konumundaki kişi sorumlu olur. Burada ilgili sorumlu müdürün ve sorumlu müdüre bağlı olduğu yetkili konumundaki kişinin kabul etmemesine rağmen yayınlanmış olması durumunda bundan ortaya çıkacak sorumluluk bunu yayınlatan kişiye aittir. Süresiz yıllar içerisinde eser sahibi konumunda olan kişinin kim olduğu belli olmadığı ya da neyin sırası içerisinde bu kişinin ceza ehliyetine sahip olmadığı veya yurtdışında bulunmuş olması sebebiyle Türkiye’de yargılanmasının yapılmasının mümkün olmaması ya da verilecek olan cezanın eser sahibi konumunda kişinin diğer bir suçtan ötürü kesin hükümle mahkûm konumunda olduğu cezaya etki edememiş olması durumunda yayımcı sorumlu konumunda olur. Bununla birlikte yayımcının kim olduğunun belli olmaması ya da basım esnasında ceza ehliyetine sahip olunması veya yurtdışında bulunmuş olması sebebiyle Türkiye içerisinde yargılanmasının yapılmasının mümkün olmaması durumu hallerinde basımcı sorumlu niteliktedir.

5187 Sayılı basın kanunun yer vermiş olduğu bu hükümler anayasanın içerisinde yaralan cezaların Şahsiliği ilkesi ile çeliştiğine dair bir görüşün mevcudiyeti söz konusudur.

Suçu işlemiş olan kişinin yanı sıra bu suçtan etkilenen kişinin mevcudiyeti de söz konusudur. Burada hakaret suçu kendisine karşı izlenilmiş olan kişiden bahsetmek mümkündür. Yani hakaret suçunda mağdur ile ilgili olan durumlardan bahsedebiliriz. Hakaret suçunun mağduru konumunda yer alan kişi kendisine hakaret edilmiş olan kişidir. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde hakaret suçu ile ilgili olarak mağdur olandan kişi kelimesi ile bahsedilmiştir. Yani kanun hükümleri bu suçun yöneltilmiş olduğu belli veya belirlenebilir bir kişi olması dışında farklı bir özelliğe değinmemiştir.

Öyle ki kişi kavramı içerisinde yer alan herkes için bu suçu işlenebileceğini söylemek mümkündür. Kendine ait değerlerin bilincinde olmayan çocuklar ve akıl hastaları gibi kişilerin de korunmaya değer şerefinin mevcudiyeti söz konusu olması sebebiyle bu kişilerin de hakaret suçunun mağduru niteliğinde olabildiğini söylemek mümkündür. Bunun yanı sıra farklı sebepler nedeniyle onur kırıcı bir suçtan hüküm giyen ya da kamu önünde Şerefsiz niteliğinde sayılmış olan kişiler içinde hukuken korunan bir şeref alanlarının mevcudiyeti söz konusudur. Bu yüzden ilgili durumlarla alakalı olarak hüküm giymiş olan kişilere karşı da hakaret suçunun işlenmesi mümkündür. Örneğin dolandırıcı niteliğinde sahip olmuş birine dolandırıcı denmesi hırsızlık yapmış olan kişiye hırsız denmiş olması hakaret suçunun oluşmasına sebebiyet verir.

Kişilerin sahip oldukları bedensel kusurları sebebiyle bunların onlara karşı ifade edilmiş olması ya da bir kişiye hastalık yüklenmiş olması durumunda da hakaret suçunun oluştuğundan bahsetmek mümkündür. Öyle ki kişilere karşı kullanılan kör topal gibi kelimeler yine hakaret düşün oluşmasına sebebiyet verecektir.

Burada bahsedilmesi gereken önem teşkil eden durum şudur ki mağdur konumunda yer alan kişinin kim olduğunun saptanması mümkün olmadığı sürece onur şeref ya da saygınlığını rencide edilmiş olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır. 5237 sayılı Türk ceza kanununun şerefe karşı suçlar başlığı altında yer alan hakaret suçunun işlenmiş olması durumunda mağdur konumunda yer alan kişinin ismi alenen belirtilmiş olmamasına rağmen ya da ona karşı isnat üstü kapalı gerçekleştirilmiş olsa dahi eğer mevcut durumunu niteliğinde mi mağdur konumunda yer alan kişinin şahsına yönelik bulunulduğu su götürmez bir şekilde anlaşılıyor ise bu durumda ismi belirtilmiş ve hakaret açıklanmış nitelikte sayılır. Örneğin bir kişinin lakabına söylenmiş olması ya da bu kişinin isminin baş harflerini veyahut sadece isminin veya sadece soy ismine söylenmiş olması durumunda hakaret eylemi gerçekleşmiş sayılır. Bununla birlikte hakaret suçunun faili olan kişinin mağdur konumunda yer alan kişi ya takmış olduğu ismi söylemiş olması ya da herkesin anlamasına mümkün olabileceği bir şekilde bu kişiden bahsetmesi yine hakaret eylemini gerçekleştirir.  Önem teşkil eden durum mağdur konumunda yer alan kişinin faili tarafından söylenmiş olan sözlerin duyulması ardında kendisinin kim olduğunun anlaşılabilir olmasıdır. Yani failin sözlerinin kimi kast ettiğinin anlaşılır nitelikte olması hakaret suçunu oluşturur. Burada bahsedilmesi gereken bir başka durum mağdur konumunda yer alan kişi ile faili konumunda yer alan kişinin birleşmiş olması durumunda hakaret suçunun mevcudiyetinden söz edilmesi mümkün değildir.

Mağdur konumunda yer alan kişi kamu görevlisi niteliğinde ise hakaretin görevinden dolayı gerçekleşmiş olması durumunda ceza artırımına söz konusu olması durumu meydana gelecektir. Bununla birlikte kurul halinde çalışan kamu görevlilerine yapmış oldukları görevden ötürü hakarette bulun olmuş olması durumunda kural oluşturmuş olan üyelere karşı suçun işlenmiş olacağı durumu mevcuttur. Hakaret suçunun ülkenin cumhurbaşkanı konumunda olan kişiye karşı işlenmiş olması durumunda 5233 sayılı yeni Türk ceza kanunu ilgili hükmü içerisinde düzenlenen suçun meydana gelmesi durumu söz konusu olacaktır. Yine hakaret suçunun yabancı devlet temsilcisine karşı işlenmesi durumunda kanın ve kanun içerisinde düzenlenmiş olan suçun meydana gelmesi durumu söz konusu olur.

Buradan yaşamını yitirmiş olan kişilerin hakaret suçunun mağduru olabileceğinden söz etmek mümkün değildir. Hakaret suçunun mağduru ölmüş olan kişiler olamaz. Yaşama getirmiş bir kişiye karşı hakarette bulunması durumunda 5237 sayılı Türk ceza kanununun ilgili maddesinde düzenlenmiş olan suç meydana gelecektir.  Atatürk’ün hatırasına karşı gerçekleştirilmiş olan tahkir edici fiiller 5816 sayılı kanunun ilk maddesi içerisinde düzenlenmiş olan Atatürk’e hakaret suçunu meydana getirecektir.

Tüzel kişiler veyahut tüzel kişiliğe sahip olmayanlar sadece belirli sıfatı haiz kişileri ifade eden toplulukların mağdur konumunda olup olmayacağına dair hükümleri mevcudiyeti söz konusu değildir. Fakat 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde hakaret suçunda bir kimseden söz edilmiş olması kurula karşı işlenmiş olan hakaret suçunun şartlarını ayrıca düzenlemek suretiyle suçun tüm üyelere karşı meydana gelebileceği ve teselsül hükümlerinin uygulanması yoluyla cezalandırılmanın yapılabilmesinin karşısında tüzel kişiler veya tüzel kişilere mevcut olmayan topluluklara karşı hakarette bulunmuş olması durumunda hakaretin gerçekleşme biçme dolayısıyla doğrudan suçu hedef olan yerin belirlenebilir bir veya birden fazla gerçek kişinin mevcut olması durumunda ve sadece bu kişilerin mağdur konumunda olması halinde suçun oluşabileceği söylenebilir.

Belirli olan bir kişiye karşı hakaret edilmiş olması durumunda başka bir kişi de tahkir edilmiş ise dolaylı hakaretin mevcudiyetini söz konusu olduğundan bahsedilebilir. Böyle bir durumda dolaylı hakarete uğrayan kişinin şahsına karşı yapılmış olan hakaretten dolayı şikâyette bulunma hakkı mevcuttur.

Hakaret suçu kanun hükümleri içerisinde bir kişinin onur şeref ve saygınlığını rencide edilmesinin mümkün olabileceği bir şekilde somut bir fiil ya da olgu isnadı veya sövmek kavramları ile birlikte tanımlanmıştır. İsnat ve sövmek hakaret suçunun meydana gelmesini sağlayan seçimlik hareketlerden birini oluşturur.

Onur şeref ya da saygınlığını rencide edilmiş olması mağdur konumunda olan kişinin farklı kişiler önünde küçük düşmesine ve kendisine karşı bu suç işlemiş olan kişinin hakaretini ve husumet ne düşmanlığına maruz kalması durumuna neden olur. Böyle bir durumun mevcudiyetinin söz konusu olmasının öğrenilmesi halinde gerekli olan şey mağdurun böyle bir duyguyu yaşayıp yaşaması değildir. Burada önem teşkil eden durum toplum içerisinde geçerli olan örf ve adet kuralları gereğince nesnel olarak hakaret suçunu meydana getirebilecek birini telin söz konusu olup olmadığıdır. Öyle ki örf ve adet kurallarına göre tahkir edici bir nitelikte yer almayan fiil mağdur konumunda yer alan kişinin fiil karşısında olağan üstünde duyarlı olması ve alınganlık göstermiş olması halinde tahkir niteliğinin mevcut olduğundan bahsedilemez. İsnat veyahut söylemenin tahkir edici bir nitelikte olup olmadığı mevcut olayın niteliklerinin değerlendirilmesi ile hâkim tarafından belirlenir. Burada bahsetmiş olduğumuz tahkir kelimesinin anlamı onuru dokunma onuru kırma veya aşağılama gibi kelimeleri karşılık gelmektedir. Öyle ki Tahkir denildiğinde anlaşılması gereken onur kırma veya aşağılamadır. Taraf konumunda yer alan kişilerin sahip oldukları sosyal çevre hakaret filminin işlenmiş olduğu durumdaki şartlar ve mağdurun özellikleri önemli kriterlerdendir. Toplumun sahip olduğu örf ve adetlerin zaman içerisinde değişmesi mümkündür. Böyle bir durumda aynı toplum içerisinde tahkir edici nitelikte olan bir fiil zaman geçtikçe bu niteliğini kaybetmiş konumda olabilir. Bu yüzden hakaret suçunun işlenmiş olduğu süre zarfında toplum içerisinde geçerlilik taşıyan örfü âdetin değerlendirme içerisinde yer alması gerekir.

İlk olarak 5237 sayılı Türk ceza kanununun hakaret ile ilgili olarak yer vermiş olduğu kavramlardan olan isnat ve sürümüyle ile ilgili hususlardan bahsetmek mümkündür. 765 sene eski Türk ceza kanunu aksine sövme yoluyla hakaretle fail konumunda yer alan kişi veya olgu isnadı ile hakaret iki farklı suç olmaktan çıkarılmış niteliktedir. Yani eski kanunda sövmek suretiyle hakaret ile faili olan kişi veya oğlu isnadı ile hakaret iki farklı suç oluşturmaktadır. Bunlar yeni kanunumuz içerisinde aynı suçun seçimlik hareketleri olarak hükmedilmiştir. Bunların aynı suç içerisinde yer verilmiş olması her iki durumda da verilecek olan cezanın aynı olması durumuna neden olur. Bununla birlikte 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde İsnadın ispati ile ilgili olarak hükümlere yer verilmiştir. Bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda yapılan ayrımın önemi dikkat çeker. İsnadın somut bir fiil veya somut bir olguyu kapsaması gerekir. Somut bir fiil veyahut olgu, ilgili olayın farklı olaylardan ayırt edilmesinin mümkün olmasını sağlayacak nitelikte doğruluğu ya da yanlışlığı ortaya çıkarması mümkün olabilecek ispat edilmesi de mümkün olan bir ifadeye karşılık gelir. İsnat ya da Olga içerisinde ayırt edici unsurlardan biri ya da tamamen bir arada bulunabilir. Burada önem teşkil eden durum ilgili olayların ayırt edilebilmesinin sağlanmasıdır. İsnat edilmiş olan olgu veyahut fiilin gerçeğe uygun nitelikte olup olmaması suçun meydana gelmesinde bir önem teşkil etmez. Ancak 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri arasında yer verilmiş olan koşulların gerçekleşmesi durumunda daha sonradan isnadın ispatı mümkün olmuş ve ispat durumunda ceza verilmeyeceğine dair hüküm altına alınmış durumda ise bahsetmiş olduğumuz suçun meydana gelmesini etkileyen bir hususun mevcut olmasından ziyade cezasızlık hali olarak değerlendirilmesinin gerekli olduğundan bahsedilebilir. Bununla birlikte mevcut bir olayı farklı kişilere aktaran kişi de bu hakaret suçunu işlemiş konumda olabilecektir. Böyle bir durumda mağdur konumunda olan kişinin şerefi bir kez daha lekelenmiş ve bu olayın daha fazla bir şekilde yayılmış olması durumu söz konusu olmuştur. Burada basın yoluyla işlenen suçlardan bahsetmek mümkündür. Çünkü basın yoluyla işlenen suçlar da bahsetmiş olduğumuz durum daha çok öne çıkar. Öyle ki tahkir unsuru içeren bir haberin farklı bir gazete içerisinde tekrardan yayınlanmış olması durumu yine ayrı bir suçu oluşturur. Burada açıklamış olduğumuz gibi mağdur konumunda yer alan kişinin şerefi farklı bir gazete içerisinde yeniden yayınlanması ile tekrardan lekelenmiştir. Ayriyeten mağdura karşı işlenen bu suç tekrardan yayılmıştır. Kişilerin sahip olduğu şeref ve saygınlığının ihlal edilmiş nitelikte olmasının söz konusu olabilmesi için isnat edilmiş olan fiilin bir insandan kaynaklanması gerekir. Öyle ki isnat edilmiş olan bir fiil imkânsız olmanın yanı sıra herkes tarafından öyle olduğuna dair bir durum biliniyor ise mevcut durumda hakaret suçundan bahsedilmesi mümkün olmaz. Bunun sebebi ilgili durum içerisinde isnat edilmiş olan fiilin mağdur konumunda yaralan kişinin şeref ve saygınlığını ihlal edebilecek nitelikte bir durum olmamasından kaynaklanmaktadır. Fakat aslında imkânsız bir nitelik taşıyan durumun o kişi tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olması toplumun bir kesimi tarafından bile zan ne diliyorsa bahsetmiş olduğumuz durumda şerefe saygınlığını ihlal edilmiş olması durumu mümkün olabilmektedir.

Kişinin şahsına karşı tahkir edici nitelikte ki durumların hakareti meydana getirmesine yanı sıra bu kişiden farklı kişilere karşı da tahkir eğiliminde bulunması halinde hakaret suçunun meydana geldiğinden bahsetmek mümkündür. Öyle ki bir kişiye karşı senin annen şu kişiyle zina yapıyor şeklinde bir hakarette bulunulması durumunda Hakaret suçunun meydana gelebileceğini söylemek mümkündür. Sövme somut bir fiil ya da olgu bulundurmayan soyut bir değer yargısına karşılık gelen ve kişinin sahip olduğu onur şeref ve saygınlığını rencide etmesi mümkün olabilecek şekilde sözlerden oluşmaktadır. Sövme suçunun yazı resim müstehcen bir el hareketi gibi durumlar ile oluşması mümkündür. Öyle ki sövme hareketine karşılık gelen durumların küçültücü değer yargısı olduğundan bahsedilebilir. Sövmeli ilgili olarak da bazı durumlardan bahsetmek mümkündür. Kötü bir özelliğin ya da huyu ifade eden sözler eğer somut bir fil ya da olgu ile irtibatlanmamış olmadıkları takdirde yine de hakaret suçuna sebebiyet verebilirler. Bir kişiye karşı serseri hayvan alçak gibi kelimelerin kullanılmış olması durumunda somut fiil isnadı söz konusu olmaz. Fakat aynı kişiye karşı soyut bir şekilde sahtekâr rüşvetçi hırsız fahişe gibi kelimelerin kullanılmış olması durumunda hakaret suçu meydana gelir. Kişinin sahip olduğu bedeni bir engeli öne çıkarmak ya da bu kişiye karşı hastalık izah etmekte hakaret suçunu oluşturur. Kişiye karşı kör topal kel demek veya Psikopat AIDS’li gibi kelimeleri kullanmak hakaret suçunu meydana getirir.

Burada değinilmesi gereken bir diğer durum sövme suçunun ihmal suretiyle meydana gelebileceğinin mümkün olabilmesidir. Öyle ki tokalaşma niyetiyle bir kişi bir başka kişi elini uzattığın takdirde o kişi buna karşılık vermez ise ihmal suretiyle sövme suçunu meydana getirmesi mümkündür.

İsnat Ve sövme suçunun nasıl meydana gelebileceği ile ilgili olan hususlardan bahsetmek de mümkündür. Mağdur konumunda yer alan kişinin kendisine hakaret edildiğini almış olması durumlarının mevcut olması hallerinde huzurda hakaret durumunun meydana geldiğini söylemek mümkündür. Faili konumunda yer alan kişinin mağdur ile birbirini görmesi zorunluluk teşkil etmez. Farklı mekânlar içerisinde yer almakla birlikte mağdur olan kişi tarafından söylenmiş olan sözlerin kendisine yöneltilmiş olduğunu işitmek koşuluyla anlamış olması ve faili konumunda yer alan kişinin de bu iradeyi taşıyor nitelikte olması durumunda suçun huzurda işlenmiş olduğu ortaya çıkar. Burada önem teşkil eden durum mağdur konumunda yer alan kişinin failin hakaret niteliğindeki sözlerini ağzından çıkarken hareketleri de yapmış olduğu süre zarfında öğrenmiş olmasıdır. Sıfır olan bir kişinin kendisi ile birlikte yüz yüze olmak şartıyla şahsına yöneltilmiş olan hakareti hissetmiş fakat tam olarak onun ne dediğini algılamasına mümkün olmaması ile birlikte osura hazır bulunan kişiler tarafından bunun öğrenilmiş olması durumunda mevcut olması halinde yine huzurda meydana geldiğinin kabul edilmesinin gerekli olduğunu söylemek mümkündür. Öyle ki bu durumu ile ilgili olarak Yargıtay İçtihatlarının mevcudiyeti de söz konusudur. Fal konumunda yer alan kişinin başka kişiler ile konuşurken mevcudiyetinden habersiz oldu mağdur konumundaki kişinin söylemiş olduğu sözleri duymuş olması bu eğilimin huzurda işlenmiş olduğuna delalet getirmez. Böyle bir durumda hakaret suçu kişinin yokluğu sırasında meydana gelmiş olacaktır. Faili konumunda yer alan kişi mağdurun duymasını istemek niyetiyle bazı sözleri söylemiş olması durumunda mağdur konumunda yer alan kişinin farklı şeylerle uğraşmış olması sebebiyle faili tarafından sarf edilmiş bu sözleri duymamış olması durumu mevcut ise huzurda hakaret edildiğinden söz etmek mümkün olmaz.

Burada huzurda hakaretten yani mağdur konumunda olan kişinin yüzüne karşı hakaretin meydana gelmesi ile ilgili olan hususlardan bahsettik.

Hakareti meydana gelmesini sağlayan bir diğer durum huzura eşit sayılan araçların kullanılması vasıtasıyladır. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunun şerefe karşı suçlar başlığı altında yer alan hakaret suçunda bunun meydana gelmesi için suçun mağduru hedef alan sesli yazılı ya da görüntülü bir ileti ile işlenmiş olması durumunda ilgili cezaya hükmedileceği ile ilgili hüküm bulunmaktadır. Burada telefon cep telefonu mesaj ve benzeri elektronik aletler ile hakaret suçunun meydana gelmesinin mümkün olabilmesi için ilgili ileti aracından Mağdura karşı gönderilmiş olan bir mesajın mağdurun sahip olduğu cihaza ulaşmış olması gereklidir. Mağdurun kendisine gönderilmiş olan mesaj ya da farklı elektronik cihazlarla gönderilmiş olan bu ileti telefonun kullanılması sırasında ya da farklı cihazların kullanılması sırasında sohbet edilirken yapılmış ise huzurda hareketin meydana geldiğinden bahsetmek mümkündür. Yani elektronik aletler içerisinde de olsa kişinin yüzüne hakaret edilmiş gibi sayılır. Hakaret suçunun ileti şeklinde meydana gelmiş olduğu durumlarda huzurda hakaretten bahsedebilmek için ilgili kişiye gönderilmiş olması gereklilik taşır. Fakat gönderilmiş olan kişinin niteliği ve bu kişinin mağdur ile ilişkisi sebebiyle gönderilen mesajın mağduru getirici kesin olduğu durumlarda eylemin huzurda işlenmiş olacağına dair görüşlerin mevcudiyeti de söz konusudur.

Hakaret suçunun nasıl meydana gelebileceği ile ilgili olarak huzurda yani yüze karşı hakaretten ve huzura eşit nitelikte olan araçların kullanılması suretiyle hakaret suçunun işlenmesi durumundan bahsettik. Burada bahsedilmesi gereken bir diğer durum gıyapta yani kişinin yokluğunda hakarette bulunulmasıdır. Hakaret suçunun meydana gelmesinde mağdur olan kişinin bulunmadığı bir ortamın mevcudiyeti söz konusuysa ya da mağdurun doğrudan olamayacağı bir durum içerisinde bu suçun işlenmesi durumunda gıyapta hakaret meydana gelir. Gıyapta hakaret edilmesi durumunun unsurlarının gerekli olmasının sebebi hakaret suçunun cezalandırılması ile korunan hukuki değer olan şeref saygınlık gibi kavramların üçüncü kişilerin isnat olunan somut fiil ya da sövmeyi öğrenmiş olmaları halinde ihlal edilmiş sayılacağından meydana gelir. Bir ya da fazla kişiyle görüşülerek mağduru hakaret edilmesi durumu söz konusu olabilir. Böyle bir durumda haksızlığın meydana geldiğini söyleyebiliriz. Hakaret suçunun meydana gelebilmesi için kişinin yokluğunda hakarette cezalandırma yapılabilmesi için mağdurun yokluğu anında en az üç kişiyle görüşülerek hakaretin yapılması koşulu mevcuttur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Mağdurun yokluğu anında hakaretin söz konusu olmasına mümkün olabilmesi için en az üç kişiyle ihtilat edilmek suretiyle bu suçun işlenmesi gerekir. Yine suçun faili konumunda olan kişi görüşmeleri bilerek ve isteyerek yapmalıdır. Öyle ki zeyil durumunda olan kişinin bir kişi ile görüştü sırada mevcudiyetlerinden haberi olmadığı farklı kişilerin aynı ortamda bulunmasıyla birlikte kendisine söylediği sözleri duymuş olması durumunda ihtilat unsurunun gerçekleşmiş olduğundan bahsetmek mümkün değildir.

Dağınık ihtilat durumunun mevcut olduğu hallerde kişi hakkında yapılmış olan hareketlerin aynı nitelikte olması gerekli olur. Burada aynıdan kastımız birebir tamamen aynı olması demek değildir. Öyle ki aynı fiile tekabül eden eylemler ile bu durumun gerçekleştiğinden bahsedilebilir. Ancak faili tarafından yapılmış olan eylemler farklı nitelikteyse gıyapta hakaret suçunun meydana geldiğinden bahsetmek mümkün değildir. Burada belirtilmesi gereken durum hakareti meydana getirecek eylemlerin aynen nitelikte olması suretiyle en az üç kişi tarafından öğrenilmiş olması durumunda ihtilat gerçekleşir. Burada kullanmış olan ve vasıtanın bir önem teşkil ettiğini söyleyemeyiz. Kişi sözleriyle yazılı olarak herhangi bir şarkı kullanarak resim veya bir takım farklı araçlar ile İhtilatı sağlayacak şeyler kullanabilir. Bir kişinin faili konumunda yer alan kişi tarafından kendisine verilmiş olan ve mağdurun ilgili hakaret eylemini gerçekleştiren bir yazıyı farklı kişilere göstermiş olması durumu ihtilafın meydana gelmesi için fail tarafından bunun talep edilip edilmediği önem teşkil eder. Burada failin suç kastı incelenmelidir. Öyle ki failin yapmış olduğu eğilimi bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesi önemli bir durumdur. Failin farklı kişiler ile bir araya gelerek mağdur hakkında hakaret suçunu işleyip bunun yayılmasına dair bir talepte bulunur ise bahsetmiş olduğunuz ihtilat meydana gelir. Yani nedensellik bağı ortaya çıkar. Faili konumunda yer alan kişinin bulunduğu hareket ile ihtilat arasında bir illiyet bağını mevcut olması gereklilik taşır. Burada önem teşkil eden durum failin eylemi veya failin yapmış olduğu eylemleri kaç kişinin haberdar olduğu ya da gördüğü de değildir burada önemli olan durum failin kaç kişi ile ihtilat etme isteğinde olduğudur.

Failin görüşmüş olduğu kişilerin birbirleri arasında veya faili mağdur ile arasında mevcut olan ilişkinin önem teşkil ettiğini söylemek mümkün değildir. Burada bu kişilerin sadece ilgili konuyu anlayabilecek nitelikte olmaları önem teşkil eder. Küçük olan kişiler temyiz kudreti bulunmayanlar farklı dile mensup olanlar yani yabancı bir dille anlamaları mümkün olmayan kişilerin mevcudiyeti söz konusu olması halinde ihtilat durumunun meydana geldiğini söylemek mümkün olmaz. Yine iradesini kaybetmiş olan kişilerin yanında da ilgili konuyu algılayacak nitelikte değiller ise bunu sorun gerçekleşmiş olduğunu söylemek mümkün değildir.

Hakaret suçu ile ilgili olarak söylenmesi gereken bir diğer durum ise hakaret suçunun bir tehlike suçu olduğudur. Burada tehlike suçunun ne olduğu ile ilgili olarak açıklamalarda bulunmak mümkündür. Suçun meydana gelmesi bakımından bir zararın oluşacağının aranmadığı sadece zarar tehlikesinin meydana gelmesi ile yeterlik taşıyan suçlara tehlike suçları denir. Tehlike suçlarının ne olduğunun anlaşılması da mümkün olabilmesi için ilk olarak tehlike kavramının anlamının ne olduğunu bilmek gerekir. Öyle ki tehlike kelimesi bir zararın meydana gelme ihtimali ne karşılık gelir. Tehlike suçları ile ilgili olanlar da bu yaptırma bağlanmış konumdadırlar. Tehlike suçları somut tehlike ve soyut tehlike suçları olarak iki şekilde bulunmaktadır. Burada iki şekilde meydana gelen suçun ne olduğu ile ilgili olarak açıklamalarda bulunabiliriz. Somut tehlike suçu içerisinde hareketin meydana gelmesi sonucunda suçun konusunda bir tehlikenin somut olarak meydana gelmesi gerekli olmaktadır. Böyle bir zarar tehlikesi ortaya gelmemiş ise somut tehlike suçundan bahsetmek mümkün olmaz. Bunu örnek olarak 5237 sayılı Türk ceza kanunu içerisinde yer alan suçlardan birinden bahsetmek mümkündür. Öyle ki kalma hükmündeki suça göre atom enerjisi ne serbest bırakmak koşuluyla bir patlama ya ve bundan dolayı farklı bir kişinin yaşamına sağlığını ya da mal varlığını önemli ölçüde tehdit edecek tehlike neden olan kişi ile ilgili bir hükme yer verilmiştir. Bu hüküm de yaralan durum somut tehlike suçuna örnek teşkil eder. Öyle ki bu eyleme sebep olan kişi tehlikeye neden olmak sebebiyle cezalandırılır.

Soyut tehlike suçu ise konusu yönünden somut bir tehlikenin ortaya çıkmasına gerek olmayan kanun koyucunun belirli bir durumu veya eylemi tehlikeli nitelikte kabul etmesinden dolayı oluşan suçlardır. Soyut tehlike suçunda somut tehlike suçlarında yer aldığı gibi yaşam mal varlığı ya da sağlık ile ilgili bir somut tehlikenin mevcut olup olmadığı koşulu aranmamaktadır. Suyun tehlike suçunu örnek olarak 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerinde alkol ya da uyuşturucu maddenin etkisi ile veya başka bir sebeple emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak durumda olmasına rağmen araç kullanmış olan kişiden bahsedilmiştir. Kanun hükümleri içerisinde verilmiş olan bu düzenleme Soyut tehlike suçuna bir örnek teşkil eder. Öyle ki alkol ya da uyuşturucu madde etkisi ile veyahut farklı bir sebeple emniyetli bir şekilde araç kullanması mümkün olamayacak kişinin buna rağmen araç kullanması halinde kendisine karşı bir ceza hükmolunacaktır. Burada suç da somut bir tehlikeye sebep olmadan yalnızca ilgili maddelerin etkisi altında olmak ve güvenli bir şekilde araç kullanamayacak nitelikte olmasına rağmen trafik içerisinde bulunması oluşması için yeterlik taşır. Somut tehlike suçları içerisinde hâkim kanun yükümlü içerisinde yer almış olan eğilimin sonucunda somut bir tehlikenin mevcut olup olmadığını mutlaka belirlemesi gerekir. Ancak soyut tehlike suçu içerisinde Kanun hükümlerinde yasaklanmış olan davranışın yapılmış olması yeterlilik teşkil etmektedir. Bu yüzden soyu tehlike suçunda hâkim davranışın yapılmış olmasını yeterli görür ve bu davranış sonucunda bir tehlikenin meydana gelip gelmediğini belirlemez.

Yapmış olduğumuz bu açıklamalara göre hakaret suçunun hangi ayrım içerisinde bulunduğunu söylemek mümkündür. Hakaret suçu soyut tehlike suçları içerisinde yer almaktadır. Kanun hükümleri içerisinde yapılmış olan tanım da fiilin dış dünya içerisinde somut bir değişiklik ortaya çıkarıp çıkarılmamasına yer verilmemiştir. Faili tarafından eylemin tamamlanmış olması için failin amaçlamış oldu neticenin gerçekleşmesine gerek duyulmaz. Bu nedenle hakaret suçu soyut bir tehlike suçunu meydana getirir. Mağdur konumunda yer alan kişi şahsına yönelen fiil sebebiyle kesinlikle Üzüntü duymuş veya kişilik olarak bu tahkir sebebiyle etkilenmiş olmasa da suçun meydana geldiğinden bahsedebiliriz. Öyle ki eylemin sonucunda bir neticenin meydana gelmesine gerek duyulmaz. Yani sadece fail hakaret suçunu işlediği diye şahsına karşı bu suç işlemiş olan kişinin psikolojisini bozulmasına gerek duyulmaz. Eylem sonucunda bir netice meydana gelmemiş olsa dahi bu bir suç oluşturur. Bu yüzden de hakaret suçu soyut tehlike suçudur. Önem teşkil eden durum mağdur konumundaki kişinin kendi görüşünden çok kendisine karşı işlenmiş olan fiilin objektif olarak tahkir edici özellikte olup olmadığıdır. Mağdur konumunda yer alan kişinin suçu meydana getirecek hakareti duymuş olması veya ihtilat halinin meydana gelmesi durumunda suç tamamlanmış nitelikte olur.

Hakaret suçunun meydana gelmesi için genel kast yeterli teşkil eder.  Öyle ki hakaret suçunun meydana gelmesinde özel kast aranmaz. Bununla birlikte Şaka yaparak hakaret etmiş olan kişinin eylemi hakaret suçunun objektif niteliklerine içinde barındırıyor ise yine hakaret suçunun oluştuğundan bahsedebiliriz.  Faili konumunda yer alan kişi yapmış olduğu hareket ile mağdur konumunda yer alan kişinin şeref onur ve saygınlığını incitecek şekilde hareket ettiğini bilmeli ve bunu isteyerek yapmalıdır. Bununla birlikte kastın ihtilata yönelik olması için bilinme ve istemenin yanı sıra üç kişinin de bu durum içerisinde yer alması gerekir.  Hakaret suçunun fail tarafından doğrudan kast ile işlenmesi mümkündür. Ancak bunun yanı sıra hakaret suçunun olası kastla meydana gelebileceğini de söylemek mümkündür. Bunu örnek olarak bir kişinin biri hakkında konuştuğu şeyleri onun duymasını ön görecek nitelikte konuşuyor ama onun yüzüne söylemiyor ise burada bu durumu mağdurun duymuş olması söz konusu olursa suçunuz kasten işlendiğinden bahsedebiliriz. Çünkü burada fail onun duyabilme ihtimalini biliyor ama umursamıyordur. Böylece olası kastın meydana geldiği ortadadır. Failin kastının hem yazılı nitelikte hem de söz nitelikte hakareti meydana getireceğini hem de suçun işlenmesi halinde ihtilat ve huzur da işlenmiş ise de huzur niteliğine yönelik olması gerekli olur.

İzmir hakaret suçları avukatı hukuk büromuzla iletişime geçiniz.

Hakaret Suçu Hangi Durumlarda Oluşur?

Hakaret suçunun meydana gelmesi için bu suçun hukuka aykırı nitelikte olması gerekir. Öyle ki kişilerin hakkını kullandığı zamanlarda hakaret suçunun meydana geldiğini söylemek mümkün değildir. Yani hakaret suçunun oluşması için hakaret suçunun tanımında yer alan şekle uygun olması ve bunun hakaret suçu olarak değerlendirilmesinin mümkün olması gerekir. Burada kişilerin sahip oldukları hakları mevcudiyetinden de bahsetmek mümkündür. Öyle ki bu haklar hakaret suçu ile ilgisi bulunan ve değerlendirilmesi gereken haklardır. Burada ihbar ve şikâyet hakkında ve basının haber verme ve eleştiri hakkından bahsedebiliriz.

İlk olarak ihbar ve şikâyet hakkı ile ilgili olan durumlardan bahsederek başlayabiliriz. İddia ve savunma dokunulmazlığı adli merciler ya da idari mercilere karşı sahip oldukları hakları sormak isteyen kişiler ve bu haklarını kullanmak isteyen kişilerin bir şüphe içerisinde kalmadan ve korku ile baskı hissetmeden sahip oldukları haklarını özgürce kullanmaları için ortaya çıkarılmış bir durumdur. İddia ve savunma hakkı mevzuatımız içerisinde yer almaktadır. Bununla birlikte temel haklarımızı düzenleyen anayasa içerisinde bu hak ile ilgili olan hükümler de mevcuttur.  İddia ve savunma hakkı her türlü olumsuz etkiden ayrı bir şekilde kullanılması için ve bu hakkı kişiler kullanırken bir endişe içerisinde bulunmaması için önem teşkil eder. Bununla birlikte bu hak dava içerisindeki bir olayın aydınlatılması ile gerçeklerin ortaya çıkarılması için büyük öneme sahiptir. Yargı mercileri ya da idari merciler içerisinde kendilerine ulaştırılmış olan yazılı ya da sözlü başvurular iddia ile savunmalar içerisinde kişiler ile ilgili olarak somut esnafların veyahut olumsuz değerlendirilmelerin mevcut olması halinde ceza verilmiş olması mümkün değildir. Bununla birlikte isnat ile değerlendirmelerin gerçek ve somut vakalar ile ilgili olması ne bahse geçen uyuşmazlık ile bağlantılı bir durum teşkil etmesi gerekir. Bu durumun söz konusu olabilmesi için dikkat edilmesi gereken. Yargı mercileri ve idari merciler içerisinde yazılı ile sözlü başvuruların yapılmış olmasının gerektiğidir. İddia be savunmada bulunulmuş olması da önem teşkil eder. Burada yargı mercileri neler olduğundan bahsetmek ilgili durumunu anlaşılmasında aydınlatıcı olur. Öyle ki yargı mercileri adli idari mahkemelere karşılık gelir. Bununla birlikte idari makamlar için ise devletin idari yapısı içerisinde mevcut olan yönetim mercilerinden bahsetmek mümkündür. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kuruluşlar idari makam kavramına karşılık gelir. Bahsetmiş olduğumuz bu merciler içerisinde kişilerin sahip oldukları hakları aramak şikâyetçi olmak veyahut savunma hakkını kullanmak için başvuruda bulunmaları gerekir. Eski ceza kanunu olan 765 sayılı Türk ceza kanununda kişilerin dokunulmazlıktan faydalanması ile ilgili olan sınırlandırma mevcuttur. Ancak 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde sınırlandırıcı bir durum mevcut değildir. Öyle ki yeni Türk ceza kanunu göre hangi sıfata sahip olursa olsun yargı mercii veyahut idari makamlar içerisinde yazılı ile sözlü başvuru yapan her kişi iddia ve savunma da bulunan Her kişi dokunulmazlıktan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun dikkat edilmesi gereken bir diğer durum başvurunun yazı nitelikte olmasının gerekli olmadığıdır. Öyle ki başvurunun illaki yazılı bir şekilde yapılması zorunluluk taşımaz. Yani başvuruda bulunan kişiler sözlü bir ihbar yapma olanağına sahiptirler. Faili konumunda yer alan kişinin iddia ve savunma içerisinde bulmuş olduğu sırada kişiler ile ilgili somut isnat ve olumsuz değerlendirme içerisinde bulunmalıdır. Burada isnat bir kişiye belirli bir somut olayı yüklü mü olarak karşımıza çıkar. Şikâyet Veyahut savunmanın mevcut olması durumunda isnat meydana gelmelidir. Bir olay yükleme niteliğinde olmayan yani küçültücü sözler taşıyorsa bahsetmiş olduğumuz durumun söz konusu olması mümkün olmayacaktır. Yapılmış olan isnat ile olumsuz değerlendirmelerin gerçek ve somut vakaları da yanlış olması ve uyuşmazlık ile ilgili olarak bir bağlantı taşıması gereklidir. Fail konumunda yer alan kişinin yargı mercileri ile idari merciler önünde bir iddia ve savunma içerisinde yer alıyor olması mevcut bir uyuşmazlığın sonucu niteliğindedir. İlgili uyuşmazlık ile ilgili olarak olayın açıklanması şikâyetin güçlendirmeye veyahut yapılacak olan savunmaya destek olunmasını yönelik farklı kişilere isnat yüklenilmesi sebebiyle sadece hukuka uygunluk nedeninin mevcudiyetinden bahsedilmesi mümkün olacaktır. Bahsetmiş olduğumuz uyuşmazlık ile ilgili olan durumu Aşan iddia ile savunmayı güçlendirme sınırlarının haricinde yer alan küçültücü değer yargısı niteliğindeki sözler bu kapsam içerisinde değerlendirilmesi mümkün olacak nitelikte değillerdir. Bununla birlikte her durumda inadın gerçek nitelikte olması olumsuz değerlendirmelerin somut nitelik taşıması önem teşkil eder. Burada bahsetmiş olduğumuz isnat ve değerlendirmeler gerçek ve somut nitelikler taşısalar dahi uyuşmazlık ile ilgili bir bağlantıları mevcut değil ise ve bununla birlikte iddia ve savunma sınırlarını aşan nitelik taşıyorlarsa bahsettiğimiz durum içerisinde değerlendirilebilmeleri mümkün olmayacaktır. Burada iddia ve savunma dokunulmazlığı ile ilgili olarak5237 sayılı yeni Türk ceza kanunun ilgili maddesindeki hükümden bahsetmek mümkündür.

İddia ve savunma dokunulmazlığı ceza kanununun şerefe karşı suçlar başlığındaki sekizinci bölümünün 128. maddesinde düzenlenmiştir. Burada yukarıda bahsetmiş olduğumuz durumların hüküm haline veriyoruz. Yargı mercileri ile idari makamlar nezdinde yapılmış olan yazılı ile sözlü başvuru iddia ve savunmalar kapsamı içerisinde kişiler bağlamında somut isnatlarda veyahut olumsuz değerlendirmeler içerisinde bulunması durumunun mevcut olması halinde ceza verilmesi mümkün değildir. Fakat bunun için isnat ile değerlendirmelerin gerçek ve somut vakaları dayanmış olması ve ilgili uyuşmazlık ile ilgili bir bağlantı taşıması gerekir.

Burada eklenmesi gereken bazı durumlardan bahsedebilmemiz mümkündür. Bir eylemin suç niteliği taşınmasının mümkün olabilmesi için ceza hukukunda tipe uygunluğun söz konusu olması gerekir. Farklı bir hüküm tarafından hukuka uygun hale getirmesine mümkün olmaması gerekir. Durumu ile ilgili failin Suç kastının olmaması gereklilik arz eder. Hakkın kullanılmış olmasa mağdur konumunda yer alan kişinin rızası görevin yerine getirilmiş olması haklı savunma ve zaruret halleri niteliğindeki hukuka uygunluk sebepleri gibi kavramların hakaret ve sövme suçları içerisindeki yerinden bahsetmek gereklidir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz iş var ve şikâyet hakkı hakkın kullanılması kavramı içerisinde yer almaktadır. Bununla birlikte suçlar içerisinde hakkın icra edilmesi en çok terbiye ile gözetim savunma ihbar ile şikâyet haber verme ve eleştiri hakları içerisinde mevcut niteliktedir. Burada hakkın kullanılması ile ilgili durumlardan bahsetmek mümkündür. Hakkın kullanılması niteliği taşıyan ihbar ile şikâyet hakkı temel hak ve özgürlüklerimize yer veren anayasamızın ilgili maddelerinde yer bulunmaktadır. Anayasanın hak arama hürriyeti başlığı altında bahsetmiş olduğumuz durumla ilgili hükümler mevcuttur. Bu maddeye göre her kişi meşru vasıta ve yollardan faydalanmak yolu ile yargı mercileri önünde davacı veyahut davalı olarak iddia ile savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme görev ve yetkisi içerisindeki davaya bakma yükümlülüğünden kaçınamaz. Her kişi kendisi veyahut konuyla ilgili olan konular içerisinde yetkili mercilere şikâyette bulunma hakkına ve dilerse dava açma hakkına sahip niteliktedir. Kişilerin sahip oldukları bu hakkın hakkı meydana getiren sebebin sınırları içerisinde kullanılmış olması ve kötüye kullanılmaması gereklilik taşır. İhbar ile şikâyetin yetkili makamlara iletilemeden önce veyahut iletilmesinden sonra bununla birlikte başvuru durumun mevcut olmamasında bile durumun araştırılması Şüphelenilmiş olmasının dile getirilmesi Bir fark oluşturmaz. Kişilerin ihbar ve şikâyet hakkını kullanırken Belirli nitelikteki kişilere bir suç oluşturan belirli bir eylemin yüklenmesi gereklilik taşımaz. Öyle ki suç oluşturan bir eylem yüklenmeden ihbar ya da şikâyet hakkının kullanılmış olması mümkün değildir. Bu yüzden ihbar ve şikâyet hakkının kişiler tarafından kullanılmış olması ihbar ve şikâyet hakkının sınırlarının açılmış olmadığı sürece hakaret suçu açısından bir hukuka uygunluk niteliğini meydana getirir. Şikâyet veyahut ihbar hakkının kullanılması içerisindeki ölçü mevcut suç failin ihbar ya da şikâyetin konusunu meydana getiren eylemin mağdur kişi tarafından İşlenmediğinin biliniyor olup olmamasıdır. Mağdur konumunda yer alan kişiye isnat edilen eylem işlenmediğini bilmediğinin ispat edilmediği sürece sınırın açılmış olduğunun kabul etmek mümkün değildir. Fail konumunda yer alan kişinin mağdur konumunda yer alan kişiye isnat edilmiş olan eylemi işleyip işlemediği kesin bir nitelikte bilmiş olduğu durumda bu kişinin suç işlemiş olduğundan dolayı yetkili makamlara ihbar veyahut şikâyette bulunmuş olması iftira suçunu bu mercilerin dışında kalan kişilere duymuş olması ise hakaret suçunu meydana getirir. Yani bir kişi bir başka kişinin ilgili eylemi kesin bir şekilde işlemediğini bilmiş olduğu takdirde bu kişinin suç işlediği ne dair yetkili makamlara ihbar etmesi ya da şikâyet etmesi iftira suçunu meydana getirir. Çünkü kişi karşısındaki kişinin bir suç işlemediğini bildiği halde sanki o bir suç işlemiş gibi ihbarda bulunmuştur. Yapmış olduğu Bu eylem iftira suçuna karşılık gelmektedir. Bununla birlikte bir kişi bir başka kişinin işlemediğinin kesin bir şekilde olduğu bir suçu yetkili makamların haricinde kalan kişileri bildirmesi duyurulması ise hakaret suçunu meydana getirir. Çünkü bu kişi bir başka mı kişinin suçu işlememiş olduğu halde farklı kişilere sanki kişi bu suçu işlemiş gibi duyurmuş ve hakaret suçunu meydana getirmiştir.

Burada ihbar ve şikâyet hakkı ile ilgili olan hükümlerden ve iddia ve savunma hakkının dokunulmazlığı durumundan bahsettik. Burada bahsettiğimiz gereken bir diğer durum ise basının haber verme ve eleştiri hakkıdır. Bir kişi yüklenmiş olan durumun onur şeref ile saygınlığını rencide etmesinin mümkün olabilecek nitelikte olup olmadığı ile ilgili olarak saptanması mevcut durumu tüm niteliklerinin değerlendirilmesi ile hâkime aittir. Yani hâkim mevcut olay içerisinde yer alan yüklenmenin kişinin onur şeref ve saygınlığına zarar verip vermediğini göz önünde bulundurarak bir sonuca varır. Burada eleştiriyle hakaretin ne olduğunu ince bir şekilde ayrımının yapılması önem teşkil eder. Çünkü eleştiri bir hap niteliğindedir. Eleştiri hakkının kullanılmış olması ile ortaya çıkan eylem hakkının kullanılması özelliğini taşıyacağı için hukuku aykırı nitelikte olmayacaktır. Ancak burada hakkın kullanılması durumunda Ölçülü olmanın gerekliliği de önem taşır. Yani eleştiri hakkı kullanırken mevcut olan sınırlar aşılmamalıdır. Basın suretiyle işlenmiş olan hakaret iddiaları ile ilgili olarak çok titiz Çalışmak gerekir. Çünkü basın ile ifade hürriyeti mevzu bahistir. Yapılan yanlış değerlendirmeler ve olayın aksine sonuçlar basın mı ifade özgürlüğüne zarar getirir. Kişiler tarafından bilinmesinde kamu yararı mevcut olan kamuoyunun öğrenmesini amacı taşıyan gerçek oldu araştırılmış ve büyük nitelikte doğru olduğu saptanmış olayların özel hayata ilişkin olmaması durumunun söz konusu olmaması halinde yayınlanması hakaret teşkil etmez. Burada bahsetmiş olduğunuz haber verme niteliği taşımayan veyahut haber verme niteliğini aşan nitelikteki haber içeriği ile durum ile bağlantı taşımayan küçültücü değerlendirmeler barındıran haber ve yazılar içerisinde haber verme hakkına mevcut olduğundan söz edilemez. Basın yoluyla işlenen suçlar içerisinde hukuka uygunluk sebeplerinin mevcut olması durumunda söz konusudur. Öyle ki basın yoluyla işlenen suçlar hakkın kullanılması kavramına dayanır. Haber verme ve eleştiri hakkı dayanağına anayasadan alır. Haber verme ve eleştiri hakkının mevcut olabilmesi için yayınlanmış olan yazının gerçek ve güncel nitelik taşıması gerekir. Haber verme ve eleştiri hakka bununla birlikte içerisinde kamu ilgi ve yararını barındırması gerekir. Yine haber verme ve eleştiri hakkı içerisinde ilgili olay ve bu olayın anlatılışı arasında bağdan bahsedilmesine mümkün olması gerekir. Bahsetmiş olduğunuz nitelikleri taşımayan bir haberin haber verme ve eleştiri hakkına kaybettiğini söylemek mümkündür. Ve bu ilgili haber hukuka aykırı nitelik taşır. Öyle ki mahkeme kararları içerisinde haber vermemi eleştiri hakkının kullanılması niteliğindeki durumlardan bahsedilmesine mümkün olabilmesi için üç koşulu bir arada mevcut olması gerektiği söz konusudur. Bu üç koşulun ne olduğundan bahsedebiliriz. İlk olarak yapılmış olan basın açıklamasının gerçek nitelik taşıması ve güncel nitelikte olması gereklidir. Yani eğer bir basın açıklaması varsa bu basınca açıklaması gerçek olmalıdır. Yani gerçek niteliği taşımayan uydurulmuş bir açıklama bu koşulu taşımaz. Bununla birlikte olayın güncel olması gerekir. Güncel nitelikte olmayan eski bir durumun bu şartı taşıdığında bahsedemeyiz. Haber verme ve eleştiri hakkının kullanılmasının mümkün olabilmesi için gerekli olan ikinci şart ise verişinde kamu ilgi ve yararını mevcut olmasıdır. Öyle ki ilgili durum kamu ilgimi yararına sahip olması gerekir. Kamu gibi yararını taşımayan durumların haber verme ve eleştiri hakkının kullanılması durumunu meydana getireceğinden bahsedemeyiz. Haber verme ve Eleştiri hakkının kullanılmasının söz konusu olması için gerekli olan üç koşulda diğeri ise olay ile olayın anlatışı arasındaki bir bağın mevcut olmasıdır. Eğer bu üç koşul mevcut değilse ilgili eylem hukuka aykırı nitelik taşır. Burada üç koşulun birlikte olması gereklidir. Yani bu üç koşuldan birine taşımayan eylem hukuku aykırı niteliktedir.

Hakaret Suçunu Ağırlaştıran Sebepler Nelerdir?

Hakaret suçunun oluşmasının yanı sıra bu suçun ağırlaştırmasına sebebiyet veren durumların mevcudiyeti söz konusudur. Hakaret suçunda olan temel cezanın artırılması durumu söz konusu olabilir. Buda karşımıza ağırlaştırır sebepleri çıkarır. Bu haller 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer verilmiştir.

Hakaret suçunda ağırlaştırıcı sebeplerin neler olduğundan bahsetmek mümkündür. Hakaret suçundan ağırlaştırılmış sebepler hakaret suçunun kamu görevlisi niteliğindeki kişilere karşı görevinden dolayı işlenmiş olması, hakaret suçunun dini siyasi sosyal felsefi inanç düşünce ve kanaatlerini açıklanmış olmasından değiştirilmiş olmasından yayılmaya çalışılmasından mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranış sergilenmesinden dolayı işlenmiş olması, Hakaret suçunun ilgili kişinin mensup olduğu dediğine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmiş olması ve hakaret suçunun alenen işlenmiş olmasıdır.

Burada ilk olarak hakaret suçunun ağırlaştırır sebeplerinden biri olan suçun kamu görevlisi niteliği taşıyan bir kişiye karşı görevinden dolayı işlenmiş olmasından bahsedebiliriz. Sövme suçunda verilecek olan cezanın artırılmasının mümkün olabilmesi için bu suçun kamu görevlisine karşı ve kamu görevlisinin görevinden dolayı işlemiş olması gereklilik taşımaktadır. Burada ilk olarak kamu görevlisi deyiminden ne anlaşılması gerektiğini söyleyebiliriz. Kamu görevlisi kamusal faaliyetin yürütülmesi için atamaya veyahut seçilme suretiyle veyahut farklı bir yolla sürekli süreli ya da geçici olarak mevcut olan kişiye karşılık gelir. Bir kişinin kamu görevlisi niteliği taşıması için önem teşkil eden durum bu kişinin yaptığı işin kamusal bir faaliyeti niteliğinde olmasıdır. Öyle ki kamusal faaliyet anayasamızda ve mevzuat içerisinde belirlenmiş olan usulleri göre belirlenmiş olan kararlarda bir hizmetin kamu için yürütülmesi durumundadır. Kamusal faaliyetin yürütülmesi için bulunan kişilerin maaş ücret veyahut maddi bir karşılıklarını alıp almamaları ile ilgili olarak yaptıkları işlerin sürekli süreli veyahut geçici nitelikte olmasının bir önemi yoktur. Eski Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde memurun görevine göre verilecek olan ceza değişmekteydi. Yani farklı görevlerde yaralan memurlara karşı hakaret suçu işlendiğinde görevlerine göre farklı cezalar verilmekteydi. Ancak 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde kamu görevlisi olan kişilere verilecek olan cezalar aynıdır. Yani farklı görevleri ifa eden kamu görevlilerine karşı hakaret suçu işlendiğinde farklı cezalandırmaları ile karşı karşıya kalmayacaklardır. Her kamu görevlisine aynı ceza verilecektir. Kamu görevlisine karşı işlenen sövme suçunun cezanın yükseltilmesi için tek başına yeterlilik niteliği taşımamaktadır. Öyle ki kamu görevlisine karşı sövme suçunun işlenmesi ile birlikte bu suçun cezasının artırılması mümkün olabilmesi için bu suçun kamu görevlisinin görevinden dolayı işlenmesinden kaynaklanması gerekir. Bununla birlikte kamu görevlisinin görevinden dolayı yapılmış olan hakaretin mutlaka bu kişinin görevini yaptığı sırada meydana gelmiş olması gerekli değildir. Yani kamu görevlisi kişinin yapmış olduğu kamu görevinden dolayı Bu iş yapmadığı sırada da kendisine karşı kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçu meydana gelecektir. Burada önemli teşkil eden durum kamu görevlisi olan kişinin yaptığı görevi ile kendisine karşı hakarette bulunan kişinin eyleminin arasında bir nedensellik bağının mevcut olması gerektiğidir. Aksi bir durumun mevcut olması halinde hakaret suçunda cezanın artırılmasına neden olacak olayın gerçekleşmiş olduğundan bahsedemeyiz. Öyle ki sadece suçun temel halinden cezaya hüküm olunur. Kamu görevlisine karşı işlenmiş olan suçun akaryakıt elinde olması durumunda soruşturma ve kovuşturma yapılmasına mümkün olabilmesi için mağdur konumunda olan kişinin sahip olduğu devletin değil doğrudan şahsına yapılacak olan şikâyete bağlı olması kanun hükümleri içerisinde benimsenmiştir. Öyle ki mağdur konumunda yer alan kişinin tabi olduğu devlet kanunlarına göre de aynı esaslar Türkiye bakımından kabul edilmiş nitelikte bulunması gereklilik arz eder.

Bahsetmiş olduğumuz kamu görevlisine karşı hakaret suçunun işlenmesi ile ilgili olan hükümler arasında kurul halinde çalışmış olan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı hakaret edilmesi ile ilgili olan durumlar da mevcuttur. Burada kurulu kelimesinin ne olduğundan bahsetmek önem teşkil eder. Kurul kelimesi bir iş yapmak yönetmek veyahut bir kurum ile kuruluşu temsil etmek amacıyla görevlendirilmiş olan kişilerden meydana gelen topluluk veya heyet olarak tanımlanmıştır. Yer vermiş olduğumuz bu tanıma göre ancak mutlaka üyeleri kamu görevlisi mensubu olan kurul suçun mağduru niteliğinde karşımıza çıkabilir.

Hakaret suçunun ağırlaştırıcı sebepler içerisinde kamu görevlisine karşı görevinden dolayı bu suçun işlenmesi durumundan bahsettik. Hakaret suçunun ağırlaştırıcı sebeplerinden bir diğeri bu suçun dini siyasi sosyal felsefeye inanç düşünce ve kanaatlerini açıklanmış olması düşünce ve kanaatlerini değiştirilmesi düşünce ve kanaatlerini yayılmaya çalışılması kişilerin mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun bir şekilde davranmış olması nedeniyle işlenmesidir.

Hakaret suçundan bu şekilde ağırlaştırıcı niteliği 765 sayılı eski Türk ceza kanunu hükümlerinde de yer bulmakta idi. Yine bu durumu 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümlerinde de yer verilmiştir. Ancak eski hükümler içerisinde dini inançlardan söz edilmesine rağmen 5237 sayılı yeni Türk ceza kanununda siyasi sosyal felsefi inanç ve düşünceleri de yer verilmiştir. Bununla birlikte kişilerin sahip olduğu dinin emrettiği durumlara ve yasaklara yaraşır bir şekilde davranmış olmasından dolayı da hakarete uğramış olmaları cezaya tabi tutulmuştur. Ancak şunu belirtmek gerekir ki bu durumlara ihlal getirecek davranışlarda bulunanların kınanmış olması tahkiri ağırlaştırır sebebi içerisinde yer bulmamıştır. Bahsetmiş olduğumuz bu durumlar için hakaret suçunun ağırlaştırılmış cezasının uygulanmasına mümkün olabilmesi için bazı hususların gerekli olması önem arz eder. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerinde yer aldığına göre bu davranışların kişinin onur şeref ve saygınlığını rencide edecek nitelik taşıması gereklilik arz eder. Yine ağırlaştırıcı sebebin meydana gelebilmesi için somut fil ya da olgu isnadının mevcudiyetine söz konusu olması gerekir. Bununla birlikte sövme suretiyle hakaretin gerçekleşmiş olması bu durum içerisinde yer almaktadır. Kişiye karşı hakaret suçunun işlenmesi kişinin sahip olduğu dini siyasi sosyal felsefi inanç düşünce ve bu kanaatlerin açıklanmış olması bu kanaatlerin değiştirilmiş olması bu kanaatlerin kişiler tarafından başka kişilere karşı yayılmaya çalışılması kişinin içerisinde yer almış olduğu dinin kurallarına uygun şekilde dağılmış olması gibi durumların konu olması gerekir. Burada bir kişinin hakaret suçundan kaynaklı olarak şeref ve saygınlığını rencide edilmesinin korunmasının yanı sıra sahip olduğu düşüncelerin özgür bir şekilde ifade edilmesinin sağlanması için de bir Koruma söz konusudur.

Hakaret suçunu meydana getiren durumların ağırlaştırıcı sebebi niteliğinde olması için bazı durumları mevcut olması gerektiğinden bahsettik. Bu ağırlaştığı sebepler ile ilgili olarak kamu görevlisinin görevinden dolayı kendisine hakarette bulunulması gibi ağırlaştırıcı sebep örneklerine yer verdik. Burada bir diğer hakaret suçunun ağırlaştırır sebebi ise bu suçun kişinin içerisinde bulunmuş olduğu dine göre kutsal nitelikte olan değerlere karşı işlenmiş olmasıdır. Buharlaştırır sebepte 765 sayılı eski Türk ceza kanunu düzenlemelerinde yer bulmuş ve yine yeni kanun hükümleri içerisinde de düzenlenmiştir. Eski kanun hükümleri içerisinde ağırlaştır şu sebeple ilgili olarak Allah’a ya da dinlerden dolayı bu dinlerin mevcut peygamberlerinden ya da bu peygamberlerin kutsal kitaplarından veyahut mezheplerinden birine hakaret edilmesi ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenmiştir. Ancak 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde böyle bir açıklama bulunmamaktadır. Yeni kanun hükümlerinde kişilerin mensup olduğu dine göre kutsal sayılan değerlere karşı bu suçun işlenmiş olması ağırlaştırıcı sebep niteliğindedir. Öyle ki yeni kanunun daha genel ve herkese hitap eden bir açıklamada bulunmuş olduğunu söylemek mümkündür.

Hakaret suçunun ağırlaştırır sebebiyet veren bir diğer durum ise suçun Ali’nin işlenmesidir. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümlerine göre hakaret suçunun aleni bir şekilde işlenmiş olmasından dolayı normal şekilde verilecek olan ceza altıda bir oranında artırılacaktır. Burada aleniyet kelimesinin ne olduğu ile ilgili olarak açıklamalarda bulunmak önem teşkil eder. Aleniyet kelimesinin bu hüküm içerisinde kalabalık bir ortamda kişilerin hakareti Öğrenmesinin mümkün olabileceği yerin mevcut olmasına karşılık geldiği söylenebilir. Burada hakarette bulunan kişinin söylemiş olduğu sözün farklı kişiler tarafından duyulup duyulmaması önem teşkil etmemektedir. Yani hakaret şuna konu olan sözün başkalarının duyabileceği şekilde söylenme imkânına sahip bir şekilde ortaya konması yeterlilik arz eder. Hakaretin kişilerin girip çıkmasına mümkün olabileceği bir yerde yani bir kişinin duymasını ve işitmesinin mümkün olduğu yerde yapılmış olduğu durumlarda aleniyetin mevcudiyeti söz konusudur.

Hakaret Suçunu Hafifleten Sebepler Nelerdir?

Bazı durumlarda hakaret suçunda normal durumuna göre hafiflemesi gibi bir durum söz konusu olabilir. Bu suçun hafiflemesinin yanı sıra cezasızlık gibi durumlarda meydana gelebilir. Bu tür durumlar 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer bulmuştur. Hakaret suçunun hafiflemesine neden olan durumlar ile ilgili olarak bazı kavramlardan bahsedebiliriz. Bu kavramlar hakaret suçunun haksız fiil nedeniyle işlenmiş olması hakaret suçundan karşılıklılık durumunun söz konusu olması isnadın ispati gibi kavramlardır.

Hakaret suçunu hafifleten sebepler içerisinde yer alan haksız nedeniyle hakaret durumundan bahsederek başlayabiliriz. Yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde hakaretin haksız bir file karşı tepki niteliğinde işlenmiş olmuş durumunu mevcut olması halinde verecek olan cezada indirim yapılması veyahut kişiye karşı hiçbir ceza verilmemesi gibi durumun mevcut olması söz konusudur. Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde hakaret suçuna özgü Özel bir haksız tahrik düzenlemesi yer bulunmaktadır. Bahsetmiş olduğumuz bu hükmün uygulanmasına mümkün olabilmesi için bazı durumlar mevcuttur. Hakaret ve kasten yaralama haricinde farklı bir tahrik eyleminin mevcut olması gerekir. Eğer hakaret mi kasten yaralama haricinde farklı bir tahrik eyleminin mevcudiyetini söz konusu olmaması halinde aynı madde içerisindeki farklı fıkra hükümlerinin uygulanması durumu meydana gelir. Tahrike sebep olan eylem haksız nitelikte bir eylemi teşkil etmesi gerekir. Bu eylemin konusunun suç niteliği taşımasının mümkün olabileceği gibi suç sınavına girmeyen fakat hukuka aykırı nitelikte bir eylem olması da mümkündür. Haksız tarihte ilgili olarak kişi tarafından yapılmış olan eylemin suç niteliğinde görülmesine mümkün olması halinde kovuşturma konusu yapılmış veyahut bu fiilin cezalandırılabilir bir nitelik taşıyıp taşımaması önem teşkil etmiş değildir. Haksız fiilin mağdurun kendisi tarafından meydana getirilmiş olması gereklidir. Mağdur konumunda yer alan kişinin kendi haksız fiili dolayısıyla hakaret suçuna sebebiyet vermiş olması durumundan kanun hükümlerinde bahsedilmiştir. Mağdur konumunda yer alan kişinin sahip olduğu haksız eylem hakaret suçunun faili konumunda yer alan kişiden başka üçüncü bir kişiye yönelik olarak gerçekleşmiş nitelikte olabilmesi durumunda mümkündür. Bu duruma tepki niteliğinde işlenen hakaret suçu sebebiyle bahsetmiş olduğumuz kanun hükümlerinin uygulama bulması durumunu mevcudiyetinden bahsedilebilir. İlgili konu içerisinde önem teşkil eden durum ise mağdur tarafından meydana getirilmiş olan hakaretin haksız fiili gerçekleştirmiş olan kişiye karşı yapılması gereklilik arz eder. Mevcut hakaret ile haksız tahrik konusunun eylemi arasına bir nedensellik bağının mevcut olması ve suçun tepkisel nitelikte işlenmiş olması gereklidir. Haksız tahrik en meydana gelmiş olduğu an ile hakaretin yapılmış olduğu zaman eğer ilgili durum içerisinde bir nedensellik bağını mevcudiyeti söz konusuysa bir önem teşkil etmeyecektir. Aslında haksız tahrik özel olarak 5237 sayılı Türk ceza kanunun haksız tahrik ile ilgili olan hükümlerinde yer bulmuştur. Yani haksız tahrik ömür içerisinde yer bulan her suç için genel hafifletici bir sebep niteliği taşımaktadır. Bununla birlikte özürlü olarak hakaret suçundaki haksız tahrik düzenlemesi de mevcuttur. Burada Şundan bahsetmek gerekir ki genel haksız tahrik düzenlemesine farklı olarak haksız incelikte olan hakaretin mağdur konumundaki kişiye şiddetli öfkeyi veyahut Üzüntü yaşatmasının bir unsur niteliği taşıyıp taşımadığı ile ilgili olarak bazı durumlar meydana gelmiştir. Öyle ki bununla ilgili farklı görüşleri mevcudiyeti söz konusudur. Kanun içerisindeki yer alan hükümlerde hakaret suçu mağdur konumu duyulan kişinin hukuka uygun nitelikte olmayan haksız bir fiili karşı tepki göstermesi olarak meydana gelmiş olması durumunda kendisine verilecek olan cezada indirim veyahut cezasızlık sonucunu ortaya çıkarmak için yeterlilik teşkil eder. Bununla birlikte şiddetli bir elem içerisinde olup olmadığının araştırmaya gerek duyulmaması gibi bir durum söz konusu olabilir. Öyle ki hiddet veyahut şiddetli bir elem içerisinde olup olmadığını araştırılmaya gerek duyulmaması madde hükümleri içerisinde yar bulmamasına rağmen tahrikle ilgili olan hükmü uygun nitelik taşır. Eğer hakaret suçunun faili konumunda yer alan kişi maddi hükümler içerisinde öngörülmüş olan şartların meydana gelmesi sebebiyle mağdur konumunda yer alan kişinin haksız fiil yine bir tepki de bulunarak hakaret suçunu işlediğine de hayır kendisini savunma içerisinde bulunmuş ise bahsetmiş olduğu bu savunmanın aksi İspatlanmış olmadığı takdirde cezasının hafifletilmesi durumu söz konusu olur. Haksız fiile bir tepki niteliğinde ortaya çıkan hakaret sebebiyle kişilere karşı verilmiş olan cezanın indirilmesini durumu mümkün olabileceği gibi bu kişiler hiç Ceza verilmemesi gibi bir durumda söz konusu olabilir.

Hakaret cezasını hafifleten durumlardan Bir diğeri ise karşılıklı hakarettir. Karşılıklı hakaret Şerefe karşı suçlar başlığı altında yer alan hakaret suçunun bir hafifletici sebebini oluşturur. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri arasında hakaret suçunun karşılıklı bir şekilde işlenmiş olması durumunda fail konumunda yer alan kişiye verilecek olan ceza üçte birine kadar indirilmesi mümkündür. Bununla birlikte bu kişiye ceza verilmekten vazgeçilebilmesi durumu da söz konusudur. Burada bahsettiğimiz durum haksız tahrik ile karıştırılmamalıdır. Çünkü haksız tahrik karşı tarafın yapmış olduğu haksız fiile karşı tepki niteliğinde ortaya çıkan hakaret suçunda yer alır. Karşılıklı hakaret ise iki haksız fiilin çarpışmasıdır. Karşılık olarak gerçekleşmiş olan fiil de tahrikten söz edilebilmesi olağandır. Ancak ilk hareketi gerçekleştiren kişinin fiilinde tahrik söz konusu olmayacağı durumda her iki kişi bakımından da cezada indirim veyahut cezasızlık karar verilmesi mümkündür. Yani karşılıklı hakaret durum içerisinde haksız tahrik gibi bir durumun mevcudiyetinin söz konusu olmaması durumunda dahi cezadan indirimi ve cezadan vazgeçme durumuna gidilebilir. Karşılıklı hakaret ile ilgili olan durumların ortaya çıkabilmesi için bazı koşulların bulunması gereklidir. Bu koşulların bulunduğu takdirde karşılıklı hakaret hükümlerinin uygulama bulmasından bahsedebiliriz. Karşılıklı olarak işlenmiş olan suçların her ikisi içerisinde de meydana gelmiş durumlar kanun içerisinde düzenlemeye uygun şekilde olmalıdır. Yani somut bir eylem veyahut oldu isnattı mevcut olabileceği gibi bu durum sövmek yolu ile ortaya çıkabilir. Gıyapta hakaret içerisinde ihtilat durumu meydana gelmediği takdirde suçun da oluşmasından bahsetmek mümkün değildir. Fakat iki tanık ile birlikte ispatın gerçekleşmiş olması durumu söz konusu olursa bu durumda da karşılıklı hakaretin varlığının mevcut olduğundan bahsedilebilir. Karşılıklı hakaret hükümlerinin uygulanabilmesi için üç şartın meydana gelmesinden bahsetmiştik. Burada karşılıklı olarak işlenen suçların kanun hükmüne uygun olması ile ilgili olan durumlardan bahsettik. Karşılıklı kartı kimlerin uygulama bulması için gerekli olan koşullardan bir diğeri İlk hakareti gerçekleştirmiş olan kişinin bu hakaretinin haksız nitelikte olması ve Bu hareketin hukuka aykırılık Taşıması gerekir. Bir hakkın yerine getirilmiş olması veyahut görevin ifa edilmesi esnasında meydana gelen hakarete karşılık veren kişinin indirim veyahut cezasızlık sebebinden yararlanmış olması durumu söz konusu olmaz. İlk Hakareti gerçekleştiren kişinin eyleminin haksız nitelikte olmasının yanı sıra karşılıklı hakaret hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan koşullardan bir diğeri bu hakaretin karşılıklı olması ve aralarında mevcut bir nedensellik bağının bulunmasının gerektiğidir. Öyle ki ilgili durum ile meydana gelmiş hakaretin karşılıklı nitelik taşıması ve karşılıklı hakaret içerisinde nedensellik bağının mevcut olması gereklidir. Karşılıklı hakaret ile ilgili bir durumundan bahsedebilmek için bu hakaret ilk olarak kim tarafından meydana gelmiş ise karşı hakaretin de ona yöneltilmiş olması gereklidir. Burada karşılıklı hakaret durumunda mutlak bir sürenin mevcut olduğundan bahsedemeyiz. Öyle ki karşı tarafın birine hakaret etmesi durumunda bu kişiyle ona karşılığında hakarette bulunan kişinin hakaretler arasında nedensellik bağının korunması için kısıtlı bir süre mevcut değildir. Yani illaki anında hakaretin gerçekleşmesi gerekli değildir. Anında hakaretin gerçekleşmemiş olmasa nedensellik onu ortadan kaldırmaz. Bazı durumlarda hakareti karşılığın zarar verilmiş olması durumunun imkânsız olması gibi haller mevcut olabilir. Bu imkânsızlığın ortadan kalkmış olduğu anda karşılık olarak kendisine hakaret eden kişiye hakareti gerçekleşmiş olması bir nedensellik bağı taşır. Yani burada bir süre sınırı yoktur. Bu durum yüze karşı hakaret eyleminin gerçekleşmiş olması halinde de geçerlilik teşkil eder. Çünkü farklı sebepler ile anında karşılık verilmesi durumunun mutlaklığı söz konusu değildir. Burada önem teşkil eden tek şey nedensellik bağının kurulmuş olmasıdır. Burada örnek olarak basın yoluyla işlenen hakaret suçundan bahsetmek mümkündür. Örneğin basın yoluyla bir hakaret suçu farklı bir kişi işlenmiş olması halinde buna karşılık olarak basın yoluyla yeniden Bir hakaret suçunun işlenmesi halinde zamana ihtiyaç duyulacaktır. Yani kendisine hakarette bulunmuş olan kişi anında hakarette bulunamayacaktır. Bunun için bir süre zarfında ihtiyaç vardır ve bu süre zarfı tamamlandıktan sonra hakaretini gerçekleştirecektir. Öyle ki hakaretin kişinin yokluğunda gerçekleşmesi durumunda da karşılık durumunun söz konusu olmasından bahsedebiliriz. Kendisinin varlığına söz konusu olmadığı halde Şahsına hakarette bulunmuş olması durumu söz konusuysa bunu öğrenmiş olduğu andan sonra karşılık olarak hakarette bulunmuş olması karşılıklı hakareti meydana getirir. Burada bahsetmiş olduğumuz üç koşunun mevcut olduğu hallerde karşılıklı hakaret ile ilgili hükmün uygulanmasında mümkün olabileceğinden bahsedebiliriz. Böyle bir durumun gerçekleşmiş olması halinde taraf konumunu yazılan kişilerin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı veyahut nasıl cezalandırıcı ile ilgili olan durumlar hâkimin takdir yetkisindedir. Hâkim mevcut duruma göre değerlendirmede bulunarak karşılıklı hakaret ile ilgili olan eylem de cezada indirime gidebilir veya ceza verilmemesini sağlayabilir. Hâkimin taraf konumunda yer alan kişilerden Sadece biri için cezada indirime gidilmesine ya cezadan vazgeçmesi mümkündür.

Hakaret suçunda cezayı hafifleten nedenler ile ilgili olarak haksız fiil nedeniyle hakaret durumundan ve karşılıklı hakaret ile ilgili olan durumlardan bahsettik. Burada cezai fiilli durumlardan bir diğeri ise suçun kasten yaralama tepki niteliğinde işlenmiş olmasıdır. Hakaret suçunda suçun kasten yaralamaya tepki olarak işlenmiş olması durumu verilecek olan suç hafifleten sebepler içerisinde yer alır. Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanununun şerefe karşı suçlar başlığı altında yer alan hakaret suçunun kasten yaralama suçuna tepki niteliğinde işlenmiş olması durumunda faili konumunda yer alan kişiye ceza verilmesi durumu söz konusu olmayacaktır. Kanun hükümleri içerisinde yer alan düzenlemeye göre kişinin şahsına karşı işlenmiş olan kasten yaralama suçuna tepki niteliğinde hakaret suçunu işlemiş olduğu halde cezalandırılmayacağı açıktır. Kanun hükmünde yapılan bu düzenlemenin uygulama bulmasına mümkün olabilmesi için bazı durumların gerçekleştirilmesi gerekir. Burada önem teşkil eden durum hakaret suçunu meydana getiren hareketin kasten yaralama eğilimi olmasıdır. Mağdur konumunda yer alan kişiye karşı kasten yaralama fiili haksız olarak gerçekleşmiş olmalı ve bir görevin yerine getirilmesi veyahut hakkın kullanılması gibi hukuka uygunluk nedenlerini içerisinde barındırmamalıdır. Yani kasten yaralama karşılığında hakaret suçunun hafifletici sebep olarak yer alabilmesi ne mümkün olabilmesi için mağdur konumunda yaralan kişiye karşı kasten yaralama suçunun bir hukuka uygunluk niteliği taşımaması gerekir. Bununla birlikte cezalandırıla bilir veyahut kovuşturma konusu yapılıp yapılmamış olması kimi durumların önem teşkil etmemesi durumu söz konusudur.  Burada bahsetmiş olduğumuz kasten yaralama hareketinin hakaret suçunu işlemiş olan faile karşı gerçekleştirilmiş olması önem teşkil eder. Çünkü 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükmü içerisinde bu durum ile ilgili olarak kişinin kendisine karşı işlenmiş olan kasten yaralama suçuna tepki niteliğinde bir hakaret suçunun olması halinde cezalandırılamayacağı hükmü yer almaktadır.  Bu cezasızlık durumunun meşru müdafaa niteliği taşıdığından bahsedebiliriz. Bahsetmiş olduğunuz cezasızlık durumunun meşru müdafaa fa niteliği taşıması dolayısıyla üçüncü kişilere yönelik olan yaralama karşısında da uygulanabilirliğinin olduğunu söyleyebilmek mümkün olamayabilir. Bunun mümkün olamamasının sebebi meşru bir daha fa kavramının bir saldırıyı def etmek zorunluluğu gerektirmesidir. Farklı bir kişiye karşı kasten yaralama eyleminin işlenmiş olması durumunda hakarette bulunmuş olması saldırıya defeder nitelik taşımaz. Bu yüzden bunu meşru bir daha fa içerisinde değerlendirmek mümkün değildir. Ancak üçüncü kişiye yönelik olarak kasten yaralamanın yapılmış olduğu halde ona karşı hakarette bulunmuş olmada haksız fiil eyleminin mevcudiyeti söz konusu olduğu için haksız fiil nedeniyle hakaretle ilgili olan durumun uygulama bulmasından bahsedilebilir. Kasten yaralamaya karşı hakaret suçunun hafifletici bir sebep olarak uygulama bulması için Önem teşkil eden bir diğer durum hakaretin kasten yaralama eylemine tepki niteliğinde işlenmiş olmasıdır. Bu yüzden hareketin devam ettiği sırada veya hemen ardından hakaret edilmiş olmalıdır. Yine burada da süre sınırının mevcut olduğundan bahsedemeyiz. Kişiye karşı kasten yaralama eyleminin gerçekleşmesinden sonra bu kişinin Hakaret etmesinin mümkün olmaması gibi bir durum söz konusu olabilir. Örneğin bir kişi bir başka kişinin kasten yaralama eylemi ile yaralanmasına sebep olabilir. Bu eylemden sonra kişinin konuşamayacak ve tepki veremeyecek hale gelmesi durumu da olağandır. Kişinin tepki verecek hale gelmesi için de belirli bir süre gerekir. Bu süre sonrasında kendisine kasten yaralama eğiliminde bulunmuş kişiye karşı hakaret ettiği zaman nedensellik bağından dolayı kanun hükmünde ki durum meydana gelir. Yani belirli bir sürenin geçmiş olması nedensellik bağını ortadan kaldırmadığı için kanun hükmünde yer alan hakaret suçunun gerçekleşmesinde hafifletici sebep olan kasten yaralamaya karşı hakaret suçu mevcuttur. Burada son olarak bahsetmemiz gereken durum hakaretin kasten yaralama eyleminin gerçekleştirmiş olan kişiye karşı yöneltilmesinin gerekli olduğudur. Kasten yaralama eğilimi karşısında hakarette bulunmuş olan kişi kendisine karşı yaralama eğiliminde bulun olmuş olan kişi olmalıdır.

Hakaret suçunun da bu suçun cezasının hafifleten sebeplerle ilgili olarak haksız fiil nedeniyle hakaret durumundan hakarette karşılıklılık halinde ve Hakaret suçunun kasten yaralamaya tepki niteliğinde işlenmişse durumundan bahsettik. Burada hakaret suçundan dolayı verilecek olan cezayı azaltan sebeplerden bir diğer olarak bahsedilmesi gereken durum isnadın ispatıdır. Hakaret suçunun meydana gelmesiyle birlikte isnadın ispat edilmiş olması durumunda faile ceza verilmesi mümkün olmayacaktır. İsnadın ispat edilebilmesi için somut bir fiilin veyahut olgunun mevcut olması gereklilik arz eder. Sövmek yoluyla hakaret etme durumu söz konusu olduğunda ancak olumsuz değer yargısı mevcut ise ispati elverişli bir fiilden bahsedemeyiz. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde isnadın ispati ile ilgili olarak durumlara yer verilmiştir. Bu hükümlere göre isnadın ispat sisteminin kabul edilmesi sadece isnat edilmiş olan fiilin doğruluk Arz edip etmediğinin anlaşılması içerisinde kamu yararı mevcut ise ya da şikâyetçinin ispata razı olması durumu mevcut ise mümkün olur.

Türk ceza kanunun isnat ile ilgili olarak yer vermiş olduğu Bu hükümler anayasa ile çelişmemektedir. Bu maddenin gerekçesi içerisinde anayasada yer alan hükümlere dayanmış olduğuna dair hükümler yer bulunmaktadır. Öyle ki hukuk kurallarını uygulama bulmasında ilk olarak öncelik anayasa hükümlerine aittir. Bunun önemli oldu gözden kaçırılmamalıdır. Ayrıca kamu görevlisine karşı görevinden dolayı meydana gelen isnatlar içerisinde de ispat hakkının mevcudiyetini kabul edilmesi gereklidir. Kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye karşı görevinden dolayı yapılmış olan isnat içerisinde bu isnaden doğruluk teşkil edip etmediğinin anlaşılması içerisinde kamu yararını mevcudiyeti kendini göstermektedir. Bunun sebebi ilgili olan kişinin özel hayatı ile mevcut olan esnaflar değil doğrudan bu kişilerin kamu görevlisi olması sebebiyle ve yapmış olduğu görevle ilgili olanların önem teşkil etmesidir. Bir kişiyle ilgili olarak kesin hükümle sonuçlanmış olan bir dava içerisinde bir fiilin işlendiğine dair sabit bir hüküm mevcut olmasından dolayı hükmün kesinleşmesinden daha sonra bu durum ile ilgili söz edilerek o kişiye isnat da bulunmuş olması durumunda isnadın ispatının söz konusu olduğunu söylemek mümkün olmaz. Öyle ki hayatı boyunca sadece bir defa hırsızlık yapmış olan kişiye sürekli hırsız deniyor olması bir defa adam öldürmüş bir kişi sürekli olarak katil deniyor olması bununla birlikte sadece herkes sahtecilik yapmış olan kişi hayatı boyunca sahtekâr değilmiş olması durumu meydana gelir. Bu durumun da hukuk sistemi içerisinde kabul edilesi olduğundan bahsedemeyiz. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde kesinleşmiş bir fiilden söz etmek suretiyle bir kişiye karşı isnatta bulunmuş olması durumunda hakaret suçunun meydana geleceği sınavın ispatının mevcut olmayacağı açık bir şekilde ileri sürülmüştür. İlgili kişi ile ilgili olarak verilmiş olan kesin hüküm mahkûmiyet dışında bir hüküm niteliği taşıyor ise zaten eylem ispat edilmemiş sayılmış olduğundan bu eylem isnat edilerek yapılan hakaret suçunu meydana getirir.

5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yer verilmiş olan isnadın ispatının hangi koşullarda uygulanacağı ile ilgili olarak bazı durumlardan bahsetmek mümkündür. Öyle ki bu koşullar isnada konu eylemin suç teşkil etmesi ve mağdurun mahkûmiyeti, İsnat olunan fiilin doğru olup olmadığına dair gerçeğin ortaya çıkarılmasında kamu yararının bulunmasının gerekli olduğu ve Şikâyetçi konumunda yer alan kişilerin ispata razı olmasıdır.

İsnadın ispatı ile ilgili hükümlerin uygulanmasının mümkün olmasını sağlayan koşullardan ilk olarak sınavda konulan eylemin suç teşkil etmesi ve mağdurun mahkûmiyeti durumundan başlayabiliriz. Bir suç isnadı yoluyla hakarete uğramış olan kişi ile ilgili olarak hakkında isnat edilmiş olan suçtan dolayı kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının mevcut olması durumunda hakaret suçunun failine ceza verilmesi mümkün değildir. Fakat İlgili kişinin mahkûmiyet kararı eylemden daha önce kesinleşmiş nitelikte olmamalıdır. Öyle ki eğer bu kişinin mahkûmiyet kararı filden daha önce kesinleşmiş ise bu fiilden dolayı faili konumunda yer alan kişiye ceza verilmesi gerekir. Bu suç isnadının kamu görevlisi konumunda yer alan kişinin görevinden dolayı yapılması ile birlikte Herhangi bir kişiye karşı da yapılmış olması durumunda aynı hüküm mevcut olur. Kişiye karşı hakaret eyleminin gerçekleşmesi anında isnat edilmiş olan suç sebebiyle herhangi bir soruşturma veyahut kovuşturma başlanılmış olup başlanmamasının bir önemi yoktur. Failin ilgili olan isnat yoluyla hakaret eğilimli işlediğini inkâr etmeyi doğru olduğunu savundu durumlarda ispat hakkının kullanılmış olması özel bir biçme bağlayıp ayrı bir ispat eyleminin bulunmasına gerek bulunmayabilir. Mahkeme tarafından ilgili isnaden suç meydana getirdiğinin değerlendirilmesi bekletici sorun kararı verilmesiyle durum ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına iletilecektir. Soruşturmanın başlanılmış olması durumunda sonucu beklenerek kovuşturmasızlık karar verilip kesinleştiği takdirde veyahut kovuşturma sonucu hükümlü dışındaki beraat kişiye ceza verilmesine dair yer olmadığı güvenlik tedbiri hükmedilmesi davanın reddi veyahut davanın düşmesi gibi durumların mevcut olması halinde isnat ispat edilmemiş nitelikte olacak ve hakaret suçu ile ilgili olan hüküm faili hakkında uygulama bulamayacaktır. İspat sadece kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının mevcut olması halinde gerçekleşmiş nitelikte olur. İlgili madde gerekçesi içerisine öngörülmüş olan durum ile isnadı konu niteliği taşıyan suçun gerçek hayatta işlenip işlenmediğini ortaya çıkarılmış olması sadece bu neden ile ilgili olarak mahkeme içerisinde açılmış veyahut açılacak olan ceza davası içerisinde ilgili olacaktır. Bunun dışında hakaret davasının görülmüş olduğu dosya içerisinde ispat yargılamasının yapılması durumu söz konusu olmayacak ve bu konu ile ilgili olarak açılmış olan davanın sonucunu beklemesine karar verilmesi gerekecektir. Burada bahsetmiş olduğumuz bekletici durum zamanaşımı ile ilgili olarak bazı sorunları meydana getir. Kanun hükümleri içerisinde soruşturma ile kovuşturma yapılmasına dair izin ya da karar alınmış olması ya da farklı bir merci içerisinde çözülmesi gerekli olan bir sorunun sonucuna bağlı nitelikte olduğu durumlarda izin ya da kararın alınmasına veyahut mercilerin çözümün ne ya da kanun gereğince hakkında kaçak olduğu ile ilgili olarak karar verilmiş ulan suç faili hakkında verilmiş olan bu kararının kaldırılmasına kadar olan süre içerisinde dava zamanaşımının duracağına dair düzenleme mevcuttur. Böyle bir durumda bekletici mesele Bir ceza davasının görülmesi esnasında ilgili mahkeme içerisindeki yetki senin dışında kalan bir meselenin çözülmesi ile ilgili olarak bağlantının bir sonucu konumundadır. Bekletici mesele dolayısıyla mahkemenin durdurulması sadece mahkemelerin birleştirilmesi veyahut bağlantılı bir davanın mevcudiyeti söz konusuysa bu davanın muhakemesine de birleştirilmesinden aynı mahkeme içerisinde yapılmasına dair bir kabulü mevcut olması durumlarında ancak söz konusu olması mümkün olur.  Öyle ki bahsetmiş olduğumuz madde hükmü içerisinde kabul edilen düzenlemeye göre suçu meydana getiren isnaden farklı bir mahkeme içerisinde yargılamaya konu edilmiş olması ve kesinleşmiş hükmün mevcudiyetine söz konusu olması ve bu durumun sonucuna göre hakaret davasında verilecek olan hükmün saptanması zorunluluk teşkil ettiğinden zamanaşımının duracağını kabul etmek gereklilik arz eder. Bununla birlikte konusu suç teşkil etmeyen esnafların ispat edilmesi içerisinde hakaret davasına bakan mahkeme tarafından zamanaşımının durması gibi bir durumdan bahsetmek mümkün olmaz.

İsnadın ispatını düzenlenmiş olan hükümlerin uygulanmasını sağlayan koşullardan isnada konu fiilin suç olması ve mağdur mahkumiyeti uygun olan durumlardan bahsettik. Burada mevcut olan koşullardan bir diğeri isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının ortaya çıkarılmasında kamu yararına mevcut olması gerekliliğidir. Burada ilk olarak şunu söylemek gerekir ki isnat olunan fiilin bir suç olmaması gerekir. Eğer isnat olumlu şeyler suç niteliğinde ise kamu yararı bulunup bulunmadı ayrıca değerlendirme konusu olmayacaktır. Madde hükümleri içerisinde yer alan farklı fıkralara göre işlem yapılması durumu söz konusu olacaktır. Mahkeme hakaret suçu içerisinde yaralan faili konumundaki kişinin ispat talebi üzerine ilgili eylemin doğru olup olmadığının öğrenilmesinde kamu yararına mevcut olup bulunmadığını inceleme konusu yapacaktır. Mağdur konumunda yer alan kişinin resmi veyahut özel hayatının bilinmesinde kamu yararına mevcut olup olmadığının saptanması için önemli bir kriteri mevcudiyeti söz konusudur. Bu kriter mağdurun kişiliği ve bu mağdurun kim olduğudur. Kamu hayatı içerisinde rol almamış olan ve böyle bir durumu olmayan kişinin işlemiş olduğu iddia edilen eylemin gerçek taşıyıp taşımadığı ile ilgili olarak durumun bilinmesinde kamu yararını mevcut olduğundan bahsedemeyiz. Özel hayatla ilgili olarak bir fiilin bilinmesinde kamu yararının söz konusu olduğu söylenemez. Çünkü kişilerin özel hayatıyla ilgili olan bir durum kamu yararı için önem teşkil edecek bir durum değildir.

İsnadının ispati ile ilgili olan hükümlerin uygulama bulması ile ilgili olan koşullardan bir diğeri şikayetçi konumunda yer alan kişinin Isparta razı olması durumudur. Böyle bir durumda konusu suç niteliği taşımayan bir eylemin ismi altı söz konusudur. Bununla birlikte kamu yararının mevcut olup olmadığını araştırmaksızın doğrudan şikâyetçi konumunda yer alan kişinin izninin mevcudiyetini ilgili olarak failin ispat hakkı olduğu kabul edilir. Bu durumda şikâyetçi konumunda yer alan kişiden kamu görevlisi olarak mesleğini icra eden kişiye karşı görevinden dolayı hakaret suçu işlenmiş olması durumu haricinde soruşturulması ve kovuşturması şikâyete bağlı nitelikte olan suçun mağduru konumunda yer alan kişiyi anlamak gerektiği durumundan bahsedebiliriz. Bunun sebebi kamu görevlisi konumunda yer alan kişiye karşı mesleğinden ötürü somut olgu isnadının doğruluğunun öğrenilmiş olması kamu yararının varlığını içinde barındırmaktadır. Öyle ki mağdur konumunda yer alan kişinin vurmuş olduğu hakaret sebebiyle dava açmış olması ve dava esnafı içerisinde faili konumunda yer alan kişinin ismi ağzını ispat etmesine izin verdiğini açık bir şekilde kurşuna bağlamadan belirtmiş olması gereklilik arz eder. İspati rıza göstermiş olan şikâyetçi konumunda yer alan kişi artık bundan feragat edemez. Fakat 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümlerine göre hükmün kesinleşmesine kadar Şikâyet eden kişinin bu şikâyetinden feragat etme yetkisi mevcut olduğundan davanın düşürülmesi yoluyla doğruluğun ispatının önünün kesilmesi mümkün olacaktır. Kanun hükümleri içerisinde ispat hakkının mağdur konumunda yer alan kişi tarafından hangi zamana kadar kabul edilebileceği ile ilgili olarak herhangi bir hükmün mevcudiyeti söz konusu değildir. Burada mağdur konumunu yer alan kişinin faili konumunda yer alan kişinin ispat isteğine karar kesinleşinceye kadar Her aşama içerisinde kabul edebileceğinden bahsedebiliriz.  5230 yılın yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde mağdur konumunu yarılan kişinin şikâyette bulunmadan önce ölmüş olması durumunda ikinci dereceye kadar üstsoy veya altsoy eş ve kardeşlerinin şikâyette bulunmasının mümkün olması karşısında isnadın ispatına dair bir rıza gösterme yetkilerinin mevcut olduğunu söylemek mümkündür. İsnadın ispat edilmiş olması isnat edilen fiilin gerçek nitelikte olup olmadığının şüpheye yer vermeyecek şekilde kesin mi tam olarak saptanmasıdır. Öyle ki mahkeme tarafından resmi bir yargılama yapılır. Fakat isnat dinlemiş olan fiilin mahkûmiyet kararı içerisine kadar kesin bir şekilde ispat edelim edilmediğini bakılması durumu söz konusu olacaktır. Eğer şüphenin mevcudiyeti söz konusuysa isnat edilmiş sayılması gibi bir durumdan bahsedemeyeceğiz.

Kişinin Hatırasına Hakaret Suçu

Hakaret suçu kişilerin şahsına karşı işlenen bir suçtan meydana gelmektedir. İnsanların kişiliği doğumu ile meydana gelip ölümüyle sonu arar. Kişilerin ölümüyle birlikte kişiler sahip oldukları hak sahibi sıfatına getirirler. Bununla birlikte şerefe ilişkin dokunulmazlık alanı mevcut olmayacağından kanun koyucu tarafından kişinin hatırasına karşı dair bir suçun düzenlenmesine gidilmiştir. 5237 sayılı Türk ceza kanunun şerife karşı suçlar başlığındaki sekizinci bölümü içerisinde kişinin hatırasına hakaret suçu yer bulmuştur. Bu kanun hükmüne göre bir kişinin vefatından sonra bu kişinin hatırasına en az üç kişi ile ihtilat edilmesi suretiyle hakarette bulunan kişi üç aydan iki yıla kadar hapis veyahut adli para cezası ile cezalandırılır. Bu cezada hakaretin alenen işlenmesi durumunda altıda bir oranında artırma gidilir. Vefat etmiş olan bir kişinin kısmen ya da tamamen ceset veya kemiklerini alan ya da ceset ya da kemikler hakkında tahkir edici şiirlerde bulunmuş olan kişi üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılma durumuyla karşı karşıya kalır.

Öyle ki 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri bir kişinin Hatırasına karşı ölümünden sonra en az üç kişinin bir araya gelerek ihtilat edilmesi suretiyle hakarette bulunmasını ayrı bir suç niteliğinde düzenlenmiştir. Kişinin hatırasına hakaret suçunun alenen işlenmesi durumu ise bu suçun ağırlaştırıcı sebebin oluşturmaktadır.

Kişinin hatırasına hakaret suçunun eski ve yeni kanun hükümleri arasında karşılaştırılmasından bahsetmek mümkündür. Eski Türk ceza kanunun hükümler arasında da kişinin hatırasına hakaret suçunu yer verilmiştir. Hakaret ya da sövmenin ölmüş bir kişinin hatırasını yönelik bir şekilde işlenmesi halinde hangi kişilerin şikâyet hakkına sahip olduğunun düzenlenmesi suretiyle onun hatırası yine eski kanunda da korunmak istenmiştir. Eski kanun hükümlerinde ölü bir kişinin cesedi veya kemikleri ile ilgili olarak işlenmiş olan eylemlerin cezalandırılacağı ile ilgili olarak hüküm bulunmaktaydı. Ancak bu hüküm kişilere karşı suçlar başlığı altında değil Hürriyet aleyhinde işlenen suçlar başlığı altında düzenleme altına alınmıştır. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu ise vefat eden kişinin hatırasına yönelik hakaret eylemini gerçekleştiren fiillerin hepsini özel hükümlerle düzenlemiş olduğu ikinci kitabın ikinci kısmı içerisinde yer alan kişilere karşı suçlar başlığı altında bulunan sekizinci bölümü içerisindeki Şerefe karşı suçlar başlığı altında yer vermiştir. Böylelikle yeni Türk ceza kanunu ile birlikte yaşamını yitirmiş olan kişinin ceset veyahut kemiklerinin alınmış olması ve bunlar ile ilgili olarak farklı eylemlerde bulun olmuş olması Şerife karşı suçlar kapsamı içerisinde yer almıştır. 765 sene eski Türk ceza kanunu hükümleri arasında vefat etmiş olan kişinin naaş ve kemiklerinden bahsedilmiştir. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde ise ceset ve kemiklerden söz edilmiştir. Buradaki hüküm arasında bir farkın mevcut olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Çünkü Naaş ve ceset kelimeleri eş nitelikte oldukları için eski ve yeni kanun hükümler arasında bir farkın mevcudiyeti söz konusu olmamıştır.

5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu vefat etmiş olan kişinin hatırasına hakaret suçunun meydana gelebilmesi için en az üç kişi ile iltifat edilmesini şart olarak kanun hükmünde bu koşmuştur. Bununla birlikte 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu ölünün hatırasına hakaret suçunda suçun alenen işlenmesini cezayı artıran bir sebep olarak düzenlemiştir. Oysa 765 sayılı eski Türk ceza kanunu hükümlerinde bu duruma yer verilmemiştir. Bu eski kanun hükümleri içerisinde suçun yaptırımı niteliğinde hapis mi para cezası birlikte düzenlenmiştir. Ancak yeni kanun hükümleri arasında hapis cezası ile adli para cezası seçimlik bir ceza niteliğinde düzenlenmiştir. Bununla birlikte yeni kanun hükümleri içerisinde suç için öngörülmüş olan hapis cezasının üst sınırı eski yasaya göre daha yüksek konumda yer almıştır.

5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümlerinden farklı olarak eski kanun hükümlerinde ölünün cesedinin tahkir amacıyla veya meşru olmayan farklı bir amaç ile alınması durumunda failde özel bir kast aranmıştır. Yeni Türk ceza kanunu hükümlerinde ise genel kastın yeterli teşkil ettiği açıktır. Bununla birlikte eski kanun hükümleri içerisinde suçun mezarlık veya ölü gömülmeye ya da ölünün korunması İçin mevcut olan yerler içerisinde görevli olan kişiler ya da kendisinin aş ve kemikler tevdi edilmiş olan kişiler tarafından işlenmiş olması cezayı ağırlaştıran bir sebep olarak yer bulmuştur. Oysa 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde böyle bir durumun ağırlaştırıcı sebep olarak sayılması gibi bir duruma yer verilmemiştir.

Kişinin hatırasına hakaret suçunun kanun hükümlerinde yer bulması ile birlikte korunan hukuksal değerin ne olduğu ile ilgili açıklamalarda bulunmak mümkündür. Öyle ki Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde tanımlanan suçlar ile korunan hukuksal değer karma bir niteliğe sahiptir.  Kişinin hatırasına hakaret suçu ile yaşamını yitirmiş olan kişi ve onun ruhuna saygı korunmasının yanı sıra bu kişinin yakınlarının da rencide edilmesinin önlenmesi istenmesi bu suçu meydana getirmiştir. Çünkü yaşamı getirmekle birlikte kişiler kendini savunma imkânı kaybetmektedirler. Yaşama getirmiş olan bu kişilerin haklarının korunması için ölünün hatırasına karşı suç önem teşkil eder. Ölünün hatırasına karşı gerçekleştirilen hakaret fiilleri ölünün yaşamını sürdürmeye devam eden yakınlarını incitecek nitelik taşır. Yaşamını yitirmiş olan kişinin kemik veya cesedinin alınmış olması ya da bunlar ile ilgili olarak tahkir edici fiillerin suç sayılması ölünün hatırasına saygısızlığın yanı sıra kamu sağlığının da korunması için önem taşır. Kişinin hatırasına hakaret suçu yaşama getirmiş olan kişinin şerefinin korunduğu görüşünü meydana getirir. Bu görüş içerisinde yaşamını yitiren kişi vefatı ile birlikte geri de maddi mal varlığı ile birlikte manevi mal varlığı da bırakır. Bu manevi mal varlığına karşı yapılan eylemler yaşımı yitirmiş olan kişinin şerefini ihlal niteliği taşır. Ölüyü tahkir edebilecek nitelikteki eylemler kişisel değil toplumsal bir faydanın ihlal edilmiş olmasıdır. Bu yüzden bu fiillerin toplum içerisinde kendiliğinden izlenmesi gerekmektedir.

Ölünün hatırasına hakaret suçu konusunu ölünün ceset ve kemikler oluşturmaktadır. Ölüm eyleme insan hayatının ve kişiliğinin son bulmasına karşılık gelir. Ölüm olayının tespit edilmesi tıbbını ve bununla ilgili olarak doktorlara ilgilendirmektedir. Bununla birlikte ölümüyle ilgili olarak hukuki durumların mevcudiyetine söz konusudur. Öyle ki hukuki yönden ölümün önemli sonuçlarının var olduğundan bahsedebiliriz. Ceset ölü olarak doğmuş veyahut doğduktan sonra yaşamını yitirmiş bir kişinin vücudunu tanımlar. İnsan mevcudiyetinin önemli ölçüde korunması ve insana ait organların bir arada bulunduğu kişilerin kimliğininim de tespit edilmesinin mümkün olabileceği aşamaya kadar vücudun bir ceset olduğu kabul edilir. Öyle ki organları dağılmamış organlar üzerinde bir çürüme gerçekleşmemiş ve bütünlüğünü koruyan bir ölünün vücudu ceset içerisinde yer alır. Bununla birlikte insan şeklini temsili geçerli bulunmayan bir organ parçasının ceset sayılmasından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Öyle ki cesedin bir insan şekilde temsil etmesi gereklilik arz eder. Herhangi bir organın parçası bir ceset niteliğinde değildir. Herhangi bir sebep ile birlikte insan vücudunun atılmış olan insan şeklini almamış bir embriyonun bahsetmiş olduğumuz Kanun hükmü içerisinde geri almayacağını söyleyebiliriz. Ancak bununla ilgili olarak bir açıklama kanun hükümleri içerisinde mevcut değildir. Embriyonun ceset sayılıp sayılmayacağı ile ilgili olarak öğreti içerisinde bazı durumlar mevcuttur. Öyle ki öğreti içerisinde genel kabul edilen görüşe göre en büyüğü ceset sayılmaz. Bununla birlikte alman ceza kanunu içerisindeki hükümlere göre de ölmüş embriyonun alınmış olması durumu bahsetmiş olduğumuz suçun konusunu meydana getirecektir. Öyle bir emir ya eğer insan bedeni şeklini almamış ise bu embriyonun alınmış olması cinsiyet kavramı içerisinde değerlendirilmesini mümkün kılmaz.

Yaşamını yitirmiş olan kişilerin ölümünden sonra yakılarak küllerini elde edilmesi ile ilgili olarak Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde bir açıklık mevcut değildir. Ancak umumi hıfzıssıhha kanunu hükümleri içerisinde ölülerin yakılmasının mümkün olacağı ve bunun ile ilgili olarak yöntemlerin mevcudiyeti söz konusudur. 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha kanunu mezarlıklar ve ölülerin defne başlığı altındaki hükümler de bahsetmiş olduğumuz konuyla ilgili olan durumlara yer verilmiştir. Ölülerin yakılmasına mümkün olabilmesi için fenni usul idaresi içerisinde fırınlar yaptırmak talebinde bulunan belediyeler evvel emirde bu hususla ilgili olarak sıhhat ve içtimai muavenet vekâletine müracaat etme suretiyle hazırlanmış oldukları projeleri tasdik ettirdikten sonra müsaade alarak daha sonrasında tesisata başlamaları mümkündür. Bir cesedi idrak fırınlara içerisinde yaktırmak için kanun hükümleri içerisinde yer verilmiş olan bazı yazılı vesikaların vücudu gereklidir. Bunlardan bahsetmek mümkündür. Öyle ki ölümün hastalığı sırasında tedavisi ile meşgul olmadığı malum ve sabit olan resmi bir doktor tarafından verilmiş olup ölümün herhangi gayri tabi bir nedenden mütevellit olmadığını bildiren bir rapor ve defin ruhsatiyesi gereklidir. Bununla birlikte cesedinin yakılmasını dilediğini mübeyyib olup yaşamını yitiren kişinin hayattayken yazmış olduğu vesika ya da bu hususla ilgili olarak şifahen arzu ettiğini işiten kişilerden üç kişinin tasdikleri gereklidir.

Öyle ki bu kanuna göre cesedin yıkılmış olması sonucunda meydana gelen küller 5237 sayılı Türk ceza kanunun ölünün hatırasına suçlar ile ilgili düzenlemesi kapsamında yer almaktadır. Bununla birlikte bir bütün olarak ceset veya parçaları ile ilgili olarak saygı duygusunun korunmasının gerekliliği ölünün külleri ile ilgili olarak da mevcuttur. Ölüler için saygı duyulması Gerekli bu durum ile birlikte mumyalar için de geçerlilik arz eder.

Burada ölünün hatırasına hakaret suçunun faili konumunda yer alan kişinin kim olabileceğinden bahsetmek mümkündür. Öyle ki bu suçun faili her kişi olabilir. Ölünün hatırasına hakaret suçu Özgü suç niteliği taşımamaktadır. Bu yüzden fail bakımından bir özel durum söz konusu değildir. Yani her kişi önünü hatırasına hakaret suçunu işleme yetisine sahiptir. Bunu da özgü suçun ne olduğundan bahsetmek mümkündür. Özgü suç ancak belli özelliklere sahip kişiler tarafından işlenmesi mümkün olan suçlara karşılık gelir. Örneğin zimmet suçunun sadece devlet memurları olan kişiler tarafından işlenmesi mümkündür. Özgü suçlar içerisinde sadece özel olarak faili niteliği taşıyan kişilerin faili olması mümkündür. Bu suçun işlenişine iştirak eden farklı kişiler ise azmettiren ya da yardım eden olarak sorumluluk içerisinde bulunurlar. Ancak bu suçun kanuni hükümler içerisinde faili konumunda yer almayan kişilerin fail niteliğini taşıması mümkün değildir. Verdiğimiz örnekte olduğu gibi zimmet suçunun yalnızca devlet memuru tarafından işlenmesi Mümkün olduğu için devlet memuru olmayan bir kişi tarafından bu suçun işlenmiş olması durumu mümkün değildir. Ölünün hatırasına hakaret suçunda ise Özel bir faiz durumu söz konusu değildir. Öyle ki bu suçu her kişinin işleyebilmesi durumu mevcuttur. Bu yüzden bu suçun faili her kişi olabilir.

Burada suçun mağduru ile ilgili olan durumlardan bahsetmek mümkündür. Öğreti içerisinde yer alan görüşlere göre ölülerin hakaret suçunun mağduru konumunda yer alabileceği ile ilgili olarak durum ileri sürülmüştür. Ölü kişiler yaşamlarını sürdürdükleri sırada çevrede belirli bir manevi kişiliğe sahip olmalarından dolayı ve kendilerinin fizikken yaşamını yitirmelerine rağmen kişiliklerinin devam etmeleri ve bu kişiliklerine hakaret edilmesi durumunda aslında yaşayan bir kişiliğe ya da Hatıraya hakaret edilmesi durumu söz konusu olmaktadır. Ancak bu durum ile ilgili olarak farklı görüşlerin mevcudiyeti de söz konusudur. Farklı görüşlere göre yaşamını yitirmiş olan kişiler suçun faili konumunda yer alamazlar. Bu yüzden de suçun mağduru içerisinde bulunmaları da mümkün değildir. Yaşamını yitirmiş olan kişilerin eğer Bir şerefe sahip olduğunu Kabul edersek bu kişilerin hukuksal bir yarının olduğunu da söyleyebilmemiz gerekir. Oysa Öyle bir durum mümkün değildir. Kişinin hatırasına hakaret suçunun mağduru ancak ölmüş kişinin yakınları olur.

Öyle ki kişinin hatırasına hakaret suçunun mağduru konumunda yer alan kişi ölmüş kişinin yakını olan kişilerdir. Ölen kişinin şeref ve saygınlığını rencide edilip edilmemesinin mümkün olup olamayacağı ile ilgili tartışmalar mevcuttur. Ancak baskın görüşe göre yaşamını yitirmiş olan kişilerin ürünün hatırasına hakaret suçunun mağduru olamayacağı mevcuttur. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde bu suç ile ilgili olarak yaşama getirmiş olan kişinin geride bıraktı hatırasına hakaret suçunun cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Böyle bir durum ilgili hükmün konulma amacının yaşama getirmiş olan kişiye karşı hakaret suçunun meydana gelmesine mümkün hale gelmediğini göstermektedir. Ancak Hakaret suçu içerisinde fiilin hangi kişiye karşı işleneceği saptanırken bir kişi ibaresi yanında ölü kişiler gösterilmiştir.

Kişinin Hatırasına Hakaret Suçu ile İlgili Olan Durumlar Nelerdir?

5237 sayılı Türk ceza kanununun ölünün hatırasına hakaret ile ilgili olan hükümleri içerisinde bir kişinin yaşına girdikten sonra hatırasına en az üç kişinin bir araya gelmesiyle İhtilat ederek hakarette bulunan kişinin üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veyahut adli para cezasına çarptırılacağı belirtilmiştir. Bununla birlikte hakaretin alenen işlenmesi durumunun mevcut olması halinde de cezanın altıda biri oranında artırılacağına dair hüküm bulunmaktadır. Burada kanun hükmü içerisinde yer verilmiş olan ihtilaf kelimesinin ne olduğundan bahsetmek gerekir. İhtilat kelimesinin anlamı konuşup görüşme demektir. Öyle ki ihtilaf toplu ve dağınık olmak üzere iki şekilde meydana gelebilir. Faili konumunda yer alan kişi hakaret sayılan eylem veya sözleri sadece tek bir kişiye karşı söylediğinde İhtilatın meydana geldiğinden bahsedemeyiz. İhtilatın meydana gelebilmesi için faili konumunda yer alan kişinin mağdur konumunda yer alan kişi haricinde en az üç kişi ile görüşüp konuşmasının mevcudiyeti gereklidir. Akıl hastalarının meydana gelen hakareti algılama kapasitesine sahip olmadıkları durumunda ve Kusuru yeteneğine sahip olmayan çocukları ile İhtilatta bulunmuş olması durumunda Bahsetmiş olduğumuz durum gerçekleşmez. Yani algılama kapasitesine sahip olmayan akıl hastaları yanında ihtilaf da bulunmuş olan failin üç kişiden birini karşıladığını söyleyemeyiz. Bununla birlikte kusuru yeteneğini sahip olmayan çocuk ile itirafta bulunmak kanuni köy içerisinde yer almış olan ihtiraz kişilerini karşılamaz. Bu kişiler bu kapsam içerisinde bulunmamaktadırlar. Akıl hastaları ve kusuru yeteneği bulunmayan çocuklar haricinde görüşme yapılıp konuşulan her kişi ihtilatın meydana gelmesine sebep olabilir. İhtilatın meydana gelebilmesi için fail konumunda yer alan kişinin İhtilat etmiş olduğu kişilerin tanıdık veyahut mağdur konumunda yer alan kişinin tanıdı olmasına gerek yoktur. Yani faik herhangi bir kişiyle ihtilat edebilir. Bu kişinin failin tanıdı olup olmaması veya mağdur konumunda yer alan kişinin ailesinden birinin olup olmaması Önem teşkil etmez. Burada önem teşkil eden durum kanun hükümleri içerisinde gösterilmiş olan sayıdaki kişinin hakareti öğrenmesi durumunun olanaklı olması değildir. Burada önem teşkil eden durum bu kişilerin hakareti öğrenmiş olmalarıdır. Bununla birlikte ihtilat ile fark konumunda yer alan kişinin eylemi arasında bir nedensellik ilişkisinin mevcudiyeti söz konusu olmalıdır. Kişinin hatırasına hakaret suçunun meydana gelebilmesi ne mümkün olabilmesi için faili konumunda yer alan kişinin en az üç kişi ile birlikte ihtilaf etmesi kanun tarafından istenmektedir. Faili konumunda yer alan kişi bu üç kişiyle birlikte kendisi iletişime geçmesini mümkün olabileceği gibi bir ya da iki kişi ile görüşmesi sonucunda görüştüklerinden birinin farklı bir kişiye bildirilmesi için görevlendirilmiş olması da bu durum içerisinde yer alır. Farklı zaman dilimleri içerisinde veya aynı zaman içerisinde kendisi ya da görevlendirmiş oldu üç kişiyle ihtilat edilmesi durumunu mevcudiyeti mümkündür. Kanunu hükümler içerisinde düzenlenmiş olansa üç yaşını yitirmiş olan kişinin cesedine dokunulmadan işlenmektedir. Madde hükümleri içerisinde ihtilatın ne şekilde gerçekleştirilmesi konusunda bir açıklığın varlığından bahsedemeyiz. İsnat iletişimi mümkün kılan yazı resim telefon veyahut benzeri bir araç kullanılması suretiyle meydana gelebilir. Mutsuz içerisinde önem teşkil eden durum kişileri aynı isnadın iletilmesinin mümkün olmasıdır. İhtilatın resmi makamları yapılan başvurular içerisinde meydana gelmesi olanağı da vardır.

5237 sayılı Türk ceza kanunun hükümleri içerisinde yaşamını getirmiş olan kişinin kısmen veya tamamen ceset ya da kemiklerinin alınması veyahut bunlarla ilgili olarak tahkir edici eylemler içerisinde bulunulması cezalandırılmıştır. Bu suçun meydana gelebilmesi için failin kemik ve cesetlerini hak sahibinin kurmasından almış olması yani Zilyetlik ihlalini meydana getirmesi yeterlilik teşkil eder. Bu suçun meydana gelmesi için az veya çok somutlaşmış fiili egemenlik ilişkisinin ortaya çıkması yeterlilik teşkil eder. Burada açıklama içerisinde geçmiş olan alma kelimesinin karşılığı hırsızlık suçu içerisinde mevcut olan alma kavramı ile aynı anlama gelmemektedir. Yaşına getirmiş olan kişinin cesedi ve kemikleri hırsızlık suçunun konusunu meydana getiren mal kavramı içerisinde bulunması gibi bir durum söz konusu değildir. Bununla birlikte Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde almak filinin hangi yerde meydana gelebileceği ile ilgili olarak bir açıklık olmadığı için mezardan veyahut farklı bir yerden kemik veya cesedin alınmış olması bu suçun meydana gelmesi için yeterli teşkil eder. Yani suçun ortaya çıkmasına mümkün olabilmesi için ceset ya da kemiklerin tamamen mezar içerisinden alınmış olmasını gereklilik arz ettiğinden bahsedemeyiz. Ceset veya kemiklerin kısmen alınmış olması da bu suçun meydana gelmesi için yeterli teşkil eder. Sadece bir parçasının alınmış olması suçun oluşmasına engel teşkil etmez. Bununla birlikte ceset veya kemiklerin hangi niyetle alındığının da bir öneminin olduğundan bahsedemeyiz. Faili konumunda yer alan kişi cesedin yanı sıra ceset ile birlikte mevcut olan eşyayı da almış olursa faal konumunda yer alan kişinin hem ölünün hatırasına hakaret suçunu işlemiş olmasının yanı sıra hem de hırsızlık suçunu işlemiş olduğundan bahsedebiliriz.

Kişinin hatırasına hakaret suçunun Bir diğer şekli faal konumunda yer alan kişinin ceset veyahut kemikler ile ilgili olarak tahkir edici eylemler içerisinde bulunmasıdır. Tahrik kelimesinin anlamı aşağılama hor görme gibi kavramlardır. Öyle ki tahkirde bulunan birisi karşısındaki kişiyi aşağılama yahut hor görme ya da küçük görme gibi bir eylem içerisinde bulunuyordur. Yaşamını yitirmiş olan kişiye ait olanca satışlar veya kemikler üzerinde tahkir edici bir eylemde bulunma hareketinin gerçekleşmesine mümkün olabilmesi için ilk olarak bu ceset veya kemiklerin alınmış olmasının gerekliliğinden bahsedebiliriz. Faal konumunda yer alan kişinin bu suçu meydana getirebilmesi için yaşamını içmiş olan kişinin ceset ya da kemikleri ile ilgili olarak ölüye saygı ile ilişkilendirilemeyecek özellikte bir Hareket içerisinde bulunmuş olması gereklilik arz eder. Yaşama yitirmiş olan kişinin cesedi ya da kemikleri hakkında tahkir edici fiilleri örnek olarak bazı durumlardan bahsedebiliriz. Örneğin yaşamını yitirmiş olan kişinin tabuta konulması halinde bu tabutu gidip tekmeleyen kişi bu suçu meydana getirecektir. Veyahut cesede karşı tahkir edici eylemde bulunmak parçalamak gibi eylemler örnek teşkil eder. Farklı kişi tarafından yapılan bu eylemin maddi bir özellik taşıması gereklidir. Sözlü yapılmış olan saldırılar bu hüküm kapsamı içerisinde yer almaz. Eğer koşullarını mevcudiyeti söz konusu ise farklı bir hüküm içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Bununla birlikte bu eylemler ile ilgili olarak üçüncü kişiyle ihtilat etme koşulu mevcut değildir. Bahsetmiş olduğumuz bu fiiller üç kişi ile ihtilat edilerek işlenmiş olması durumunda somut olay için kanun hükmünde yer alan diğer hükmün uygulama bulması durumundan bahsedebiliriz. Burada son olarak değinmemiz gereken diğer durum bu suçun meydana gelmesi için tahkir edici eylemde bulunması yeterli sayılmış ve ayriyeten bir ihtilat mecburiyeti aranmamıştır. Yani ceset üzerinde konuşulan tahkir edici eylemleri hiç kimse görmüş olmasa dahi bu suç meydana gelecektir.

Fail konumunda yer alan kişi hukuka dayanan bir yetki kullanmak suretiyle bir ölünün ceset veya kemiklerini kısmen veya tamamen almış olursa bu fiilin hukuka aykırı kabul edilmesi durumundan bahsedemeyeceğimiz için suçun meydana geldiğinden de bahsedemeyiz. Öyle ki hukuk kurallarına dayanan bir yetkinin kullanılması suretiyle yaşamını yitirmiş olan kişinin cesedinin ya da kemiklerinin alınmış olması hukuka aykırılık teşkil etmez. Bununla birlikte eğer cesedin mezardan çıkarılması durumu beden muayenesi inceleme ölünün kimliğini belirleme veyahut adli muayene ile otopsi amacını gerçekleştirmek için meydana gelmiş ise burada da hukuka uygunluk durumunun mevcudiyetinden bahsedebiliriz. Buna ek olarak özel bir kanun hükmü içerisinde yaşamını yitirmiş olan kişilerin nakli ve mezarlarının açılması ile ilgili olan eylemlerde hukuka uygunluğun söz konusu olması gerektiğine yer verildiği için ölünün hatırasına hakaret suçunun oluştuğundan bahsedemeyiz. Yine 2238 sayılı organ ve doku alınması saklanması ve nakli hakkında kanun hükümleri içerisinde yer verilmiş olan şartlara uygunluk teşkil edecek bir şekilde yaşamını yitirmiş olan kişiden organ kemik ve doku olunmuş olması ile ilgili olan eylemler içerisinde kanundan kaynaklanmış olan o hukuka uygunluk sebebi kapsam içerisinde bulunulduğu için Ölünün hatırasına hakaret suçu meydana gelmeyecektir.

Ölünün hatırasına hakaret suçu kasten işlenmesi mümkün olabilen bir suçtur. Ö’nün hatırasına hakaret suçunun meydana gelmesi bakımından farklı konumda yer alan kişinin niyetinin önemi yoktur. Bu suçun taksir ile ilgili işlenmiş olması durumunun mümkün olmasından bahsedemeyiz. Bir kişinin hayatta olduğu zannedilmek suretiyle bu kişiye hakaret edilmesi durumunda aslında hakaret edilen ölmüş olduğundan bu fiil farklı bir kanın hükmü içerisinde değerlendirilir.

Burada ölünün hatırasına hakaret suçu ile ilgili olarak nitelikli hallerden bahsetmek mümkündür. 765 sayılı eski Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde cesedin korunması ile ilgili olarak yetkili ve görevli kişiler tarafından kişinin hatırasına hakaret eyleminin işlenmiş olması hizmetin kötüye kullanılmış olması ve eylemin meydana gelmesindeki kolaylığın değerlendirilmesi ile ağırlaştırıcı bir neden olarak düzenlenmiştir. Ancak 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde bu duruma yer verilmemiştir. Yani cesedin korunması İçin yetkili ve görevli kılınmış olan kişilerin ölünün hatırasına hakaret suçunun işlenmiş olması hizmetin kötüye kullanılması ve bu eylemin meydana gelmesinde kolaylık mevcut olduğundan ağırlaştırıcı bir neden olarak eski kanun hükümlerinde düzenlenmişken yeni kanun hükümlerin içerisinde düzenlenmemiştir. 5237 sayılı yeni Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde ölünün hatırasına hakaret suçunun aleni bir şekilde işlenmiş olması halinde faile verilecek olan cezanın altıda biri oranında artırılacağına dair bir hüküm yer almaktadır. Öyle ki yeni kanun hükümleri içerisinde suçun alenen işlenmesi durumunda bir nitelikli hal söz konusudur. Bahsetmiş olduğumuz bu nitelikli halin yeni kanun hükümleri içerisinde yer almasının amacı suçun alenen işlenmesi sebebiyle yaşamını yitirmiş olan kişinin hatırasına hakaret suçunun sonucunun veya bununla ilgili olarak korunan hukuki faydanın ihlal edilmesinin daha ağır bir duruma neden olacağının kabul edilmiş olmasıdır. Bununla birlikte ölünün hatırasına hakaret suçunun basın ve yayın yoluyla işlenmiş olması durumunda da aleniyetin mevcudiyetinden bahsedebiliriz. Böyle bir durumda ise yine kanun hükmünde öngörülmüş olan nitelikli hali için cezanın artırılması yoluna gidilir.

Aleniyetin meydana gelmesinin mümkün olması için eylemin belirlilik taşıması ve birden fazla kişiler tarafından algılanması imkânının mevcut olması gerekir. Öyle ki hakaretin belirsiz sayıda kişiler tarafından görülmesini mümkün olması bu durumun işletilmesinin ve algılanmasının mümkün olmasını sağlayan bir çevre içerisinde veyahut çok sayıda kişinin öğrenmesini mümkün olabileceği herhangi bir araç ile işlenmesi durumunun mümkün olması gerekir. Öyle ki kalabalık bir ortam içerisinde yaşamını yitirmiş kişi ile ilgili olarak yüksek seste hatırasına hakaret edecek nitelik taşıyan sözler sarf edilmesi anında aleniyetin meydan geldiğinden bahsedebiliriz. Ali niyetin meydana gelmesi için söylenmiş olan sözlerin duyulması şartı niteliğinde değildir. Çok sayıda insanın hakareti öğrenmesinin olanaklı olması koşulu mevcuttur. Bununla birlikte her kişinin girip çıkması mümkün olan bir yer içerisinde geçici olarak kapatılmış ve insanların girip çıkmasının mümkün olmaması durumu söz konusu olmamışsa burada işlenen hakaret suçunun alenen işlendiğinden de bahsetmek mümkün olmaz.

Yaşamını yitirmiş olan kişinin hatırasına hakaret suçunun kanun hükümleri içerisinde özel bir hafifletici nedenine yer verilmemiştir. Bu yüzden bazı durumların söz konusu olması halinde Ölünün hatırasına hakaretinin hafifletici sebepleri meydana gelmez. Burada sadece ilgili olay içerisinde eğer şartları taşıyor ise genel hükümler içerisinde mevcut olan hafifletici nedenler uygulama bulunması gibi bir durum söz konusu olabilir.

Burada ölünün hatırasına hakaret suçunun özel görünüş biçimleri ile ilgili olan durumlardan bahsetmek mümkündür.  Bunlar için bazı kavramları mevcudiyeti söz konusudur. Öyle ki onun hatırasına hakarette suçun özel görmüş biçimleri ile ilgili olarak içtima teşebbüs iştirak durumlarından bahsetmek mümkündür.

Ölünün hatırasına hakaret suçu ile ilgili olarak içtima ile ilgili olan durumlardan başlayabiliriz. 5237 sayılı Türk ceza kanunu hükümleri içerisinde yaşamını yitirmiş olan kişinin hatırasına hakaret suçu bakımından içtima ile ilgili özel bir hükmün mevcudiyeti söz konusu değildir. Ölünün hatırasına hakaret suçu içerisinde içtima ile ilgili sorunlar kanunun genel hükümlerine göre çözüm bulacaktır. Kişinin hatırasına hakaret suçu yaşamını yitirmiş olan aynı kişiye karşı farklı zamanlar içerisinde birden fazla defa işlenmiş olursa zincirleme suç hükümlerinin meydana gelebileceğinden bahsetmek mümkündür. Yaşamına getirmiş olan kişinin cesedinin ya da kemiklerinin alınmış olması veya bunlar üzerinde tahkir edici eylemlerde bulunan ya da hatırasına hakaret edilmiş olan ölünün yakınının birden fazla olması durumunda tek suç söz konusu olur. Eğer yaşamını yitirmiş olan kişinin kemik veya cesedine tahkir edici eylemlerde bulunma hareketi aynı zamanda mezarın yıkılması veya mezarın bozulması ya da mezarın kirletilmesi suretiyle işlenmiş olursa fikri içtima kuralları nedeniyle mevcut olay için kanunun farklı bir hükmün uygulanması durumun gerekli olduğundan bahsedebiliriz.

Atatürk’e Hakaret Suçu

Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Türk milleti için çok önemli bir kişidir. Atatürk’ü duyulan saygı ve sevginin korumasıyla ilgili olarak kanunların mevcudiyeti söz konusudur. Öyle ki Türkiye cumhuriyeti içerisindeki 5816 sayılı özel nitelikli bir kanun ile Atatürk aleyhinde işlenmiş olan suçlar ile ilgili olarak koruma meydana getirilmiştir. Bu kanun hükümleri içerisinde yer alan suçlar Atatürk’e hakaret suçu olarak da bilinir.

5816 sayılı kanun Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanundur. Bu kanun hükümlerine göre öncelikle Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırasına aleni bir şekilde hakarette bulunan veyahut Atatürk’ün hatırasına aleni bir şekilde sövme de bulunan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Kanunu hükümleri içerisinde sadece hakarete yer verilmemiş bununla birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ü temsili niteliğindeki şeylere zarar veren kişilere de cezai yaptırım yer bulmuştur. Öyle ki Atatürk’ü temsil niteliğinde olan heykel, bir üst ve abideleri ya da Mustafa Kemal Atatürk’ün kabrini tahrip niteliğinde olan, kıran, bozan ya da Mustafa Kemal Atatürk’ün kalbine kirleten kişi bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Bununla birlikte bahsi geçen suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kişi asıl faili gibi cezaya çarptırılır. Bahsetmiş olduğumuz suçları sadece işlemek değil bu suçların başkalarının işlemesine neden olmakta sanki bu suçu işlemiş gibi cezai yaptırıma sahiptir.

Bununla birlikte bahsetmiş olduğumuz suçlar iki ya da daha fazla kişiler tarafından toplu bir şekilde veya umumi ya da umuma açık mahalleler içerisinde ya da basın yolu ile işlenmiş olursa işleyen kişilere verilecek olan cezada yarı nispetinde artırma gidilir. Bununla birlikte bu suçlar zor kullanmak şeklinde işlenir ya da bu suretle işlenmesine teşebbüs edilirse verilecek olan ceza bir misli artırılır. 5816 sayılı Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanun hükümleri içerisinde yazılan suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıkları tarafından re sen takibat yapılacağına kanunda yer verilmiştir. Ayrıca 5816 sayılı Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanun adalet Bakanı tarafından yürütülür.

Başta İzmir olmak üzere çevre iller ve ülkenin pek çok yerinde hakaret suçlarına bakan ceza avukatı İdil Su Aydın ile iletişime geçerek hukuki destek alabilirsiniz.

Ayrıca TCK 125 ile ilgili yazımızı https://idilsuaydin.av.tr/tck-125/ okuyabilirsiniz.

3 thoughts on “Hakaret Suçu

  1. Aynur K. Reply

    Benimle aynı apartmanda yaşayan bir kişi bana ağır hakaretler etti. Ona karşı hakaret suçundan dolayı dava açmak istiyorum. Yardımcı olabilir misiniz?

    • Avukat Reply

      Merhaba Aynur Hanım, 05370388208 nolu telefondan arayarak hakaret suçu ve hakaret davaları hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir